Rojava’da devrim niteliğinde bir ilk: YPJ

YPJ savaşçısı Lorin Efrîn, Rojava Devrimi’nin neden kadın devrimi olarak nitelendirildiğini, kadınların devrimin inşasındaki rolü ve yarattığı gelişmeleri anlattı.

Kadınların devrimci mücadelesi bin yılların erkek egemenlikli sistemce yaşatılan acı sömürü, baskı, katliam ve tecavüzcü geleneğinden intikam almanın adı olduğu kadar, kadınla beraber düşürülen toplum ve insanlığında yeniden ayağa kaldırılmasının da adı oluyor.

Bu gelenek Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya birbirini besleyen, tamamlayan bir durum. Bunun en güçlü örneği ise kadının tam anlamı ile devrimin kendisi olan Rojava devrimi.

Bu devrim Kürt kadınının onlarca yıllık mücadelesinin en somut meyvesini verdiği gibi, dünya devrim geleneğine de güçlü bir miras bıraktı.

YPJ Kobanê’deki direnişle insanlığa umut olan ve zafere adını nakşetti.

Biz de devrimin ilk anlarından itibaren devrimi savunma çalışmalarında yer alan Lorin Efrîn ile YPJ öncesi kadının savunma çalışmalarında ki pozisyonu ve YPJ’nin ilanını konuştuk.

Ne zamandan beri Rojava devrimi savunma çalışmalarında yer alıyorsunuz?

2011’den bu yana yani savunma çalışmalarının ilk aşamasından itibaren Rojava devrimini yaratma ve koruma çalışmalarında yer alıyorum.

Kimlik olarak tanınmayan bir halktan kendi yönetim gücünün sahibi olan bir halk aşamasına Kürtler nasıl geldi? Savunma çalışmalarına neden ihtiyaç duyuldu?

2010 ve 2011 yıllarında Arap ülkelerinde gelişen atmosferi hatırlarsınız. Arap baharı rüzgarı tüm coğrafyada esiyor, yarın devrim olacakmış hissiyle herkes yaşıyordu. Bu durum en fazla da hem iç hem dış dengelerden dolayı Suriye’de boşluk yaratmıştı.

Bu boşluktan birçok güç nemalanmaya ve yeni dengeler kurarak kendi çıkarlarını büyütmeye çalışıyordu. Kürtlerin ise çıkar kaygısı yoktu. Temel amacımız kimliksiz ve asimilasyonla yıllardır yüz yüze kalan bir halk olarak varlığımızı korumak ve özgürlüğümüzü sağlamaktı. Yani en temel hakkımızı alma çabasındaydık.

Ve bu kutsal ve meşru amaçla 2011 yılında devrim çalışmalarının startı verildi. Çalışmalarda ilk ve en coşkulu katılanlar ise şaşılacak bir şekilde kadınlardı. Bu durum herkesi şaşırtmıştı. Kürtler bir halk olarak rejim tarafından yok sayılıyor, dışlanıyordu ama Kürt kadını benzer uygulamalara Kürt toplumu tarafından da maruz kalıyordu. Bu iki dereceli köleliğe bir başkaldırıydı. Hani her devrimin bir ruhu vardır ya bu ruha kadının sunacağı gücü bence çok iyi okudu.

An be an, gün be gün gelişmeler yaşanıyor ve kazanımlar açığa çıkıyordu. Bu tür durumlarda ise önceden planlamaların tutmayacağından hareketle, anın boşluğunu değerlendirmek daha yararlı bir yöntemdir. Biz de bunu çok iyi başardık. Ve bildiğiniz gibi 19 Temmuz 2012’de yani doğru zamanda atılan doğru adımların sonucunda kantonlarda devrim arda arda gelişti.

Bu aşamalar kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan zamanlardı. Birçok bölgesel ve taşeron güç çıkmıştı. Hepsi de kendini güçlü kılmak için diğer gücü zayıf düşürmenin derdindeydi. Bir de rejim tehdidi hala vardı. Bundan dolayı kendini, kazanımları ve halkını korumak bir zorunluluktu. Bu kalmanın bir şartı idi.

Böylece 2011 de YXG (Yekitiya Xwe Parastina Gel) adıyla bir savunma gücü oluşturuldu. Daha çok yarı profesyonel idi ve silahlanma olarak da zayıftı. Ama inanç ve iddia çok fazlaydı.

Zamanla hem aldığı eğitimler, artan ihtiyaçlar karşısında sergilediği fedakarlıklar ve gelişen çatışmalardan aldığı güçle etkin ve yetkin bir güç oldu.

Yani artık profesyonel bir hareket haline geldi ve devrimle beraber Halk Savunma Birlikleri (YPG) olarak binleri kapsayan bir sayı ile profesyonel ordu aşamasına geçti.

YXG’de sonrasında ise YPG’de kadının pozisyonu ve katılımı nasıldı?

Başta şunu belirtelim Kürt toplumunda kadına yaklaşım feodal yargı ve etkinin baskısındadır. Bundan dolayı kadına yaklaşımda ya iradesi tanınmaz ya yok sayılır ya bastırılır ya da zayıf görülür. Önderliğimizin buraya verdiği 20 yıllık emek ile bu bir kademe aşılmışsa da kadınların evlerinden sokağında mahallesinde ilçesinde siyasal güç olması ise pek görülmüş bir durum değildi. Doğallığında kabul görmesi de zor oldu. Kadın evinde çıkıp eline silahı alıp şehrini sokağını, babasının, abisinin, eşinin de içinde olduğu bir toplumu koruyacağını düşünün.

Başlangıçlar zor olur ama bizimkisi gerçekten de zordu. Kızlarını döven babalar, evlere kapatılan kızlar, baskılardan dolayı kızına izin vermeyen aileler vardı… Ama bu kadını durdurmadı. Şiddete maruz kalsa, eve kapatılsa da camdan kaçtı baskılara rağmen direndi ve varlığını kabul ettirdi.

Savunma gücü içinde ise başlangıçta bile duruşu, isteği, katılımı, iddiası ve en önemlisi de devrimdeki iddiasıyla öncülüğü pratikte kadın yaptı. Ama örgütlenme ortaktı. Bundan dolayı toplumumuzun gerilikleri ile büyüyen erkek yoldaşlarımızın zorlamaları da vardı. “Nasıl kadınla beraber savaşır, ondan talimat alırım” mantığı vardı. Onların da bunu kabul etmesi zor olmadı, çünkü biz de özgünlük bilinci Önderlik felsefesinden dolayı erken gelişti. İlk önce yapı karma olsa da biz karma yapı içinde ilçe ilçe takımlar halinde örgütlendik.

Topluma kendimizi ispat etmek için tatbikatlarımızı köy baskınları şeklinde kendi köylerimize düzenledik. Bir kez Şikefta köyüne tatbikat amaçlı baskı düzenledik. Maskeliydik tatbikat sonrası yüzümüzü açtığımızda hepimizin kadın olduğunu ve bunca askeri oluşumuzu gören halk şaşırmış ve gururlanmıştı. Bu bir efsane gibi Efrîn’e yayıldı. Etkisi de olumlu oldu.

Tabi eğitimlerin devam etmesi, devrimin gelişmesi ve insanın iradi duruşu başta ailelerimizi, daha sonra da toplumu etkiledi.

Bildiğiniz gibi 19 Temmuz 2012 devrimi dalga dalga tüm kantonlara yayıldı. Rojava devrimi kendisi ile beraber daha fazla savunulacak değer ve kazanım anlamına da geliyordu. Biz bu halkın gençleri olarak kendimizi bu konuda herkesten daha çok sorumlu görüyorduk. Ve devrimle beraber YPG ilanı yapıldı. Yine YPG ilanında Efrîn’de öncülüğü biz kadınlar yaptı.

Sonrasında ciddi ciddi savaşlar gelince yine erkeğin kadını geri hizmette tutma çabaları baş gösterdi. Bu tür yanlış ve yanılgılı yaklaşımlar aşıldı. Bu aşamaya gelene kadar 2012’de Cepet El Nursa ile yer yer yaşanan çatışmalarda kadınlar da yer aldı. Ayrıca 2012 sonbaharında tepe Qastele savaşında kadınlar ilk defa profesyonel düzeyde yer aldı. Sonuçta savaş sonunda erkekler arkadaşlar, kadınlardan güç aldıklarını ve doğal sorumluluklarından etkilendiklerini itiraf etti. Bunlar hem bize deneyim oluyordu hem de kadın rüştünü ve yapabileceğini ispatlıyordu.

Nasıl bir ihtiyaçtan özgün ordulaşmaya gittiniz peki?

2012 ile beraber kadınların orduya akışı arttı. Nicel olarak gelişen bu büyümenin yanında kadının kazandığı savaş deneyimi ve gördüğü eğitimlerle beraber nitel bir gelişmede sağlamıştı.

Bu bir sıçramayı zorunlu kılıyordu.

Bu aşamada YPG içerisinde ilk özgün kadın taburu kuruldu. 80 kadın arkadaş yer alıyordu taburda.

Bu atılımı yavaş yavaş diğer kantonlar da takip etti. Diğer kantonlarda da kadın taburları kuruluyordu. Çünkü artık kadının arayışı, katılımı ve düzeyi genel içinde kalamayacak kadar büyüyordu.

Özgün ihtiyaçları tartışmak, tutum ve görevleri, misyonu, rolü belirlemek için tüm kantondan YPG içerisinde yer alan kadın birleşenler birkaç kez bir araya geldi, tartıştı. Ve özgün örgütlenmenin gerekliliği konusunda bir karara ulaşıldı.

Bu sadece “özgün olalım” diye alınan bir karar değildi. Bu kararın stratejik amaçları da vardı. Neydi bunlar? Devrim olan bir başlangıca doğru şekil vermek, toplumun algı ve geri yönlerini değiştirmek, yani devrimi toplumsal devrim yapmak içinde gerekliydi. Çünkü bu devrime en çok ihtiyaç duyan ve kadın özgürleşme düzeyinin toplumun özgürleşme düzeyi olduğuna biz inandık.

Diğer yandan bizler yani sürekli savaşlarla yoğrulmuş ve savaşın her halini ve ahlaksızlığını gören bir coğrafyanın kadınları bu durumun bizim içimizde her ne kadar devrim ordusu olsa da gelişmemesi içinde bir tedbir olarak görüyorduk. Çünkü kadın adildir ve insanlığın ahlaki değerlerine sonsuz bağlıdır.

Bu süreçte kaygılarımız olsa bile kendimizi, devrimimizi ve ülkemizi korumadaki ısrar, iddiası Önderliğimizin kadına duyduğu güven ve özgün örgütlenme perspektifi ile birleşince aşıldı. Bir de Kürdistan dağlarında kadınlar bizden 20 yıl önce özgün örgütlenmeye geçmiş ve çok zorlu şeylerle karşılaşmalarına rağmen başarmıştı. Bu da bize güç veriyor ve Kürt kadınlarının geldiği aşama bize ışık oluyordu.

Bu tartışmalar sonucunda 4 Nisan 2013’te tüm kantonlardan gelen delegelerin katıldığı bir konferansla YPJ ilan edildi.

Çok coşkulu ve moralliydik. İlk adımda bile amaçlarımız büyüktü. Mesela ilanıyla beraber bölgenin ve hatta dünyanın tüm kadınlarının özgürleşmesinden kendimizi sorumlu görüp bu mücadelelere nasıl katkı sunacağımızı tartıştık.

O gün dünya sanki yeniden yaratılmıştı. Güneş o gün sadece bizim için doğmuştu. Yeni oluşumumuzun dünyanın adaletsiz gidişine, coğrafyamızdan başlayarak “dur” diyecekti. Gelişmeler bu inançla beslenerek peş peşe geldi.

Ağır silahlardan, branşlara özgün örgütlendik. Birçok savaşta ve hamlede yerimizi aldık. Ve birçok kahramanlık ve fedai duruş açığa çıkardık. YPJ özgün askeri eğitim gibi ideolojik eğitimleri ile özgünlüğünü güçlendirdi. Öyle ki şehir savaşının öncü gücü oldu.

Bu aşamada bazı arkadaşlarımız duruşları bize hep güven verdi, itici güç oldu. YXK aşamasında katılan ve askeri mecliste yerini alan Heval Sılava’nın etkisi tartışmasızdır. Ki kendisi YPJ’nin ilk şehididir. Onun duruşu çok farklıydı. Pasifliği sevmez ve kendi gelişimi kadar tüm kadın yoldaşlarının gelişimine de emek veren bir komutandı. Kendisine güveninin altında kendi cinsine güven yatıyordu.

Kuruluş kongresinde bu konferansın geç kaldığını ve özgün örgütlenmede geç kaldığımızı bundan dolayı hızlı örgütlenmek gerektiğini dile getiren bir arkadaştı. Bu örgütlenme onun özlemiydi. Bundan dolayı da gelişimi tetikleyen en itici güç oydu.

Yine heval Sılava ile aynı dönemde şehit düşen heval Berivan var. 11 yaşında bir çocuğu olan anneydi. Buna rağmen devrimden, yani toplumsal gelişimden kendini sorumlu gören ve kadının düşürülmüş olduğu aşamayı kabul etmeyen bir duruşun sahibiydi.

O tam anlamıyla anne idi. Çocuğuna güzel bir yarın bırakma arayışındaydı. Bir eğitimde “ben bir çocuk annesiyim ben çocuğum ve tüm çocuklar ile tüm anneler için savaşacağım” demişti. Çok coşkulu ve heyecanlıydı, korkusuzdu. Bundan dolayı hep en önde yer alırdı. İşte bu değerlerdir bizim çizgimizi belirleyen ve oluşumuza şekil veren... Bundan sonraki görevimiz onlara layık olmaktır.

4 yıl YPJ açısından nasıl geçti, nasıl bir sonuç aldı?

Açıkçası direniş ve mücadele ile geçen, güçlenmesi halkına kazanım olarak dönen ve devrimin garantisi olan bir dönemi geride bıraktık.

Şimdi dönüp baktığımda tüm dünya halklarına umut olan bir devrimde, direnen tüm kadınlara mal olan bir oluşumun adı oldu YPJ. Serekanîyê’de, Kobanê’de sergilenen direniş başka nasıl tarif edilebilir ki.

Yarattığı etki kadına karşı bakışı değiştirmekle sınırlı kalmadı. Kadının öncülüğüne inanıldı hatta bu öncülüğün dünyayı güzelleştireceğine de inanıldı.

Bu etki sadece bölgesel değil dünya kadınları için direnmenin, mücadele etmenin, başarmanın örneği oldu. Bu aşamaya kadar birçok emek verildi, bedel ödendi. Bu kolay olmadı ama başarıldı. Artık YPJ direnişi ile ispatlanan devrimin kesinliği ve kadınların öncülüğüdür. Bu süreçlerde dünyanın direnen halkları ve kadınlarının desteğini hep hissettik, gördük.

Bu noktada dünya kadın özgürlük mücadelesinde kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? 8 Mart vesilesi ile bir mesajınız var mı?

Biz hep kadının tarihte yürüttüğü mücadelelerinin mirasından güç aldık. Bu açıdan açığa çıkan kazanımlarda bu direniş tarihine ait bir mirastır. Yani YPJ dünya kadın özgürlük ordusudur diyebiliriz.

Bu bilinçli bir tercihti. Biliyoruz ki kadınlar birlikte güçtür. Bu güç ise yılmaz bir duruştur. Ve başarının da garantisidir. Hedefimizi büyütelim. Biz kadınlar dünyanın tüm kadınlarının tarihten günümüze çektiği tüm acıları sahiplenip intikamını almak için mücadele edelim. Tüm günleri mücadele gününe dönüştüreceğimize olan inancımla, Efrîn’den, Şengal’e, Kerkük’ten, dağlara, dünyanın neresinde olursa olsun direnen mücadele eden kadınların 8 Martını kutluyorum.