‘Zaman aktıkça, Sakine Cansız hep anlatılacak’

Sakine Cansız, büyük bir mücadele vermiş, yaşamını Kürdistan devrimine adamış bir kadın devrimci. Bir belgeselde Cansız’ı büsbütün yansıtmanın mümkün olmadığını belirten Yıldız “zaman aktıkça, Sakine Cansız hep anlatılacak” diyor.

Sakine Cansız’ın mücadelesinin büyük bir bölümünü vermiş olduğu dağlarda belgesel çalışmasının başlamanın önemine dikkat çekerek sözlerine başlayan Sara Belgeselinin yapımcılarından Bircan Delal Yıldız “Yaşamını, mücadelesini vermek istediğimiz Sakine Cansız’ın ağırlığının yanı sıra bunun dağlardan doğru başlatılmasının başka bir ağırlığı vardı elbette. Gerilla, Kürdistan’ın aslında son yüzyılının birikimi. Gerillada kalıp, bu yaşamı öğrendikten sonra, bir şehri, bir ülkeyi yürütebilecek kişilikler açığa çıkıyor. Bu, Kürdistan açısından, çok büyük bir kazanım” ifadelerini kullandı.

‘GERİLLADAN DOĞRU BU ÇALIŞMANIN BAŞLAMASI ÇOK ANLAMLIYDI’

Bu yapıtta isimi sayılamayacak onlarca gerillanın, emeğinin olduğuna dikkat çeken Yıldız “Öncelikle bu çalışmanın başlatılmasına ön ayak olan arkadaşların hakkını vermek gerekir. Bu çalışmaya, çok ciddi bir emek harcandı. Adlarını sayamayacağımız kadar arkadaşın bu çalışmada emeği var. Bu konuda dağların ve gerillanın bizde yarattığı hem duygusal olarak hem de yaşamsal ve psikolojik olarak çok büyük etkisi var. Bu çalışmanın aynı zamanda yaşamsal olarak eğitici bir gücü de var. Konu itibariyle Sakine Cansız’ın belgeselini yapmak çok ağırdı. Bireysel olarak benim çok fazla hakim olmadığım bir alandı. Ancak dediğimiz gibi gerilladan doğru bu çalışmanın başlatılması bana büyük bir güç verdi. Birilerinin bu çalışmayı yapması gerekiyordu. Bu çalışmada ben de ekipteki arkadaşlar da olmayabilirdi. Ancak her şekilde böylesi bir çalışmayı yaparken inanıyorum ki her kim olursa olsun ‘yapabilecek miyiz?’ sorusunu soracaklardı. Nitekim ekip olarak biz bu soruyu çalışma bitene kadar kendimize sorduk” dedi.

‘YOĞUN BİR TEMPOYLA ÜÇ EKİPLE BAŞLADIK’

Yıldız, Sara Belgeselinin ilk ekipleşme dönemine ilişkin “Söz konusu Sakine Cansız olunca, insanın elinde hangi iş varsa bırakır, bu işe girişirdi. Böylesi bir çalışmaya hakim olmamamıza rağmen Kürdistan’ın dört parçasından özelde de Kuzey Kürdistan’dan çalışmaya katılan arkadaşlarımız, gönülden katılan arkadaşlardı. Bu konuda Kuzey Kürdistan’dan katılan arkadaşlarımızdan Elif Engin Şimşek, Şehbal Şenyurt arkadaşların, aynı zamanda gerilla olarak destek sunan çok sayıda arkadaş vardı. Somutlaştırırsak belgeselin yönetmeni olan gerilla Dersim Zerevan yine senaryo ve çalışma aşamalarında yer alan Nujiyan Erhan, Rojbin Ekin arkadaşların emekleri büyüktü. Yoğun bir tempoyla üç ayrı ekiple bu çalışma başlatıldı.”

‘BELGESELE YÖN VEREN SARA’NIN KENDİSİ OLDU’

Çalışmaya başlarken uzun soluklu bir çalışma olacağının farkında olduklarını dile getiren Yıldız belgesele yön verenin Sara arkadaşın kendisi olduğuna dikkat çekti ve senaryo aşamasını anlattı:

“Sakine Cansız’ın kendisi başlı başına, bir tarihti. Sakine Cansız, birçok kimliği olan bir devrimciydi. Öncelikle, Kürt ve Aleviydi. Etkilerinin hala yaşandığı ve o günleri düşünürken insanın hala titrediği bir katliamdan, Dersim katliamından geçmiş bir halkın kızıydı. Aynı zamanda kadın olarak Kürdistan’da hiçbir yerde olmadığı kadar direnen ve mücadele veren Kürt kadınları içerisinde yerini aldı. Daha sonraki zamanlarda PKK’li kimliği ve sistem karşıtlığıyla, Kürdistan mücadelesine gönül vermişti. Bu kimliklerin hepsini bir arada anlatabilmek için ciddi bir alt yapı hazırlığını gerekli kılıyordu. Arkadaşların hazırladığı materyaller vardı. Ekip olarak bizim de çalışmaya başlamadan önce yoğunlaşma sürecimiz oldu. Bu sırada, Sakine Cansız’ın kitaplarını okuyabilme fırsatını bulabildik. Sara arkadaş, zaten kitabında kendini anlatmıştı ve bunu bizlere miras olarak bırakmıştı. Canlılığın doğal aşamaları olarak, insan doğar, büyür ve ölür. Fakat milyarların yaşadığı bir dünyada arkasında miras bırakan, geleceğe şekil veren insanlar, sayılıdır. Kürdistan tarihinde, Sakine Cansız’ın kendisine ve mücadele hayatına dair, kadının örgütlenmesinden yaşadığı ana dek yaşadığı evrelerde aldığı notlar, bizim temel yol çizelgemiz oldu. Şunu diyebiliriz ki senaryonun sahibi Sara arkadaş oldu. Çalışama arkadaşlarımın yapması gereken Sara’dan derlediklerini kavuşturmak oldu. Çalışmanın başlangıç aşamasının seyri böyleydi.”

‘HAYIR, DENİLEMEYECEK BİR ÇALIŞMAYDI’

Yıldız sözlerine şöyle devam etti “Sara ve iki yoldaşımızın şehadetlerinden 5 ay sonra çalışmanın ilk toplantısını yapmıştık. 2017’nin ilk günlerindeyiz. Ve şimdi çalışmayı tamamlamış ve gerillayla paylaşmak üzere buradayız. Bu çalışmanın yaşattığı farklı duygular ve aslında yitirilmiş en büyük değer var. O değere layık olmaya çalışılan bir hayat anlatımı yapmaya çalıştık. Takdir izleyicilerin ama biz bu çalışma boyunca manevi olarak hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaya çalıştık. Yetersizlik varsa kişiler olarak hayattan alamadığımız derslerden ötürü olduğundandır diye düşünüyorum. Fakat çok şey öğrendik, çalışmaya girdikten sonra işin ciddiyetini derinden hissettim. Hayır, denilemeyecek bir çalışmaydı ancak başlamadan önce ağırlığının da farkında olmadığımız, ilerledikçe anladığımız bir çalışma olduğunu da söylenmesi gereken yerde, dağlarda söylemek istiyorum.”

‘SAKİNE CANSIZ’I TAM OLARAK ANLATABİLECEK BİR ZAMAN YOK’

Sakine Cansız’ı anlatmak istedikleri zaman hep bir şeylerin eksik kaldığının farkına vardıklarını ifade eden Yıldız , “Büyük bir mücadele vermiş, yaşamını Kürdistan devrimine adamış biri olarak Sakine Cansız’ı bir bütün olarak yansıtmak çok mümkün değildi aslında. Bana göre zaman aktıkça, Sakine Cansız hep anlatılacak” diyen Bircan sözlerine devam ediyor: “Ben Sakine Cansız’ı 18 yaşımdan beridir tanıyorum. Karşılaştığım, sohbet ettiğim biriydi. Fakat ben tanıdığımı düşünüyormuşum, bu yüzden bu çalışmanın aşamalarında çok utandım. Ekipteki birçok arkadaşımız da böyleydi. Neredeyse ağlamadığımız röportajımız yoktu. Onun için bence Sakine Cansız’ı tam olarak anlatabilecek bir zaman yok. Zaten en büyük sorunumuz şuydu ki, normalde doksan dakikalık bir çalışma olmalıydı fakat koca tarihi içine almış, yaşamış Sakine Cansız’ı doksan dakikaya sığdırıp, anlatabilmek gerçekten de imkansızdı. Mücadele arkadaşlarının da yer yer söyledikleri gibi Sara’yı anlatmak kolay bir iş değildi. İzleyenlerin de daha fazlasını görmek istediklerini biliyorum, aslında. Bu daha fazlası olabilirdi durumu, bence hep devam edecek. Çünkü ne bir anlatım ne de bir yazım, Sakine Cansız’ı anlatmak için yeterli değil. Sakine Cansız, hep onun daha fazlası.”

‘BU ÇALIŞMAYLA BİRLİKTE BİZLER DE YOĞRULDUK VE BİRÇOK ŞEY ÖĞRENDİK’

Belgeselin yapım aşamasında yaşana zorlukları ve avantajlarını Yıldız şu sözlerle ifade etti: “Bu çalışmada avantajlarımızın yanı sıra dezavantajlarımız da oldu. Sakine Cansız adına ilk çalışmayı yapıyor olmak, bizim için bir dezavantajdı. Anlatırken her şeyin çalışmanın içinde olması gerekiyordu ve Kadın Hareketinin bir belgesel geçmişi yoktu. Sara arkadaşı bir tarih olarak anlatmak, gerçekten zordu. Onun tüm yaşamını, mücadelesini ve duruşunu yansıtmalıydık. Anıları, hayata katabileceği birçok öğretici ders vardı. Bana kalsaydı daha uzun süreli bir belgesel olabilirdi. Neyse ki çalışmaya hakim arkadaşlarımız vardı. Belgeselde, Sakine Cansız’ın yaşamından bazı kesitler yok. Hatırlıyorum, yönetmenimiz kurgu aşamasında bize her şeyi neden belgesele koyamayacağımızı, saatlerce anlattı. Bu çalışmayı bir eğitim gibi ele aldık. Bu çalışmayla birlikte bizler de yoğrulduk ve birbirimize birçok şey öğrettik. Yönetmenimizin gerilla olması ve çalışmada gerilla olmanın bilgeliğiyle bulunması bizim için büyük bir avantajdı. Yaşamın bilgesi olabilmek, bu gözle bakabilmek çok farklıdır. Birey olarak bu benim en büyük şansımdı.”

‘SAKİNE CANSIZ SÖZ KONUSU OLUNCA, BÜTÜN SULAR DOĞRU YATAĞINA AKIYORDU’

İlk gösterimi geçen yılın Ocak ayına denk getirerek Paris’te yapılan Sara belgeselinin seyirciyle buluşmasının verdiği heyecanı, yaşadıklarını şöyle dile getiriyor Yıldız: “Tarihi bir mekanda, sekiz yüz kişinin katıldığı muazzam bir program hazırlanmıştı. Sol, sosyalist ve feminist birçok kesimden insanlar, büyük bir ilgiyle katılım sağlanmışlardı. Özveri ile örgütlendirilmiş büyük bir organizasyondu ve çok büyük emekler verilmişti. Bu vesile ile buradan, o arkadaşlara da teşekkür etmek istiyorum. İlkler, her zaman önemlidir. Görkemli bir şekilde sunulan belgeselin diğer gösterimleri de bu havada gerçekleşti. Sakine Cansız’ın adı, tüm kapıları açıyor. Ben hep bunu hissettim. Sakine Cansız söz konusu olunca, bütün sular, doğru yatağına akıyordu. Biz taşıyıcılardık ve bizim dışımızda küçük yollar hep ana yola kavuşuyordu. Sakine Cansız, çevresindekileri doğruya gark ettirirdi. Ekip olarak, bu çalışma esnasında onun hayatta olmadığına inanamadık. Şehit düştüğünü, her seferinde röportajlarla birlikte hatırlıyorduk. Bu aslında bizim için yıpratıcı ve manevi anlamda da zorlayıcıydı.”

‘İLGİ ÇOK BÜYÜK’                                                                   

Avrupalıların yaklaşımının çok faklı olduğunun izlenimini edinen Yıldız o zamandan şu kesitlere ilişkin “Paris’teki galada, gösterimden sonra, söyleşi oldu. Orada, Fransız bir kadın şok olmuş bir edayla ‘Sakine Cansız, Abdullah Öcalan ile eşdeğerde bir insanmış ve biz bunu böyle bilmiyorduk’ demişti. Bir Fransızın bu belgeselle birlikte, bunun ağırlığına varmış olması çok önemliydi. Sakine Cansız’ı tanıdıklarını söylüyorlardı ancak böylesi derin bir mücadele tarihiyle ilk defa karşılaşmışlardı. Ve çok şey kazandıklarını dile getirmişlerdi. Devrimci bir gelenekten gelen yabancı kökenli insanların tepkileri çok olumluydu ve bu çalışmayı örgütleyen kadın hareketine minnetlerini dile getirmişlerdi. Yine, Berlin’deki Global film festivalinden bahsetmek istiyorum. Sol görüşlü Almanların örgütlediği bir film festivaliydi. Aslında Sara belgeselinin ilk gösterime girdiği festivaldi. Çalışmayı sadece, festivallerde vermeyi tartıştığımız zamanlardı. Sadece, Paris’teki gala olmuştu. Bize çalışmayı, festivalde yayınlamak istediklerini bildirmişlerdi. Bir ön görüşme yaptıktan sonra belgeselin ilk yirmi dakikasını izleyip vermek istediklerini söylemişlerdi. Sakine Cansız’ın hayatını kendi kitlelerine de taşırmak istediklerini söylemişlerdi. Festival tek gösterim olacaktı ve çok büyük bir salon değildi. İzleyicilerin çoğu yabancıydı. Festival sorumluları bize belgeseli, gece 11’de tekrardan vermek istediklerini söylediler. Salon dolmuştu ve çok şaşırmıştım” diye konuştu.

‘ORTAK DUYGUNUN ANLAMINI YÜREKLERİMİZDE HİSSEDİYORDUK’

Sara belgeselinin meyvesi seyirciye sunulduktan sonra alındığını vurgulayan Yıldız “Kürdistan özgürlük mücadelesini tanıyorlardı. Zaten Avrupa’da tüm toplumsal olaylara anında tepki veren örgütlü bir yapı var. Bu örgütlü yapının hayranlığından dolayı bu çevreyi tanıyorlardı. Anlatılan şey bir şahadetti. Büyük bir değer kaybedilmişti. Bu durum, çok büyük bir acıyı da içinde yaşatan ama bu acının anlamını, sebebini de karşıya hissettirebilmenin getirdiği duygular yaşatmıştı. İtalya’daki gösterimde de çok sıcak karşılanmıştı. Sakine Cansız’ın kitapları da okunuyordu, farklı dillere çevrilmişti. Birbirimizin dilinden anlamıyorduk fakat göz göze geldiğimizde hissettiğimiz bu ortak duygunun anlamını yüreklerimizde hissediyorduk. Böylesi çalışmaların meyvesi izleyiciye sunulduktan sonra alınır. Genel gösterimlere yeni başladık ve Avrupa’nın birçok yerinde de gösterilmeye devam edilecek” dedi.

‘YAŞADIĞIM SON ÜÇ BUÇUK YILDA HİÇBİR YERDE ÖĞRENEMEYECEĞİM ŞEYLER ÖĞRENDİM’

Dört yıl öncesine dönüp baktığımdaki hayata bakış açımla, şimdi arasında çok ciddi değişimler var elbette diyen Yıldız belgeselin kendisinde yaratmış olduğu izleri ise şu cümlelerle dile getirdi: “Her anı anlamlı yaşamak noktasında muazzam şeyler kattı. Kendi yaşam mücadelemle, Sakine Cansız’ın yaşamındaki mücadelesinin arasındaki farkı daha net görebildim. Kürtler olarak hep olağanüstü süreçler yaşadık. Sara’nın yaşadığı süreçleri de duyduk, okuduk ya da yaşadık. O zamanın koşullarındaki direnişi dillendirmek zor elbette. Ancak geride bıraktığımız yıl, biz Kürtler açısından ağır geçen bir yıldı. Korkunç bir devlet katliamıyla hiçbir ahlak, hak, hukuk ve değerle bağdaşmayan vahşetlerin karşısında direnişin çıtasının çok yüksek olduğu bir yıldı. Biz böyle bir süreçten geçerken bu çalışmayı yürütüyorduk. İrade kavramının anlamını Sakine Cansız ve onun yoldaşlarından dinlemiştik. Tarihte, direnişin ve teslimiyetin kaderi bellidir. Direniş her zaman zafere, başarıya götürmüş ve mücadeleyi büyütmüştür. Nitekim Çiyagerlerin de söylediği gibi ‘Belki onlar görmeyecek ama sonu muhteşem olacak!’ ruhu bir direniş geleneği olduğunun göstergesidir. Gazeteci kimliğimizden kaynaklı siyaseti de yakından takip ediyoruz. 90’lı yıllarda yaşanmışlıklardan bahsedilir. Kürt halkı olarak geçen sene yaşadıklarımız doksanlı yıllarla kıyaslanmayacak şekilde vahşeti tırmandırmıştı. Kürt gençlerinin verdiği bedel ve gösterdiği direniş karşısında toplum olarak onlara borçluyuz aslında. İnanç dolu cesaretle mücadele verildi. Öncü olup abideleşenlerin yanında geri de kalanlar olarak bize kalan şey bu ruhu yüceltmektir. Sakine Cansız gibi yoldaşlar bu ruhun yaratıcısıydı. Bizlerse, yaşatanlar olabilmeliyiz. Birey olarak ben çok şey kazandım. Yaşadığım son üç buçuk yılda hiçbir yerde öğrenemeyeceğim şeyler öğrendim. Sakine Cansız’ın bu belgeselini yaparken aslında ona bir kez daha borçlandık. Kadın özgürlük savaşçılarının ana yaratıcısını yansıtmaya çalışırken tarihe olan sorumluluğumuz daha da arttı. Bizler onun bıraktığı mirasa layık olmaya çalışacağız” dedi.

‘AYAK TIRNAĞINDAN SAÇ TELİNE KADAR ÖRGÜTLÜ BİR KADIN’

Üç buçuk yıllık çalışma süresi içerisinde kendisinin çok şey edindiğine dikkat çeken Yıldız şöyle konuştu: “Bu belgeselden çıkardığım en önemli şey Sakine Cansız’ın ayak tırnağından saçının teline kadar örgütlü bir kadın olmasıdır. Günlük yaşamından tutalım aklımıza gelebilecek her şeyde böyleydi. Bir düşünün cezaevinin o zulmü altında, sen bir esirsin yani esaret altındasın ve sana yapmadıkları şey kalmıyor. Belgesel izlenince de net görülecektir. Bir kadına yönelik, anlatılamayacak derecede ağır işkenceler ve ahlak dışı uygulamalarda bulunulmuş. Fakat Cansız, o zulmün altında kendi yaşam disiplininden asla ödün vermeyip, kadınlık kimliğini ne pahasına olursa olsun sahiplenmiştir. Burada müthiş bir inanç var. Beni en çok da etkileyen bu durumdu.”

‘KENDİ YAŞAMLARINI OLUŞTURMAK İSTİYORLARSA SAKİNE CANSIZI OKUSUNLAR’

Son olarak Yıldız,  her kesimin özellikle de kadınların Sara’yı okuması öğrenmesi gerektiğine dikkat çekti ve sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Kişinin önce kendini yaratması gerekiyor ki yaşamını şekillendirebilsin. Sistemler, senin her hücrene nüfuz edip, kendin olmana izin vermiyor. İnsanların kendileri olabilmesi için tarihlerine bakmaları gerekiyor. Bu tarih, direnişler ve fedailiklerle doludur. Gençlerin çok uzağa gitmesine gerek yok, dünlerine bakabilirler. Kendi yaşamlarını oluşturmak istiyorlarsa, sayılarca örnek var. Bunlardan biri de Sakine Cansız’dır. Sakine Cansız’ın kaleme aldığı, 3 kitap var. Bu kitaplar, Kürt genç kadınlarının başucu kitabı olmalıdır. İstedikleri bölümden başlayıp okuyabilirler. Her gün, mutlaka bir şey kazanacaklardır. Kürt kadınları ve gençlerin buna çok ihtiyacı var. Bir okusunlar, baksınlar bence, bir daha ellerinden düşüremeyecekler. Önlerinde, derya kadar bir yaşam ve altın tepside sunulan ‘nasıl yaşamak gerektiği’nin, örnekleri var. Sakine Cansız, gençken Sakine Cansız, oldu. Şehit düştükten sonra, değil. Yirmili yaşlarında Sakine Cansız olarak, devlete kök söktürüp, faşizmi dize getirdi. Mesela şu anda, yirmili yaşlardaki gençlerde bir devrim ve özgürlük hayali var mı? Önce bunları sorgulamaları gerekiyor. Yirmili yaşlarda bir Sakine Cansız olmak kolay değil elbette. Fakat bir miras var ve nasıl olunabileceği bize kalıyor. Sakine Cansız, bunun olabileceğini, bize ispatladı. Bugün gibi ortada. Bunu görememek, ancak bizim kendi körlüğümüzden kaynağını alır.”