ANALİZ

Katliamcı AKP sona doğru gidiyor

Paris Katliam şehitlerine sahip çıkarak AKP katliamcılığına karşı dört yıldır kahramanca direnen Kürt halkı, bugün özgürlüğün eşiğine ulaşmış durumdadır.

9 Ocak 2013’te gerçekleşen Paris Katliamı üzerinden tam dört yıl geçti. AKP’nin yurtdışındaki katliamcılığına karşı mücadelenin beşinci yılına giriliyor. Paris’te alçakça katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in anısı bu mücadeleye öncülük ediyor. Katliamın yıldönümü vesilesiyle Kürt halkının ve kadınının yiğit evlatları bu üç Kürt kadın devrimciyi saygı ve minnetle anıyoruz. Anılarını yaşatma ve katliamcılardan hesap sorma sözümüzü yineliyoruz.

Aradan dört yıl geçmiş olmasına rağmen, Paris Katliamının hala hukuk önünde yargılanamamış olması Fransız demokrasisi açısından ciddi bir kusur oluşturuyor. Bu durum söz konusu hukukta adaletin değil çıkarların egemen olduğunu gösteriyor. Dahası 24 Ocak’ta davanın başlayacağı yönündeki açıklama yapıldıktan üç gün sonra katil Ömer Güney’in tutuklu bulunduğu cezaevinde öldüğünün açıklanması, söz konusu katliam ve sonrası üzerindeki şaibeyi daha çok artırmış bulunuyor.

Halbuki dört yıllık soruşturma Avrupa hukuku açısından çok uzun süredir. Bize ulaşan bilgiler, söz konusu katliam olayı üzerine Paris Savcılığının çok ciddi ve kapsamlı bir soruşturma yapmış olduğunu göstermektedir. Yürütülen soruşturma ve hazırlanan iddianamede söz konusu katliamın Türk MİT’i tarafından planlanıp gerçekleştirilmiş olduğu açıkça anlaşılmasına rağmen, Fransız Savcılığı tarafından bu gerçek net olarak ifade edilememiştir. Üç Kürt kadın devrimciyi Paris’in göbeğinde şehit eden katliamın Türk MİT’i tarafından gerçekleştirildiği açıkça belirtilememiş ve katil Ömer Güney’in suç ortakları açığa çıkarılamamıştır. 

Dört yıldır söz konusu vahşi katliamın hukuk önünde yargılanamamış olmasının temel nedeni de budur. Yine katil Ömer Güney’in mahkemenin başlayacağının duyurulması ardından ölmesinin nedeni de budur. Katliamın suçlularını açıkça ifade edemeyen Fransız Savcılığı, olayın tutuklu tetikçisi olan Ömer Güney’i de koruyamamıştır. Katliama karar veren ve Ömer Güney’e yaptıran güçler, mahkemede Ömer Güney’in kendilerini ele vereceğinden korktukları için, mahkeme edileceği kesinleşince Ömer Güney’i tutulduğu cezaevinde susturmuşlardır. Yani katil Ömer Güney ölmemiş, Paris Katliamının esas sorumluları tarafından öldürülmüştür. Şimdiye kadar katliamın esas sorumlularını bir türlü açıklayamayan Fransız Savcılığı, hiç olmazsa şimdi bu gerçeği kamuoyuna açıklayabilmelidir.

Şimdi vahşi Paris Katliamının yargılanması nasıl olacaktır? Hiç kuşkusuz katil Ömer Güney öldü denilerek katliamın hukuki yargılanmasının durdurulmasını Kürtler ve demokratik güçler kabul etmeyeceklerdir. Ancak bu konuda duyarlı olmak gerekir. Ekonomik ve siyasi çıkarlar gereği dört yıldır söz konusu yargılamayı yapamayanlar, bu sefer de “Fail öldü” diyerek davayı tümden düşürmek isteyebilirler. Şimdi bu oyuna karşı mücadele etmek, sanık sandalyesine esas katiller olan Tayyip Erdoğan ve AKP Yöneticilerini oturtabilmek için çaba harcamak gerekir.

Fransız hukuku esas katilleri bulamamış ve şimdiye kadar yargılayamamış olsa da, Kürtler ve demokratik güçler daha ilk günden itibaren gerçek katilleri tespit etme ve onlara karşı mücadele yürütmede zorlanmamışlardır. 9 Ocak 2013 Paris Katliamının Türk MİT’i tarafından planlanıp gerçekleştirildiği ve sorumlusunun Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP Yönetimi olduğu tartışmasızdır. Bu gerçeği, soruşturmayı yürüten Fransız Savcılığı da açığa çıkarmış ve hazırladığı iddianamede ifade etmiştir. Katliam gerçekleşir gerçekleşmez Tayyip Erdoğan, M. Ali Şahin ve Hüseyin Çelik tarafından yapılan açıklamalar, suçluların kendileri olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Geçen dört yıldır katil Ömer Güney’in tutulduğu cezaevinde MİT ile ilişki kurma çabası da bu gerçeği doğrulamıştır. Dolayısıyla Ömer Güney cezaevinde susturulmuş olsa da, esas katiller Hakan Fidan, Tayyip Erdoğan, M. Ali Şahin ve Hüseyin Çelik ortadadır ve yargılanması gereken bunlardır.

Öyle anlaşılıyor ki, 9 Ocak Paris Katliamı AKP’nin Hrant Dink katliamıyla başlayan saldırı sürecinin önemli bir durağıdır. 19 Ocak 2007’de gerçekleşen Hrant Dink katliamının dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın bilgisi ve belki de emri temelinde yapılmış olduğu gizlenen yargılamalarda yine de açığa çıkmış durumdadır. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylamez’i şehit eden Paris Katliamının da AKP Hükümetinin karar ve planı temelinde gerçekleştiği tartışmasızdır. Bu husus dönemin AKP basını tarafından zaten açıkça ifade edilmiştir. AKP Yönetiminin tüm bu katliamları “Fetullahçılar yaptı” diyerek başkalarına yükleme çabaları da artık inandırıcılığını kaybetmiştir. 

Hrant Dink katliamıyla başlayıp Paris Katliamı ile yurtdışına taşan AKP katliamlarının Cizre ve Sur katliamları temelinde son iki yılda doruğa çıktığı açıktır. Nitekim Silopi’de katledilen üç kadın devrimci Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ın katledilişinin de birinci yıldönümü yaşanmaktadır. AKP’nin, MHP ile birlikte nasıl bir faşist katliam gücü olduğu artık tüm boyutlarıyla açığa çıkmıştır. Bu vesileyle, birinci yıldönümünde Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar şahsında tüm demokratik öz yönetim direniş şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz. Kürt halkının varlığının ve özgürlüğünün bu direnişler ve onların kahraman şehitleri tarafından kesinleştirildiğini açıkça görüyoruz.

Bu noktada kesinleşen diğer bir husus da, MHP ile birleşen AKP’nin tam bir faşist katliam ve soykırım gücü olduğudur. Söz konusu İttihat ve Terakkici ittifakın esas politika yönteminin terör ve katliam olduğu bilinmektedir. Bu çizgi savaş ve soykırım çizgisidir. İttihat ve Terakki Cemiyeti Osmanlı İmparatorluğunu Birinci Dünya Savaşı içine sokarak ve Türkler dışındaki halklar üzerinde soykırım uygulayarak Osmanlı’yı çöküşe götürmüştür. Neo ittihatçı AKP-MHP koalisyonunun da TC Devletini Üçüncü Dünya Savaşı içinde ve Kürt soykırımını uygulama çabası içerisinde çöküşe götürmekte olduğu açıktır. 

AKP-MHP faşist diktatörlüğünün yaşamakta olduğu bu gerçeği hiçbir şey örtbas edememektedir. Ne demogoji, ne hamaset edebiyatı ve ne de kabadayılık bu gerçeği değiştirememektedir. Tayyip Erdoğan’ın görünüşte tehdit kokan yalvarmaları da bu gerçeği gizleyememektedir. Artık AKP katliamcılığının sonuna doğru gidilmektedir. Suriye ve Irak politikasında boşa çıkan ve Kürt direnişi karşısında ise yenik düşerek çaresiz kalan AKP-MHP faşizminin artık daha fazla ayakta kalma şansı yoktur. Yolun sonu görülmüştür, 2017 baharının AKP’yi sona götüreceği anlaşılmaktadır.

Paris Katliam şehitlerine sahip çıkarak AKP katliamcılığına karşı dört yıldır kahramanca direnen Kürt halkı, bugün özgürlüğün eşiğine ulaşmış durumdadır. Çok yakında bu eşiği atlayacağı da kesindir. Paris Şehitleri Sakine, Fidan ve Leyla öncülüğünde mücadele eden Kürt halkı, dört yıl içinde kendini tüm dünyaya tanıtmış, Rojava Özgürlük Devrimini her türlü faşist saldırıya karşı savunmuş ve AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratan bir direnişi Kuzey Kürdistan’da başarıyla gerçekleştirmiştir. Tayyip diktatörlüğünün “Artık Kürtler direnemez” yargısını yerle bir etmiştir. Büyük Zindan Direniş Şehidi Mazlum Doğan’ın “Direnmek Yaşamaktır” ilkesini Kürt varlığının ve özgürlüğünün temel ilkesi haline getirmiştir. 

Bu gerçek kendisini 2017 yılı mücadelesinde çok daha açık bir biçimde gösterecektir. 2017’nin AKP-MHP faşizminin çöküş ve yok oluş yılı olacağı açıktır. Bu gerçeği kendileri de gördükleri için, her gün ölüm korkusu içinde yaşamaya çalışmaktadırlar. Oysa genel söylemdir, korkunun ecele faydası yoktur. Korku ve terör AKP-MHP faşizmini de yaşatamayacaktır. Kürt halkı her alanda geliştireceği devrimci-demokratik mücadele ile 2017 yılını Kürdistan’ın ve Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlük yılı haline getireceği gibi, tüm Ortadoğu halklarının da demokratik kurtuluş ve birlik yılı haline getirecektir. 

Kaynak: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA