Elazığ T Tipi Cezaevi’nde, ayakta sayım, kısıtlama ve işkence

Cezaevlerindeki hak ihlalleri, kötü muamele ve işkence vakalarında son dönemdeki artış iyice göze çarpıyor.

 Elazığ T Tipi Cezaevi’nden mektup yazan Ercan Binay isimli siyasi tutsak, Amasya Cezaevi’nden 19 kişiyle birlikte Elazığ’a “sürgün” edildiklerini bildirdi. Sürgün edilen tutsaklara, çıplak arama dayatıldığını belirten Binay, koğuşlarda sayım adı altında sabah ve akşam fiziksel şiddet uygulandığını anlattı.

Nereye götürüldüklerinin kendilerine söylenmediği 19 tutsak, 9 saatlik bir yolculuk sonrası Elazığ T Tipi Cezaevi’ne getirildi. Cezaevi girişinde zorla çıplak arama yapılarak, 10’ar kişi halinde koğuşlara alındılar. Koğuşlar inşaat kalıntıları içinde, ranzaların üzerleri çimento ve çamur kaplıydı.

Temizlik için de tutsaklara sapları kısaltılmış bir çek-pas, fırça ve kova dışında temizlik malzemesi verilmedi. Cezaevi girişinde tutsakların eşyaları da aramadan geçirilerek talan edildi. Birçoğuna “örgütsel” denilerek el konuldu. Adalet Bakanlığı’nın çıkarttığı ve ücretsiz mahpuslara dağıttığı “değer” dergisinden kesilip alınan vesikalık boyutundaki çocuk fotoğrafı da yine “tehlikeli” denilerek verilmedi.

Eşyalarını teslim alan tutsaklara “sayı, renk ve kapüşon” kısıtlamaları getirilerek, temel ihtiyaç olan birçok eşyaya el konuldu.

Elazığ T Tipi Cezaevi’nde mahpuslara ayakta, tek sıra sayım vermeleri dayatılıyor. Bunu kabul etmeyen tutsaklar “ayağa kalkmadıkları” için fiziksel saldırıya uğrayıp, küfür ediliyor.

İdare yönetimi açık görüşleri iki ayda bire çıkarırken; telefon hakkını da on beş günde bir olarak belirledi.

Tutsaklara, idarenin belirlediği gazeteler veriliyor, Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi ise; “yasak” denilerek karşılanmıyor.

Tutsaklar gönderdikleri mektupta hapishane koşulları ve yaşadıkları hak ihlallerini anlattılar:

“Alt katta bir tane kamera takmışlar. Günün 24 saati bizi izlemek istiyorlar. Daha önce de Bafra T Tipi Hapishanesi’nde tutulmuştum; kamera yoktu burada. Bu gözetleme kabul edilemez. Nedenine, niçinine girmeye gerek yok. Biz de gerekeni yapıyoruz kamerayı kapıyoruz. Onlar söküyor biz kapatıyoruz. Bakalım bu işin sonu nereye varacak. Sabah akşam sayımlar ayakta, tek sıra olmamız dayatılır. Bilinen askeri kışlalarda tekmil uygulaması. Bunu da kabul etmemiz söz konusu değil. Kabul etmemiz için zor kullanılıyor; şiddet uygulanıyor. Günlerdir bu yapılıyor, bugün yapılanlar yarının işaretidir. Yarınlar çok şeye gebe. Çok ciddi sorunlar yaratabilir; yarın çok geç olabilir. Duyarlı olmak gerekiyor. Herkesin yapabileceği bir şey vardır. Amaçları sayım almak değil, bizleri hizaya çekip, kimliksizleştirmek. Bunun için sabah- akşam koğuşlara gelip küfrediyorlar. Ama dertleri sayım değil. F tipi cezaevlerinde de bunları dayattılar, yıllarca sürdü ve kabul edilmedi. Sonra da bu uygulamadan “vazgeçildi”. Burada bir kez daha bu uygulamayla karşı karşıyayız durum bu!

Dışarının durumu da içeriden farklı değil. Gerçi günlerdir dışarıda ne olup bittiğini bilmiyoruz. TV’miz verilmiş değil hala gazete getirilmiyor. Yıllardır vurguluyoruz; sorunun dışarısı içerisi yok. Birbirinden kopuk ele alınmamalı. Bu temelde ele alırsak sorunları aşarız...

Benimle sürgün gelen: Cemalettin Gürsoy, Mustafa Aytaç, Zeki Yıldız, Ali Yeşil, Ali Hadi Ay, Mahmut Soner, Ayhan Memişoğlu.”