Çevrilerle ülkeye uzanan sürgün bir yazar

Siyasi nedenlerden kaynaklı Doğu Kürdistan’ı terk etmek zorunda kalarak İsviçre’de sürgünde yaşayan Salahaden Bayazedi sonradan öğrendiği Fransızcadan kendi anadili olan Kürtçenin Sorani lehçesine kitaplar çeviriyor.

Kimi zaman kaleme aldığın romanda, hikâyede, öyküde anlatmak istediğindir sürgünde yaşamak, kimi zaman ise sürgündür sana farklı kültürleri, edebiyatları kendi topraklarına taşımak için köprüler yaratan. Siyasi nedenlerden kaynaklı Doğu Kürdistan’ı terk etmek zorunda kalarak İsviçre’de sürgünde yaşayan Salahaden Bayazedi sonradan öğrendiği Fransızcadan kendi anadili olan Kürtçenin Sorani lehçesine kitaplar çeviriyor.

Yaşadığı siyasi sorunlardan kaynaklı Doğu Kürdistan’ı terk ederek 2007 yılından bu yana İsviçre’de sürgünde yaşamak zorunda kalan Salahaden Bayazedi, sürgünde öğrenmek zorunda kaldığı Fransızcadan kendi anadili olan Kürtçenin Sorani lehçesine şu ana kadar 3 kitap çevirerek İsviçre edebiyatını biraz da olsa Kürdistan’a taşımak istiyor.

Kendisi gibi sürgün bir yazar olan Macar asıllı Agota Kristof’un İsviçre’de Fransızca olarak yazdığı “Büyük Defter”, “Kanıt” ve “3 Yalan” kitaplarını Kürtçenin Sorani lehçesine çeviren Salahaden Bayazedi ile yaptığı çeviriler ve sürgün yaşamı üzerine konuştuk.

Biraz sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Doğu Kürdistanlıyım çocukluğumun ve gençlik yıllarımın bir bölümü orada geçti. Kürdistan’ın diğer parçalarında olduğu gibi bizler de yıllarca her anlamda Iran molla rejiminin baskısı altında yaşadık ve oradakiler hala bu durumu yaşıyor. Ne kadar Kürt olarak kendi topraklarımızda yaşamaya çalışsak da bu hiçte kolay olmadı. Her anlamda İran rejiminin korkusunu hissederek büyüdük bizde yaratılan bu korku kendi ana dilimizden tutunda kültürel değerlerimizi korumaya kadar birçok şeyde kendini gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Daha çocuk yaşlarda okumayı çok seviyordum. Mahabat’da eğitimimi devam ettirdiğim dönemde dünya klasiklerini okumaya başladım. Farsça okuduğum kitaplarda nedense hep bir eksiklik hissediyordum o dönemde çok düşündüm neden okuduğum bu kitapların Soranisi yok diye. Daha çocukluk döneminde düşünmüştüm bir gün fırsatım olursa Sorani’ye kitaplar çevirmeyi. O dönemde Irak’tan Sorani yazılmış dergiler ve kitaplar gizlice getirilirdi. Okunması yasak olsa da biz okumak için her türlü tehlikeyi göz önüne alarak alıp okuyorduk. İran’da ne kadar Kürtçe konuşmak yasak olmasa da Kürtçeyi iyi bilmek ve kendi anadilini pratik yaşamının her anlamında kullanmak bir anlamda insani potansiyel suçlu durumuna getiriyor. Rejimin sana ve halkına dayatmalarını gördükçe ister istemez birçok şeyi sorgulamaya başlıyorsun. Bende bunları yaptıkça orada yaşama koşullarım kalmadı.

‘KENDİ ÜLKEMDE KACAK YAŞAMAK ZORUNDA KALDIM’

Peki, sonra neler yaptınız?

Yaşadığım belli süreçlerden sonra 2004 yılında Güney Kürdistan’ gittim, 2007’ye kadar Sorani günlük yayın yapan bir gazetede çalıştım. İlk gittiğimde bu durumun benim açımdan çok iyi olacağını düşündüm. Sonuçta kendi topraklarımdaydım ve bir anlamda ana dilimde haberler, makaleler yazmaya başlayarak hayallerimi gerçekleştiriyordum. Bu benim için çok önemli bir durumdu. Ama düşündüğüm gibi olmadı. Kaldığım 3 yıl içerisinde başvurularıma rağmen orada bana herhangi bir hak veya kimlik verilmedi. Bir anlamda kendi ülkemde 3 yıl kaçak yaşadım. Ve orada şunu açıkça gördüm Sorani, Kürtçenin diğer lehçelerini kullanmakta hiç bir sorun yokken dilin gelişmesine yönelik büyük bir çaba gösterilmiyordu. Güney Kürdistan’da kaldığım bu dönemde aynı zamanda daha önceden biraz bildiğim Türkçemi geliştirdim ve Türkçeden özellikle köşe yazıları, makaleler ve en son da Yılmaz Güney’in “Oğluma Hikâyeler” adlı kitabını Sorani’ye çevirdim. Daha sonra burada herhangi bir hak tanınmadığı ve İran’a da geri dönemeyeceğim için kaçak yollardan 2007’nin sonunda İsviçre’ye geldim.

TERÖR KİMLİĞİ HAK GÖRÜLDÜ

Bir anlamda sürgün yaşamım başladı diyorsunuz?

Evet, sürgün yaşamım İsviçre ile birlikte başladı. Sonuçta kendi topraklarında değilsin ve dilini kültürünü bilmediğin ve yabancısı olduğun bir toplumla içerisinde yeniden bir yaşam kurmak hiçte kolay olmadı benim için. İsviçre’ye geldikten hemen sonra siyasi iltica talebine başvurdum aradan 4 yıl geçtikten sonra İsviçre’de terör oturumu olarak tanımlanan “F terör” kimliği verildi. Şahsıma tanınan bu oturum hakkıyla birlikte aynı zamanda kişiliğime ve halkların özgürlüğünden yana olan düşüncelerime terör tanımı konularak hakaret edildi. Bu durumla karşılaştığımda aslında şu gerçeğin bir kez yine farkına vardım eğer kendi topraklarında özgürlüğü yaratamıyorsan başka yerlerde özgürlüğü aramanın bir anlamı yok çünkü sana ve düşüncene karşı anlayış birçok yerde aynı şekilde devam ediyor. Bana hak olarak verdiklerini zannettikleri bu kimlikle yaşamaktan başka bir şansım olmadığı için kabul ettim. Eğer bu ülkede yaşayacaksam terörist olarak tanımladıkları kişinin aslında terörist olmadığını kanıtlamak için ve kendi dilime ve halkıma hizmet etme yollarını yaratmak için bana verilen kısıtlı imkânlarla Fransızca öğrenip çeviriler yapmaya karar verdim.

KENDİSİ GİBİ SÜRGÜN OLAN YAZARIN KİTAPLARINI SORANİ’YE ÇEVİRDİ

Çeviriye giden yolculuğunuz bu şekilde başladı o zaman?

Bana tanınan bu oturum hakkından sonra İsviçre’de bulunan Neuchatel Üniversitesi’nde Fransız Dil Tarih bölümüne başladım. Burada 2 dönem yaptıktan sonra Fransızcam bir düzeye geldi ve ardından Fransızca romanlar okumaya başladım. Okuduğum romanlar arasında beni en çok etkileyen Macaristan asıllı Agota Kristof’un Fransızca yazdığı “Kanıt”, “Üçüncü Yalan” ve “Büyük Defter” adlı 3 kitabı oldu. Agota Kristof’un kitaplarını çevirmek benim için önemliydi çünkü oda benim gibi sürgün olarak geldiği İsviçre’de zor koşullar altında Fransızcayı öğrenmiş ve daha sonra bu dilde kitaplarını yazmaya başlamış. Daha sonra Agota Kristof’un bu 3 kitabını Sorani’ye çevirmeye karar verdim. Yaptığım uzun çalışmaların ardından üç kitabı da Güney Kürdistan ve İran’da Sorani olarak yayınladık.

Sürgün bir yazarın kitaplarını çevirmek sizde daha farklı bir duygu yaratmış olmalı?

Evet, Agota Kristof’la birçok noktamız ortak aynı zamanda. Od a yıllar önce kendi ülkesinde yaşanan savaştan kaynaklı İsviçre’ye gelmiş ve burada fabrikada çalışmasına rağmen Fransızca öğrenmiş daha sonra kendi düşüncelerini dile getirmek için kitap yazmaya karar vermiş. İlk başlarda hiç bir değer görmediği İsviçre’de yazar olduktan sonra büyük değer verilmiş ve öldükten sonrada İsviçreli yazar olarak kabul edilmiş. Ama Agota Kristof, kendisini ve yaşadıklarını anlatmak için Fransızca olarak yazdığı romanlarda sonradan öğrendiği Fransızcayı kendi anadilini unutmasına neden olduğu için “Düşman Dil” olarak tanımlıyor. Yaşanan birçok şeyin ortak olması beni çeviri yapmamda daha da etkiledi.

‘İSVİÇRE’DEN KÜRDİSTAN’A UZANAN KÖPRÜ ROLÜNÜ OYNAMAK İSTİYORUM’

Çevirilerle asıl amaçlamak istediğiniz nedir?

Ben ne olursa olsun kendi dilimin gelişmesi için çalışmak istiyorum. Kürtçenin her lehçesi büyük bir zenginlik taşıyor. Çeviri anlamında Sorani’ye daha çok yetkin olduğum için Sorani’yi tercih ettim. Kürtçenin zenginliklerinin farkına varıp hizmet edersek daha da geliştiririz. Ben yaptığım çevirilerle yaşadığım ülkenin edebiyatını Kürdistan’a taşımak için köprü rolü oynamak istiyorum. Belki benim için bazı şeyler daha yeni başlıyor ama bu rolü daha da büyüterek devam ettirmeyi düşünüyorum. Benim çocukken hep sorduğum “Neden Sorani birçok kitap yok” sorusu daha çok sorulmasın diye çevirilere devam edeceğim.

‘KİMLİKSİZLİĞİMİN ACISIYDI ÇEVİRİLERLE BENİ ÜLKEYE GÖTÜREN’

Yaptığınız bu çevirilerin dışında çalışmalarınız var mı ve sürgün yaşamın çevirilerinizde etkisi ne oldu?

Ben yaptığım bu çevirilerin dışında aynı zamanda Sorani ve Farsça olarak yayın yapan bir site ve dergide yazıyorum. Şu anda Kürtçenin Kurmanci lehçesinde Helim Yusiv tarafında yazılmış “Gava ku masi ti dibin” adlı romanı Sorani’ye çevirisini tamamlamak için çalışıyorum. Sürgünde yaşamamın çeviri yapmamda etkisi çok büyük oldu benim için. Her gün biraz daha ülkeye artan özlem bir yazarın kalemine ister istemez yansıyor. Sürgünde daha çok büyüyor insanların ülkeye ve kültürüne özlemi belki de yaşadığım kimliksizliğimin acısıydı beni yaptığım çevirilerle ülkeye uzatan.

AGOTA KRISTOF KİMDİR?

30 Ekim 1935 Macaristan doğumlu olan yazar Agota Kristof. 1956 yılında Stalin karşıtı sosyalist işçilerin rejimi devirmek için çıkardığı ayaklanma Sovyet ordusu tarafından bastırılınca siyaseten faal olan eşi ve dört aylık çocuklarıyla Macaristan’dan kaçıp İsviçre’de sürgünde yaşamaya başladı. İsviçre’de bir yandan fabrikada çalışırken bir yandan da Fransızca öğrenen Kristof daha sonra, sonradan öğrendiği dil olan Fransızcada kitap yazmaya başladı. Yazdığı kitapların ardından İsviçre’de büyük bir öneme sahip olan ve İsviçreli yazar olarak kabul edilen Kristof, 27 Temmuz 2011 yılında İsviçre’nin Neuchatel kentinde hayatını kaybetti.