ANALİZ

Tecavüzün sınırı yoktur

İktidara geldiği günden beri çeşitli yalan ve demagojilerle gerçek yüzünü maskelemeye çalışan AKP iktidarının bugünlerde tecavüzcü karakterini kadınlara meydan okuyarak göstermekten çekinmiyor.

Peki, nedir AKP’yi bu denli pervasızca gerçek yüzünü açığa vurmaya iten? AKP’nin 25 Kasım’a çok az zaman kala gündeme koyduğu Tecavüz yasasını ülkenin genel durumu, Kürt sorununa ve Rojava Devrimine yaklaşımdan bağımsız ele almak mümkün mü?

TEMEL HEDEFİ KÜRT KADINLARIYDI

AKP iktidarı 90 yılı aşkın süredir uygulanan Türk devlet faşizminin en coşmuş halini ifade ediyor. İktidar süreçlerinde demokrasi demagojisini, yine iktidarının taşlarını döşemek için kadın çalışmalarını çokça kullanmış olmasına karşın gelmiş geçmiş tüm faşist yöntemleri iktidarında melezleyen AKP bugün yoluna açık Kürt ve kadın düşmanlığıyla devam ediyor.

AKP Kürt sorununda çözümden bahsederken Kürt Özgürlük Hareketine ve Kürt siyasi hareketine her zaman bir saldırı içerisinde oldu. Yine her ne kadar “Kadın üzerine şiddete sıfır tolerans” dese, iktidara gelmek için kadın çalışmalarını yoğun olarak kullansa ve Kürt siyasi hareketindeki kadın temsili karşısında profilinde kadın vekilleri çokça kullansa da pratik ve söylemleri gerçeğini ele verdi.

Kürt sorununda çözümden bahsederken hep gerilla alanlarına ve Kürt siyasi hareketine karşı bir saldırı içerisinde oldu. Erdoğan iktidarının başta gelen hedefi ise topluma öncülük eden kadınlar ve Kürt toplumuydu. Şu an kanlı bıçaklı olduğu Fetullah Gülen Cemaatiyle ortaklaşa Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü paradigmasına boşa çıkarmak için kadınları ve toplumu uyuşturucu ve fuhuşla yozlaştırmaya çalıştı. Asker ve subaylar aracılığıyla düşürülen genç kadınlar ve erkekler Kürt Özgürlük Hareketi’nin içine ajan olarak gönderildi. Kürt siyasetine öncülük eden kadınlar yoğunca tutuklandı, üzerlerine her türlü baskı yapılarak pasifize edilmeye çalışıldı.

Bu noktada 2011 yılında Türk devletinin Siirt Valisinin “dağa çıkacaklarına fuhuş yapsınlar” sözleri AKP öncülüklü devletin Kürt ve Kürt kadını politikasındaki karakteri açıkça ortaya koyuyordu.

İŞGALCİ HİÇ BİR ZAMAN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TANIMAZ

Türk devleti her zaman Kürt, Kürdistan ve Kürt kadını noktasında mülkiyetçi ve işgalci bir yaklaşımı esas aldı. Çünkü 1924 Lozan anlaşmasından beri Kürt inkarı temelinde ulus devlet olarak var olmuştu. AKP’de bu devletin yeni ve dinci formu olmaktan öteye gitmedi. Bu noktadaki Türk devletinin işgalci tecavüzcü tutumunu var olan özel savaşçı tutumunu daha da geliştirerek sürdürdü.

Peki, böyle bir devletin kendi toplumundan kadınların özgürlüğünü tanıması mümkün müdür?

Tarihsel olarak kadın emeğinin gaspı ve kadının düşürülmesi, köleleştirilmesi üzerinden kurulan devletin en geri formu olan ulus devletin kendi toplumundan kadınlara da mutluluk, eşitlik ve huzur getirmesi mümkün olamaz. Ulus devletin kadın paradigması egemen ulusa çocuk doğurma ve asker yetiştirmektir.

Her ne kadar AKP öncesi kendisini laik olarak tanımlasa ve dünya kadınlarının mücadelesi sonucu yeniden elde ettikleri bazı hakları tanısa da Türk ulus devleti hiçbir zaman kadın özgürlükçü olmadı.

Çünkü iktidarı hedefleyerek toplum ve kadınlar üzerinde yükselen hiçbir aygıt kadın özgürlükçüsü olamaz. İşgal ve sömürüyü bir başka halk ve oranın kadınları üzerine geliştiren bir devlet de kendi toplumundan kadınlara karşı özgürlük getiremez. İşgal bir tecavüzdür ve tecavüzde sınır yoktur. Toplumsallığı yaratıcısı kadının sisteminde işgale, savaşa, tecavüze hiçbir zaman yer olmamış. Bütün bunlar erkek egemen devletçi sınıflı uygarlık sisteminin başlamasıyla birlikte insanlık tarihine girmiştir. Ve yine burada ilk sömürü ve düşürülme kadın üzerine gerçekleştirilmişti.

ULUS DEVLETİN EN GERİ TEMSİLCİSİ OLARAK KADIN DÜŞMANLIĞINI ARTIRDI

Fakat AKP’nin Türk devlet geleneğindeki yeri iktidarı için hiçbir sınır tanımaması, gelmiş geçmiş tüm özel savaş ve faşizm yöntemlerini kendisinde birleştirmesidir. Bu nedenle de kadın düşmanlığında en ileri noktaya kadar gitmiştir ve daha da gitmek isteyecektir. Bu nedenle AKP döneminde kadın erkek eşitliği sözle bile kabul edilmedi. Kadın şiddeti yüzde 1500’lere ulaşacak düzeyde arttı.

R. T. Erdoğan artan kadın cinayetleri hakkında “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “Benim bedenim benim kararım diyenler feminist”, Kürtaj tartışmaları hakkında “Tecavüze uğrayanlar doğursun gerekirse devlet bakar”, dönemin sağlık bakanı Recep Akdağ “Tecavüzcü kürtaj yaptırandan daha masum”, dönemin aile bakanı Fatma Şahin “Evdeki işler kadına yetmiyor mu”, dönemin başbakan yardımcısı Bülent Arınç “Kadının fıtratında köle olmak var” gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz sözlerle her zaman erkeği ve erkekliği kışkırtarak kadın düşmanlığı yaptı.

ROJAVA DEVRİMİ DÜŞMANLIĞI KADIN DÜŞMANLIĞIDIR

19 Temmuz 2012’de başlayan Rojava Devrimi’ne karşı AKP’nin çetelerle kurduğu ittifak ve tasfiye hareketini de kadın düşmanlığından ayrı ele almamak gerekir. Yine AKP’nin Rojava’ya tüm saldırılarını tecavüzcü zihniyet kapsamında ele almak yanlış olmayacaktır. Erdoğan ve AKP’si nasıl kadını erkeğin mülkü olarak görüyor ve saldırıyorsa, Rojava topraklarını da Türk devletinin mülkü olarak görüp aynı saldırıyı geliştiriyor.

Evet, AKP Türk devletinin son ve en vahşi temsilcisi olarak Kürt düşmanı ve bu nedenle Rojava’ya dönük en kirli politikaları izlemiştir. Fakat Rojava Devrimi bir kadın devrimdir. Kadınlar öncülüğünde gelişen ve kadın üzerindeki şiddetle günlük olarak mücadele edip temeline kadın özgürlüğünü yerleştiren bir devrimdir.

Bu noktada Rojavalı kadınlar hem kendi içlerinde erkek egemen yaklaşıma kadın hareketi, karşı eğitimler, kadın yasası, kadın kurumlaşmaları vb. ciddi bir mücadele yürütürken diğer yandan da Erdoğan’ın Rojavaya, Şengal’e vb. saldırttığı çetelere karşı aralıksız bir mücadele yürüttüler.

Erdoğan’ın DAİŞ’i Şengal’de on binlerce kadını kaçırıp köle pazarlarında sattı. Yine kadınlara karşı görülmedik vahşeti uyguladı. Buna karşıda yine Rojavalı kadınlar Kürdüyle, Arabıyla, Süryanisiyle direnerek dünyanın kadınlarına umut oldular.

Aslında bir nevi Rojavalı kadının özgürlük ve örgütlülük düzeyi Türkiyeli kadınların da garantisi oldu. Unutmamak gerekir ki Erdoğan’ın DAİŞ vb. çeteleri Türkiye içinde de oldukça örgütlü. Bu çetelerin Türkiyeli kadınlara da yarın aynı zulmü yapmaları işten bile değil.

ÖZ YÖNETİM DİRENİŞİNDE DE EN BÜYÜK SALDIRI KADINLARA

Kürt Özgürlük hareketinin başta kadınlar olmak üzere tüm toplum için Türk devletini demokratikleştirme çabalarına karşın AKP’nin 7 Haziran seçimleriyle birlikte tavrı giderek netleşti. Ve erkek akılla çeşitli oyunlar ve şiddetle bu en meşru seçim sonuçlarını gasp etti. Erkek aklın azmış hali olan AKP 12 Ağustos 2015’te başlayan öz yönetim direnişine de bütün kirli yöntemleri kullanarak saldırdı. Kadın, çocuk demeden Kürdistan şehirlerini tanklarla toplarla bombalayan AKP Kürdü, Türkü, Lazı vb. tüm Türkiyeli kadınların mağduru olacağı kör bir savaşı başlattı.

AKP’nin bu saldırılarda en fazla yöneldiği direnen kadınlardı. Erdoğan’ın suç örgütü JÖH, PÖH’ler ve beraberindeki başka çeteler yine kadın bedenini hedef alan saldırılar gerçekleştirdi. Daha önce de Türk devletinin özel savaşında kullanılan kadın bedenine işkence, teşhir ve tecavüz gibi kullanılan yöntemler AKP döneminde direnen Kürt kadınlara ve topluma karşı bir irade kırma aracı olarak yoğunca kullanıldı. Ağustos 2015’te yaşamını yitiren HPG gerillası Ekin Van’ın cenazesinin çıplak teşhiriyle başlayan bu süreç Cizre, Sur, Nusaybin direnişlerinde de yoğunca kullanıldı. AKP kadın bedenine saldırı, teşhir, tecavüz gibi yöntemleri direnen tüm kadınlara karşı kullanma yöntemini daha da yaygınlaştırıyor.

TECAVÜZ YASASININ ZAMANLAMASI TESADÜF MÜ?

AKP’nin tüm pratikleri kadın düşmanı ve tecavüzcü olduğunu ortaya koyuyor. Fakat son dönemde bu kadar ileri giderek “Tecavüze uğrayanı tecavüzcüyle evlendirmeyi hedefleyen bir yasa tasarısını 25 Kasım’a kısa zaman kala gündeme getirdi. AKP gerçeğini iyi tanıyan herkes AKP’nin eninde sonunda böyle bir yasayı gündeme alacağını bilir. Çünkü AKP kendi iktidarı önünde engel oluşturacak tüm kesimleri bir şekilde pasifize etme ve toplumu iradesizleştirip iğdiş etmeyi hedefleyen bir erkek iktidar hareketi.

Tartışmalı 15 Temmuz darbe girişimi ardından bütün muhalifleri susturan AKP şimdide kendisine karşı direnen Türkiye’nin iki temel demokrasi dinamiği kadın ve Kürtlere karşı saldırılarını artırdı. Bu noktada tecavüzü ve bu tecavüzcü yasayı erkeğin cinsel güdülerini tatmin etmeyi hedeflemekle ele almak en büyük yanlışlık olur.

Tecavüz tarihsel başlangıcında da erkeğin bir kadının iradesini kırmaya çalışmasının bir aracıdır. Hele bir devlet eliyle bu kadar hortlatılması tamamen siyasaldır. Demokrasi dinamiği kadını ve onun aracılığıyla tüm toplumu iğdiş etmeyi ve iradesizleştirmeyi hedefler. Bundandır ki AKP sadece kadınlara değil aynı yöntemi 15 Temmuz darbe girişimine bir şekilde karışmış askerlere karşı da bu yöntemi uygulamıştır. Kendi askerlerine tecavüz eden bir devlet başta Kürt kadınları olmak üzere kadınlara ve topluma karşı da bu aracı sonuna kadar kullanmak isteyecektir.

Fakat AKP’nin bir kadın devrimi olarak başlayan ve devam eden Rojava Devrimine karşı işgal hareketini gürleştirdiği bu günlerde bu yasanın gündeme gelmesi bir tesadüf değildir. AKP bir yandan bu yasayı gündemleştirerek gerçek niyetini ortaya koyarken diğer yandan da zamanlamayla Türkiye gündemini değiştirmek istemektedir. Çünkü AKP Türkiye kadınlarını ve toplumu Kuzey Kürdistan’daki ve Rojava’daki Kürtlere karşı yürüttüğü savaşla büyük bir çıkmaza sokmaktadır. Bu savaşın en fazla zarar gören kesimi kadınlar olacaktır.

YARINLAR DİRENEREK ÖZGÜRLEŞEN KADINLARIN OLACAK

AKP’nin bu yasa tasarısı kadınların tepkileri sonucunda şimdilik geri çekildi. Fakat AKP bu yasadan ve tecavüzcü zihniyetinden vazgeçmeyecek kadın düşmanlığını her fırsatta kadının bedenine, yarattığı toplumsallığa, tüm değerlere karşı savaşı sürdürecektir.

Unutmamak gerekir ki AKP tecavüzcü erkek aklın ve bununla yükselen Türk devlet geleneğinin en geri temsilcisidir ve tecavüzün sınırı yoktur. Bugün Türkiye’de tüm saldırılara karşı direnen ve kadın özgürlüğünü esas alan Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt siyasi hareketinin varlığı, yine bir kadın devrimi olan Rojava devriminin başarısı aynı zamanda tüm Türkiyeli kadınlarında geleceğinde belirleyici olacaktır.

Bu doğrultuda Türkiyeli kadınlarında AKP’ye ve erkek egemenlikli sistemin saldırılarına karşı mücadeleyi dar ele almamaları gerekir.

Bir başka halkı, ülkeyi işgal ve sömürüde bir tecavüzdür. Ve tecavüzün sınırı yoktur. Bu gün en fazla Kürtleri ve Kürt kadınlarını hedefleyen tecavüz saldırıları yarın tüm topluma karşı aynı saldırıları yürütecektir ki buna çoktan başlamıştır da. Rojava Devrimi ya da Türkiye içinde yürütülen özgürlük mücadelesinin gerilemesi durumunda AKP Türkiyeli kadınlara da saldırılarını daha fazla yoğunlaştıracaktır.

AKP’ye karşı mücadelede kadınlar bütünlüklü ve örgütlü yaklaşmazsa AKP yeniden bu yasayı ve bundan daha da gerilerini gündeme getirip toplum ve kadınlar üzerinde farz kılacaktır.

Bu doğrultuda Türkiyeli tüm kadınların, kadın kurumlarının, sosyalist kadınların, kadın hareketlerinin de bu gerçekliği görerek 25 Kasım’dan başlayarak buna karşı mücadelesini daha kapsamlı ele alması gerekir.

Yarınlar direnerek özgürleşen kadınların olacaktır.