GÖRÜNTÜLÜ

‘Kadın cinayetlerinin önüne demokratik zihniyeti geliştirerek geçebiliriz’

Güney Kürdistan’da kadının sürekli erkek baskı ve şiddetine maruz kaldığına dikkat çeken, Irak Kadın Umut Derneği Kerkük Temsilcisi Sirut Mihemmed “Toplumda ve siyasette egemen olan erkek rengidir” dedi.

Irak Kadın Umut Derneği Kerkük Temsilcisi Sirut Mihemmed, kadına yönelik mevcut baskıcı durumun devam etmesi halinde toplumsal bir yıkımın kaçınılmaz olduğunu söyledi. Baskıcı durumun önüne ise, tüm toplumsal dinamiklerin ortak mücadelesi ile geçilebileceğini de Mihemmed sözlerine ekledi.

2016 yılında, önceki yıllara oranla kadına yönelik şiddette bir artış yaşandı mı?

Resmi verilere göre 2016 yılında sadece Kerkük’te 26 kadın cinayeti işlendi. Bu, geçen yıllara göre oldukça yüksek bir rakamdır.

Kadına yönelik işlenen cinayetler arasında intihar vakaları da yaşandı. Daha önce kendini yakma biçiminde işlenen cinayetler bu yıl daha fazla kendini silahla vurma ya da asarak intihar etme biçiminde yaşandı. Bu tür intiharların çok farklı toplumsal, psikolojik nedenleri var. Bölgede aşiretçi, feodal yapı egemen durumda. Yasa ve kanunların hükmü çok etkili değil. İlişkiler güce dayalı gelişiyor. Özellikle DAİŞ saldırısı sonrasında her evde birkaç silah bulundurulmaya başlandı. Biraz tepkilenen, baskılanan silahı çekip kendisini vuruyor.

Neden kadın intiharları artış gösteriyor?

Oluşan bu siyasi, toplumsal gerginlik, anne-babaların çocuklara yaklaşımı, dil ve üslupta değişiklikler yaratıyor. Örneğin çocuğa karşı sürekli sert ve azarlayıcı dil kullanılıyor. Onları tanıma, onlarla arkadaşlık kurup dünyalarına girme durumu yok. Dolayısıyla doğru bir çocuk eğitimi de gelişmiyor.

Yine zorla evlendirmeler de kadının intihara sürüklenmesinde önemli bir etken olarak öne çıkıyor. Genç kızlar anne-babaları tarafından ya zorla ya da istemedikleri kişilerle evlendiriliyor. Böyle olunca kadınlar yine intihar yolunu seçiyor.

Aynı dil toplumsal ilişkilerde de geçerli. Tahammül sınırları oldukça daralmış. İnsanlar sürekli öfkeli. En ufak bir etki bu öfkeli ruh halini tetikliyor bu da şiddeti ortaya çıkarıyor. Bunun önüne geçmenin yol ve yöntemine kafa yoran kimse de yok. Oysa yetkililer bu konularda kendi sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Bu olmazsa korkarım bu tür vakalar giderek çoğalacaktır.

Kadın siyasal olarak nasıl bir durumdadır?

Maalesef kadın rengini siyasette de yeterince göremiyoruz. Egemen olan erkektir. Kadın halen eksik bir cins olarak görülüyor. Evde, toplumda olduğu gibi siyasette de erkek sürekli olarak kadından önce gelir. Toplumda egemen renk erkek rengi rengidir. Dolayısıyla bizim toplumumuzda bir kadının öncü durumuna gelmesi, öncülük etmesi son derece zordur. Çünkü her şey kadına karşıt olarak şekillenmiş. Dinsel açıdan da toplumsal açıdan da siyasi olarak da durum budur.

Toplumda öncü durumuna gelmeye çalışan kadına şüpheyle bakılır. Güven duyulmaz. Örneğin bir kadın bir siyasi partide öne çıkabiliyorsa da kesinlikle o parti içinde ailesinin etkin olmasının sonucu oluyor. Kaldı ki eğer bir parti içinde sizin bir akrabanız, ailenizden biri yoksa o parti size yer de vermez. Toplum da siyaseten sizi güçsüz gördüğü için tercih etmez.

Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için nasıl bir örgütlenme sağlamak gerekiyor?

Erkeğin desteğiyle siyasette yer alan kadın da erkeğin denetiminden çıkamıyor. Çünkü sürekli olarak dayatılan, “Sen benimle varsın, o zaman benim dediğimi yapacaksın” gerçeğidir. Bu durumda kadın rengi ve duygusuyla bir öncülük etme, topluma hizmet etme de olmuyor.

“Toplumun yarısı kadındır” denilir. O halde erkek bu şekilde toplumun hepsini nasıl yönetecek? Bu ciddi bir sorundur. Kadının toplumsal, siyasal yönetime kesinlikle daha aktif ve etkili katılması gerekir. Yasalar kısmen oluşturulmuş ancak önemli olan bilinç olarak değişimi gerçekleştirmektir. Buna inanmak ve ikna olmaktır. Herkes kendisine bu yönlü soru sormalıdır.

Biz erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Bugün bile toplumun bakışı açısından bir evde erkek sayısı ne kadar çoksa o kadar güç sahibi olarak görme vardır. Kadın bir aile için güçsüzlük sebebi olarak görülür. Maalesef bu böyle. Yasalar bir yere kadar iş yapar. Ancak eğer toplumsal zihniyet değişmezse sorunlar ortadan kalkmaz. Ve bu öyle münferit sorunlar değil, genel bir sorundur.

Toplumun eğitim düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz. Ve toplum nasıl bir şekilleniş içindedir?

Şimdi bu dönüşümde eğitim etkili bir yöntem. Ama maalesef bugün çocuklarımızı eğiten, geleceğimize yön veren eğitim aracını eline bulunduranların kendisi şiddeti ön gören zihniyet ve dile sahipler. Okul dışında da okuma düzeyi oldukça düşük bir toplumuz. Gençler kitap okumuyor, dergi okumuyor, gazete okumuyor. Kendi bireysel eğitimini yapmıyor. Normal bir tartışma yürütecek bir düzey yok. Sosyal medyayı takip edin genel eğitim düzeyinin ne kadar düşük olduğunu göreceksiniz. İşte bunun sebebi de eğitim sistemimizdir. Ancak bakıyorsunuz toplumu, geleceğin neslini eğitmekle sorumlu olanların kendilerinin eğitim sorunu var. Önce onların eğitilmesi gerekir. Bu durum toplumsal kültür ve ahlakın, bilincin güçlü gelişmesinde olumsuz bir rol oynuyor. Bir yönetim erkinde yolsuzluk, hırsızlık alıp başını giderse sonuçta topluma yansıması da böyle olur. Oysa yasalar hakim olmalı. Herkes ona göre olmalı. Herkesten hesap sorulmalı.

Siyasal iktidarın sisteminin etkileri var mı? Güney Kürdistan ile Rojava Kürdistan’ı arasında nasıl bir fark vardır?

Siyasal sistem toplum üzerinde belirleyici etkiye sahip oluyor. Örneğin Rojava’da 5 yıl önceki durum ile şimdiki arasında büyük fark var. Çünkü sistem değişti. Zihniyet değişti. Demokratik bir sistemde eşitlik esas alındı. Toplumu yönetenler, bölgeyi yönetenler demokratik bir zihniyetle bunu yapıyorlar. Onun için kadınlar orada tüm yönetim kademelerinde yer alıyorlar. Mevcut durumda güney ile Rojava sistemi arasında uçurumlar var. Kadının gücünün ne olduğu Rojava’da hem savaşta hem de sistemin oturtulmasına net olarak ortaya çıktı. Erkekle birlikte yan yana her türlü mücadeleyi geliştirdiler.

Kadının içinde yer almadığı ne toplumsal sistem ne de siyasi bir sitem gelişme kaydedemez. O açıdan burada da kadın ve erkek eşit şekilde her türlü yaşam alanında yan yana yer almalılar. Güney Kürdistan’da sistemin gelişmeyişinin, Rojava’da ise gelişmesinin sırrı kadının katılım düzeyiyle ilgilidir.

Eğer bu durum böyle devam ederse toplum açısından felaket olur. Çünkü kadın giderek yaşam dışına itiliyor. Erkekler istedikleri gibi onların yaşamları hakkında karar verebiliyorlar. O açıdan tüm toplumsal dinamikler güçlerini birleştirerek buna bir çözüm üretmelidir.