ANALİZ

Birinci yıldönümünde Cizre ve Sur direnişleri

Kürt halkı son dönemde varlık ve özgürlük adına her şeyi Cizre ve Sur öncülüğündeki demokratik öz yönetim direnişleri sayesinde kazanmıştır...kısaca her şey öz yönetim direnişleri ve bu direnişlerin kahraman şehitleri tarafından korunmuştur.

Cizre ve Sur öncülüğünde gelişen ve Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesini zaferin eşiğine getiren tarihi demokratik öz yönetim direnişlerinin birinci yıldönümü yaşanıyor. Bu vesileyle büyük devrimciler Çiyager, Axin, Sêvê ve Zamani şahsında, yine Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel şahsında tüm Cizre ve Sur direniş şehitlerini, tüm demokratik öz yönetim şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Bizi biz yapan bu kahraman şehitlerimizle  gurur duyuyoruz, Kürtlük ve insanlık yaşadıkça da hep gurur duyulacağına inanıyoruz.

2015-2016 kışına Cizre ve Sur direnişlerinin damga vurduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün de söz konusu direnişler çok yaygın olarak tartışılıyor ve önümüzdeki süreç boyunca hep tartışılacağı açıkça anlaşılıyor. Çünkü bu tarihi direnişler Kürdistan özgürlük mücadelesi tarihinde silinmemecesine yer etmiş bulunuyor ve etkileri sürekli devam ediyor. Söz konusu direnişlerin ve kahraman şehitlerinin özgür Kürdistan’da ve Kürt halkının kalbinde sürekli yaşayacağı açıkça görülüyor.

Kuşkusuz Cizre ve Sur öncülüğündeki demokratik öz yönetim direnişlerini öncesi ve sonrasıyla ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Öncesinin DAİŞ faşizmine karşı Kürt halkının geliştirdiği Şengal ve Kobanê direnişleri olduğu, sonrasını ise bugün de AKP-MHP faşizmine karşı gelişerek sürmekte olan topyekün özgürlük direnişinin oluşturduğu çok iyi biliniyor.

Unutmamalıyız ki, tarihi Cizre ve Sur direnişleri, Şengal ve Kobanê’de kırılan ve 7 Haziran 2015 genel seçiminde yenilgiye uğrayan AKP faşizmi tarafından ve MHP ile ABD’den de onay ve destek alınarak başlatılan 24 Temmuz 2015 topyekün özel savaş saldırısına karşı gelişmişti. Söz konusu bu saldırı da, Şengal ve Kobanê direnişi karşısında başarısız kalan ve Kuzey Kürdistan’da gelişen 6-8 Ekim 2014 serihildanından ödü patlarcasına korkan AKP faşizmi tarafından 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında kararlaştırılan topyekün özel savaş konsepti temelinde başlatılmıştı.

Demek ki Cizre ve Sur direnişlerini gündeme getiren çok önemli nedenler var. Bu nedenlerden birincisi DAİŞ’in Şengal ve Kobanê saldırısı ve yenilgisi oluyor. İkincisi, Kuzey Kürdistan’daki 6-8 Ekim serhildanlarından korkan AKP faşizminin 30 Ekim tarihli MGK’den çıkardığı topyekün özel savaş konsepti oluyor. Üçüncüsü, 7 Haziran seçiminde yenilen AKP’nin MHP ve ABD desteğinde başlattığı 24 Temmuz faşist-soykırımcı saldırısı oluyor. Kısaca Şengal ve Rojava’da DAİŞ eliyle yürüttüğü saldırıda başarılı olamayan ve 7 Haziran genel seçiminde de yenilen AKP’nin strateji değiştirerek 24 Temmuz topyekun özel savaş saldırısını başlatması söz konusu direnişleri gündeme getiren temel etken oluyor.

Bütün bunlardan, kamuoyu tarafından bilinen, ama AKP yardakçıları tarafından tersi iddia edilen çok önemli bir sonuca ulaşıyoruz. Demek ki Cizre ve Sur direnişleri TC Devletine ve AKP yönetimine karşı Kürtlerin geliştirdiği bir saldırı değildir. Tersine Kürdistan Özgürlük Hareketine ve Kürt halkına karşı AKP faşizminin 24 Temmuz 2015 tarihinde başlattığı topyekün faşist saldırıya karşı Özgürlük Hareketinin ve Kürt halkının kendini savunmak için geliştirdiği bir direniştir. Yani saldırı geliştiren taraf AKP faşizmidir. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi ise, varlığına kasteden ve kendini yok etmek isteyen bu saldırıya karşı varlığını ve özgürlüğünü koruyabilmek için zorunlu olarak ve her türlü bedeli göğüsleyerek direnmiştir. Birincisi bu gerçeğin iyi bilinmesi gerekir.

İkincisi ise, AKP-MHP faşizminin imha saldırıları ile karşılaşan Kürt halkının ve Özgürlük Hareketinin var ve özgür olabilmek için her türlü bedeli göğüsleyerek ve hazırlık düzeyinin yeterli olup olmadığına bakmadan direnmek zorunda kalmasıdır. Yani söz konusu direniş Kürt halkının ve Özgürlük Hareketinin bir tercihi olmamıştır. Kürtler, kendilerine yöneltilen imha amaçlı saldırı karşısında var olabilmek için zorunlu olarak direniş içine girmişlerdir. Varlık ve özgürlük direnişi Kürtler için birçok tercihten biri değil, zorunlu tek yol olarak ortaya çıkmıştır. 

Gerçek bu biçimde olmasına rağmen, o günden bu yana bazı pasifist ve teslimiyetçiler koro halinde ve ağız birliği etmişçesine “Niye direnildi, direnilmemeliydi” diyorlar ve geçen mücadele sürecinde AKP-MHP faşizminin vahşi saldırılarının yol açtığı yıkım ve zararlardan direnen Kürtleri ve Özgürlük Hareketini sorumlu tutuyorlar. Halbuki Kürdistan’daki evler ve mahalleler herkesin gözü önünde Türk faşist özel savaş güçleri tarafından yakılıp yıkıldılar. Yine direniş olmasaydı da söz konusu güçler bu yakıp yıkma işini yapacaklardı, hatta çok daha fazla yapacaklardı. Çünkü çok önceki zamanlarda buna karar vermişler ve bu tür planları yapmışlardı. Cizre ve Sur öncülüğünde gelişen direniş faşist-soykırımcı güçlerin yakıp yıkma saldırılarını sınırlandırarak zararı aza indirdi. 

Şimdi burada faşist vahşeti, yakıp yıkmayı ve onları yapanları görmeyip de bundan dolayı özgürlük direnişini sorumlu tutmak nasıl bir mantık oluyor? Deniyor ki, direniş olmasaydı faşist yıkım olmazdı! Peki bu sözlerin anlaşılır bir mantığı var mı? Bir kere faşist yıkıma karşı Kürtlerin özgürlük direnişi gelişti. İkincisi, farz edelim ki Kürtler özgürlükleri için direndiler, peki bu durum birilerine ve bu nedenle Kürtlerin evlerini ve mahallelerini yakıp yıkma hakkı verir mi? Vermeyeceği açıktır. 

Demek ki, direnilmemesini vaaz eden her türlü söz ve davranış sadece pasifist ve teslimiyetçi değil, aynı zamanda faşist yıkımcıların yanında olmak demektir. Halbuki Kürt halkı varlık ve özgürlük iddiasını söz konusu direnişler sayesinde korumuş ve bugün bunları garantilemenin eşiğine gelmiştir. Kürt halkı son dönemde varlık ve özgürlük adına her şeyi Cizre ve Sur öncülüğündeki demokratik öz yönetim direnişleri sayesinde kazanmıştır. Kimlik, onur, birlik, geçmişe bağlılık, özgür gelecek öngörüsü, kısaca her şey öz yönetim direnişleri ve bu direnişlerin kahraman şehitleri tarafından korunmuştur. Bunun için yurtsever ve onurlu her Kürdün bu direnişlere ve kahraman şehitlerine sahip çıkması ve onlarla gurur duyması gerekir. Eğer özgür Kürtlük var olacaksa, ki bundan kuşku duyulamaz, o zaman bu gerçeklik kesinlikle Cizre ve Sur direnişleri ve bu direnişlerin ölümsüz kahramanları temelinde olacaktır.

Elbette bütün bunlara eklenecek diğer bir husus da, söz konusu direniş pratikleri içerisinde yaşanan hata ve eksikliklerin cesur bir eleştiri ve özeleştiri temelinde açığa çıkarılması ve giderilmesidir. Direnişlerin büyüklüğü ve kahramanca olması, onların hiçbir hata içermediği ve hatalarının açığa çıkarılması gerekmediği anlamına gelmez. Tabi söz konusu direniş pratikleri içerisinde yaşanmış olan hata ve eksikliklerin açığa çıkarılması adına da bu tarihi direnişler tümden kötülenip olumsuz kategori içerisine atılamaz. Direnişlerin tarihi büyüklüğüne, anlamına ve yarattığı kazanımlara sahip çıkma temelinde pratikteki hata ve eksikleri açığa çıkarıp gidermek gerekir.

Kuşkusuz bunu en iyi ve sonuç alıcı bir biçimde söz konusu direnişleri yaşayanlar yapacaktır. Önceki hazırlık zayıflıklarını, toplumsal ve siyasal irade ve mücadelenin rol oynamamasını, dolayısıyla direnişte dar silahlı grup hareketinin öne çıkıp ağır basmasını, direnişte örgütsel ve yönetimsel bütünlük zayıflığını, direniş sürecinin iyi yönetilememesini, geri çekilme sürecinin hiç plan ve uygulama içerisine alınmamasını, baştan sona yaşanan amatörlükleri ve acemilikleri neden ve sonuçlarıyla birlikte irdeleyip derslerini çıkartarak gereken düzeltmeyi sağlayacaktır. Doğru bir eleştiri ve özeleştiri ile bu tarihi direnişlerin derslerini çıkarıp yeni mücadele sürecine taşıyabilenler önümüzdeki sürecin başaranı ve kazananı olacaktır. Yine ancak böyle yapanlar söz konusu direnişlerin kahraman şehitlerine doğru sahip çıkmayı gerçekleştirecektir.