GÖRÜNTÜLÜ

Atalan: Şengal’e yapılan saldırının referandumla bağlantısı vardır

Atalan: Êzidîler artık özyönetim ve öz savunmasını hayata geçiriyor. Bu haklı ve doğrudur. Aksini düşünenlere karşı bunun demokratik bir şekilde referanduma sunulmasına da gidilebilir.

KDP ve AKP’ye bağlı güçlerin Şengal’e yönelik saldırısı, Newroz kutlamaları ve 16 Nisan’da yapılacak referanduma ilişkin konuşan HDP Mardin Milletvekili Ali Atalan, “KDP, Erdoğan’a bağlı güçlerin Güney Kürdistan’da konumlanmasını kabul ediyor. Êzidî kardeşlerinin kendi öz topraklarında bulunmasını hazmedemiyor” dedi.

HDP Mardin Milletvekili Ali Atalan ANF’nin sorularını yanıtladı.

KDP’nin Şengal’e neden saldırdı?

Şengal Kürtler ve Kürdistan için önemli ve kutsaldır. KDP-AKP aynı zihniyette olup DAİŞ’ten çok farklı değil ve 3 Mart’ta Şengal’e yapılan saldırı da AKP ve KDP’nin ortak kararıdır.

Şengal, Êzidî inancının en eski, Êzdayî inancının yeşerip ortaya çıktığı bölge olarak bilinir. Tarihte de Êzidîlerin en çok dışardan gelen işgalci, istilacı güçlere karşı direndiği bölge olarak da biliniyor. Êzidîler ve esas olarak Kürtler açısından da çok kutsal bir mekan, kutsal bir bölge olarak da adlandırılabilir. Şengal aynı zamanda Êzidîlerin geleceği açısından da hayati ve belirleyici bir öneme sahiptir. Dolayısıyla her siyasal gücün, devletin Şengal'e yaklaşımı bu esas, bu minval üzerinden okunmalı ve öyle değerlendirilmelidir. 3 Ağustos 2014’te DAİŞ’in Şengal'e barbarca, katliamcı, soykırımcı bir yöntemle yürümesi, yönelmesi tesadüfi bir tarih ya da girişim değildir. Belki de KDP güçlerinin hiçbir çatışmaya girmeden, kayıp vermeden geri çekilmesi, aslında KDP zihniyetinin de ideolojisinin de Êzidîlere bakış açısından ve Êzidîlere yaklaşımını ortaya çıkarıyor.

Son dönemde olup bitenlerle ilgili KDP'nin yeniden Şengallilerin Şengal'i sahiplenmesi, ‘Şengal bizimdir, hatta benimdir’ deyimi veya tutumu, aslında KDP'nin siyasal olarak şu anki konjonktürde AKP ile olan bağlantısı, ilişkisi hatta bağımlılığı ekseninde de görülmeli. Hem ideolojisi, dünya görüşü, siyasetiyle ulusal anlamda Êzidîlere yaklaşımda, hem de esas olarak bölgede yürütmüş olduğu politikası açısından da çok vahim ve kabul edilebilecek bir siyasi anlayışa sahip olmadığı ortaya çıktı.

Çünkü 3 Ağustos 2014’teki siyasal intiharının, yani Êzidîler ile ilgili ulusal anlamda da sürekli bağımsızlıktan bahseden bir güç olarak “referanduma gideceğiz” şeklinde yılda birkaç defa retoriğinin belirli Kürt kitlesinin de duygularını okşayan “Bağımsızlığa gideceğiz” söyleminin de çok ciddiye alınamayacağı ortaya çıktı. Çünkü sen, sana bağlı olan, kendi iradesini de sana havale eden, teslim eden Kürt Êzidî toplumuna sahip çıkamıyorsan, DAİŞ'e karşı hiç çatışmaya girmeden geri çekiliyorsan, onları DAİŞ’in vicdanına, insafına bırakıyorsan, yüzlerce kadın, çocuk esir düşüp veya binlercesi de katlediliyorsa, demek ki sen bir kere ulusal anlamda da bağımsızlığı idare edebilecek, devleti idare edebilecek güç ve kudrete sahip değilsin.

İkincisi de Êzidîlerle ilgili sen artık hak ve iddia sahibi olamazsın. Bu trajedinin üzerinden daha üç yıl geçmemişken yeniden sanki hiçbir şey olmamış gibi 'Roj Peşmergeleri' adı altında, bize göre çete, yani tamamen Erdoğan'a bağlı, Erdoğan'ın paramiliter güçleri tarafından yönetilen, eğitilen, yönlendirilen, inisiyatifi doğrultusunda hareket eden bir gücü Êzidîler üzerine salacaksın. Bir kere bize göre bu yönelimin DAİŞ’in yöneliminden içeriği, karakteri ve ortaya çıkaracak sonuçları itibariyle hiç farklı olmadığı açığa çıkıyor.

KDP ve AKP’ye bağlı çetelerin saldırılarını nasıl yorumlamak gerekiyor?

KDP, Erdoğan’a bağlı güçlerin Güney Kürdistan’da konumlanmasını kabul ediyor. Êzidî kardeşlerinin kendi öz topraklarında bulunmasını hazmedemiyor. Tabi ki biz Êzidîler olarak kesinlikle Şengal'in, Êzidîlerin Kürtler ve Kürt partileri arası, ulusal güçler arasında bir çatışmanın, dövüşmenin, kavganın ve savaşın çıkmasına vesile olmamasını istiyoruz.

Êzidîler ve Şengal, Êzdixan dediğimiz bölge ulusal birliğe vesile olmalıdır, ulusal ittifaka neden olmalıdır. Çünkü Êzidîler gerçekten de bütün ulusal Kürdistani güçlerin üzerinde mutabık olması gereken hassas bir noktadır. Ama maalesef KDP bunu idrak etmiyor. Ne diyor? Bu güç oradan çıkacakmış, çıkmak zorundaymış. Konuşulur, tartışılır, prensip olarak bütün Kürdistan bu konuda bir ise -ki KDP diyor ki birdir, bütün Kürdistani güçler her yerde bulunabilinir- onu geçelim, diyelim ki belirli bölge güçlerinin de baskısıyla buna zorlandı, peki demezler mi Rojava Peşmergelerinin orada ne işi vardır. Onlar oralı mıdır? Hayır! Peki sen Rojava Peşmergelerini eğitiyorsun, Rojava'ya göndereceksin, orada da bir otorite yok mudur? PYD'nin ve Suriye demokratik güçlerinin tanınmış, uluslararası alanda kabul edilmiş bir otoritesi var. Peki sen niye peşmergeleri oraya gönderiyorsun? Orada da çatışma çıkmaz mı? Peki birileri Duhok'a, Hewlêr’e silahlı güçleri eğitip gönderirse ne diyeceksin? Diyelim ki Bakur'dan, Rojava'dan oraya güçler geldi, kabul edecek misin? Bir de yurtseverler sormazlar mı Başika'da Erdoğan'a bağlı güçler varken ve birçok başka yerlerde de Kürdün düşmanı olan veya Kürde düşmanlık eden bir güce bağlı askeri birlikler varken, sen niye kardeşinin orada olmasından rahatsızsın? Hele onları önce bir çıkart, ondan sonra başka taleplerde de bulun. Kaldı ki bu sorunların hepsi rahatlıkla, siyasal, demokratik, diplomatik kanallarla çözülebilir sorunlardır.

‘YBŞ/YJŞ ÊZİDÎLERİN BAĞRINDAN ÇIKAN BİR SAVUNMA GÜCÜDÜR’

Êzidîler artık özyönetim ve öz savunmasını hayata geçiriyor. Bu haklı ve doğrudur. Aksini düşünenlere karşı bunun demokratik bir şekilde referanduma sunulmasına da gidilebilir. Bizim önerimiz, gelin Şengal'i Şengallilere, Êzidîlere bırakalım. Duhok'ta, Zaxo'da, Hewlêr'deki bütün Êzidîleri alalım oraya götürelim, yerleştirelim ve referanduma gidelim. Madem ki Êzidîler Kürtler içerisinde, Kürt halkının bir ögesi olarak farklı bir inanç mazisine, tarihine, kültürüne sahip ve özellikle 3 Ağustos 2014’ten sonra Êzidîler kendi geleceği ile ilgili, kendi statüleri ile ilgili, kendi ilişkileri ile ilgili, yani siyasal statüleri ile ilgili karar versin. Ardından hangi güç orda kalsın veya kalmasın ile ilgili bir seçim maddesi olarak oluşturulabilir, yine bunun üzerinden de halk oylamasına gidilebilir. Yok, eğer ki acele ediliyorsa, şimdi bu iş halledilsin deniliyorsa, bir kere YBŞ/YJŞ güçleri Êzidîlerin bağrından çıkan, 3 Ağustos 2014’ten sonra, 'ben artık kimseye güvenmem, ben kimseye inanmam, irademi ve geleceğimi kimseye teslim etmem' anlayışından oluşan ve artık ben kendimi savunacağım tutumundan, duruşundan kaynaklı ortaya çıkan bir savunma gücüdür.

YBŞ/YJŞ Êzidîlerin bir savunma gücüdür. Dolayısıyla YBJ/YJŞ güçleri de burada ne yapıyor, niye bana bağlı değildir söylemiyle hiçbir güç, hiçbir siyasal hareket böyle bir iddiada bulunamaz, bunu savunamaz ve Êzidîler de bunu kabul etmez. Son bir nokta ise, eğer ki birileri Êzdîxan'ın, Şengal'in, Kürdistan'ın içinde olmasını istiyorsa -ki bizler de istiyoruz-, çünkü Êzidîler Kürt halkının bir parçasıdır, Kürdistan'ın da bir ögesi, parçasıdır- bir kere şu anda KDP'nin yürütülen siyaseti bunun tam tersini, bunun aksini ortaya çıkartıyor. Sen Êzidîlere zulüm ederek, Êzidîleri öldürerek, katlederek, Êzidîleri Kürdistan'a tayin edemezsin.

Şimdi Êzidîlere Bağdat, Irak el atıp, destek verip, kendisine bağlayabilir. KDP bu şekilde davranıyorsa, karşındaki güçler de bunu yapar. Êzidîler de zorunlu olarak kendilerine destek olan, özerkliğini ve özgürlüğünü savunan veya niyeti ne olursa olsun fiili durumda kendisine yardımcı olan güçten destek alır ve o şekilde siyasal geleceğini belirler. Yani hiç kimse inanmasın ki Êzidîler güçsüzdür, siyaseti bilmiyor, biz ne yaparsak yanımıza kâr kalacak, kimse bize bir şey yapamayacak ve yapmayacak kanaatinde olmasın.

KDP, AKP ilişkisinin durumu nedir? KDP’nin yürüttü bu politikaların sebebi nedir?

KDP, AKP’ye bağımlı ve esaret yaşıyor. Bu tutumu kendi tarihine tezattır. Êzidîlerin dış ilişkileri, uluslararası bağlantıları ve dostlarıyla ilişkilerini kullanarak, herkes bu anlamda inanmalı ki KDP bu konuda yalnızlaştırılacak, izole olacak. Êzidîler onları teşhir edecek ve kesinlikle bu durum KDP ve destekçilerine fayda sağlamayacak. Eğer ki KDP o kadar Erdoğan’a bağlı ve bağımlı ise, özgür değil ise söylesin, Kürtlerin tamamı ve biz Êzidîler de kendisine yardımcı olacağız. Çünkü biz KDP’nin de esir olmasını istemiyoruz. Maalesef şu anda esir durumda, esaret içinde.

Yani KDP Erdoğan’a tamamıyla bağlanmış bir seksiyon örgütlenmesiyle, AKP’nin fiili yan örgütlenmesiyle şu anda Güney Kürdistan’da konumlanmış durumda. Bu bir kere kendi tarihlerindeki katliamlara karşı, şahadetlere, verdikleri emeklere, zahmetlere ve direnişlere de aykırı bir tutumdur. Bunun için bizim çağrımız bu sorunun güçler arası ve oradaki bütün ulusal demokratik Kürdistani güçlerin iyilikle, demokratik ve siyasal bir şekilde çözüme kavuşturmalıdır.

Çünkü Êzidîlerin özü kendi ülkelerine, ana topraklarına doğrulturken, bu son ihtilafla beraber çıkan saldırıyla, bir tarafın Êzidî halkına ve Êzidî toplumuna hunharca, barbarca, kalleşçe saldırısıdır. Bu saldırıdan sonra maalesef Êzidîlerin kendi topraklarına dönüşünün önünü kesti, kesiyor, moral ve motivasyonu bozuyor. Ülkelerini terk etmek, Avrupa ve dünyanın dört bir yanına savrulma sonucunu yaratıyor. Kesinlikle bunun önüne geçmek lazım. Êzidîlere de çağrımız birliğimizi, dirliğimizi, beraberliğimizi pekiştirmeliyiz, bir araya gelmeliyiz, bölüştürme saldırılarına karşı dik durmalıyız. Aynı minvalde duruş sergilemeliyiz ki hiç kimse bizlere saldırmaya cesaret etmesin.

Yakın bir zamanda Ulusal Êzidî Konferansı düzenlenecek. Bu konferans ile neyi hedefliyorsunuz?

DAİŞ’in başaramadığı katliamı, Kürt düşmanı olan başka güçler kardeş eliyle gerçekleştirmeye çalışıyor. Uzun zamandır hazırlığını yaptığımız Ulusal Êzidî Konferansı yakın bir zamanda gerçekleşecek.

Biz Êzidîler, bir araya gelmek, tartışmak, birlik ve ittifakımızı oluşturmak için çabalarımız vardır. Komplo teorisi gibi olmasın ama belki de bazı güçler Êzidîlerin birlik ve ittifakını istemiyor, bizlerin bir araya gelmemizi istemiyor. Farklı görüşlerden, örgütlerden, partilerden bütün güçlerin, dünyanın ve Kürdistan’ın bütün parçalarından katılımın olacağı bir Êzidî konferansı gerçekleştirmeyi gündemimize aldık.

Bunun çalışması tüm hassasiyetiyle yürütülüyor ve çok yakın bir zamanda gerçekleştireceğiz. Bize göre bu son çatışmalarda ortaya çıkartılan ihtilafların Êzidîler arasındaki yakınlaşmayı ve birlik ve beraberliğini engellemeye dönük bir girişim olabilir. Belki bu girişimin belirleyici, kader tayin edici özelliği olmayabilir ama bence bu kararın üzerinde böyle bir faktör de rol almış olabilir. Lakin biz Êzidîler kim provokasyon çıkartıyorsa, kim bizleri birbirimize karşı kışkırtıyorsa kesinlikle oyunlarına gelmeyeceğiz, gelmemeliyiz.

Nasıl ki biz diyorsak ‘Kürt, Kürdü öldüremez. Kardeş kanı dökmek haramdır. Kesinlikle kardeş kanı dökülmemelidir’, birliğini beraberliğini oluşturmalıdır ve bu tür oyunlara gelmemelidir. Ancak o şekilde hem ulusal düzeyde kendi statümüzü, özgürlüğümüzü, geleceğimizi garanti altına olacağız hem de Êzidîlerin kendi ülkelerinden çıkarılmasının önünü de kesmiş olacağız. Ayrıca bizim Şengal’in statüsünü mutlak suretle önümüzdeki dönemde bir sonuca ve neticeye vardırmamız gerekiyor. Bu sonuçla 73. fermanın, soykırımın önüne engel olmuş olacağız. Çünkü bazı güçler DAİŞ’in yapamadığını, DAİŞ’in başarılı olamadığı bu coğrafyayı Êzidîlerden temizlemek, katletmek, jenositten, soykırımdan geçirme gayreti içerisine giriyor. Bunun önüne bir set, bir brokaj çekmeliyiz, bunun önüne mutlaka geçmeliyiz.

Bu süreçte Kürtlere yönelik yapılan baskı, saldırı ve diğer bütün girişimler 16 Nisan’da yapılacak referandumla bağlantılıdır. Şengal’deki saldırıların, Güney Kürdistan’daki diğer operasyon girişimleri ve Kuzey Kürdistan’daki siyasal kırım operasyonların yoğunlaştırılmasının, hızlandırılmasının referandum ile bağlantısı vardır.

Bunların tamamı, birbirleriyle bağlantılı gelişmelerdir. AKP hükümeti bu kronikleşen yüz yıllık sorununun çözülmesini kesinlikle istemiyor. Bu net bir şekilde artık ortaya çıkmıştır. Bazı spekülatörler, halkın içinde rant, çıkar, mevki ve koltuk sevdasından başka hiçbir şey düşünmeyen bazı kimlikler ‘AKP sorunu çözmek istiyormuş, çözecekti ama bizim hatalarımız sebep oldu buna, çözüme engel olduk’ gibi gerçeklikle, hakikat ile, doğrulukla, dürüstlükle ilgisi alakası olmayan söylemlerde bulunuyorlar. Bir kere AKP’nin bu sorunu çözmek istemediği, elinden gelir ise bütün halkımızı katliamlardan geçirebilecek düzeyde gözü dönmüşlük ve barbar bir zihniyete sahiptir. Aslında karakteri, ideolojisi itibari ile DAİŞ’ten hiçbir farkı olmadığı, farklı düşünmediği, farklı bir dünya görüşüne sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Rojava’daki yönelimleri, söylemleri, pratikleri bunu net bir şekilde ortaya seriyor.

‘KÜRTLER 16 NİSAN’DA HESAP SORACAKTIR’

Peki referanduma ilişkin çalışmalarınız nasıl gidiyor? Newroz’dan sonra referandum çalışmaları hız kazanacak mı?

Newroz Bayramı Kürtler açısından önemli ve Kürt halkının Newroz Bayramı’ndan sonra referandumda AKP’ye cevabını verecektir. Çökertme planını önüne koymuş, imhayı önüne koymuş ve bu esnada referanduma gidecek. Bir kere bu referandumun antidemokratik bir referandum olacağı açıkça ortaya çıkıyor. Yani şu anda bölgemizde hiçbir demokratik seçim atmosferi yoktur. Ama halkımız kiniyle, öfkesiyle sessiz ama derin ve net bir şekilde 16 Nisan’da sandıkta bunun cevabını verecektir. Newroz Bayramı’nın bizim Kürt halkı için yalnızca doğanın kendisini yenilemesi, baharın başlangıcı olarak değil, aynı zamanda siyasal dönüşümün, yenilenmenin, değişimin ve güçlenmenin de vesilesi oluyor. Her Newroz Bayramı’ndan sonraki seçimler büyük bir başarıyla sonuçlamıştır. Bu yıl ki Newroz Bayramı’ndan sonra da 16 Nisan’da gerçekleştirilecek referandum da Kürt halkı açısından büyük bir başarıya vesile olacaktır. Çünkü bizler için her seçim, irademizin ortaya çıkartılması, birliğimizin, beraberliğimizin, ne istediğimizin ve geleceğimiz ile ilgili ne tasavvuf ettiğimizin kristalize ettiği bir nokta, bir imkan ortaya çıkartıyor. Bunu çok iyi anlamalı ve oylamalıyız.

‘HAYIR DİYECEĞİZ VE MUTLAKA KAZANACAĞIZ’

Referandumda neden ‘Hayır’ denmesi gerekiyor?

Kürt halkı devletin Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Silopi ve Gever’de gerçekleştirdiği katliamları unutmayacaktır. 16 Nisan’da gerçekleştirilecek referandum, Kürt halkı açısından önemlidir.

“Bu bir referandum değildir, ‘evet’ de çıkarsa, ‘hayır’ da çıkarsa aynıdır, hiçbir farkı yoktur veya zaten ne yaparsak yapalım ‘evet’ galip gelecek, Erdoğan kendisine kazandıracak” gibi bir vehamet, kaygı, önemsizlik içerisine girmemeliyiz. Bizler için bütün seçimler nasıl önemli ise, yine bu referandumda da Kürt halkının talebi ve iradesi çok önemli olacaktır. Kürtler 16 Nisan’dan sonraki süreci referandum sonucuna göre değerlendirecek veya ona göre şekil verecektir. Yani Kürt halkı ‘evet’ dese de -ki kesinlikle inanmıyoruz- Kürt halkı asla ‘evet’ demez. Çünkü katledilmesini, yok edilmesini, varlığının, kültürünün, dilinin, statüsünün inkar edilmesini ve gelecekte yeni katliamların ortaya çıkmasını kesinlikle onaylamaz, bunu doğru görmez ve buna ‘evet’ demez. Kürt halkı kendi birliğiyle, iradesiyle o satılmışların çalışmalarına rağmen kendisini en ufak bir mevki, kürsü için veya para için satan bazı kliklerin ya da şahsiyetlerin çalışmalarına rağmen, zora rağmen, zulme rağmen, antidemokratik uygulamalara rağmen ‘hayır’ diyecek ve iradesini beyan edecektir.

Ben özgürlük, ben barış, ben kardeşlik, savaş ve zulme rağmen birlik, birlikte ve onurlu bir yaşam, Kürt halkı da Ortadoğu’da statü sahibi olsun istiyorum diyecektir. Çünkü Kürt halkı Cizre’yi, Silopi’yi, Şırnak’ı, Gever’i, Sur’u, Nusaybin’i hiçbir zaman unutmayacaktır. Çünkü Kürt halkı iradesinin gasp edilmesine, ipotek konulmasını kabul etmez. Hiçbir suç işlemediği halde demokratik siyasal çalışmalarda bulunan binlerce yurtsever insanı gözaltına alacak, tutuklayacak, belediye eş başkanlarını, milletvekillerini, partilerimizin eş başkanlarını tutuklayacak, binlerce, on binlerce insanımızı işten atacak, uzaklaştıracak, ihraç edecek sonra da Kürt kardeşim bana ve buna ‘evet’ diyecek.

Böyle bir celladına aşık olma durumu mu olur? Kürt halkı o kadar bilinçsiz mi, o kadar dünyadan bihaber midir? Sanmayalım, inanmayalım ki kendisinden bir şekilde destek alan, işe alınmış Kürt de iradem sana teslimdir diyecek.

Git kardeşimi öldür katlet, köyümü şehrimi yak yık, Rojava’ya ve her yere saldır ama beni işe aldığın için, biraz yardım ettiğin için ben sana ‘evet’ diyeceğim, sana biat, itaat edeceğim gibi bir şeyin olacağını hiç kimse sanmasın ve buna inanmıyoruz. Kürt halkı 16 Nisan’da güçlü bir şekilde birliğini beraberliğini, ittifakını sağlayarak ben demokrasi istiyorum, ben hak hukuk istiyorum, ben faşizme karşı, savaşa karşı ‘hayır’ diyorum ve mutlaka kazanacağız diyecek.