Ümit: Gelişmelere Rojava ve Şengal direnişi yön verdi

Ümit, Rojava Kürdistanı’nda dünya ve bölge gericiliğinin birleşik gücü olarak hareket eden tüm grup ve örgütlere karşı rüştünü ispatlayan Rojava devrimci güçlerinin, 2016 yılında da bu duruşunu sergileyerek sürdürdüğünü söyledi.

Rojava Kürdistan’ında ve Güney Kürdistan’da Şengal dağlarında yürütülen mücadeleden etkilendiği ve bu sahadaki gelişmelere yön verdiğini vurgulayan PAJK Koordinasyon üyesi Helin Ümit, “Unutulmamalıdır ki Kürtler üzerinde mevcut kültürel soykırım sistemini sürdürmekte ısrar eden, statükoyu korumak isteyen AKP Erdoğan faşist rejimidir. Kürt halkının Rojava'da yaratmış olduğu öz yönetim alanlarına saldırması bundandır. Tam bir terör devletine dönüşmüştür” dedi.

PAJK Koordinasyon üyesi Helin Ümit, 2016 yılını Kürt Kadın Hareketi açısından ANF’ye değerlendirdi.

2016 yılı kadın hareketi açısından nasıl değerlendirilebilir? Özellikle dünya çapında yaşanan gelişmeleri Kürt özgür kadın hareketi nasıl ele alınabilir?

Özgürlük hareketinin her yılı yoğun bir mücadele yılı olmayı başarmıştır. İçinde geçtiğimiz dünya gerçekliğinde mücadeleyi kendi ilke ve amaçları doğrultusunda, kesintisiz sürdürebilmek çok önemlidir. Ortadoğu gibi savaş gerçekliği ile günlük, anlık yoğrulan bir ortamda özgürlük, eşitlik, demokrasi, hak ve adalet gibi binyıllardır yoğrula yoğrula günümüze gelen değerlerin sistemleşmesinin kavgasını vermek oldukça zordur. İktidar ve sermaye tekellerinin devlet meşruiyetinin arkasına sığınarak saptırdığı tüm hakikatlere rağmen, evrensel düzeyde ulaşmış olduğu gerçekleşme düzeyi ile Kürt özgürlük hareketi 2016 yılını büyük bir mücadele yılına çevirmiştir. Kürt kadın hareketi olarak bu mücadele hakikatinde özne olmayı başarmış olması sadece kadın açısından değil Kürt toplumunun özgür yaşamdaki kararlılığının göstergesi durumundadır.

Dünya sisteminin içine girmiş olduğu krize Ortadoğu'da yürüttüğü savaş kapsamında aradığı cevaplar kadınlar ve halklar açısından gelecek yüzyılları derinden etkileyecek trajedilere şimdiden yol açmıştır. 2016 yılı bu savaş ve direniş gerçekliğinin yükseldiği, zirve yaptığı bir yıl olma özelliğine sahip oldu. Üzerinde yaşadığımız coğrafya her tarafı tarih, her köşesi anlam, her adımda geçmişin hafızası ile dolu dolu olan bu kadim topraktan geleceğini almak isteyen güçler geçmişine saldırmaya devam etmektedir. Ortadoğu'nun geçmişinde ne vardır, Ortadoğu evrensel dünya sisteminin içerisinde neyi temsil ediyor? Neden egemenlik savaşları Ortadoğu’da yoğunlaşıyor ve yine neden dünya hegemonyasını temsil eden güçler bu sahada sistemlerini inşa etme hırsından vazgeçmiyor? Bu soruları akademisyeninden siyasetçisine, geçimini zor bela yapan halk insanından dağdaki çobanına çeşitli versiyonlarla sormayan kalmadı. Ortadoğu insanı, Kürdü, Arabı ve diğer halklardan bireyler isyan, öfke içerisinde cevap arıyor. 2016 yılında yaşanan çatışmalar, acı, yıkım bu sorgulamalarla dolu geçti. Herkes bulunduğu yer ve sahip olduğu zihniyet yapılarına göre analizlerini sundu. Sunuyor. Ulus devleti yüceltenler bilerek ve isteyerek halklar arası çatışmadan, bu savaştan, bu kıyımdan iktidar ve sermaye pastasından pay umuyorlar. Etkili oldukları oranda da adı kadının, halkların, insanlığın yok oluşuyla bir olan kapitalist sömürü sistemi içerisinde yer ediniyorlar.

Toplumsal yaşamın doğduğu, oluştuğu, bir bayram coşkusuyla yaşandığı bu coğrafyaya ölüm, yok oluş, inkar dayatılıyor, modern tanrı ulus devlet yapıları sonuna geldikleri varlıklarıyla adeta tüm dünyayı kendi içine gömmeye çalışıyor. İktidar ve sermaye tekellerinin ulus ve ulus ötesi yapıları Ortadoğu’da var oluşu şimdiden var oluşla ölüm arasındaki arafa taşımış bulunuyor. İç karartıcı bir tablo sunduğumu biliyorum. Kıyılara vuran bebe cesetlerini saymadım. Modern dünyada yaşıyormuşuz, bu dünyanın köle pazarlarının olduğunu söylemeyi istemedim örneğin. Bu pazarlarda çocuk yaşta, genç kadınlığının baharında ya da hangi yaşta olursa olsun kadın olmayı bedeninde bir ceza gibi yaşayan kadınları nasıl ifade edebilirim ki? Anaların toprağa gömdüğü çocukların arkasından yaktıkları ağıtları bu tabloya hangi renk çizebilir örneğin. Emeğini satmanın ahlaksızlığının peşinden koşan binlerce insana başka yol bırakmayan bir zalim dünya… Bir ana ile çocuk gibi bağlı olduğumuz doğal çevremizi içine koyduğumuz durum insanın var oluşundan kopuşunun, yabancılaşmasının göstergesi konumundadır. İnsan anasına bunu yapar mı? Yediği yemeğe zehir katar mı, içtiği suyu satar mı? Onu var eden, bugüne getiren köyünü, toprağını horlar mı? 2016 yılı sadece dikkat çektiğimiz bu sorunların önüne geçilen bir yıl olmadı. Tersine derinleşti.

Ortadoğu'ya dayatılan savaş, yıkım, toplumsal parçalanma ve sömürgeleşme bumerang etkisi yaratarak okyanus ötesindeki yaşam formlarını da derinden etkiliyor. Sonuçlarıyla birlikte tüm insanlık ilerleme ve aydınlanma çağı olarak empoze edilen modernitenin kapitalist formunda iflası yaşıyor. 2016 tüm göstergeleriyle dünyanın en seçkin merkezlerinde patlamalarla sarsıldı. Yüzlerce insanın öldüğü bu saldırıların müsebbibi radikal İslamcı hareketler gibi gösterilse de kökeninde kapitalist sistemin imzası sırıttı. Bu nedenle demokratik sistemde yaşadığını propaganda edenler dünyanın büyük bir kısmını mahkum ettikleri köleliğin, sömürünün diyetini ödüyorlar. Avrupa düşünce sistemi ve tarih anlayışının kendisini dayandırmış olduğu Atina demokrasisi ve Grek geleneği gerçekliği adeta dünya çapında tekrar ediyor. Araştıranlar bilirler, çok övülen ve Avrupa yönetim sistemine esin kaynağı olan bu demokrasi gerçekleşmesinin özelliği sadece belirli bir kesime hitap etmesi ve kapsamasıyla ilgilidir. Atina köleci bir sistemdir, kadınlar insan yerine bile koyulmayacak kadar cinsiyetçidir. Ortadoğu'nun tüm tecrübe ve zenginliğini küçük bir yarımadada sistemleştirme özelliğine sahiptir. Avrupa kapitalist sisteminin ön habercisi olan bu sistem günümüzde çeşitli meşrulaştırma araçlarıyla yetkinleştirilerek sürdürülmeye çalışılmaktadır. Atina aristokrasisinin yerine geçen orta sınıfın seçkin temsilcileri her türlü özneliği, özgürlüğü, her konudaki tasarruf hakkını taşırken milyarlarca insan modern kölelik koşullarına mahkum durumda. Çoğu bir barınma yerine, karnını doyurmaya ve geleceğini biraz da olsa garantileme telaşı içinde. Atina elitlerinin kadınla ilişkiyi düşkünlük sayması gibi mevcut sistem kadına hep fuhuş ve bedenini pazarlamayı salık veriyor. Savaşın faturası sadece bu kadarla kalmamıştır. III. Dünya savaşı ciddi demografik hareketlere sahne olmuştur. Binyıllarca Ortadoğu’da yaşamı kurmuş kadınlar, savaşın yıkımından kaçış için yollara düşmüştür. Geride sadece ıssızlığa gömülen kent ve köyler değil insanlığı tüm dertlerine rağmen taşımış olan yaşam biçimleri kalmıştır. Yaşamını sürdürmenin tek seçeneği haline getirilen göç, göç edilen yeri de dönüştürerek sorun yumağı haline getirmektedir. Sonuçta açığa çıkan milliyetçi, ırkçı, birbirine düşman edilen toplumsal yapılar olmaktadır. Günümüz dünyası hiçbir zaman olmadığı kadar toplumsal parçalanmayı yaşamakta, halklar birbirine düşman edilerek iktidarlar yarattıkları sorunların gerekçesiyle devletleşmekte ve meşruiyet yaratmaktadır. Her toplumsal sorunun kendi çözümünü dayattığı bir gerçek olsa da bunun nasılına anlamlı yanıt üretmek, demokrasi ve özgürlük seçeneğini güçlendirmek bilinçli çaba ve toplumsal pratiklere bağlı olmaktadır. 2016 yılı bu gerçekliğin de bir kez daha açığa çıktığı bir yıl olmuştur.

İktidar ve sermaye tekellerinin örgütlü gücü olan devlet sömürülerinin yarattıkları savaşın meşruiyeti arkasında hakim kılmak istedikleri sistem faşizm olarak kendisini göstermiştir. I. ve II. dünya savaşlarının sonuçları da bu konuda öğreticidir. Faşizm mi halkların demokratik sistemi mi? İkileminde yanıt oluşturacak olan temel güç kadınlar olmaktadır. modernitenin erkek aklının yaratmış olduğu ilerlemecilik çökmüştür. Zorunluluk olarak dayatılan devlet, ordu, sömürü vb. kavramlaştırmalar inandırıcılığını yitirmiştir. Önderliğimizin oldukça çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi devrilen sadece Saddam’ın Bağdat merkezindeki heykeli değil, modernitenin putlarıdır. Sisteme duyulan inanç oldukça zayıflamıştır. İnançsızlığı çaresizlikle dengelemek isteyen faşizm karşısında kendi çözüm seçeneğini yaratabilmek ahlaki ve politik toplumun devrimci iradesi olmak anlamına geliyor. 2016 yılı bu anlamda gerçek yaşam ve hakiki demokrasi için en güçlü demokrasi zemininin oluştuğu bir süreci de ifade ediyor.

Bu sorunların tamamının erkek egemenliğine dayalı iktidar ve sömürü aklının sonucu olduğuna şüphe yoktur. Deşifre olmuş olan ve artık hiçbir meşruiyet aracının taşıyamadığı bu gerçekliğe karşı kadın toplumsallığı ve duruşu geride bıraktığımız yıl içerisinde çelişki, çatışma, bunalım ve çıkış arayışlarını yoğunlaştırmıştır.

Kadın özgürlük mücadelesi açısından 2016 yılı toplumsal özgürlük ve kadın özgürlük arasındaki bağın daha da görünür olduğu bir yıl olmuştur. Kadının cins kimliği evrensel özellikler taşımakta ve toplumsal yaşam açısından belirleyicilik arz etmektedir. Toplumsal değerlerin tümü kadında temsil edilmektedir. Sadece manevi değerlerler açısından değil maddi yapılar açısından da öyledir. Kadın topraktır, köydür, kadın emektir, zanaattır. Kadın üzerinde yaşanılan vatan, meyve veren ağaçtır. Paylaşım, anlayış, birlikte yaşama, komşu olma, yardımlaşma, barış ve sevgi demektir. Yukarıda çizilen tablo bunun tam tersi bir akıl ve kesimin damgasını taşımaktadır. İşte tam da bu nedenle bu dünya kadın düşmanıdır ve günlük kadın katliamları ve tecavüzleriyle kendisini yürütmektedir. Savaşlar en çok da buna yaramaktadır. Kadının hem kendisi hem yarattıklarını talan etmeye, el koymaya, üzerinde hak iddia etmeye fırsat ancak savaşlarla mümkündür. Yoksa hiçbir normal insan aklı ve vicdanının kaldıramayacağı kadın zulmünün nasıl pratikleşebilir ki? Kadın doğası gereği savaş karşıtıdır. 2016 yılı kadınların, erkek egemenlikli zihniyetin açığa çıkardığı savaş pratikleriyle göğüs göğüse geldiği bir yıldır. Tüm çabalarına rağmen erkek dünyasında kadın yer almamakta ısrar etmektedir. Sistem her ne kadar kadını kendi toplumsal ve cins kimliğinden soyutlayarak düşünce ve eylemine katmak için muazzam bir çaba harcasa da bu yönlü başarıları sınırlıdır, başarısızdır. Kadınlar hala yaşamın dengesini elinde bulunduran güç olmayı sürdürmektedir. Ancak bunun bilinci ve örgütlü eylemini geliştirememekte, kendini özneleştirmekten ürkmekte, alıştırılmış köleliğin pençesinden tam olarak kurtulamamaktadır. Kadınların politik ve ahlaki kontrolü, yapılaşmayı ve karar mekanizmasını geliştirmediği bir dünya, sömürü ve köleliğin gelişmesini engelleme kapasitesine sahip değildir. 2016 yılı bu anlamda kadın katliamlarının, taciz ve tecavüzlerinin sistematik olarak sürdüğü bir yıl olmaya devam etmiş, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen çocuk ve genç kadınlar cinsel sömürü ve köleliğe mahkum edilmiştir. Bu modernitenin aydın ve ilerici dünyasının çözülüşü değil de nedir? Ücretsiz ev köleliği karşılığında kadına şiddet hızından bir şey yitirmemiştir. Mesaj aynıdır, yiyecek yemek ve barınacak yer karşılığında her türlü hizmet! Kapitalist sömürü sisteminde buna eklenen ucuz iş gücü olarak sisteme dayanak olma görevi olmaktadır. Sonuçta dünyaya getirdiği göz bebeği evlatları olmak üzere tüm yaratımlarının ulus devlet tanrılarına adanması ve kurban edilmesidir. Kadınlar 2016 yılında ulus devlet canavarının kanlı ağzında umutlarının yok oluşunu görmüştür. Yine önderliğimizin belirttiği gibi her başarı hakikat olmadığı gibi her kaybediş de başarısızlık değildir. Kadınların sistemden ruhsal kopuşu belki de bu umutsuzlukta gizlidir.

Bu değerlendirme ile şuna varmak istemiyorum. Klasik Marksist veya ilerleme teorilerinde olduğu gibi zor koşullar ve sürdürülemezlik halinden kadının kurtuluşu kendiliğinden gelişecektir sonucu değildir. Aksine içinde bulunduğumuz bu kaos halinin yeni seçeneklere imkan sunması kadınların demokratik konfedaral örgütlenmesi temelinde tarihin sayfalarının henüz aydınlatamamış olduğu mahşer günlerinde oynamış olduğu rolü güncelleme fırsatıdır. Bunun için kadının erkek egemen aklın oluşturmuş olduğu iktidar ve devletçi uygarlığın karşıt kutbunda olduğunu bilerek örgütlenmesi yeterlidir. Bu bilinç ve örgütlenme gerekli olan irade ve karar gücünü açığa çıkararak eylem çizgisini açığa çıkaracaktır.

2016 yılı Kürt kadın mücadelesi açısından öne çıkan en temel gündem ne oldu? Mücadelenizi etkileyen ve yön veren gelişmeleri hangi başlıklar altında toparlayabilirsiniz?

Dünya ve Ortadoğu açısından hiç de iç açıcı olmayan gelişmeleri arka arkaya sıralamak pek bir şey değiştirmiyor. Mücadele edenlere ve etmek isteyenlere gerçekliği sunmak doğruya yakın seçenekler oluşturmak açısından belki bir değer ifade ediyor. Ancak asıl anlamı açığa çıkaracak olan gerçekliği değiştirme aklını, iradesini ve eylemini sergileyebilmek oluyor.

Kürt kadın hareketi olarak oldukça yoğun geçen bir mücadele yılını geride bırakıyoruz. Elbette Kürtlerin de bir miladı var. Bu milat Newroz ile başlıyor. Yani Kürtler her baharla yeniden canlanan, geleneğinde doğa ile tarihindeki toplumsal direniş mirasıyla her yıl yeniden uyanan bir halk gerçekliğini ifade ediyor. Ancak Kürt halkı ve kadınları olarak üzerinde yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımız olduğunu biliyor, kapitalist sistemin saldırılarına karşı doğru ve gerçekleşebilecek sistem arayışına Önder Apo'nun öncülüğünde ulaştığımıza inanıyoruz. Toplumlar sanıldığından daha fazla birbirine kaderlerini bağlamış durumdadır. Bu nedenle evrensel özellikler taşıyan ve Hz. İsa'nın doğum günü olduğu düşünülen miladi takvime göre yeni yıl değerlendirmelerimizi sunmayı bir görev biliyoruz. Kürt özgürlük mücadelesi kapsamında yürütmüş olduğumuz mücadelenin yerel kadar evrensel özellikler taşıdığı açıktır. Kürt özgür kadın partisi öncülüğünde yürüyen özgür kadın mücadelesi daha fazla bu özellikleri taşımakta, ilk ve son sömürge ulus kadınlara özgürlük seçeneği sunuyor, yaratıyor, çağırıyor.

Hz. İsa'nın öğretisi Roma'nın zulmüne karşı geniş yoksul kesimlerin ve kadınların desteğini kazanarak evrensel bir güç haline gelmişti. Dönemin dünya imparatorluğunun dayattığı savaşlara karşı İsa ve onun havarileri, sonrasında yüzbinler barış, kardeşlik ve sevgi çağrısı ile hareket etti. Her ne kadar sonrasında özünden boşaltılmış olsa da çıkışı ve güçlenmesi böyle bir gerçekliğe dayalıdır. Bu anlamda yeni bir yılı karşılarken milyonlarca insanın yaşamına mal olmuş bu evrensel inancın mesajlarını doğru okumak gerekir. İsa dönemin Roma işbirlikçileri tarafından çarmıha gerilmişti. Bu kısa hikayeyi sadece hatırlatma amacıyla tekrar ettim. Ancak bununla birlikte günümüzle benzerlikleri de açıktır.

Kürt özgür kadın mücadelesi 2016 yılında İmralı çarmıhına gerilmiş olan, hiçbir evrensel hukuk normunda görülmeyen bir savaş rehinesi konumunda tutulan Önder Apo'nun özgürlüğünü özgürlüğü kabul ederek mücadele etmiştir. 2016 yılında Türk ulus devletini bir şirket gibi yöneteceğini ilan ederek iktidar ve sermaye planlarını itiraf eden Erdoğan AKP rejiminin hegemonya planlarını deşifre eden Önder Apo'ya yönelik saldırılarının yoğunlaştığı bir yıl olmuştur. Önder Apo'ya yönelik saldırıların en temel nedeni AKP-Erdoğan idaresindeki Türkiye gerçekliğine demokratikleşmeyi dayatmış olmasıdır. hegemonik rejimler ve sömürü sistemleri demokratik yaşam ve sistem gerçekliği içerisinde var olamazlar. Böyle sistemlerde toplumsal gelişim, üretim ve açığa çıkan birikimden tüm toplumsal kesimler ihtiyacına ve özgünlüğüne göre yararlanır. 2016 yılı bu anlamda ideolojik düzlemde çok ciddi bir mücadeleye sahne olmuştur. Önder Apo ile devlet düzeyinde görüşmelerin olduğu süreçlerde Türkiye ve Kürdistan toplumunda yaşanan gelişme ulus devlet tanrıcılığına soyunan Erdoğan liderliğindeki AKP, AKP'ye dayanan iktidar ve sermaye tekellerinde ciddi korku uyandırmıştır. Önder Apo ile tanışan, onun fikirlerinin dokunduğu her insanda açığa çıkan özgür ve demokratik Türkiye arzusu, kimliklerin canlanışı, kadınların toplumsal ve siyasi alanda artan etkinliği, barışın gerçekleşebilecek bir istem olduğunun farkına varılması, Kürtlerinde bir halk olduğu gerçekliğinin kabulü gibi konularda paradigma değişimi ile yüz yüze kalan Türk devlet sistemi Erdoğan AKP rejiminin yolun sonuna gelmesi ile birlikte Kürtleri ve demokrasi güçlerini oyalayamaz noktaya gelmiştir. Bu noktada örgütlenen savaş diyalektiği öncelikle Önder Apo'yu hedef almıştır. Kürtleri ve kadınları bilinçli ve talepli hale getirdiği için Türk devlet sistemi açısından baş suçlu konumunda görülmekte ve gelinen aşamada kendilerince intikam almaktadırlar. Sonuç; Radikal, komünal ve doğrudan demokrasi anlayışı ile toplumsal doğanın oluşum yasalarına dönüş çağrısı yapan Önder Apo'ya verilen yanıt despotik Ortadoğu geleneğinin güncellenmesi olmuştur. Siyasi literatürde faşizm olarak geçen bu model dört dörtlük uygulamadadır. Önder Apo'nun özgür olacağı dünya böyle bir dünya olamaz. Var oluşuna ters olan bu durum demokratik, özgür ve özerk Kürdistan oluşuncaya kadar sürecek soluksuz bir mücadele gerçekliği olmaktadır. Ancak daha önceki Türk egemen sınıflarının ve iktidarlarının yakından bildiği ama AKP ve Erdoğan'ın faşist rejiminin idrak edemediği bir gerçeklik vardır ki o da Önder Apo baştan aşağı bir mücadele gerçekliği olmasıdır. En zor koşullarda, Türkiye'nin başkenti Ankara'da doğuş yapan bir Önderlik gerçekliğidir. Modern ulus devlet tanrılarının en tahkim edilmiş kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti şahsında sistemin tüm putlarını kıran, bin bir kılıfla örtülü hale getirilen toplum, kadın, insan hakikatlerini açığa çıkaran bir gerçekliktir. Yeni yıla girerken bir kez daha belirtmek gerekirse Önder Apo'nun mücadelesi bir kişiden evrensele açılan özgürlük çizgisi olmayı çoktan başarmıştır. Bir yıl değil bin yıl geçse de bu çizgiden zafer ışıkları yayılmaya devam edecektir.

2016 yılı bu çerçevede dört parça Kürdistan'da ve yurtdışında, Avrupa'da, Rusya ve Ermenistan Kürtleri arasında, Çin’de, Amerika ve Afrika'da yani Kürtlüğünü duyumsayan ve buna özgürlük isteyen, tanınmak ve farkında olunmak isteyen her Kürt insanının duruşunda Önder Apo'nun özgürlüğü için söze, yürüyüşe, tavır ve eyleme dönüşmüştür. Hiç şüphesiz ki buna öncülüğü yapan Kürt kadınıdır. Kürt kadını kendi özgürlüğü ile Önder APO arasındaki ilişkinin farkındadır. Kadınlar Önder Apo'nun yoldaşlığı ile kendisinin farkına varmış, kendisi olmaktan gurur duymuş, iktidar ve devlet ilişkilerinin dışladığı tüm özelliklerinin onurunu yaşamıştır. Kendisi olmayı başarmak için yürüdüğü özgürlük yolunda cins, halk ve birey olarak kaybettiği tüm değerleriyle buluşmuştur. Kürt özgür kadın mücadelesi varlık nedeni haline getirdiği Önder APO'nun özgürlüğünü tüm çalışmalarının hatta yaşamının merkezine oturtmuştur. İçinden geçtiğimiz süreçte üzerindeki saldırı ve tehditlerin yoğunlaşması ile birlikte bu her zamankinden daha fazla böyledir. Bu nedenle 2016 yılını baştan sona kadar tüm tartışma ve toplantılarında kriter olarak Önder Apo'nun durumunu değerlendirmiş, gelişmeleri onun durumuna göre yorumlamış, örgütlenme ve eylem çizgisini bu eksene oturtmuştur. Bakur Kürdistan'da AKP faşizminin geliştirdiği yoğun baskı ve tutuklamalarla görünmez kılmaya çalıştığı bu gerçeklik adeta her yerden fışkıran bir mücadele gerçekliğidir. Baskı, gözaltı, tutuklama, katletme, saldırı, faşizmin sokaklara taşırılması, fiziki soykırım fermanının her gün yeni cümlelerle haykırılması, özgür basın-yayın kuruluşlarının kapatılması, sokaklara taşan binlerce insanın özel ordu ve polis gücüyle, en son teknolojiye dayalı olarak saldırtılması hep Önder Apo'ya duyulan özlemin, onun özgürlüğü için kaynayan milyonlarca insanın durdurulması içindir. 'düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur' diyen zihniyet Önder Apo'yu yok sayarak, adının haykırılmasını engelleyerek unutturacağını ve bu şekilde başarılı olacağını sanmaktadır. Binlerce çocuğunu ellerini kınalayarak gönderen anaların, biri gitti diğerini gönderiyorum diyen fedakar Kürt kadınının hangi ruh hali ile bunu yaptığını anlayamayacaklardır. Bu anlamda Kürt kadını bulunduğu her yerde evde, sokakta, mitingde, barikatta, Avrupa’nın soğuk caddelerinde, Rojava'nın devrim coşkusunda, Güney Kürdistan'ın eksilmeyen yurtseverliğinde, Rojhılat Kürdistan'ın kadın özgürlük savaşında ve Bakur'da her yerde Önder Apo demeye devam etmiştir. 11 Kasım'da göstermelik gerçekleştirilen görüşmenin özünde yatan işte bu direniştir. Unutulmamalıdır ki demokrasi ve özgürlük mücadelesi de damla damla büyüyen bir denizdir. Önemli olan akışın sürekliliği ve hızıdır. 2016 yılı bu mücadelenin hız kazandığı ve sürekliliğinden hiçbir şey kaybetmeden büyüdüğü önemli bir mücadele yılı olmuştur.

Özgür kadın hareketi olarak 2016 yılında Bakur Kürdistan'da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz­?

Erdoğan-AKP faşizminin Önder Apo'ya yönelik saldırılarla başlatmış olduğu süreç 2016 yılını çok yönlü direniş dönemine çevirmiştir. Teslim alarak kendisine bağladığı medya gücüyle gerçekliği ters yüz etme ve yürüttüğü savaşın meşruiyetini yaratma gayretinde olan Türk faşizmi bu amacına ulaşmaktan uzaktır. Önder Apo'nun büyük bir çaba ve hassasiyetle geliştirmeye çalıştığı 'demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan' projesini Kürtleri yok edebileceğine ve özgürlük amaçlarından vazgeçirebileceğini planlayarak boşa çıkaran, saldıran, yok sayan AKP faşizmi olmuştur. Demokratik Türkiye'de başta tek adam diktatörlüğü olmak üzere 'tekçi' emellerine ulaşamayacağının farkında olan bu Erdoğan-AKP gerçekliği kendi deyimiyle 'sil baştan' yaptığını düşünmektedir. Ancak toplumsal alanın gelişme diyalektiği şirket hesaplarında olduğu gibi yürümemektedir. Kürt özgürlük mücadelesini 90'lı yılların faşist saldırılarına benzer hatta yeni teknoloji ve bilişim tekniği avantajını da kullanarak daha fazlasıyla yönetmeye çalışan AKP faşizminin karşısında bu yılların mücadele gücü yoktur. Fazlası vardır. Kendisini demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum paradigması ile yenilemiş, devlet ve iktidar odaklı mücadeleyi aşarak demokrasi ve özgürlük eğilimi etrafında sistemleştirmeyi başarmış, beş bin yıllık devletli uygarlık geleneğine karşılık en az on beş binyıllık bir geçmişe sahip olan demokratik uygarlık değerleriyle buluşturmuş bir hareket vardır. Toplumun tüm kesimlerini farklılık ve özgünlüklerine göre örgütleme, harekete geçirme ve birleşik gücünü açığa çıkarma seçeneğini yakalayan Kürt özgürlük hareketi, dört parça Kürdistan'da her zamankinden daha fazla etkili bir duruma gelmiştir. Ortadoğu'da sistemini kalıcılaştırmak isteyen tüm güçlerin düşünmesi, ilişki ve diyalog içinde olması gereken bir güç konumuna gelen Kürt özgürlük hareketi Bakur'daki özgürlük mücadelesini baskı ve saldırıların yoğunlaştığı tüm süreçlerde yürütme gücündedir. 2016'nın son günlerini yaşadığımız bu dönemde yana yakıla 'bap operasyonunda sonuç almazsak Ankara ve Diyarbakır'ı kaybederiz' demesi boşuna değildir. Bu açıklamalarla Kürt düşmanlığının vardığı düzeyi ortaya koyan Erdoğan-AKP gerçekliği sadece Bakur Kürdistan'da değil Kürtlerin yaşadığı her alanda, Kürtler üzerinde hak talep etmekte, Kürtlerin qulam olarak Türk egemenlik sistemi içerisinde tutulması amacını ifade etmektedir. Dünyada bir milyonluk halkların bile ki farklılıklar nicelikle ölçülemeyecek kadar insanlık değerleridir özgün, özerk yapıları varken Kürtlerin kendi öz kimliğine, iradesine, tercihine dayalı sistemlerinin olmasına tahammül edilmemektedir.

İşte bu nedenle AKP-Erdoğan faşizmi ile Kürt özgürlük hareketi arasındaki siyasi ve askeri mücadele keskinleşmiştir. 2016 yılı Bakur Kürdistan'da açığa çıkan demokratik öz yönetim direnişleri, Rojava'da kanton oluşumları, Güney Kürdistan'da Şengal'in özerklik mücadelesi hep bu temelde açığa çıkan mücadele süreçleri olmaktadır. Başta Sur, Cizire, Şırnak, Gever, Nusaybin olmak üzere Kürdistan'ın dört bir köşesinde gelişen öz yönetim direnişleri, Kürtler açısından öz yönetimsiz, öz iradesiz ve kimliksiz yaşanmayacağının hakikatini bir kez daha göstermiştir. Bu gerçekliğin diğer ucunda ise Kürtleri oyalama politikalarıyla yürütmeyi uman AKP faşizminin maskesinin düşürülmesi vardır. Bu anlamda öz yönetim direnişleri Kürdistan özgürlük mücadelesinde, savaşı şehirlere taşırmayı başarmış, kadını, genci, yaşlısı, her kesimden insanıyla öz iradesinden vazgeçmeyeceğini tüm dünyaya duyurmuş bir gerçekliği temsil etmiştir. Bu direniş olmasaydı son yıllarda Türk devleti ve özelde de AKP konusunda yaşanan kendini kandırma daha olumsuz sonuçlara yol açabilirdi. Bir anlamda mücadeleden uzaklaşan, hayal dünyasında gezinen orta sınıf eğilimlerine karşı devrimci bir müdahale olmayı başardı. Sadece AKP'ye vurmadı, yanlış eğilimlere, reformizme, gizli teslimiyet yaşayanlara da vurdu. Kürtlere dağdan inin çağrısı yapanlara dağdan inişin ancak öz yönetim çerçevesinde olacağını gösterdi. PKK ve PAJK ruhunu temsil etti. 14 Temmuz tarihi ölüm orucunun 12 Eylül faşizmi karşısında nasıl geliştiği ve açığa çıkardığı sonuçlar bilinmektedir. Bu tarihi eylem ile birlikte PKK'de önder kadrolarının şahadeti yaşandı ancak bu mücadele ruhu tüm Kürdistan'a hakim oldu. Tarihi demokratik öz yönetim direnişlerinin de Kürdistan özgürlük mücadelesinde yeni bir dönemi açtığı tartışmasızdır. AKP faşizmi ve Erdoğan 2016 yılı boyunca bu ruhla boğuştu. Kürtler her koşulda direneceklerini ortaya koydu. Bu direnişlere öncülük eden başta Kürt kadını olmak üzere, fedai Kürt gençlerini saygıyla selamlıyor, şehitler önünde bir kez daha bağlılık ve minnetle eğiliyoruz. Yine direnişlerin gelişmesi için taşı yerden kaldırarak üst üste koyan analara, AKP faşizminin tüm soykırım saldırılarına ve yıkıma rağmen yaşadığı şehri, mahalleyi terk etmeyerek direnen analara, yurtsever Kürt kadınının yokluğa, açlığa boyun eğmeyecek kadar özgürlük tutkunu olan büyük duygularını selamlıyoruz.

2016 yılı Türk devletinin örgütlü zor güçleri ile Kürdistan'ı yeniden işgal harekatlarını adeta kurtuluş savaşı ruhuyla yürüttüğü bir yıl oldu. Nitekim sürdürdükleri savaşı 'varlık-yokluk' savaşı olarak isimlendirdiler. Özgürlük mücadelesinin başta şehirler olmak üzere Kürdistan'ın her yerinde yürütmüş olduğu mücadele ile doğrudan bağlantılı bu durum birkaç hususu gözler önüne serdi. Bunlardan bir tanesi Kürt gençliği hiçbir halka nasip olmayan bir fedaileşme düzeyini yaşamasıdır. Böyle bir gençliğin önünde hiçbir güç duramaz. Önder Apo'nun özgürlüğüne ve Kürdistan'ın demokratik özerkliğine kilitlenen Kürt gençliği kadını ve erkeği ile karşısında düşman bellediği güçleri etkili vurma gücüne sahiptir. Demokratik öz yönetim direnişlerinin devamı durumunda bulunan bu eylemler doğru okunmalıdır. Ankara'nın göbeğinde yapılan fedai eylemler, İstanbul ve Kayseri’de gerçekleşen eylemler ve yine Kürdistan'da operasyona çıkan güçlere karşı gerçekleşen fedai eylemler bu gerçekliğin sonucudur. İstenildiği kadar güvenlik tedbirleri alınsın amacına kilitlenmiş bir gençliğin önünü almak mümkün değildir. Önder APO üç konuda hareketin geleceğini garantilediğini yıllar önce müjdelemiştir. Birincisi savaşan halk gerçekliğinin açığa çıkarılması, ikincisi özgür militan gerçekliğinin yaratılması ve son olarak da özgür kadın gerçekleşmesi. Birbiriyle bağlantılı, iç içe gelişen, birbirini etkileyen bu gelişmeler Kürdistan'da özgürlüğün garantisi olmaktadır.

İkincisi Kürt özgürlük gerillasının eylem gücü 2016 yılında artmıştır. 2016 yılı bahar, yaz ve güz ayları baştan sona görkemli gerilla eylemleri ile geçmiştir. YJA STAR gücünün aktif katıldığı bu süreç aralıksız sürmüştür. Türk medyasının tüm saptırmalarına ve baskılara rağmen Türk savaş güçleri ciddi yıpranma yaşamış, teknikle savaşan bir düzeye gelmiştir. 2016 yılını Kürt özgürlük hareketinin güçlerini darbeleyerek girmek isteyen AKP-Erdoğan Faşizmi bu amacına ulaşamadığı gibi Kürdistan'ı yeniden işgal, sömürgeleştirme, teslim alma operasyonlarında sonuçsuz kalmıştır. Kürt halkı gerillasına güvenmekte, kadın öncülüğünde gelişen meşru savunma savaşı ile varlık mücadelesi arasındaki bağın farkında olarak her alanda katılım göstermektedir. Türk devlet faşizmi Kürt halkının gerilla öncülüğünde yürütülen mücadelesi dışında hiçbir dayanağı yoktur.

2016 yılında siyasi alana dayatılan saldırıları hep birlikte takip ettik. Bu saldırıların öncelikli amacı Kürtler başta olmak üzere demokrasi güçlerini siyasetsiz, politikasız, kararsız bırakmak ve egemenlik iddiasında olan güçlerin tekeline sunmak oldu. Yılın başından itibaren legal demokratik siyasi alanı tasfiyeyi amaçlayan saldırılar yürütüldü. Aslında teslim alınsalardı belki şimdiki gibi zindanda olmayabilirlerdi. Demek ki teslim olmadılar, direndiler. AKP Erdoğan faşizminin yoluna girmediler, mihnet etmediler. Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin öz sistemlerini devlet dışı demokratik bir yapı temelinde kurma projelerini savundular. Birçok yetersizliklerine rağmen onurlu durmayı bildiler. Bu duruşta Kürt halkının meclise taşıdığı kadınların ciddi bir rolü oldu. Şimdi zindanları dolduran binlerce kadın, kadın özgürlüğü, iradesi ve toplumsallığı temelinde demokratikleşme mücadelesine önemli katkıda bulundular. AKP faşizminin meclisteki Kürt kadınlarına saldırması, medyasını bu yönlü yönlendirmesi, Kürt kadın mücadelesinin temsilcileri darp edilerek zindana götürülürken bunu bir zafer edasıyla vermeleri hem Kürt toplumunun onurunu incitmek, kırmak, aşağılamak için yapıldı hem de Kürt kadınının öncü duruşunun Kürt toplumunu derinden etkilediği bilinerek önce kadınlar hedeflendi. Ancak tüm bunlara karşılık tek kişi de kalsalar sözsüz, cümlesiz, kararsız kalmadılar. Faşizm bu anlamda demokratik siyasete, bu siyaset içerisinde özgürlük ve demokrasi değerlerini savunarak dünyaya örnek olan Kürt kadınına geri adım attıramadı.

Kürt kadınının ideolojik, askeri ve siyasi alanda yakalamış olduğu bilinç, örgüt ve irade düzeyi 2016 yılında gelişmeye, kurumlaşmaya, somutlaşmaya devam etti. Faşizm saldırıları altında ulaşılan düzeyi korumak ciddi bir emek ve direniş gücünü gerektirmektedir. Her ikisi de gösterilmiştir. Faşizm her şeyden önce kadının köleliğinden beslenir. Cinsiyetçi olmayan hiçbir faşist iktidar, despotik idareler oluşmamıştır. İsteyen bu konuda istediği kadar araştırabilir. Ancak somutta yaşanan AKP-Erdoğan cinsiyetçi rejimine bakmak yeterlidir. Toplumda kadınların konumunu ev ve çocuk bakımı ile sınırlaması, toplumsal sorunlarda doğru, iyi ve güzel aklı temsil etme özelliğine sahip olan kadının politikadan dışlanması, bunun için kadına karşı her türlü gizli ve açık şiddeti onaylayan siyaseti ortadadır. Meclise getirerek onaylatma peşinde olduğu tecavüzcülere af ve çocuk yaşta zorla evlilikleri meşruiyet yaratan yasa tartışmalarında kadın ve toplum açısından ön görmüş olduğu sistemi ele vermiştir. Yeni yeni kendine gelmeye çalışan kadın dünyasına, darbe özelliği taşıyan bu politikalar Kürt özgür kadın hareketinin öncülüğünde yürütülen mücadelelerle engellenmektedir. Eğer Kürt kadının yakalamış olduğu özgürlük düzeyi olmasa, mücadele eden kadınlar olmasa, PAJK öncülüğünde yürütülen mücadele olmasa Türkiye Taliban yönetimindeki Afganistan olur ya da dahası DAİŞ zihniyetini meşrulaştırma yolundadır. Bunun önündeki en ciddi engel Kürt özgür kadın hareketinin ulaşmış olduğu özgürlük, örgütlenme ve eylem gücüdür. Kürt toplumu özgürlük yolunda kendini siper eden, kimliğini toplumsallaştırmayı başarmış Kadınlara olan güvenini her geçen büyütmekte, onun arkasında yürümekten gurur duymakta, Kürt kadınına yönelen saldırıların kendi toplumsal kimliğine yapıldığının bilinciyle sahiplenmektedir.

2016 yılının kapsamlı bir savaş yılı olduğu çok açıktır. Dünya çapında yaşanan krizin Ortadoğu'da, Ortadoğu'da ise Kürdistan özgünlüğünde yol açtığı gelişmeler son yüzyıllarını kültürel soykırım saldırıları altında geçiren halk gerçekliğimiz açısından yeni çıkış seçeneklerinin oluştuğunu göstermiştir. Bu seçenekler potansiyel olarak her zaman var olsa da kaos ve kriz içindeki dünyamızın her zamankinden daha fazla çözüme, yeni toplumsal sistemlere ihtiyacı vardır. Hakim dünya sistemi olan Kapitalist sömürü sisteminin en ağır yükünü taşıyan Kürtler ve kadınlar olmuştur. Kürt halkı bu sistemin zemin katına yerleştirilen bir halk gerçekliğidir. Ortadoğu'daki ulus devlet sisteminin temeli Kürt halkının inkar ve asimilasyonuna dayalı milliyetçiliğe dayandırılmıştır. Çünkü Kürtlerin kültürü kapitalist modernitenin kültürüne karşıtlık içindedir. Kadınların var oluşu gibi. Bu anlamda tüm kadınlar şahsında dünyaya özgürlük ve demokrasi seçeneğini sistem olarak sunma gücünü, iradesini oluşturması bir tesadüf değildir. Kürt özgürlük mücadelesinin öz sistemlerini kurması kadının özgürlük düzeyinden, kadının toplumuyla birlikte özgürleşmesi Kürtlerin kimlik ve özgürlük mücadelesini sistemleştirmesinden geçmektedir. 2016 yılı bu kapsamda Kürt özgür kadın hareketinin mücadelesine sahne olmuştur. gelişmelerden etkilendiği kadar bilinç ve kararlılıkla etkili olmayı, kendisi oldukça özneleşmeyi sürdürmüştür.

Ortadoğu ve Kürdistan'daki gelişmeleri önemli oranda belirleyen Bakur Kürdistan'da Erdoğan AKP faşizmi şahsında ulus devlet sistemiyle etkili bir mücadele süreci olmuştur. 2016 yılındaki gelişmelere yön veren bu süreç, Rojava Kürdistan'da ve Güney Kürdistan'da Sengal dağlarında yürütülen mücadeleden etkilenmiş ve bu sahadaki gelişmeler de yön vermiştir. Unutulmamalıdır ki Kürtler üzerinde mevcut kültürel soykırım sistemini sürdürmekte ısrar eden, statükoyu korumak isteyen AKP Erdoğan faşist rejimidir. Kürt halkının Rojava'da yaratmış olduğu öz yönetim alanlarına saldırması bundandır. Tam bir terör devletine dönüşmüştür. Rojava'da Kürtlerin özgür ve demokratik sistem temelinde iradeleşmesi, kimliğini görünür kılması ve bunun tüm Kürtler açısından model oluşturmasından korkmaktadır. Bunun için dünyanın tüm devletleriyle ilişki ve çelişkiler yaşamakta, satmayacağı hiçbir değer olmadığını ortaya koymaktadır.

Ancak Rojava Kürdistan'da dünya ve bölge gericiliğinin birleşik gücü olarak hareket eden tüm grup ve örgütlere karşı rüştünü ispatlayan Rojava devrimci güçleri 2016 yılında da bu duruşunu geliştirerek sürdürmüştür. Sadece Kürt halkı açısından değil başta Arap halkı olmak üzere bölgede yaşayan çeşitli inan ve etnik gruplarının yaşam umudu olmuştur. Minbic ve Rakka operasyonları bu temelde başarıyla geliştirilmiş, kendi varlığını ve kurtuluşunu insanlığın özgürlüğü ve kurtuluşunda gören evrensel sosyalist bir hareket olduğunu herkese göstermiştir. Öncülük ettiği demokratik konfederal yapılanma ile bölgenin dokusuna uygun yeni, özgün ve alternatif bir yönetim modelini ortaya çıkarmıştır. Türk sömürgeciliğinin tüm çabası Rojava Kürdistan'da ortaya çıkan gelişmeleri ezecek uluslararası desteği almaktır. Dünyanın gözünün içine baka baka buradaki İŞİD ve versiyonlarını devrimci ilan derken halkın savunma gücü olarak kendi öz toprağını, toplumunu, çocuğunu, komşusunu, varlığını savunma gücü olan YPJ-YPG ve PYD güçlerini terörize etme gayretindedir.

2017 yılı için kadınlara ve Kürt halkına mesajınız nelerdir?

2017 yılı da özgürlük hareketi açısından mücadele yılı olacak ve bu mücadelede sonuç almayı hedefleyecektir. Geride bıraktığımız yılı Kürtler açısından kabusa çevirmek isteyen, teslim alarak öz varlığından vazgeçişi dayatan faşist saldırılara karşı görkemli bir direniş süreci geçirdik. 2017 yılı her alanda kültürel soykırım rejiminin parçalanmasına tanıklık edecektir. AKP-Erdoğan faşizmi ciddi anlamda teşhir olmuştur. Meşruiyeti kalmadığı için kendisini açık zor aygıtlarıyla, polis ve ordu gücüyle ayakta tutmaktadır. Bu bir güç değil güçsüzlük ve zaaf olmaktadır. Bu anlamda Önder Apo'nun oluşturduğu masayı devirdiği gün kaybetmiştir. 2017 yılı Önder Apo'nun özgürlüğü temelinde gelişecektir. Kadınlar, Önder APO'suz bir yaşamı da barışı da kabul etmeyecek, bunun için her türlü savaşı vermeye hazır olduğunu gösterecektir.

Kürtlerin yeni yılı baharda başlar demiştim. 8 Mart ile birlikte Kadın baharlaşması ve Kürt baharlaşması buluşarak yeni bir süreci başlatacaktır. Kürt kadınlarını, analarını ve özellikle genç kızlarını Kürdistan'ı özgürlük baharına çevirecek PAJK'a aktif katılmaya çağırıyoruz. 2017 yılı kadın özgürlük hareketini büyüterek şehirleri, dağları, ovaları serhıldanlarla, gerekirse mahalle mahalle çatışarak düşmanın soykırım rejimine öfkeyi kusmanın yılı olmalıdır. Kürt halkının özgür yaşam ve özgür kimlik için, var oluşunu onurlu ve insanca kılmak için, üzerinde yaşadığı güzelim toprak ve bu toprakta yaratılan tüm değerleri için kendisini feda etmeyi bilen şehitleri vardır. Kimsesiz ve yalnız varsayılan bu kadim halk açısından bu şehitlere, şehitlerin yarattığı mirasa sahip çıkmaktan başka yolu da istemi de yoktur.

Bu temelde 2017 yılını Önder Apo'ya özgürlük temelinde şehitlerimizin anılarına ve vasiyetlerine sahip çıkacağımız yoğun bir mücadele yılı olmasını diliyorum. Bize bu mücadele imkanlarını yaratarak başımızı dik tutmamızı sağlayan başta Önderliğimiz olmak üzere şehitlerimiz ve halkımızın, özgürlük tutkunu tüm kadınların yeni yılını bu duygularla kutluyorum.