Zimbabve ve Malavi örnekleri diktatörlüğe giden yolu doğruluyor

Zimbabve ve Malavi örnekleri, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişin beraberinde diktatörlüğü getirdiğini doğruluyor. Her iki ülkede de diktatörlüğe giden yol Türkiye’dekinden farksız değil.

Zimbabve ve Malavi örnekleri, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişin beraberinde diktatörlüğü getirdiğini doğruluyor. Her iki ülkede de diktatörlüğe giden yol Türkiye’dekinden farksız değil: demokrasi söylemi ile başa gelmek, güç elde ettikçe muhalefete saldırmak, ülkede yaratılan savaş ortamından yararlanıp korkunun hâkim sürdüğü bir süreçte yasal değişiklikle başkanlık sistemine geçilip ardından fiili olarak diktatörlük ilan etmek…

Türkiye’de Başkanlık sisteminin meclise getirildiği bir dönemde ve Erdoğan’ın bu süreçte ortaya koyduğu politikanın ne anlama geldiğini iyi anlamak için dünyada 3 örnekten ikisi olan parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen Afrika ülkelerinden Zimbabve ve Malavi’de başkanlık sistemine nasıl geçildiğini ve o süreçte neler yaşandığını araştırdık.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun süreden beridir ülke gündeminden düşürmediği başkanlık sistemi ve özellikle 15 Temmuz askeri darbe girişimin ardından bu sisteme giden yolda ortaya koyduğu politika, Afrika ülkeleri olan Zimbabve ve Malavi’deki diktatörlük sisteminden çok farklı değil.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diktatörlüğe giden yolda ortaya koyduğu anti-demokratik politika şimdiden, Zimbabve devlet başkanı Robert Mugabe ve Malavi Eski Devlet Başkanı Hastings Kamuzu Banda’nın uzun yıllar boyunca ortaya koyduğu anti-demokratik politikanın çok ilerisinde olsa da başkanlık sistemine giden süreç çok benzer: demokratik yollarla ülkenin başına gelmek ve bu süreçte demokratik söylemlerle güç kazanmak, korku politikası yaratmak, kendisine karşı olan muhalefete savaş açmak, mecliste bulunan kendi partisi sayesinde çıkarılacak yasalarla başkanlık sistemine geçiş yapmak ve ardından ömür boyu kendisini başkan ilan etmek….

ZİMBABVE VE MUGABE’NİN DİKTATÖRLÜĞE GİDEN YOLU

Afrika ülkesi olan Zimbabve’li siyasetçi Robert Mugabe1987’den beridir devlet başkanlığı görevinde bulunmaktadır.

Mugabe 1970’li yıllarda lideri olduğu Zimbabve Afrikalı Ulusal Birliği’yle Rodezya hükümetine karşı sürdürdüğü savaşı kazanır ve ülkesinin 1980 yılında bağımsızlığını sağlar. Bağımsızlık sonrasında gerçekleşen seçimlerde partisi Zimbabve Afrikalı Ulusal Birliği (ZANU) ile 100 sandalyeli meclisin 57’sini elde etmeyi başarır.

Mugabe aldığı bu sonuçla bağımsız ülkenin ilk başbakanı olarak göreve başlamış, başkanlığı döneminde ortaya koyduğu politikalarla bir süre ülkesinin atılım yapmasını sağlasa da her gün biraz daha fazla elde ettiği güçle kendisini diktatörlüğe götürdü.

Diktatörlüğe giden yolda ilk adımı 1982 yılına kadar hükümet ortağı olan Joshua Nkomo ve partisi Zimbabve Afrika Halkları Birliği ile koalisyon ortaklığına son vererek yapar. Nkomo ve partisini, kendisini devirmekle suçlayıp hükümet dışı bırakan Mugabe, ardından kendi partisine (ZAPU) mensuplarına karşı da sert bir tutum içerisine girmeye başlar.

BİNLERCE KİŞİNİN HAYATINA MAL OLAN BİR DİKTATÖRLÜK

Yaşanan bu gelişmelerin ardından ülkede çıkan çatışmalarda çoğunluğu Nkomo’nun partisine mensup Ndebeleler kökenliler başta olmak üzere binlerce kişi hayatını kaybeder.

1985 yılında Mugabe’nin kendisine düşman olarak gördüğü Nkomo ile kendi partisi ZAPU arasında yeniden barışın önü açılarak muhalefet lideri Nkomo başbakan yardımcısı olarak hükümete dâhil edilir ama bu durum çok fazla sürmez.

Parlamenter sistemin kendisini kısıtladığını düşünen ve daha fazla güce sahip olmak isteyen Mugabe, 1987 yılında yaptırdığı bir anayasa değişikliği ile ülkeyi başkanlık sitemine geçirir ve o yıla kadar sembolik olarak var olan Cumhurbaşkanlığı makamını ise kaldırılır.

Mugabe parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçtikten sonra ortaya koyduğu korku politikası sayesinde ve kendisine muhalefet olanlara yönelik uyguladığı baskı politikası ile 1990, 1996, 2002, 2008 ve 20013 seçimlerini kazanarak hala Zimbabve’nin devlet başkanı olarak görevini sürdürüyor.

BAŞKAN MUGABE’NİN AVRUPA’YA GİRİŞİ YASAKLANIR

Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçtikten sonra ortaya koyduğu anti-demokratik politikalardan kaynaklı dünya çapında birçok eleştiriye tabi tutulan Mugabe, yolsuzluk, siyasi muhalefeti bastırmak, toprak reformunu kötü idare etmek, ekonomiyi kötü yönetmek ve insan haklarını ihlal etmekle suçlanıyor.

Uyguladığı baskıcı politikalar nedeniyle uluslararası alanda sert bir şekilde eleştirilen Mugabe’nin Avrupa Birliği’ne girişi yasaklanmıştır. Mugabe sadece 2008 yılında İtalya’dan aldığı özel izinle Vatikan’a gidebilmiştir.

MALAVİ’DE 23 YILLIK BANDA DİKTATÖRLÜĞÜ VE 20 BİN ÖLÜM

Afrika Ülkesi olan Malavi 1964’de İngiliz sömürgeciliğinden kurtulup bağımsızlığını ilan ettikten sonra parlamenter sistemle yönetilen ülkenin başbakanlığına Hastins Kamuzu Banda getirilir.

1971 yılına kadar parlamenter sistem içerisinde başbakanlık unvanı ile ülkeyi yöneten Kamuzu Banda, o yıl yaptırdığı bir anayasa değişikliği ile ülkeyi başkanlık sistemine geçirip ardından da kendisine ömür boyu devlet başkanı unvanını vererek bu makamda hayatının sonuna kadar kalmayı hedefledi.

MUHALEFET EDEN HERKES ORTADAN KALDIRILDI

İktidarı döneminde tek partili bir siyaseti benimseyen Banda, kurucusu olduğu Malavi Kongre Partisi dışında herhangi bir siyasi harekete izin vermeyerek, ülkeyi bir diktatör gibi yönetmiştir.

Kendi çıkardığı kararnamelerle ülkeyi yöneten Banda, parlamento seçimlerinde her bölgeden önerilen 5 vekil arasından birini seçerek parlamentoya atıyordu.

Getirdiği sistemle ülkeyi muhalefet olmadan tek başına yöneten Banda, kendisine muhalefet olarak gördüğü herkesi kendi partisi içerisinde olanları bile öldürdü.

Zamanla karşısında hiçbir muhalif güç bırakmayan Banda, diktatörlükle yönettiği Malavi’de çıkardığı yasalarla ülkesi üzerinde tek söz söyleme gücünü elde eder.

Kılık kıyafet ile ilgili yasalar çıkaran Banda, ülkede kadınların pantolon erkeklerin ise uzun saçlı olmasını yasakladı.

20 BİN İNSAN ÖLDÜRÜLDÜ

Banda iktidarda olduğu dönemde muhalefete ve kendisine karşı birçok kesime açtığı savaşta 20 bin insan hayatını kaybetti.

Ölümü yaklaştığını hisseden Banda, 1994 ülkede demokratik seçimlere izin verir ve bu seçimlerin sonucunda rakibi Bakili Muluzi’ye büyük bir farkla yenilir ve ardından aldığı yenilgiyi kabul ederek makamını Bakili Muluzi’ye devreder.

Makamı bırakmasının hemen ardından 1995 yılında sivilleri öldürmekten suçlanıp tutuklanan Banda, ardından delil yetersizliğinden serbest bırakılır.

Kurduğu baskı politikası ile ülkeyi 23 yıl diktatörlükle yöneterek 20 bin insanın ölümünden sorumlu olan Banda, 1997 yılında 99 yaşında Güney Afrika’da bir hastanede hayatını kaybetti.

ERDOĞAN’IN ORTAYA KOYDUĞU SİYASET MALAVİ VE ZİMBABVE’DAKİNDEN FARKSIZ DEĞİL

Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bu iki ülkede yaşanan gerçekler bunlardan ibaret. 7 Haziran seçimlerinin yenilgisinin ardından ülkeyi resmi olmasa da fiili olarak tek başına yönetip, ülkeyi parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçirmek isteyen Erdoğan’ın ortaya koyduğu politikanın, bu iki ülkede yaşanan diktatörlük döneminden hiçte farksız olmadığı gözler önünde.

DEMOKRASİ SÖYLEMİ İLE BAŞIP GELİP DİKTATÖRLÜK KURMAK ORTAK NOKTA

Malavi ve Zimbabve’de parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçtikten sonra neler yaşandığını incelediğimizde önümüze çıkan en dikkat çekici nokta, her iki diktatöründe demokrasi söylemleri ile başa gelip ardından ilk kendisine muhalefet olanlara saldırarak ülkede yarattığı korku ortamından faydalanarak sistemi değiştirip başkanlıklarını ilan etmeleri oldu.

Dünyada parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bu ülkelerdeki yaşananları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakından takip ettiği bilinmese de Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Başkanlığı döneminde yaptığı bir konuşmada “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır” söylemi ve bugün Türkiye’de gelinen aşamada yaşananlar, Türkiye’nin nereye götürülmek istendiğinin açık göstergesi.