GÖRÜNTÜLÜ

Karasu: Mahirlerin mücadelesi yeni Türkiye yaratma mücadelesidir

Karasu: Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin mücadelesiyle PKK'nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin demokrasi birikimidir. Mahirlerin mücadelesi yeni Türkiye yaratma mücadelesidir.

30 Mart Kızıldere katliamına ilişkin konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu: “Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin mücadelesiyle PKK'nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin demokrasi birikimidir. Mahirlerin mücadelesi yeni Türkiye yaratma mücadelesidir” dedi.

Mahir Çayan ve 9 arkadaşının 1972’de Kızıldere’de katledilmesinin 45’inci yıl dönümünde konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Mahir Çayan ve arkadaşlarını bir daha saygı ve minnetle anıyorum. Mahir Çayan ve arkadaşları, tabii o dönemin büyük direnişçileri Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya, Türkiye tarihi, demokrasi tarihi, sosyalizm tarihi, özgürlük mücadelesi tarihi açısından çok büyük öneme sahiptirler. Onların mücadelesi Türkiye tarihinde dönüm noktasıdır. 

Türkiye demokratikleştiğinde; özgür, demokratik hale geldiğinde Mahir, Deniz, İbrahimler'in Türkiye'nin demokratikleşmesinde, özgürleşmesinde, sosyalizm doğrultusunda ilerlemesinde rollerinin belirleyici olduğunu tarih yazacaktır” dedi.

Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin tarih sahnesine çıktığı dönemin, Türkiye’de kapitalizmin yeni geliştiği, kapitalizmin toplumsallığı dağıttığı, kırda toplumsallığı dağıtarak, şehirlere göçün yoğun olduğu, Türkiye’de gelişen kapitalizmin gelişmek için emekçileri yoğun olarak sömürdüğü, emperyalizme bağlı kapitalizmin Türkiye’de emekçiler üzerinde baskı kurduğu, soğuk savaş döneminde emperyalizmin ileri karakolu olan Türkiye’de devrimcilerin, demokratların üzerinde büyük bir baskının olduğu dönem olduğunu belirten Karasu’nun konuşması şöyle:

“Çünkü Türkiye kapitalizm, emperyalizm için çok önemli olduğu için, Türkiye'nin emperyalist, kapitalist sistemden kopmaması için devrimcilere, demokratlara büyük baskı yapılmaktaydı. Demokrasinin gelişmemesi için baskının süreklileştiği bir Türkiye gerçeği vardı. 1960'ların sonu, '70'lerin başı kapitalizmin geliştiği, kapitalizmin gelişmesi karşısında emekçilerin, işçilerin, köylülerin kapitalizme karşı mücadelesini büyüttüğü ama buna karşı da emperyalist kapitalizmin işbirlikçisi olan Türkiye devletinin, mevcut iktidarın emekçiler ve devrimciler üzerinde baskı yaptığı dönemdi. İşte bu dönemde Mahirler, Türkiye'de demokrasiyi geliştirmek, işbirlikçi iktidara son vererek demokratik devrimi gerçekleştirerek Türkiye'yi özgür ve demokratik ülke haline getirmek için mücadele geliştirmişlerdir. Türkiye'deki gençlik hareketi '68 kulağının etkisiyle gelişen bir hareket olduğu gibi, Türkiye'nin toplumsal, siyasal koşulları, Türkiye'deki devrimci hareketin dünyadaki '68 kuşağını da aşarak, daha büyük bir devrimci, radikal harekete dönüştüğünü görüyoruz.

‘MAHİRLER DEMOKRATİK DEVRİMİ GELİŞTİRMEK İÇİN CEPHEYİ ESAS ALDILAR’

Mahirler, o dönemin devrimci hareketin öncü kadrolarıydı. Türkiye'de en fazla gelişen devrimci gruptu. Türkiye'de demokratik devrimi yapmaya başlıyorlardı, bu temelde de demokratik devrim gerçekleştikten sonra sosyalizmi kurmayı hedefliyorlar; böyle bir ideolojik, siyasal amaçları vardı. Demokratik devrimi gerçekleştirmek için de bir cepheyi esas almışlardı. THKP-C deniliyor. Amaca ulaşmak için de THKP-C ile cepheyi gerçekleştirerek hedeflerine ulaşmak istiyorlardı. O dönemde Türkiye'deki demokratik devrimin ancak bir cepheyle ulaşılabileceğini görmeleri aslında Türkiye'deki sorunlara belli düzeyde vakıf olduklarını gösteriyor. Dünyadaki demokratik devrimlerde de cepheler esastır. Mahir Çayan ve arkadaşları da bir cephe hareketi olarak gelişip Türkiye'de bütün halkları, emekçileri gençleri, aydınları, demokratları bir araya getirerek demokratik devrimi gerçekleştirmeyi hedefliyorlardı. Kısa sürede başta gençlik olmak üzere Türkiye'de önemli bir gelişme yarattılar. 

THKP-C'nin bütün üniversitelerdeki gençlik içerisindeki önemli gücü oluşmuştu. THKO da vardı, onlar da belirli bir güçtü ama THKP-C en etkili, kitle tabanı en fazla olan hareketti. Buna karşı mevcut işbirlikçi iktidar tahammül edemedi çünkü soğuk savaş dönemiydi; Türkiye emperyalist kapitalizm için çok önemliydi. Bu açıdan devrimci hareketlerin ezilmesi gerekiyordu. İşçilerin mücadelesinin ezilmesi gerekiyordu çünkü Türkiye'de kapitalizm yeni gelişiyordu. İşçileri daha fazla sömürmek, baskı altına almak ve bu temelde kapitalizmi geliştirmek istiyorlardı. Zaten o dönemde Demirel iktidarı 'mevcut anayasa boldur, Türkiye'deki siyasal sistem gevşektir, bu ortamda kapitalizmi geliştiremeyiz, daha sıkı anayasa, otoriter sistem gerekir' diye dillendiriyordu. 

İşte bu ortamda devrimcilerin, emekçilerin mücadelesinin geliştiği, aydınların Türkiye'deki işbirlikçi sömürü sistemine itirazının yükseldiği dönemde, 12 Mart'ta işbirlikçi subaylar, NATO'ya, emperyalizme bağlı subaylar bir darbe gerçekleştirmiştir. Bir muhtıra vererek mevcut iktidarı devirmiş ve onun yerine cunta iktidarı oluşturmuşlardır. Cuntaya bağlı hükümet oluşmuştur. Belki sivillerden bakanlar, başbakanlar olmuştur ama bunlar esas olarak cuntanın emrinde olan faşist iktidar olmuştur. İlk işleri devrimci gençlerin üzerine gitmek, grevleri yasaklamak, işçileri baskı altına almak olmuştur. Buna karşı Türkiye tarihinde ilk defa gençler, devrimciler devlete cepheden tavır almışlardır. Bu baskı rejimine, faşist darbeye karşı tutum almışlardır; direneceklerini ortaya koymuşlardır. İşte 12 Mart döneminde gençler bu darbenin, darbecilerin gençliği ezmek, devrimci hareketi tasfiye etmelerine karşı tarihi direniş göstermişlerdir. 12 Mart askeri darbesine direnmek önemlidir. Geri adım atmamış, teslim olmamışlardır. 12 Mart askeri faşizmini kabul etmemiş, 'size karşı direneceğiz' demişlerdir. Belki çok kişi değil, çok örgütlü değillerdir, Türk devletine karşı çok hazırlıklı değillerdir ama direnme kararı almışlardır. Bu çok değerli tutumdur. Çok önemli tutumdur. Türkiye tarihinde baskıya, zulme karşı gençlerin yaşamlarını ortaya koyarak direnmeleriyle, bugünkü Türkiye tarihine yön veren, siyasal gelişmeleri etkileyen rol oynamışlardır. 

‘DEVRİMCİLERİN FAŞİZME KARŞI BİRLİĞİNİN NE OLMASI GEREKTİĞİNİ ORTAYA KOYDULAR’

Denizler yakalanmıştır, idam edilmiştir. Mahir Çayanlar, Denizleri kurtarmak için eylem yapmışlardır. Ayrı örgütlerdir ama faşizm karşısında direnen Denizlerin idam edilmek istenmesine karşı üç tane İngiliz askerini, teknisyenini kaçırarak kurtarmak istemişlerdir. Devrimcilerin faşizme karşı birliğinin ne olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Faşizm ortaya çıktığında, halka saldırdığında artık ideolojik, siyasal farklılıkların çok önemli olmadığını, böyle bir ortamda ideolojik, siyasal farklılıkların bir tarafa itilerek faşizme karşı ortak mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymuşlardır.

Zaten Mahirlerin çizgisinde cephe oluşturma vardır. Tüm farklı toplumsal kesimleri bir araya getirip bir cepheyle mücadeleyi yükseltme geleneği, çizgisi vardır. İşte bu çizgi Denizler idam sehpasına götürülmek istenirken ideolojik ve siyasi farklılıkları bir kenara bırakarak onları kurtarmak için devrimci eylem yapmışlardır. Ama Kızıldere'de dokuz arkadaşıyla birlikte katledilmiştir. Ama onların duruşu, faşizme karşı direnişi bir gelenek yaratmıştır. Yeni bir mücadele çizgisi ortaya çıkarmıştır. Denizlerin idam sehpasında boyun eğmeyerek meydan okumaları çok önemli bir direniş çizgisidir. İbrahim Kaypakkaya'nın işkencede ser verip sır vermemesi, düşüncelerini koruması, direnişini son nefesine kadar sürdürmesi çok çok önemlidir. İşte Mahir Çayanlar da bu 12 Mart faşizmine karşı direnerek şehit düşmüşlerdir. Onların bu tutumu, direnişi bir gelenek yaratmıştır; bu çok önemlidir ve bu gelenek, iki yıl sonra, yani katledilmelerinden iki yıl sonra, '74'ten sonra onların o duruşu gençler, halklar içinde dalga dalga yayılmıştır.

İşçileri, emekçileri, köylüleri, gençleri, memurları, doktorları, mühendisleri, polisleri, askerleri; herkesi etkilemiştir. Onların duruşu, mücadelesi yeni bir Türkiye'yi yaratma hareketi haline gelmiştir. Türkiye 1970'lerde büyük devrimci kabarışın olduğu süreç yaşamıştır. Yine 1972, 1973'ten sonra Kürdistan'da mücadelenin yükselişe geçeceği bir siyasal hareket ortaya çıkmıştır. Önder Apo gerçeği bu ortamda ortaya çıkmıştır. Önder Apo 1972'de Kızıldere'de Mahir Çayan ve arkadaşları katledilince, onların Türkiye halkları, Kürtler için, ezilenler için ne anlama geldiğini bilerek, hemen bir boykot geliştirmiş, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde onların idam edilmesini boykotla karşılamışlardır. Hangi ortamda? Faşizm ortamında Mahirlere sahip çıkmışlardır. Önder Apo bu gençlerin, devrimcilerin direnişinin sadece Türkiye halkları için değil, Kürtler için de tarihi önemde olduğunu kavramış ve bu direniş içinde yer almıştır. Mamak Cezaevi’nde Denizler Önder Apo'nun bulunduğu bölümden götürülerek idam edilmiştir. Bu gerçeklikler Kürdistan'daki yeni devrimci direnişin çizgisini ortaya çıkarmıştır. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 

Eğer 1970'li yıllardaki devrimci hareket, onların duruşu, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahim'in duruşu olmasaydı, sadece Türkiye'de değil, Kürdistan'da da daha sonra gelişen devrimci hareketler tarih sahnesine çıkmazdı. Apocular tarih sahnesine çıkmışsa, PKK tarih sahnesine çıkmışsa, birçok Kürt grubu ortaya çıkmışsa, bunu sağlatan Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin duruşunun Türkiye'de yarattığı siyasi ortamdır. 1973'ten sonra, 1974, 1975'te Türkiye'de devrimci mücadelenin gelişmesiyle o siyasi ortam ortaya çıkmasaydı, Kürdistan'da da devrimci hareketlerin, mücadelenin o düzeyde gelişmesi mümkün olmazdı. Bu tarihi gerçekliği herkesin kabul etmesi gerekir. Güney'de KDP Irak'la çatışma içindedir ama Kuzey Kürdistan'da bir devrimci hareket geliştirmek istiyor Dr. Şivan, katlediliyor. Türkiye istemiyor, Kürdistan'da devrimci hareketin gelişmesini. Bu bakımdan KDP'ye başvuruyor, KDP-Türkiye işbirliğiyle Dr. Şivan katlediliyor. Bu nedenle Kürdistan'da devrimci hareketlerin gelişmesi KDP tarafından engelleniyor.

1970'lerdeki bu devrimci hareketler Kürdistan'daki gençliğe ilham veriyorlar. Mücadelenin gelişebileceğine inanç ortaya çıkarıyor. Bu gerçeklik görülmeli. KDP'nin sadece Irak'la çatışma ortamının yarattığı kısmi bir etki vardır ama sübjektif olarak, fiili olarak ise tüm dünyada, Afrika'da ulusal kurtuluş hareketleri gelişirken, Kürdistan'da ise ulusal kurtuluş hareketlerinin önünü engellemek isteyen bir KDP gerçekliği vardır. Bu bir gerçektir. Bizim ithamımız, iftiramız değildir. O anda bir soğuk savaş var. Bir ABD-Rusya çatışması var. O anda Türkiye ABD için, Avrupa için önemlidir. Bu bakımdan KDP o sırada Türkiye, İsrail, İran'la ilişkilidir. Bunlar ise ABD tarafından desteklenmektedir. ABD ile işbirliği içinde olan, ABD'nin ileri karakolu olan Türkiye'de bir Kürt hareketinin gelişmesi istenmiyor.

İşte bunu da KDP ile yapıyorlar. Bu gerçekliğin görülmesi lazım. Ama Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin o devrimci duruşu geliştirmeleri, Kürt sorununun çözümünden bahsetmeleri, halkların kardeşliğinden söz etmeleri, hatta 1973-74'te Türk solundaki birçok kesimin federasyondan söz etmesi, ayrı devlete karşı çıksalar bile Kürt sorunundan söz etmeleri tabii ki Türkiye'deki devrimci hareketin gelişmesi yanında Kürt Özgürlük Hareketi'nin gelişmesinde de Mahirlerin bu direnişinin etkisi olmuştur. Önder Apo bu gerçekliği görerek, onların hangi sonuçları yaratacağını görerek Mahirlerin katledilmesinde boykot yaptığı gibi, cezaevinden çıktıktan sonra da THKP-C'nin Siyasal Bilgiler’de örgütlenmesinde öncülük oynamıştır. Mahirlere bağlılığın gereği olarak Ankara'da devrimci hareketin gelişmesi için öncülük yapmıştır. Bunu Türkiye'deki tüm devrimci hareketler bilmektedir.

ADİÖT'ün üst yönetim kuruluyla AYÖD haline gelmesinde Önder Apo'nun rolü belirleyicidir. Önder Apo'nun da Mahirlerin bu mücadelesine verdiği değeri görmemiz gerekiyor. Mahirlerin tabii bu mücadelesi önemli devrimci hareket geliştirmiştir. Türkiye toprağı altüst olmuştur. 1970'ler çok önemlidir Türkiye açısından. 1970'lerdeki devrimci hareketi kötülemek isteyenler var; bu tarihi karartmadır. Neymiş, sağ-sol çatışması varmış, hepsi emperyalist güçlerin elindeymiş! Böyle bir şey yok. Kesinlikle halklar, devrimciler kapitalizme, emperyalizme karşı mücadele vermişlerdir. Ama şu ayrıdır; sızdırmışlar, yönlendirmişlerdir. Ama bu esas gerçeği değiştirmez. 1970'lerdeki devrimci hareketin Türkiye'deki mevcut sisteme karşı mücadele etme gerçeğini değiştirmez. Yeni bir toplumsal gerçeklik ortaya çıkardığını değiştirmez. 1970'lerde yeni bir toplum, gençlik, zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu nedenle emperyalizme bağlı NATO'nun ordusu darbe yapmıştır. Bu darbeyi bu devrimci harekete karşı yapmıştır. Demokratik toplum gerçekliğine karşı gerçekleştirmiştir. Askeri darbe gelerek, devrimci hareketleri ezerek yeni toplum gerçeğini tasfiye etmek istemiştir. Evet, devrimci hareketler ezilmiştir ama bu tarihsel, toplumsal gerçekliği geriye götürmek artık mümkün değildir. '70'lerde yaşanan toplumsal değişim yeni Türkiye'nin mayası olmuştur.

‘15 AĞUSTOS ATILIMI DEVRİMCİ GELENEĞİN TÜMDEN EZİLMESİNİN ÖNÜNE GEÇTİ’

Öte yandan PKK'nin, Önder Apo'nun öncülüğünde 12 Eylül askeri faşizmine karşı 1984'te başlattığı gerilla savaşı Türk devletinin bu demokratik toplum gerçeğini, devrimci geleneği tümden ezmesinin önüne geçmiştir. Eğer bugün hala '70'lerin devrimci-demokratik geleneği belli düzeyde sürüyorsa, demokratik toplum gerçeği Türkiye'deki demokrasi mücadelesini etkiliyorsa, demokrasi dinamiği olarak varlığını sürdürüyorsa, bunda tabii ki özgürlük hareketimizin, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin geleneğine bağlı olarak, onların duruşuna bağlı olarak devrimci duruşla 12 Eylül faşizmine karşı direniş göstermesi gerçeği vardır. Bugün Türkiye'de demokrasi mücadelesi varsa, demokratik toplum gerçeği varsa, bir dinamik varsa, bu, 1970'lerdeki, başlangıcında Denizlerin, İbrahimlerin, Mahirlerin direnişiyle başlamıştır. Buna Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesi de eklenince Türkiye bugün büyük bir demokratik devrim dinamiğine sahiptir. Bugün AKP-MHP iktidarı bu dinamikten korktuğu için otoriter rejim kurmak istemektedir. Kendi iktidarlarının yıkılıp demokrasinin gelmesinden korkmaktadırlar. İşte bu korkuyu yaratan; Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin mücadelesiyle PKK'nin öncülük ettiği Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin demokrasi birikimidir. Mahirlerin mücadelesi yeni Türkiye yaratma mücadelesidir. 1970'lerde onların direnişiyle yeni bir Türkiye gerçeğine giriş yapılmıştır. Yeni Türkiye'nin başlangıcı bu gençlerin devrimci-demokratik direnişiyle gerçekleşmiştir. Onların geleneği, Türkiye'de bir demokratik devrim gücü olarak devam etmektedir. Kuşkusuz şu an yapılması gereken, nasıl Mahir 1970'lerde cephe demişse ama gerçek anlamda bir cephe ortaya çıkarılmamışsa, bugün Türkiye'nin bir demokratik cepheye ihtiyacı vardır. AKP-MHP'nin faşist ittifakına karşı Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin, tüm demokrasi, devrim şehitlerinin anısına bağlılığın gereği Türkiye'de bir demokrasi cephesinin ortaya çıkarılması, demokrasi güçlerinin birliğinin ortaya çıkarılması gerekiyor. 

Bu temelde, Mahirlerin katledilişinin 45. yıl dönümünde tüm devrimcileri, demokratları onları anısına bağlılığın gereği olarak, onların özlediği demokratik devrimi gerçekleştirmek için bir araya gelmeye ve ortak mücadele etmeye çağırıyorum.”