Kobanê ile oturup Kobanê ile kalkıyorlar

Kobanê ile oturup Kobanê ile kalkıyorlar

Kobanê’deki savaştan kaynaklı varlarını yoklarını geride bırakarak Suruç’ta çadır kentlere yerleşmek zorunda kalan Kobanêliler, çocuk, kadın, yaşlı ve hasta demeden yaşama sarılıyor. Tek umutları bir an evvel evlerine geri dönmek olan Kobanêliler, sabahın ilk ışıklarından gece karanlığına kadar Kobanê direnişiyle oturuyor, Kobanê direnişiyle kalkıyorlar. Kimi kanaryalarıyla yaşama tutunurken, kimi de ellerini açarak Kabe’ye sesleniyor: “Bu zalimlerin ocağını söndür.”

Kobanê Çadır Kenti, Suruç’ta kurulan 5 çadır kentten biri ve ilki. Havalar soğuk, Kobanê Çadır Kenti’nde günün ilk sessizliğini yaşlılar bozuyor. Yaşlılar, sabah namazıyla güne başlıyor. Gün ağardıkça çadır kentte sesler ve görüntüler çoğalıyor. Saat 8.30’da dağıtılan kahvaltıyı beklemeye alışık olmayan Kobanêliler, yaktıkları ateşte çay kaynatıp kahvaltı yapıyorlar. Çocuk seslerinin yavaş yavaş yükseldiği çadır kentte günlük yaşamın koşuşturması yine kadınların omuzlarında duruyor. Çadır kenttin gönüllü sağlık ekibi, muayene mesaisine erken başlıyor. Hastaları bir bir sağlık taramasından geçiriyorlar. Saatler ilerledikçe dünyanın dört bir tarafından gönüllü destek için misafirler geliyor. Kobanêliler hiçbirini geri çevirmeden candan, gönülden ağırlıyor. 3 ila 13 yaşları arasında olan çocuklar bir çadırda kurulan eğitime giderken, büyükler de henüz yeni kurulan çadır kenttin diğer ihtiyaçlarının tamamlanması için çalışmalara koyuluyor, çabalıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi işte olursa olsunlar, nerede kalırlarsa kalsınlar hepsinin gözü, kulağı, ruhu ve bedeni Kobanê’de, oradan, direnişten gelecek haberlerde. Babalarını hiç görmeyen bebekler geleceklerinden habersiz ağlayarak suskun çadırların sesi oluyorlar. Çoğu ilk kez Kobanê’nin dışına çıkıyor. Bunun için 20 günlük çadır hayatı onlara 20 yıl olarak geliyor.

ÖNCE İHTİYAÇLAR BELİRLENİYOR, SONRA DAĞITILIYOR

Hazırlıksız yakalan Suruç Belediyesi savaşın yaralarını sarmak için çadır kentlerdeki çalışmalara dört elle sarıldı. Binlerce kişi dışarıda bırakmamak için apar topar acil bir şekilde kurulan çadırlara yerleştirildi. Olumsuz koşullara bir de havaların soğuması eklenince salgın hastalıkların başlaması kaygısı yaşanıyor. Suruç Belediyesi bünyesinde ortaklaştırılan yardım koordinasyonu dışarıdan gelen tüm yardımları ayırım yapmaksızın herkese ihtiyaca göre dağıtıyor. Gündüzleri çadır kent komisyonları tüm çadırları teker teker gezerek ihtiyaç listesini hazırlıyor. Ardından çadırlara yiyecek, içecek, giyim ve yatak malzemeleri dağıtılıyor. Tüm sorunlar çadır kentte oluşturulan komisyonlar üzerinden çözüme kavuşuyor.

KOBANÊ ÖZGÜRLEŞECEĞİ UMUDUYLA UYUYORLAR

Kobanêlilerin tamamında gözlerinden tek bir şey okunuyor: “Kobanê’ye gideceğimiz günü dört gözle bekliyoruz. Orada çamurda olsa yeriz.” Deyim yerindeyse hepsi Kobanê ile oturuyor, Kobanê ile kalkıyor. Kobanê direnişine tanıklık eden yaşlılar gün boyu çadır kentte efsane anlatırcasına direnişi anlatıyorlar. Her biri tanıklığını anlatıyor. Gün battıktan sonra çadırlarına çekilen Kobanêliler, loş ışık altında yaşadıkları trajedi ile baş başa kalıyorlar. Karanlığın getirdiği hüzünle, içi buz gibi çadırda battaniyeye sarılıp yarına Kobanê’nin özgürleşeceği umuduyla uykuya dalıyor.

‘GECELERİ ÇADIRDA SABAH OLMUYOR’

Gündüzleri çadır kenttin çevresinde bulunan insanlarla konuşup tartışarak teselli olabildiklerini ancak geceleri çadırlarda zamanın geçmediğini söyleyen 85 yaşındaki Yazê Şexani, Kobanê’den sonraki yaşamını şöyle anlatıyor; “ Koban’de konak yaşamından sonra çadırda yaşamak beni çok etkilemedi. Bunun tek bir nedeni var. Çünkü, DAİŞ’e teslim olmak ve onursuz yaşamı seçmektense çadırda ölmeyi yeğlerim. Ama geceleri çadırda sabah olmuyor. 10 yıl önce hacca gittim ve şimdi uyurken Kabe’ye sesleniyorum; bu zalimlerin ocağını söndür, bugün bu zor günde bana yardım etmezsen ne zaman edeceksin diyorum.”

KANARYALARIYLA YAŞAMA TUTUNUYOR

Çocuklarını IŞİD saldırılarından dolayı sınırın karşı tarafına geçiren Mihemed Ömer, çadırda günlük uğraşı bir çift kafesteki kanaryaları olduğunu söylüyor. Sınırdan geçerken ev eşyalarına bile dokunmadan gelen Mihemed Ömer, “Aslında çocuklarımı sınırın karşı tarafına geçirdiğimde kanaryalarımı alıp almama noktasında tereddütte girdim. Ama o kafa kesenler kanaryalarımı da öldüreceğini düşününce onları da getirdim. O zalimlerin eline hiçbir canlı girmesin şu an bu çadırlarda yaşayanlar eğer YPG sayesinde olmasaydı şimdi kimse yaşamayacak olacaktı” diyor.