Son Dakika: Stêrtk ve Medya Haber: Baskın korsanvari ve komplodur, susturamayacaklar!

‘Komploda sorumluluğu olan güçler Kürt sorununun çözümüne doğru yaklaşmalı’

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan: Avrupa’nın birçok ülkesi bu komploda rol oynadılar. Artık Kürt sorununa dürüst yaklaşmaları ve çözüm için yaptığımız çağrılara kulak vermeleri gerekiyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen 15 Şubat uluslararası komplonun 18. yılı vesilesiyle Stêrk TV’de Mem Şirvan’ın hazırlayıp ve sunduğu programa konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, komployu ve gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan şahsında gerçekleşen komplonun Kürt halkına yönelik geliştiğine dikkat çeken Karayılan, bugün komploda yer alan uluslararası güçlerin Kürt sorununu çözmek için girişimlerde bulunması yönünde çağrıda bulundu. Kürt sorununun bölgesel ve devletlerarası bir sorun olduğuna dikkat çeken Karayılan, başta ABD olmak üzere Rusya ve tüm batılı ülkelerin Türk devletinin Kürt halkına karşı olan düşmanlığına, şovenizmine, ırkçılığına dur demeleri gerektiğine dikkat çekti.  

Türkiye’deki referandum sürecini de değerlendiren Karayılan, evet demenin Erdoğan’ın tüm Kürdistan’da uyguladığı katliamları ve gelişecek saldırıları onaylamak olduğunu ifade etti.

Karayılan’ın değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şunlar:

‘KOMPLO BOŞA ÇIKARTILDI AMA TÜMDEN ORTADAN KALKMADI’

Devletlerarası komplo Önder Apo şahsında Kürdistan Özgürlük Hareketine, Kürdistan halkının varlığına karşı gerçekleştirilmiş bir imha saldırısıdır. Başta 18. yılını geride bıraktığımız Devletler arası 15 Şubat komplosunu, bu namert komployu kınıyorum. Ve “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemlerinin kahramanları şahsında komploya karşı bedenini siper eden, bu şekilde bir direniş sergileyen tüm şehitlerimizi minnetle anıyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlara verdiğimiz sözü yineliyorum.

Kuşkusuz hem Önder Apo’ya hem şehitlere, hem de halkımıza karşı devrim görevimiz bu devletlerarası komplonun etkilerini ortadan kaldırmak ve Önder Apo’yu özgürleştirmektir. Komplonun üzerinden 18 yıl geçti. Bu 18 yıllık süreç gerçekten de mücadeleyle dolu geçti. Komplonun amacı, hareketimizin özgür duruşunu tümden ortadan kaldırmaktı. Önder Apo İmralı’da çok dahiyane ve anlamlı bir duruşla, komploya karşı bir süreç geliştirdi. Böylelikle Önder Apo bu tutumu ile bu komployu boşa çıkardı. Halkımız da gerçekten de “Güneşimizi Karartamazsınız” eylemleriyle Önder Apo etrafında bir çember oluşturdu. Yani halkımız Önder Apo’ya sahip çıktı. Hareketimiz, Hareketimizin militanları büyük bir bağlılıkla mücadele etti. Kürdistan özgürlük gerillası da düşmanın her türlü saldırısına karşı göğsünü siper etti, komploya karşı bir tutum sahibi oldu ve Önderliğin izinde büyük bir ısrar ve kararlılık sahibi oldu. Tüm bunlar Önder Apo’nun duruşuyla beraber tamamlandı. Bilindiği gibi bu direnişler sayesinde komplo sonuç alamadı. Fakat komplo tümden ortadan kaldırılamadı da.

‘İMRALI’DAKİ İŞKENCEYLE ÖNDER APO’YU TUTUMUNDAN VAZGEÇİRMEYE ÇALIŞIYORLAR’

Halen AKP rejimi yeniden komployu örgütlemeyip canlandırmak istiyor. Hatta şu anki tutumuyla komployu daha da geliştirerek Kürt soykırımı ile birleştirip derinleştirmek istiyor. Bunu faşizane yöntemlerle yapıyorlar. Zulüm ve şiddet yöntemiyle yapıyorlar. Bu yöntemleri İmralı’da geliştiriyorlar. İmralı’da 18 yıldır sürdürülen psikolojik savaş ve bunun yol ve yöntemleri en büyük işkencedir. İnsan 18 yıldır Önder Apo’nun bu saldırılara karşı nasıl durup, boşa çıkardığına şaşırıyor. Çünkü İmralı’da yürütülen tecrit, izolasyon ve işkence savaşıyla Önder Apo’yu bu tutumundan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Yani geri adım attırmaya çalışıyorlar. Ama Önder Apo büyük bir irade savaşı ve amansız bir tutumla buna karşı durdu.

Bunun dışında Kürdistan’da yürütülen soykırım siyaseti İmralı’daki bu politikayı tamamlıyor. Nedir bu siyaset? Soykırım siyasetidir. Ve bilindiği gibi bugün Kürtlerin her şeyi saldırı altındadır. Kürt siyaseti, kültürü ve tüm değerlerini hedefliyorlar ve Kürdü kimliksiz bırakmak istiyorlar. Teslim almak istiyorlar.

Ama buna karşı halkımızın haklı ve meşru direnişi şimdiye kadar daha da büyüdü. Yani komplonun üzerinden 18 yıl geçti ve eskiye göre Hareketimiz çok daha büyüdü. Bu açık bir şekilde ortadır. Hareketimiz, toplumumuz, gücümüz, tecrübemiz daha da büyüdü. Bu ne anlama geliyor? Tabii ki komplonun sonuç alamadığını gösteriyor. Kürdistan özgürlük mücadelesi üstünlük sağlamıştır. Önder Apo’nun düşünce ve fikirleri bugün hem Kürdistan’da, hem Ortadoğu’da, hem de dünya çapında daha fazla sahiplenilen bir güç ve irade olmuş durumdadır. Bu anlamda, komplo sonuç almamıştır diyoruz. Ama tamamen ortadan kalkmamıştır.

‘KOMPLOYU TÜMDEN ORTADAN KALDIRMA ZAMANIDIR”

Şimdi komployu tümden ortadan kaldırmanın zamanıdır. Bu şekilde ancak Önder Apo özgürleşirse komplo tümden boşa çıkarıldı, bitti diyebiliriz.  Dönemin hedefi budur. Bu hedef temelinde mücadelemiz bugün önemli bir düzeye ulaşmış ve devam ediyor. Bu çerçevede komplonun 19. Yıldönümünde bu yılı Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğü için mücadelenin bir yılı yapmak istiyoruz. Düşmanın şimdiye kadar sürdürdüğü Hareketimizi zayıflatma ve güçsüzleştirme yaklaşımları sonuç almamıştır. Bugün Hareketimiz her zamankinden daha dirençli ve güçlüdür ve yeni atılımları başlatacak kudrettedir. Dönem, artık Önder Apo’yu özgürleştirme dönemidir.

Bu dönem sadece devletlerarası komployu kınama dönemi değildir. Bu konu önemlidir. Neden önemlidir? Çünkü bakıyoruz özellikle bazı genç arkadaşlar şahsında kimi yöntemler kullanıyor. Geçmişte görüldü. Nasıl yöntemlerdir bunlar? Komplonun gerçekleştiği ilk yılında zindandaki arkadaşlar komployu protesto etmek için bedenini ateşe verdiler.  Bunun, o zaman bir anlamı vardı. Fakat şimdi üzerinden 18 yıl geçmiş, buna rağmen biri kalkıp bu yönteme başvurursa bu kabul edilemez. Ha zindanda, ha kentlerde, ha dağda olsun kalkıp devletlerarası komployu kınıyorum adıyla, bedenini ateşe verirse bu çaresizliktir. Bu doğru değil, hiç kimse böyle yapmamalıdır. Böylesi tutumlara girenler şehit sayılamayacaktır. Çünkü dönemin görevi kendini yakma, imha etme değildir. Görev kendini örgütleme, harekete geçirme, iyi bir militan olma, iyi bir komutan ve öncü haline getirerek her yerde mücadeleyi yükseltip Önder Apo’yu özgürleştirmek olmalı. Komployu yerle bir etmektir. Görev budur, görev kendini yakma değildir. Onun için hiç kimse yanlış yöntemlere başvurmamalıdır. Kimse de bu tutumlara alkış tutmamalıdır. Böylesi yoğunlaşması olan arkadaşlar Önder Apo’nun iyi bir kadrosu olmayı hedeflemelidirler. Önder Apo’nun fikir ve düşüncesini nasıl pratiğe geçireceği üzerinde yoğunlaşmalı ve üzerinde durmalıdır.

‘15 ŞUBAT’TA YAŞAMI DURDURALIM’

Diğer bir konu ise, halkımız komplonun 18. yılını geniş bir katılımla yürüyüş ve mitinglerle protesto ediyor. Kuzey, Rojhilat, Başur ve Rojava Kürdistan’da ve dünyanın birçok yerinde, özellikle Avrupa’da protestolar gerçekleşiyor. Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürdistan’ın statüsü için mücadele daha da yükseltiliyor. Kuzey Kürdistan’da faşist bir zulüm uygulanıyor. Bilinen bu durumdan dolayı toplumsal bir etkinliğin gerçekleşmesi için bir perspektif geliştirilmedi. Fakat bu halkımızın sadece izleyici pozisyonda kalması anlamına gelmiyor. Hayır, kara gün olarak tanımladığımız 15 Şubat’ta geçen yıllarda olduğu gibi başta kuzey Kürdistan halkımız, tüm Kürdistanlı halklar ve Kürt dostları bu kara günü unutturmamak için, devletler arası komploya karşı bir tutum sahibi olduğunu göstermek için, sömürgeciliğe karşı sessiz kalmamalıdır. Oruç tutalım bir de bugün de işe gitmeyelim. 15 Şubat günü başta Kürt halkı olmak üzere herkes işe gitmemeli, oruç tutmalı, bu haksızlığa karşı protesto etmek için yaşamı durdurmalı. Özellikle Kuzey halkımız bunu kendisine esas bir çıkış ve tutum olarak belirlemeli. Bu çok önemlidir. Bu aynı şekilde Rojhilat Kürdistan’ı için de geçerlidir. Kuşkusuz bu Kürdistan’ın diğer parçaları için de geçerlidir. Bu yıl komplo daha güçlü bir biçimde ret edilmelidir. Önder Apo’nun özgürlüğü daha çok gündeme taşırılmalıdır.

Bu yıl, özellikle Avrupa’daki halkımız bu devletlerarası komploya karşı çok daha güçlü bir tutum sergiliyor. Strasbourg’da gerçekleşen miting geçmiş yıllara göre daha güçlü ve kitleseldir. Bu yıl Kürt dostları da yoğun bir katılım gösterdiler. Bu vesileyle mitinge katılan herkesi selamlıyorum. 18 yıldır Strasbourg meydanında Kürt halkı yürüyüş ve mitingler gerçekleştiriyor, çağrılar yapıyor. Bu komployu, Önder Apo’nun esaretini kabul etmiyorum, diye haykırıyor. Bu çok önemlidir.

‘ENTERNASYONALİSTLERİN YÜRÜYÜŞÜ YENİ BİR SESTİR’

Bir diğer konu ise bu yıl, 16 ülkeden sembolik olarak 70 enternasyonalist isim Lüksemburg’dan Strasbourg’a kadar yürüdüler. Yani 265 km’lik yolu on günde yürüyerek komploya dikkat çekmeye çalıştılar. Gençlerin de yürüyüşü var. Kürt gençleri Mannheim’den Strasbourg’a kadar yürüdüler. Bu da anlamlıdır fakat enternasyonalistlerin bu yürüyüşü yeni bir sestir. Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan’ın statüsü için yeni ve önemli bir sestir. Kamuoyunun bu sesi duyması gerekiyor. Özellikle komployu geliştiren devletler bu sesi duymalı. Yani komplonun amacı neydi, şimdi ne yapıyor. Şu nettir ki, Önderliğin esaretiyle komplocuların amaçları gerçekleşmemiştir. Bir de bunlar Önder Apo’yu ve Hareketimizi önlerinde engel olarak görüyorlardı. Komplonun üzerinden 18 yıl geçti. Bugün komplonun gerçeği daha açık görülüyor. Evet, komplocular amaçlarına ulaşamadılar. Fakat Kürt halkı için büyük bir trajediye neden oldular. 18 yıldır bu halk bu sömürgeciler yüzünden ne kadar acılar çekti? Sokaklarda ne kadar yürüdüler? Ne kadar şehit verdi? Büyük bir trajedi yaşadılar. Halen de gündemdedir.

‘KÜRT SORUNU DEVLETLERARASI BİR SORUNDUR’

Şu ana kadar Batı dünyası Kürt halkına karşı üç sefer büyük haksızlık, hukuksuzluk ve saldırılar gerçekleştirmiştir. Nedir bunlar? Birincisi Lozan Anlaşmasıdır. Lozan Konferansı İngiliz ve Fransızların öncülüğünde gerçekleşti ve Kürt halkının hakları tanınmadı. Kürt halkı inkar edildi. Bu da Kürdistan’da 90 yıldır jenosit politikalarının uygulanmasına neden oldu. Büyük trajedilerin gerçekleşmesine sebep oldu.

İkincisi, 1974’de Güney Kürdistan halkımızın mücadelesi sonuç alacak bir düzeye ulaştı. O zaman ABD Güney halkımıza sırt döndü. Yalnız bıraktı, böylece Kürdistan’da büyük bir trajedinin yaşanmasına neden oldu.

Üçüncüsü, 15 Şubat komplosudur. Bir kez daha ABD öncülüğünde bu gerçekleşti. Rusya, İngiltere, İsrail bu komploya katıldı. Böylece Avrupa’nın birçok ülkesi bu komploda rol oynadılar. Komplonun gerçekleşmesinde bu devletlerin payları vardır. Peki, 18 yıl aradan sonra bu komplonun kime faydası oldu? Bugün sorun halen gündemdedir. Kürt sorunu bir devlet veya iç sorun değildir; Kürt sorunu devletlerarası bir sorundur, bölgesel yani Ortadoğu’nun sorunudur. Dikkat edelim, Kürt sorunu zaten Lozan Anlaşması ile bir sorun haline döndü. Dile getirdiğimiz bu üç aşama da uluslararası devletlerin politikasından kaynaklanıyor. Bu da şu anlama geliyor; Kürt sorunu bir Türkiye ya da Suriye sorunudur. Devletlerarası bir sorundur. Bugün eğer İmralı’da Önder Apo’ya karşı saldırılar gelişiyorsa bunun sorumluları sadece Türkiye değil, bütün bu devletler sorumludur. Rusya’nın, ABD’nin, Avrupa’nın sorumluluğu vardır. O zaman Rusya’da Yeltsin ve Grivnikof iktidarı vardı. Tamam, onlar yanlış yaptı ve komplonun gerçekleşmesine zemin sundular. ABD’de o zaman Clinton’un yani Demokratların iktidarı vardı. Sadece bir cepheden PKK’ye ve Kürt sorununa bakıyorlardı. O da Türk devletinin bakış açısıydı. Bu şekilde de komploda rol aldılar. Fakat bugün yeni yönetimleri var, şu anda ABD’de yeni bir yönetim, Trump yönetimi iş başına geldi. Hakeza Rusya’da Putin yönetimi var. Şunu söylemek istiyorum; eğer gerçekten Sayın Trump da, Sayın Putin de Ortadoğu sorunu için demokratik yöntem geliştirmek istiyorlarsa, Kürt sorununa sırt çevirmemeleri gerekiyor. Ancak bu şekilde çözebilirler.

Bugün Kürt sorunun çözümünde tek proje sahibi olan Önder Apo’dur. Ortadoğu sorunu El Kaide, DAİŞ, AKP ve Suudi Arabistan zihniyetiyle çözülemez. Bunlar çözüm güçleri değildirler; sorunun bizzat kaynağıdırlar. Sorunu çözme güçleri yoktur. Önder Apo’nun paradigmasında geliştirdiği gibi bir ulus devlet mantığıyla değil, çoğulcu bir anlayışla, demokratik, eşitlikçi, kadın özgürlüğüne dayanan bir yaklaşımla bölgenin dogmatizmi aşılabilir. Ortadoğu sorunu bu şekilde çözüme kavuşabilir.

ORTADOĞU SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMELİ’

Örneğin şu an Ortadoğu’da Suriye sorunu var. Rusya, Suriye’deki sorunun çözümü için Kürt sorununun önemli bir sorun olduğuna işaret etti. Bu doğru bir tespittir. Ama tüm Ortadoğu sorununun çözümü için Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor. Türkiye sorununun çözülmesi için de önemlidir. Bugün Türkiye de Ortadoğu’da önemli bir sorundur. Onun için Kürt sorunun çözülmesi önemlidir. Dolayısıyla bu güçler eğer gerçekten samimilerse, Ortadoğu’da var olan bu kaosu bitirmek istiyorlarsa, artık Kürt sorununu ele almaları gerekiyor.

“AVRUPA, ABD, RUSYA KÜRT SORUNUNA DOĞRU YAKLAŞMALI’

Bakın, Önder Apo Kürt sorununu savaşla değil de barış ve diyalogla çözmek için yönünü Avrupa’ya verdi. Önder Apo, savaş isteseydi yönünü dağa verirdi. Yönünü Irak’a verirdi, o zaman Irak’ta Saddam vardı. İsteseydi Libya’ya giderdi. Ama gitmedi. Nereye gitti? Yunanistan’a, İtalya’ya gitti. Neden gitti? Kürt sorununu muhatabıyla çözmek için gitti. Zaten muhatap da onlardı. O zaman, İtalya başbakanı sayın D’Alama’nın biraz çabası oldu. Almanya ile görüşüp, ‘Kürt konferansını gerçekleştirelim’ dedi. O zaman Almanya’da Schröder yönetimi vardı. Kapıyı kapattılar. D’Alama da baktı ki onun işi değil, geriye çekildi. Fakat bugün gündemdedir. Avrupa da, Rusya da, Amerika da eğer gerçekten bölgede söz sahibi olmak istiyorlarsa Kürt sorununa doğru yaklaşmaları gerekiyor. Onun dışında kimse onlara inanmaz.

Kürt sorunu ancak Önder Apo’nun perspektifi, özgürlüğü ile çözülür. Başka da bir çözüm yolu yoktur. Önder Apo barışın gücüdür. Onun için Avrupa’ya gitti. Fakat Avrupalılar onu Türkiye’ye teslim ettiler. 18 yıldır Önder Apo büyük bir irade ile psikolojik savaşa karşı direniyor ve barış çizgisinde ısrar ediyor.

‘ULUSLARARASI GÜÇLER TÜRK DEVLETİNİN KÜRT DÜŞMANLIĞINA DUR DEMELİ’

Şimdi çözüm nedir? Çözüm Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan’ın statüye kavuşmasıdır. Bakın Rusya Astana’da bir toplantı yaptı. Türkiye ve İran o toplantıya katıldılar ama Kürtleri çağırmadılar. Rojava devrimi orada hazır değildi. Türkiye Kürtler katılmasın, dedi, Ruslar da itiraz etmedi. Zaten Türkiye Kürtlerle ilgili olan her şeyi terörize ediyor. YPG, PYD ya da Salih Muslim, DAİŞ’in dışında kime karşı bir eylemi olmuş ki terör olsun. Ama ‘terör’ diyorlar. Rusya Türklere şunu demeliydi, tamam kendi Kürdünü inkar ediyorsun ama senin ne işin var Suriye Kürtleriyle. Neden Türkiye’den kalkıp taa Bab’a kadar gidiyorsun. Yani artık bu devletlerin Türkiye’nin Kürtlere karşı olan düşmanlığına, şovenizmine, ırkçılığına dur demeleri lazım. Neden? Kürt sorunu Türkiye içi bir sorun değildir, uluslararası bir sorundur ve onların sorumluluğu vardır. Bugün İmralı’da da gerçekleşen zulümde sorumlulukları vardır. Kürt siyaseti üzerinde gerçekleşen baskı ve zulmünde sorumlulukları vardır. Kürt siyasetçilerinin hepsi zindanlarda baskı altındalar. Kürt halkına her türlü baskıyı uyguluyorlar. Bunda komplocuların sorumluluğu vardır. Kimse bu sorumluluktan kaçmasın. Karşılarında çocuk yok. Biz kimseye karşı değiliz. Biz çözüme hazır olduğumuzu söylüyoruz. Önder Apo, bu yazın sadece bir defa kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştü ve ‘çözüme hazırız’ dedi.

‘TÜRK DEVLETİ KÜRDİSTAN’DA BÜYÜK BİR TERÖR ESTİRİYOR’

Bazen bize çeşitli çevrelerden, Amerikalı yetkililerden ve başka devlet yetkililerinden mesajlar geliyor. Bize ‘Türkiye’de eylem yapmayın’ diyorlar. Eylemsizlik için adım atmamız gerektiğini söylüyorlar. Fakat şimdi karşımızda bize, ‘sizi yok edeceğim’ diyen bir devlet var. ‘Sizi katledeceğim’ diyor. Tüm şehirlerimizi yakıp, yıktı. Terör uyguluyor. Kürdistan’da büyük bir terör estirdi. Geçen yıl, Cizre’de tüm dünyanın gözü önünde insanlarımızı benzinle yaktılar. Şehirlerimizi yerle bir ettiler. Bizi yok etmek istiyorlar. Peki, bunlara karşı nasıl duracağız? Biraz gerçekleri görmek gerekiyor. Peki, bunu sadece bize söylüyorlar da Türkiye’ye bunları yapamazsınız demiyorlar. O kadar hukuksuzluk, o kadar baskıyı görmüyorlar. Örneğin Önder Apo beş yıldır avukatlarıyla görüşemiyor. Peki, bu hangi kanunda yer alıyor? Ne uluslararası kanunda ne de Türkiye’nin kendi kanunlarında bu var. Peki, neden böyle yapıyor? Bunda Avrupa konseyi sorumlu değil mi? İnsan hakları kurumları sorumlu değil mi? Önderliğimizi tutup Türk devletine verenler sorumlu değil mi? Evet, sorumlular.

‘DEVLETLER ÇÖZÜM İÇİN YAPTIĞIMIZ ÇAĞRILARA KULAK VERİLMELİ’

Onun için başta çağrımız ABD’ye, yeni iş başına gelen yönetiminedir. Yine çağrımız Rusya ve tüm Avrupa devletlerinedir. Artık Kürt sorununa dürüst yaklaşmaları ve çözüm için yaptığımız çağrılara kulak vermeleri gerekiyor. Önder Apo’nun çağrılarına cevap vermeleri gerekiyor. Önder Apo Roma’dayken bizzat ABD ve Rusya’ya çağrı yaptı. “Ben çözüm için buraya geldim, çözüm için hazırız. Ben terörist değilim. En büyük terörist Türkiye devletidir. Ben bir siyasetçiyim” dedi. Ama o zaman Önder Apo’nun sesine kulak vermediler. Biz de şimdi bu çağrıyı yineliyoruz.

Ortadoğu sorununun düğümü Kürt sorunudur. Bu da açık bir şekilde ortadadır. Şimdi bu devletler bizi daha yakından tanıyorlar. Eskiden bizi uzaktan duymuşlardı. Kaç yıldır Amerika da burada, biz de buradayız. Rusya da burada, biz de buradayız. Avrupa da burada biz de buradayız.  Şimdi birbirimizi daha iyi tanıyoruz. Doğrudur, biz bir ideolojiye, bir paradigmaya sahibiz, fakat bölgede demokratik yol ve yöntemlerle bir çözüm sistemi geliştirmek istiyoruz. Bu açık ortadır. Onun için bu devletler de Önde Apo’nun özgürlüğü ve Kürt halkının statüsü için kendi sorumluluklarına sahip çıkmalıdırlar. Çağrımız ve beklentimiz budur.

‘AKP, MHP’NİN ÇİZGİSİNE GELDİ’

Eskiden Türkiye’de sürekli olan faşist ve şoven bir dalga hakimdi. Baskı ile Kürtleri yok etme yöntemi vardı. Resmiyette MHP bunun sözcülüğünü yapıyordu. Birçok güç daha vardı fakat onlar daha çok gizliydi. MHP açıktan, ‘Kürtleri yok etmek gerekiyor. Bunun için Güney Kürdistan’a ve her yerdeki Kürtlere saldırmak gerekiyor’ diyordu. Kısacası azgın bir saldırganlığın temsilini yapıyordu. Şimdi AKP bu çizgiye geldi. Yani AKP, MHP’lileşti. Onun için MHP, bir misyonunun kalmadığını görünce, AKP’ye ‘biz de sizinleyiz’ dedi. Zaten ‘bütün düşüncelerimizi AKP gerçekleştiriyor, fikrimiz iktidarda’ dedi. Kürtlere, kazanımlarına, tüm varlığına karşı her yönüyle AKP, MHP çizgisine geldi. Böylece Kürtlere karşı saldırılarını devam ettirmek istiyorlar. Bu düşüncenin kaynağında, Kürt inkarı üzerinde kendini kuramlaştırmak vardır. Şimdi AKP ve Erdoğan da daha önce öyle yaklaşmıyordu, sanki çözüm yanlısıymış gibi bazı söylemlerde bulunuyordu ama gerçek yüzünü gösterdi ve tüm Kürt halkının kazanımlarını hedefledi. Tüm parçalardaki Kürt halkını hedef alıyor. Şu an Başûr’da taktik yapıyor fakat bu dönemseldir. Başûr’daki siyaset de kendini hiç kandırmasın, eğer kendilerini bununla kandırırsa demek ki bunlardan hiçbir şey kazanmamışlardır. Bu zihniyet MHP zihniyetidir. Tüm Kürtleri hedefliyor. Şunu iyi biliyorlar ki eğer Başûrda, Rojava'da federasyon olursa, Bakur Kürtlerini durduramayacaklarını iyi biliyorlar. Onun için sırayla hedefliyorlar. Ama Türkiye’nin tüm aydınları, tüm sevenleri, tüm gerçek yurtseverleri, demokratları, hangi partiden olurlarsa olsunlar şunu iyi bilmeleri gerekiyor; tarihte Türkler ne zaman dara girmişse ya da hamle yapmak istemişse bunu ancak Kürt-Türk ittifakıyla yapabilmişlerdir. Örneğin, 1071’de Malazgirt’te Kürt-Türk ittifakıyla ancak Roma ordusunu yenerek Anadolu’ya geçebilmiştir.

‘TÜRKLER KÜRTLERE SIRT ÇEVİRİP İHANET ETTİLER’

İkincisi, Osmanlı devleti, doğuya açılmak istediği zaman, Kürtlerle ittifak kurmak zorunda kalmıştır. Yavuz Sultan Selim 1516’da Kürtlerle ittifak kurarak ancak doğuya ve Arabistan’a açılabilmiştir. Yani Kürtlerle yaptığı ittifaklar sayesinde büyüyebilmiştir.

Üçüncüsü de, 1918’de Türkiye, Türkiye toplumu büyük bir çıkmaza girdi. Osmanlı İmparatorluğu dağıldı, Türkiye sömürgeye dönüştü. Bu zor zamanlarda Atatürk yönünü Kürdistan’a verdi, Erzurum’a gitti. Erzurum Kongresi ile yeni bir sürece başladılar. Kürt-Türk ittifakı ile kurtuluş hareketi gerçekleşti. Ve bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Ama Lozan Anlaşması gerçekleştikten sonra Atatürk, İsmet İnönü ve o zamanın Türk yetkilileri baktı ki, İngilizler, Fransızlar, bütün dünya Kürtleri kabul etmiyor, o zaman biz niye kabul edelim, niye Kürtlerle ittifak yapalım, dediler. Bu şekilde Kürtlere verdikleri otonomi sözünü tutmadılar. Öyle ki Atatürk’ün kendisi bu sözü vermişti.  1924’de yeni bir anayasa yaptılar. Şu an Erdoğan’ın yaptığı gibi onlar da Kürt inkarı ve soykırımı üzerine kurulu bir anayasa yaptılar. Yani Kürtlere sırt çevirip, ihanet ettiler.

'ERDOĞAN KÜRTLERİ EZMEYİ AMAÇ EDİNMİŞ’

Şimdi bazı Türk devlet yetkilileri bize ‘hain’ diyorlar, oysa onlar bize ihanet ettiler. Ataları, dedeleri bize ihanet etti. Şimdi bu ihanete bakalım. Kürtler buna itiraz ettiği için Kürt soykırımına ve katliamlarına başladılar.  Lice, Hani, Pasûr, Geliyê Zîlan, Sason, Mutki üst üste katliamlar yaptılar. Türk aydınları bunları düşünmeliler. Biraz vicdanlı olmalılar. Erdoğan tüm Türkiye toplumunu kandırıyor. ‘Türkiye’nin beka sorunu var ve bu savaş Türkiye’nin kurtuluş savaşıdır’ diyor. Bu kocaman bir yalandır. Bu Türkiye’nin kurtuluş savaşı değil, Erdoğan’ın iktidarını kurtarma savaşıdır. Yani Kürtleri ezmeyi kendine temel amaç edinmiş. Oysa geçmişte Türkler tüm dar zamanlarında Kürtlerle ittifak yaparak bundan çıkabilmişlerdir. Ve en son Önder Apo 2013 yılında tarihi bir deklarasyon yayınlayarak Kürt-Türk ittifakını yeniden gerçekleştirmek istedi. Erdoğan ilk önce ne evet, ne hayır dedi. Ama sonra deklarasyonu ret etti. Türkiye’deki herkes bunu görmeli. İnsan biraz vicdanlı olmalı, o kadar merhametsiz olmamalı. Kürt halkı Suriye’de haklarını istiyor, ‘o benim beka sorunum var’ diyor. Buna karşı savaş açıyor. Bu ne biçim bir şovenizmdir, ne biçim düşmanlıktır.

Kısacası Erdoğan’ın yürüdüğü yol yol değildir. Onların düşüşünün yoludur. Yolları kısadır ve düşecekler. Bu haksız ve faşizan yolla bir iktidar kuramazlar. İlginçtir, Erdoğan’ın geçmişte söylediği sözler var, örneğin ‘Suriye için zorla çözüm olmaz’,diyordu ama şu an aynısını kendisi yapıyor. Fakat bunu başaramazlar. Biz Türkiye halklarının vicdanına güveniyoruz. Bizim mücadelemiz AKP’nin bu yöntemlerine boyun eğmeyecektir. Mücadeleyi yükseltecek ama biz Türkiye halkının vicdanına güveniyoruz, bu faşizm dalgasını kıracaklardır.

‘ERDOĞAN KÜRT KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN BAŞKAN OLMAK İSTİYOR’

Erdoğan, referandum stratejisini bizim karşıtlığımız üzerinden kurmak istiyor ve öyle de propaganda ediyor. Birkaç gün önce Erdoğan ‘hayır, diyenler PKK ve İmralı’dır, dolayısıyla Hayır, diyenler onlara oy vermiş sayılacak’ dedi. Bu bir çarpıtmadır. Şu an var olan sistem demokratik değildir. Parlamenter sistem var ama Kürt parlamenterlerin hepsi zindandadır. Demokrasi bunun neresinde? Derler ya, kötünün kötüsü var. Bundan daha kötüsünü de yapmak istiyorlar. Yani 12 Eylül’de Kenan Evren’in temellerini attığı şeyleri kurumsallaştırıp, tamamlamak istiyor. Tam Kürt karşıtlığı ve düşmanlığı üzerinden kendini başkan yapmak istiyor. Bu şekilde de 12 yıl boyunca Türkiye’de başkan olmak istiyor. Şimdi bunun zeminini hazırlıyor.

‘EVET DEMEK KÜRDİSTAN’DAKİ KATLİAMLARA EVET DEMEKTİR’

Önceden Erdoğan için Kasımpaşa kabadayısı derlerdi. Kabadayılar mert olurlar ama bu hiç de öyle değil. Karşısındakinin el ve ayaklarını bağlayarak, gel güreşelim, diyor. Şimdi ne muhalif bir basın, ne bir parti, ne akademisyen, ne Kürt, hiç kimseye bir propaganda zemini bırakmadı. Olağanüstü Hal yasasını çıkararak, baskı ve zorla sonuca gitmek istiyor. Bu namertliktir. Bunda demokrasi, hukuk, metlik adına hiçbir şey yok. Burada faşist diktatörlüğü yasallaştırıp, yürütmek istiyor. Erdoğan’ın yapmak istediğini onaylamak, Cizre soykırımını onaylamaktır. Bunu onaylamak, Şırnak, Nisêbîn, Sûr, Gever, Hezex yıkımlarının onaylamaktır. Bunu onaylamak, Kürdistan’daki uygulamaları onaylamaktır. Onaylamak, Rojava’ya dönük olan saldırıları onaylamaktır. Güney’in geleceği üzerindeki saldırıyı, Kürt halkının varlığı ve kazanımlarına dönük olan saldırıları onaylamaktır. Bunun için şerefli, namuslu ve onurlu herkes evet dememelidir. Kendi aleyhine olan bu kadar şeyi onaylamak kabul edilemez. Bu savaşın daha da büyümesini istemeyen biri evet, dememeli. Başta halkımız olmak üzere herkes bunu böyle bilmeli. Bu bir parti meselesi değil, sadece HDP’liler değil, herkes karşı çıkmalıdır.

‘FAŞİZMİN ÖNÜNE GEÇMEK İSTEYEN HERKES HAYIR DEMELİ’

Muhalif ve Kürt basınını izliyoruz. Daha çok içe dönük bir yayın çizgileri var. Daha çok Kürtlere, Alevilere, Solculara hitap ediyorlar. Bu tek yönlü bir yaklaşımdır. AKP’nin tabanına gerçekleri anlatmaya dönük bir yayın politikaları da olmalı. Bakın AKP’nin kurucularından eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile Erdoğan’a karşı rahatsızlığını dile getirdi. Propaganda üslubu daha geniş kesimlere hitap eden olmalı. Erdoğan’ın kandırdığı kesimleri, ona oy verenleri, Türk olsun, Kürt olsun, memur olsun, işçi olsun, köylü olsun kandırılan tüm kesimlere el uzatmak gerekiyor. Eğer böyle geniş bir çalışma olursa, toplumsal kesimler ayrıştırılmasa refarandum da hayır tercihi başarılı olur. Bu mümkündür ama çalışmak gerekiyor. Bu çalışmanın da geniş olması lazım. Bu konuda Türkiye’de savaşın daha şiddetlenmesini istemeyen, bu faşizm dalgasının önüne geçmek isteyen herkes refarandumda hayır demelidir. Bu insani bir görev ve sorumluluktur.

“Cizre, Sur öncülüğünde gelişen direniş, mücadelemizde yeni bir aşamaydı”

8 Şubat, Cizîr direnişinin birinci yıldönümüydü. Bu vesileyle öncelikle kahraman Cizîr halkımızı, Botan, Şırnak halkımızı ve direnen tüm kentlerdeki halkımızı selamlıyorum. Saygılarımı sunuyorum. Büyük kahramanlar Mehmet Tunç ve Asya Yüksel şahsında tüm Cizre şehitlerini anıyor ve anılarının Kürdistan özgürlük mücadelesinde yaşayacağının sözünü veriyorum. Cizre, Sur öncülüğünde gelişen ve Botan, Nusaybin, Gever, Derik ve birçok alana yayılan direniş mücadele tarihimizde yeni bir sayfa, yeni bir aşamaydı ve çok anlamlıydı. Şimdi eksik ve yetmezlikleri üzerinde duruyoruz, tartışıyoruz. Halkımızın çektiği tüm acılarından sonuç çıkararak zaferle taçlandırmak istiyoruz. Halkımız bilmeli ki bunun üzerinde duruyoruz. Şehitlerimizin intikamını alacağız, anılarını yaşatacağız, Kürt analarının yakarışlarını dindireceğiz. Hareket olarak bunun üzerinde duruyoruz. Halkımızın çektiği zorluklar bizim için önemli konulardır ve üzerinde duruyoruz.

‘KOMPLONUN 19.YILINDA KESİN ZAFERE ULAŞACAĞIZ’

Halkımız 15 şubat komplosunu belirttiğimiz çerçevede direnişle karşılamalıdır. Bu şekilde güçlü bir biçimde Newroz’a hazırlanmalıdır. Bir de çok güçlü bir biçimde ittifak halinde olmalıdır. Daha fazla destek vermek isteyen kurumların olduğunu biliyorum fakat birbirlerine ulaşamıyorlar. Dayanışma gelişirse halkımız içerisinde bulunduğu zorluklar, özellikle Şırnak, Nusaybin, Gever ve diğer direniş kentlerdeki sıkıntılar aşılır. Bu sıkıntıların aşılacağına inanıyorum. Bilindiği gibi kentlerimizi yıktılar, sonra ‘PKK yıktı’ dediler. Düşman düşmanlığını yaptı. Gelip, kentlerimizi, evlerimizi yıktılar. Bunu da bizim üzerimize yıkmaya çalışıyorlar. Bu haysiyetsiz, onursuz, şerefsiz bir düşmanlıktır. Fakat hiç kimse bunların propagandalarına kanmamalıdır. Düşmandır bu. Eskiden bizim ihtiyarlarımızın bir sözü vardı, “Türk devleti eşek bile olsa sırtına binme. Yoksa çiftelerle seni üzerinden atar.” Halkımız, gençlerimiz bunu bilmeliler, devletin kirli politikalarına kanmamalıdırlar. Devlete karşı kendilerini korumalıdırlar. Önder Apo günlük olarak psikolojik savaş yöntemlerine karşı kendini savunuyor ve tutum sahibiyse, her gencimiz, her yurtseverimiz, her özgür kadın bu şekilde kendini savunmalı, örgütlemeli, güç haline getirmelidir. Eskiden bizim temel eksikliğimiz örgüt olma sorunuydu, ondan dolayı eksiklikler yaşanıyordu. Fakat şimdi örgütlülüğümüzü güçlendirmek lazım. Örneğin 15 Şubat’ta kadronun olması gerekmiyor. Herkes bulunduğu alanda bir kadro gibi çalışmalı, kendini örgütlemeli, gerekli tutumu geliştirmelidir. Başta Cizre olmak üzere direniş merkezlerinde edindiğimiz tecrübeyle zafere ulaşarak kahraman şehitlerimizin anılarını yaşatalım. Devletlerarası komployu ortadan kaldıralım, özgür Önderlik ve Özgür Kürdistanı kuralım. Bu söylediklerimizi yaparsak devletlerarası komplonun 19. yıldönümünde başarı ve zaferi kesin kazanacağımıza inanıyorum.”