‘Kadının olduğu her yer yaşam kaynağıdır’

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Deniz Esma: Bu bahar kadın öncülüğünde gerçekleşecek direnişlerle toplum da aynı yenilenmeyi ve canlanışı yaşayacaktır.

Medya Savunma Alanları’ndan kadın gerillaların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin ajansımıza yaptıkları değerlendirmeleri yayınlamaya devam ediyoruz.

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi Deniz Esma, 1857’de New York kentinde dokuma işçisi kadınların direniş ruhunun günümüze ışık tuttuğunu vurguladı. Esma, “Kadınlar, 1957’de nasıl ki, emeklerini sömürenlere karşı, ruhlarını ve yüreklerini birleştirerek mücadeleye girişmişse, bundan başka bir çıkar yol bulamamışsa; içinden geçtiğimiz tarihsel süreçte bizden direnmemizi ve bundan başka bir yolun mümkün olmadığını göstermektedir” dedi.

‘ÖZGÜRLEŞMİŞ KADIN EN DEĞERLİ YAŞAM GÜCÜDÜR’

III. Dünya Savaşı’nın içinde olduğumuzu ve bu savaşta en çok bedel ödeyenlerin de kadınlar olduğunu belirten Deniz Esma şunları söyledi: “ Cinsiyetçi yaklaşımlarla; özü, kimliği, varlığı, inkar eden ve buna biat etmemiz istenen politikalarla karşı karşıyayız. Tarihten günümüze egemen iktidarcı zihniyet, önce kadını düşürerek, etkisiz kılarak, ağı içine alma yöntemleri izleyerek sonuç almaya çalışmıştır.”

Bu politikalara karşı gelişen kadınların örgütlü ve kazanmayı esas alan yaşam perspektiflerini değerlendiren Deniz Esma, “Özellikle Rojava’da, halkın iradesiyle oluşturulan özyönetim süreci, kadının da aktif katılımıyla bir toplumsal yaşam modeli haline gelmeye başlamıştır. Kadın, kendi kendine yetebilen ve kendisi olabilen bir güce ve iradeye kavuşmuştur. Aydınlanmış kadın, düşüncesi gelişmiş ve iradesi pekişmiş kişilik, her zaman yaşamın geliştirici gücüdür. Özgürleşmiş kadın en değerli yaşam gücüdür” dedi.

‘ROJAVA’DA GERÇEKLEŞEN KADININ KENDİSİ OLMA DEVRİMİDİR’

Dünya devrim süreçleri değerlendirildiğinde, kadınların katılım ve emeklerinin yoğun olmasına rağmen devrim sonrası kadınların toplumsal yaşamlarında, statülerinde, herhangi bir düzelmenin gelişmediğini, yeniden erkek egemen, cinsiyetçi yaşama dönüşün yaşandığını dile getiren Deniz Esma, bu anlamda Rojava devrim sürecinin kadınlar açısından bir dönüm noktası olduğunu “Gerçekleşen, bir nevi kadının iradeleşme ve kendisi olma devrimidir” sözleriyle ifade etti. Toplumsal yaşamın her alanında yer almaya başlayan kadının, kendi öz savunmasını da oluşturma temelinde mücadelesini sürdürdüğünü belirten Esma, “Kadınlar, tarihten çıkardıkları dersler ışığında, varlıklarının ve özgürlüklerinin teminatı olarak kendilerini; askeri, siyasi, toplumsal anlamda inşa etmeleri gerektiğini bilirler” dedi.

‘KADIN ORDULAŞMASI EN DÖNÜŞTÜRÜCÜ TOPLUMSAL GÜÇ’

Şengal’de, faşist DAİŞ çetesinin yarattığı tahribatı derinden yaşayan kadınların yaşadıkları hem fiziki hem kültürel soykırımın önüne ancak kendi öz örgütlülükleriyle geçebileceklerini görmüş olduklarını ve buna inandıklarını belirten Deniz Esma, “72 katliamdan geçen Ezidi kadınları, bugün ordulaşma temelinde belki de tarihlerinde ilk defa öz güçlerini birleştirerek yaşam ve özgürlüklerini kendi elleriyle inşa etmektedirler. Bu anlamda değer yargılarıyla, temel moral değerleriyle hatta yaşam planıyla kadın ordulaşması en dönüştürücü toplumsal güç olmaktadır. Rojava ve Şengal’de görmekteyiz ki, her kadın militan özgür kadın kişiliği ve gücünün yetkin birer temsilcisi durumundadır” şeklinde konuştu.

‘CİNSİYETÇİ POLİTİKALAR KADININ VAR OLUŞUNA KARŞI’

Bakur Kürdistan’daki, AKP-MHP faşist iktidarının kadınlar ve toplum üzerindeki irade kırma, teslim alma stratejilerine de değinen Deniz Esma, “Buna karşı kadınların direnişleri olmakla birlikte daha etkili ve örgütlü mücadele etme gerçekliği açığa çıkıyor. Çünkü mevcut erkek egemen cinsiyetçi politikalar en çok kadının var oluşuna karşı gerçekleştiriliyor. Sadece, on beş yıllık AKP iktidar dönemini ele aldığımızda bile faşizmin en ağır etkilerinin kadın üzerinde oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Çocuk yaşta evliliğin meşrulaştırılması, tecavüzcüsüyle evlendirilmek durumunda bırakılmak istenen kadınlar, kadını çocuk doğurma makinasına indirmeye çalışan sözde teşvik politikaları, günde neredeyse ortalama beş-on kadının mevcut erkek egemen söylem ve yaklaşımlardan kaynaklı katledilmesi yaşanan durumu yeterince açıklıyor. Kadın dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir yok olma sürecine getirilmeye çalışılmamıştır” ifadelerine yer verdi.

‘KADINLAR XERABÊ BAVA VE TALETÊ’DE KATLİAMA İZİN VERMEMELİ’

Bugün Nusaybin’in Xerabê Bava ve Taletê köylerinde yaşananları Sur, Nusaybin, Şırnak ve Cizre’nin tekrarı olarak değerlendiren Deniz Esma,“Xerabê Bava, Taletê köylerinde insani ve toplumsal değerler vahşetle yok edilmek isteniyor. Ve tüm dünyanın, insanlığın buna karşı tepkisiz, refleksiz kalması, izlemesi isteniyor. Bu duruma karşı, kadınların vicdanı harekete geçmeli, katliama izin vermemelidir” dedi.

‘HAYIR’ DİYEREK DEĞİŞİM RÜZGARLARININ ESMESİNİ BEKLEMEK YANILGILI’

Referandum sürecine dair düşüncelerini, “Yaşanan süreçte, Erdoğan-Bahçeli faşist ittifakı, anti-toplumcu pratiklerinin, toplum nezdinde onaylanması ve meşruiyeti için, referandumla, yarattıkları vahşetin ‘evet’lenmesini istiyorlar” sözleriyle dile getiren Esma devamla şunları söyledi:

“Buna karşı ‘HAYIR’ cephesinde, insanlık değerleri ve gücünü birleştirmek önemlidir. Ancak, oluşturulan diktatörlük sistemine karşı sadece sandıklarda ‘hayır’ diyerek, değişim rüzgarlarının esmesini beklemek yanılgılı bir yaklaşım olacaktır. Kadınlar, gençler, emekçiler, ekolojistler, feministler, kültür hareketleri diğer bir deyişle devlet dışı kalmış, öteki olarak tanımlanan tüm toplumcu güçler her yeri; sokakları, meydanları, alanları doldurarak, direnerek, eylemlilikleri ve direnişleriyle zaferi geliştirmelidirler.”

‘KADININ OLDUĞU HER YER YAŞAM KAYNAĞIDIR’

Deniz Esma bu yılki 8 Mart’a ilişkin, “Kadının olduğu her yer yaşam kaynağıdır. Nasıl ki, kara kışlardan sonra doğa kendini silkeleyerek yeniden yeşertiyor ve eskisinden daha canlı daha görkemli bir hal alıyorsa; bu bahar kadın öncülüğünde gerçekleşecek direnişlerle toplum da aynı yenilenmeyi ve canlanışı yaşayacaktır” dedi.