Bir Demokratik Özerklik Deneyimi: Rojava

‘Rojava Bir Demokratik Özerklik Deneyimi’ isimli kitap Yasin Duman’ın kaleminden İletişim Yayınları’ndan yayımlandı.

Rojava’nın dününden başlayan bu çalışma ‘Bir Savaşın Ortasında Barış ve Çatışma Çözümü: Rojava Demokratik Özerk Yönetiminde Olanaklar ve Zorluklar’ başlıklı yüksek lisans tezinin sonucu ortaya çıktı.

Kitap,  yıllarca farklı nedenlerle çatışmalı ilişkiler yaşayan Araplar, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler ve Çeçenlerin, Rojava Demokratik Özerk Yönetimi altında sorunlarının nasıl çözüldüğünü deneyimlerle anlatıyor.

Bölgenin ekonomik,  sosyal ve siyasal durumunun da irdelendiği kitapta Rojava’nın geleceğine ilişkin ilerleyen zamanda yaşanabilecek muhtemel gelişmelere de yer veriliyor. 

Yasin Duman’la, devrimden sonraki Rojava’yı,  bölgedeki farklı etnik ve inanışların yeni yaşamını konuştuk... 

Neden böyle bir tez yazmak istediniz, sizi buna yönlendiren ne oldu?

Rojava üzerine tez yazmamın birçok nedeni vardı. Fakat en önemlisi, Suriye iç savaşının bütün yıkıcılığına rağmen, Rojava’da barış ve uzlaşı adına bazı adımların atıldığına tanık olmamdı. Son dört yıl boyunca Rojava’yı günü gününe takip etmeye çalıştım. Gelişmelere bağlı olarak tez konusunu her an değiştirebilirdim. Fakat her geçen gün Rojava’daki Demokratik Özerk Yönetimin, geçmişteki etnik ve dini çatışmaların çözümü ve bu türden yeni çatışmaların doğmaması adına önemli projeler hayata geçirdiğini gördüm. Barış ve Uzlaşma Komiteleri, Halk Evleri, Köy ve Mahalle Meclisleri, Komünler, Kooperatifler, Kardeşlik Meclisleri, ortak savunma güçleri,... Rojava’da çarpıcı olan, Ortadoğu’da kendi kaderini tayin eden Kürtlerin mücadelesinden ziyade, bu mücadelenin doğası ve dinamikleriydi. Yıllarca farklı nedenlerle ve farklı düzeylerde çatışmalı ilişkiler yaşayan Araplar, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler ve Çeçenler, Rojava’da Demokratik Özerk Yönetim çatısı altında ortak mücadele etme yolunu seçtiler. Rojava’daki bu uluslar, bir savaş bölgesinde yaşıyorlar ve dolayısıyla birbirlerinin desteğine ihtiyaç duydular fakat zamanla bu dayanışma bir gerçeği görmemize imkan tanıdı: Çıkar ilişkilerine kurban edilmezse, farklı uluslar kendi sorunlarını çözebilir, bir arada yaşayabilir ve ortak bir yönetim kurabilirler. Bu, Rojava’da gerçekleştiği için önemliydi. Barış çalışmalarına katkı sunma ihtimali üzerinden akademide de tartışılması gerektiğini düşündüm.

Nasıl bir yol yöntem izlediniz, bölgede kimlerle görüştünüz?

Rojava’yı gün  gün takip etmenin yanında özerk yönetimler üzerine birkaç ay süren okumalarım oldu. Dünyanın farklı bölgelerinde özerklik, federasyon veya kısıtlı yetkilerin tanındığı yerel yönetimlerin etnik ve dini çatışmalara nasıl çözüm getirdiğini araştırdım. Daha sonra Rojava’nın, bu bölgelerden hangi yönleriyle ayrıldığına baktım. Geçmişte ve güncelde yaşanan çatışmalara ve sorunlara dair açık uçlu sorular hazırlayıp Cezîre Kantonu’nda, Demokratik Özerk Yönetim yetkilileri ve toplumsal kurumlarda görev alanlarla birebir görüşmeler yaptım.

Rojava bölgesi,  Suriye'deki çatışma ortamında Özerklik sürecine nasıl evrildi? Nasıl bir çalışma yapmışlar? Böyle bir sürecin yaşanacağını tahmin ediyorlar mıymış?

Görüşmeler sırasında en sık ifade edilen durumlardan biri Rojava’daki gelişmelerin hazırlığının yıllar öncesinden yapıldığıydı. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye ve Rojava’da kaldığı 20 yıl boyunca halkı bugüne hazırladığı görüşü çoğu görüşmecide hakimdi. Rojava yönetiminin ‘Üçüncü Yol’ diye adlandırdığı demokratik özerklik süreci ise Suriye savaşının gidişatıyla yakından ilgiliydi. Rojava, ne rejimin baskıcı ve diktatöryal yönetiminin ne de muhalefetin milliyetçi ve muhafazakar projesinin Kürtlere ve diğer uluslara bir çözüm getiremeyeceğine karar verdikten sonra pratikte, başta savunma güçleri sonrasında da siyasi, toplumsal ve ekonomik kurumlarla özerklik inşasına başlıyor. Fakat alan araştırması sırasında ve Rojava’dan gelen bazı videolarda bazı vatandaşlar ‘bugün yaşananları hayal bile edemezdim’ diyordu. Dolayısıyla herkes bugün gelinen aşamayı tahmin edemedi belki ama yıllardır bunun hazırlığı içinde olanlar da vardı.

Demokratik Özerklik ilanından sonra nasıl bir örgütlenme yasanmış? Nereden başlamışlar?  

Öncelik savunma ve dil eğitimine verilmişti. Sanırım bu iki alan öz savunma için hep en öncelikli alanlar oldu. Belirli bir coğrafyada yaşayan halkı savunamazsanız, orada hiçbir çalışma yapamazsınız. Anadilinde eğitim bir kültürü koruma ve yaşatmanın en temel yollarından biridir. Ardından idari yapılar, kooperatifler, köy ve mahalle meclisleri, birlikle ve komünler şeklinde devam ediyor. Halk, savaşın bütün yıkıcılığına rağmen bütün kurumlara önemli bir katılım sağlamıştı. Bazı ailelerle karşılaştım, neredeyse bütün üyeleri farklı bir kurumda çalışıyordu. Kimisi gönüllü kimisi de belirli bir maaş karşılığında.

Ekonomi, sağlıkta ve eğitimde neredeler, neler yapmışlar? Neyle karşılaştınız?

Araştırma yaptığım dönemde Rojava üzerindeki ambargo ve savaş koşulları nedeniyle zarar gören ekonomik yapıyı canlandırmak adına bazı adımlar atılmıştı. Örneğin TEV-DEM’e bağlı kooperatifler çiftçilere tohum, yakıt ve finansal destek sağlıyordu. Bu şekilde pazara sunulan ürünlerin fiyatı da düşürülmüştü. Eskisi kadar ucuz değildi hiçbir şey ama halkın alım gücü göz önünde bulundurularak ürünlerin fiyatını düşürmeye çalışmışlardı. Son zamanlarda bu kooperatiflerin sayısı arttırıldı. Eksiklikleri ve zorluklarına rağmen gelişme yaşanıyor. Yeni iş alanları açıldı. Küçük çaplı ve kooperatif odaklı üretim merkezleri kuruluyor. Sağlık konusunda sıkıntı yaşanıyordu. Özellikle ilaç ve ameliyat için yeterli tıbbi malzeme bulunmuyordu. Güney Kürdistan’la olan Sêmalka Sınır Kapısı da kapalı olunca, sağlıktaki durum daha da kötüleşiyordu. Eğitim alanındaki çalışmalar daha verimliydi. Kısa bir süre içinde binlerce eğitmen kadrosu yetiştirildi. Okullarda Kürtçe eğitim veriliyor şu an. Fakat çalışmaların tamamının istenen düzeyde olmadığını söylemek gerek. Bunu, görüşmeciler de kabul ediyordu zaten. Savaş, ambargo ve gönderilen desteklerin Rojava’ya geçmesine izin verilmemesi, bu konuda yaşanan eksikliklerin temel nedenlerinden biridir. Ayrıca yeni bir siyasi idarenin yerleşmesi için insanların kültürel, toplumsal ve siyasi dönüşüme ihtiyacı var. Bu dönüşüm, uygulanan siyasi idareyi de etkiliyor elbette. Rojava, Öcalan’ın Demokratik Özerklik projesini kendi dinamikleriyle harmanlayarak yol alıyor biraz.

Rojava’dan gelen fotoğraf ve görüntüler yoğunlukla savaş içerikliydi. Bu nedenle gideceğim yerin bir savaş alanı olduğunu ve belki de çok fazla şey beklemem gerektiğinin farkındaydım. Örneğin Serêkaniyê’de savaşın izleri bütün sokaklarda net bir şekilde görünüyordu. Fakat diğer kentleri gezerken bu algım yavaş yavaş değişti. Her yerde Asayîş güçleri vardı, Demokratik Özerk Yönetimin kurumlarına çıkan bütün yollar barikatlarla kapatılmıştı. Olası saldırılara karşı halk da silahlanmıştı. Her mahalle komününün kendi savunma komitesi var ve hava karardıktan sonra sabahın ilk ışıklarına kadar sokak başlarında nöbet tutup kimlik kontrolü yapıyorlardı. Rojava’ya ilk kez gidiyordum, muhtemelen savaş öncesine kıyasla çarşıdaki canlılık azalmıştı fakat yine de herkes işinde gücündeydi. Göç edenler olmuştu, kapalı dükkanlar, sessiz sedasız evler ve avlular göze çarpıyordu. Fakat orada kalanlar yine de şehirleri, ilçeleri ve köyleri renkli ve canlı kılıyordu. Güçlü bir mücadele azmiyle dolu insanlar da vardı, hiçbir şeye karışmak istemeyenler de, her şeye karşı çıkanlar da.

Rojava bölgesi bir çok etnik köken ve farklı inançlara da taban oluşturuyor. Özerklik nasıl bir çözüm yaratmış, var mıydı bir sıkıntı? Özyönetim çözüm olmuş mu yaşanan çatışmalara?

Bence Demokratik Özerkliğin yarattığı en önemli çözüm halkın kendi sorunlarına çözüm bulma yolunu açmış olması. Ekonomik, toplumsal, kültürel veya başka herhangi bir alanda yaşanan bütün sorunların çözüm merkezi, halkın oluşturduğu ve bizzat çalıştığı kurumlardı. Halkın bütün sorunları çözüldü, artık kimsenin herhangi bir sıkıntısı yok diyemem fakat toplumun farklı kesimlerini inşa sürecine dahil etmenin iki önemli faydası oldu: Birincisi halk ne olup bittiğinin farkındadır. Yani kurulan bu yeni siyasi sistem nedir ve neyi öngörüyor sorusuna cevap bulabiliyor. Kendisini de demokratik özerkliği de toplumsal yapısına uygun şekilde dönüşüme ve inşaya tabi tutuyor. İkincisi, insanlar sorumluluk aldılar. Kendi yaşamını, toplumunu ve geleceğini ilgilendiren konularda söz ve yetki sahibi oldu. Doğrusuyla yanlışıyla halk kendi emeğiyle bir mücadele yürütüyor. Kendi içinde de eleştirilen çok yönü var. Olumlu yönde dönüşüm zaman alıyor, yanlış kararlar da alınıyor bazen. Fakat önemli olan bu olumsuzlukların ve yanlışların çatışmaya mahal verilmeden düzeltiliyor olması.

Ortadoğu'da ilk kez böyle bir sistem deneniyor, bir rönesans diyebilir miyiz Ortadoğu için?

Bir rönesans demek için henüz erken. Ortadoğu’da olumlu yönde ve çözüm odaklı değişimi zorlayacak adımlar atıldığı kesin fakat belirttiğim gibi zorluklar ve bazı sorunlar hala devam ediyor. Başarı şansı birçok faktöre bağlı. Örneğin Suriye savaşının son bulması ve Demokratik Özerk Yönetimin bütün taraflarca kabul görmesine bağlı. Suriye’de çözümsüzlük devam ettiği müddetçe hakiki bir muhattaplık ve tanınma sorunu da devam edecek. Bunu gerçekleştirecek olan da hayata geçirilen projelerin ne kadar geniş kesimlerce kabul gördüğüne bağlı. Hazırlığı yapılan Kuzey Suriye-Rojava Demokratik Federasyonu, Suriye halkının çözüm merkezi olabilecek potansiyeli barındırıyor. Demokratik Özerkliğin bir adım ötesine geçmeye hazırlandığını söyleyebiriliz. Sorumlulukları ve riskleri de artacaktır. Demokratik Özerklik bir deneyimdi, geçiş aşaması oldu. Bu anlamda, hem Suriye içinde hem de Suriye dışında kabul ve destek görmesi önemlidir. Suriye’de çıkar ilişkileri bulunan ABD, Rusya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletler Suriye’yi şekillendirmeye çalışıyorlar. Kimisi askeri ve diplomatik destek vererek kimisi de cihatçı gruplar veya muhalefet yoluyla saldırı düzenleyerek ve diplomatik engeller çıkararak Rojava’yı ve Suriye’yi bir forma sokmaya çalışıyor. Rojava, kendi ilkelerini benimseyen ve ileride de benimsemesini umduğu devletlerle ittifak yapıyor ve kendisine karşı olanlarla da mücadele etmeye çalışıyor. Suriye halkı ve ilk grup devletlerle ittifakı devam ettirmek, Rojava’yı başarıya taşıyabilir. Suriye’de çözümsüzlük ve savaş bu açıdan her zaman bir tehlikedir.

Suriye rejimiyle durum neydi? Halkın bakışı nasıl rejime?

Suriye rejimiyle ilişkiler bazen çatışmalı bazen de çatışmasızlık şeklindeydi. En son Qamişlo’da Rojava Asayîş güçleri ile rejimin askerleri arasında çatışmalar yaşandı. Onlarca insan yaşamını yitirdi. Demokratik Özerk Yönetim, Rejimi her açıdan işlevsiz kılmak için alternatif kurumlar inşa etti. Rejimi, Rojava’dan çıkarmak için elinden geldiği kadar çatışmasız bir yol tercih ediliyor fakat çatışmanın kaçınılmaz olduğu yerler de var. Benim gözlemlediğim kadarıyla halk dört gruba ayrılmış: rejime destek verenler, özerk yönetime destek verenler, muhalefete destek verenler ve son olarak tarafsız kalanlar. Bunlar arasında özerk yönetime destek verenler çoğunlukta.

Toplumsal sorunlarda nasıl bir çözüm yolu geliştiriyorlar? Toplumsal Sözleşmenin etkilerinin yansımaları nasıl? 

Toplumsal Sözleşme hukuki bir metindir ve insanların, bu sözleşmede belirlenen ilkeler çerçevesinde hareket etmesini amaçlıyor. Elbette olumlu bir etkisi var fakat herkes Toplumsal Sözleşme’ye harfi harfine uyuyor diyemeyiz. Azalmış olsa da hak ihlalleri yaşanyor, cinayetler işleniyor, hırsızlık ve uyuşturucu kaçakçılığı devam ediyor. Asayîş raporlarında bunları görmek mümkün. Bunların engellenmesinin yolu ise Toplumsal Sözleşme’de belirlenen ilkelerin toplumsal normlara dönüşmesinden geçiyor. Eğer toplum bu ilkeleri benimsemiyorsa, Toplumsal Sözleşme en demokratik, adil, eşitlikçi ve özgür ilkeler barındırsa da, sorunlar çözülmeyecek. Olumlu dönüşüm derken bunu kast ediyorum. Bu açıdan Toplumsal Sözleşme umut veriyor, olumlu bir katkı sunuyor.

Yasin Duman Kimdir?

Colemêrg’in (Hakkâri) Gever (Yüksekova) ilçesinde doğdu. İlköğretim ve lise eğitimini Şemzînan (Şemdinli) ve Dîlok’ta (Gaziantep) tamamladı. 2013 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden ve 2015 yılında Sabancı Üniversitesi Çatışma Analizi ve Çözümü Yüksek Lisans Programı’ndan mezun oldu. Etnik gruplar arası çatışma ve barış, ayrımcılık ve asimilasyon politikaları ve özerklik üzerine araştırmalar yapmaktadır. 2015’te Sabancı Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktora programına başladı.

 

...