Cumartesi Anneleri adalet istedi, 'HAYIR' dedi

Cumartesi Anneleri, bu haftaki eylemlerinde 15 yaşında gözaltında kaybedilen Ahmet Sanır’ın akıbetini sordu.

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 626'ncısını yaptı. Meclis Başkanvekili ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Pervin Buldan ve HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu ile HDP Milletvekili Hüda Kaya’nın da katıldığı bu haftaki eylemde, Şırnak’ta 1994 yılında “Beyaz Toros” ile kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan 15 yaşındaki Ahmet Sanır için adalet istendi.

Buldan, Ahmet Sanır’ı bulunması için ailesi ve arkadaşlarının büyük bir mücadele ortaya koyduğunu dile getirdi. Şırnak’ta kaybedilmelerin daha da devam ettiğini kaydeden Buldan, “Son bir buçuk yılda Şırnak’ın çekmediği acı, baskı kalmadı. Ancak buna rağmen Şırnak ayakta durmasını bildi. Cizre’de halk mesajını Newroz kutlamasında net olarak verdi. Sizin yakıp, yıkma politikalarını tanımadığını bir kez daha haykırdı” diye konuştu. Buldan, “Ahmet’i unutmadık, unutmayacağız” diye ekledi.

Gözaltında kaybedilen Kemal Bilgin’in ağabeyi İrfan Bilgin, “Amacımız cenazelerimizi bile ailelerine vermeyen katilleri ortaya çıkarmak. Bunları yargı önüne çıkarmak. Ancak bu katillerle ilgili bir işlem yapılmadı. Dosyaların zaman aşımına uğradığını söylüyorlar. Bu korkunç adalet saraylarınızdan adalet mi çıkacak? Sizi teşhir etmek için buradayız. İnsanlar bodrumlarda katledildi. Bunları anlatmak için buradayız” diye konuştu. Gözaltında kaybedilen İbrahim Demir’in kızı Deniz Demir ise adalet istediklerini dile getirdi.

'HAYIR!'

Cumartesi Anneleri adına bu haftaki basın açıklamasını ise Cumartesi insanlarından Ümit Tekay Dişli yaptı. Dişli, referanduma değinerek, “Bizler, bu topraklarda yaşanan hukuksuzluğun tanıkları olarak, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin hukuk ve insan hakları alanında getirdiği standartlara da aykırı olan bu Anayasa değişikliğine 'Hayır' diyoruz” dedi.

AHMET'İN HİKAYESİ

Dişli, kayıp Ahmet Sanır’ı hatırlatarak, “23 yıl önce kaybedilen Ahmet Sanır’ı unutmadık!’ diyerek buluştuk. Ahmet’in hikayesi, hakkı ve hukuku askıya alan bir yönetim anlayışının ve onun yarattığı vahşetinde hikayesidir” dedi.
Dişli, Ahmet Sanır’ın Şırnak’ın Gıron köyünde ailesi ile birlikte yaşadığını dile getirerek, '90’larda Şırnak, zorla kaybetmelerin, infazların, helikopterlerden atılan insanların, ölüm kuyularının, yakılan, savaş uçaklarıyla bombalanan köylerin, katliamların ve bindirilenin bir daha dönmediği beyaz Torosların mekanıydı. 1994 yılının Mart ayında Ahmet ve arkadaşları Şırnak merkezden köye yürürken yolda beyaz Toros marka bir araçla karşılaştı. Beyaz Toros’un içindeki silahlı üç kişi Ahmet’i döverek zorla araca bindirip götürdü” dedi.
Ailenin çocuklarını arama mücadelesine değinen Dişli, “Kendi imkanları ile Ahmet’i arayan aile beyaz Toroslu ve silahlı kişilerin genç birini Silopi-Cizre karayolu üzerindeki Sinan Lokantası’na sürükleyerek soktuklarını ve orada infaz ettiklerini duydu. Olaya tanık olan köylülerle görüşen aile, köylülerin bu genci meçhul kişi olarak Doruklu Mezarlığı’na defnettiklerini öğrendi. Doruklu köyü muhtarlığına başvuran aile defnedilen kişinin üzerindeki elbiseleri görmek istedi. Aile üyeleri her ne kadar muhtarın gösterdiği kanlı elbiseleri tanıyıp, defnedilen kişinin Ahmet Sanır olduğunu anladılarsa da yoğun korku atmosferinde resmi bir başvuru yapmadan evlerine döndüler” diye kaydetti.

YARGI SÜRECİ

Dişli, Ahmet Sanır’ın kaybedilmesi ardından yaşanan yargı sürecine de değinerek, şunları kaydetti: "“2008 yıllarının sonlarına doğru, 90’lı yıllarda JİTEM tarafından öldürülen çok sayıda kişinin Silopi ilçesi sınırları içerisinde yer alan Sinan Lokantası ve BOTAŞ Askeri Tesisleri’nde asitle yakılıp, gömüldüğü yönünde iddialar gündeme geldi. Bu iddialar üzerine harekete geçen Şırnak Barosu, mağdur ailelerin kendilerine başvurmasını istedi. Soruşturmaya dahil olmak talebiyle 57 kişi Şırnak Barosu’na başvurdu. Başvurucular ölüm kuyularının açılması için hazırladıkları dilekçeleri Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletmek üzere Şırnak Barosu’na verdiler. Bu başvuruculardan bir tanesi de Sanır ailesiydi. Sanır ailesi 16 Mart 2009 tarihinde Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadede olayı anlattı ve söz konusu mezarın açılmasını, kimliği belirsiz olarak defnedilen kişinin Ahmet Sanır olup olmadığını DNA testiyle tespit edilmesini talep etti. Başvurunun üzerinden 8 yıl geçti. Bu süre zarfında maddi gerçeği açığa çıkartacak ve faillerin tespit edilip cezalandırılmasını mümkün kılacak etkin bir soruşturma yürütülmedi."