'Dağın aynasında ne bir çizik, ne bir buğu kabul eder hakikat'

Avrupa’da da gazetecilik yapan, Özgürlük Mücadelesi ve gerillalara dair yazıları ile tanınan Jêhat Bêrtî de, Kürdistan dağlarında yeni bir çalışmayla okuyucusuyla buluşuyor.

Kürdistan dağlarında gerillaya dair yapılan çalışmalar büyük ilgi görmeye devam ediyor. Kırk yıla yakındır yürütülen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin temel değerlerinin adeta yoğunlaştığı yerler olan dağlar birer mücadele alanı olduğu kadar edebiyat, müzik, sinema gibi sanatın birçok alanına kaynaklık ediyor ve ilham veriyor. Medya Savunma Alanları bu alanda çalışma yürüten birçok kişi için başvuru alanı. Avrupa’da gazetecilik yapan, Özgürlük Mücadelesi ve gerillalara dair yazıları ile tanınan Jêhat Bêrtî de, Kürdistan dağlarında yeni bir çalışmayla okuyucusuyla buluşuyor.

Berti, uzun süren bir emeğin ardından gerillanın önemli ve sembol kadın komutanlarından olan Nuda Karker (Nazan Bayram) ve Viyan Soran’ın (Leyla Vali Hasan) yaşamlarını ve mücadele süreçlerini konu alan iki kitabını tamamladı.

Medya Savunma Alanları'nda bulunan Roj matbaasında yayımlanan Öykülerle İkiz Ruh ve Belgelerle İkiz Ruh adlı iki ciltlik kitap gerillalarca büyük ilgi gördü. Ayrıca her iki gerilla komutanının arkadaşlarının ve ailelerinin konuşmalarının da yer aldığı çalışma baştan sona Medya Savunma Alanları'nda yürütülen uzun bir emeğin sonucu hazırlandı.

Jêhat Bêrtî’nin dağda hazırladığı üçüncü kitap olan bu iki ciltlik çalışma öncesi "Dağ Yazıları" ve "Kelebek Yazıları" adlı çalışmalar da Türkiye ve Avrupa’da yayımlanmıştı.

Jêhat Bêrtî, "İkiz Ruh" adlı çalışması ve dağda yürüttüğü edebiyat çalışmalarını, yine Karker ve Soran'ı ANF'ye anlattı...

'YAZMAK; YOLDAŞLIK GÖREVİ VE ŞEHİT VASİYETİ'

Öncelikle kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Babam beni TC devletinin nüfus kütüğüne Cihat Demirbağ diye kaydetmek zorunda kalmış. Çünkü Jêhat ismi, TC kanunlarına aykırıymış. Ben Avustralya'da isim tercih hakkım olunca ağabeyim Rênas'ın dağ ismini aldım kendime. Rênas Lelikan oldum, Avustralya devletinin nüfus kayıtlarında. Hayat maceramın dağ durağında aşiretimle ve anamın sevdiği isimle anıldım. Jêhat Bêrtî olarak yazıcılık işinde emek harcadım. Özellikle dağın nefesinde böyle seslenilmesi beni en iyi tanımlayan ses gibi geliyor bana.

Daha önceki çalışmalarınız neler?

Röportaj, haber vb. birçok çalışma yürüttüm. Ama dağ izlenimlerimi 4 cilt kitapta topladım. İlk cildi Dağ Yazıları I: Ab-orjin, 2. cildi Kelebek Yazıları, 3. ve 4. ciltleri İkiz Ruh olarak basıldı.

İkiz Ruh kitabını yazma fikri ne zaman oluştu?

Bu dünyaya öylesine gelip öylesine gitmemeli insan. Belki de hepimizi bu dağlara bir biçimde sürükleyen temel yaşam fikrimizdir, bu. Hani halk deyimiyle derler ya 'yiğit ölür adı kalır' diye. Bir adımız kalsın isteriz, bir de ardımızdan iki güzel söz. Ve hepimiz biliriz: namlu ucundaki hayatlarımız her an sönüp gidebilir bu dünyadan. Bunu sadece bilmekle yetinmeyiz. Söyleriz de birbirimize. Hani eli kalem tutan biriyle dalmışsak sohbete, laf dönüp dolaşıp mutlaka 'bir gün şehit düşersem, arkamdan iki söz çiziktirirsin değil mi?' sorusuyla bağlanır. Ölümü yakıştırmaz dağın çocukları birbirine. Çoğu zaman 'Hangimizin önce gideceği belli olmaz. Belki de sen yazarsın ardımdan...' diyerek cevap vermek bir kalıp söze dönüşmüştür adeta. Bu dağlarda o kadar çok insan tanıdım ve bu sözü o kadar çok duydum ki, dünyanın yükünü taşıyorum sırtımda. Bunlardan ikisi de Şehit Nuda Karker ve Şehit Viyan Soran idi. Onları yazmak bir yoldaşlık görevi, bir şehit vasiyetiydi. Hayatımın, dağ hayatımın en güzel zamanlarımı paylaştığım iki güzel kadındı, Viyan ve Nuda. Hepsi gibi, gidenlerin hepsi gibi zamansız gittiler onlar da. Verilmiş bir sözdü onların ardından onlara dair yazmak. Yıllarca bu sözün yüküyle adeta iki büklüm yaşadım. Tabii bir de onları layıkıyla söze dökebilme cesareti göstermek vardı işin ucunda. Bir türlü cesaret edemedim yıllarca. Onları kelimelere sığdıramamanın korkusu ve bir görevi erteleyip durmanın sıkışmışlığı içindeyken, belki de rahatlamak için dağın birçok çocuğuyla paylaştım bu duygumu. Onlar da sürekli cesaretlendirip teşvik ettiler beni. Belki de bu teşvik edici ısrarlar olmasaydı, hala bu sıkışmışlıkta boğuluyor olacaktım. Aslında yazmaktan kaçamayacağımı biliyordum. Nuda ve Viyan'ı yazmak, benim dışımda verilmiş bir karardı. Zamanın, paylaşılmışlıkların, verilmiş sözlerin, bırakılmış vasiyetlerin zorunlu kıldığı bir görev, kaçınılmaz bir sorumluluktu. Sonunda bütün cesaretimi toplayıp işe başladığımda ne kadar çok şey biriktirdiğimi ve ne kadar çok kollektif bir işin içine girdiğimi daha iyi anladım.

'KİTAP BİR KİŞİYE DEĞİL; BÜTÜN DAĞA AİT'

İkiz Ruh'un konusu hakkında neler söylersiniz?

Onlar geriye o kadar çok şey bırakmışlardı ki, hangisini hangi kelimeye döksem coşkun bir nehir gibi taşıp duruyordu kelimelerin üzerinden. Kime sorsam onlara dair en sıradan bir soruyu, kitaplara sığmayacak hikayeler taşıp duruyordu dillerden. Anladım ki bu vasiyet hepimize bırakılmış bir görevdi omuzlarımıza yüklenen. Herkes bir biçimde bu görevin ucundan tutmak istiyordu. Ben de bu konuda her zamanki gibi sadece üzerime düşeni yaptım. Birikmiş ve dile gelmiş hikayelere yazıcılık yapmaktı görevim. Zaten kitap dikkatlice okunursa; bir kişiye ait değil, bütün dağa, bütün dağlılara ait bir hikaye olduğu rahatlıkla görülebilecektir. Dağın birikmiş ve yatağından taşmış hikayeler deryasının damlalarıdır bu kitabın yapraklarına düşen kelimeler. Zaten kitabın tasarımı ve içeriğine bakıldığında bunun ne kadar topluca anlatılan bir hikaye olduğu yine görülecektir. Birçok kişi bu konuda yazdı, söyledi. Ben de bunlardan yüreğime ve aklıma çarpanları dağın farklı bir diliyle kelimelere döktüm sadece. Birçok yazı ve kitabıma kendi adımı yazmak bu yüzden çoğu zaman ağır geliyor bana. Dedim ya; yaşanmış, anlatılmış, hikayelerin yazıcılığı görevi yüklenmiş omuzlarıma. Ben de bunu yapma telaşındayım. Bu dağın her görevi gibi bu görev de zor ama kaçınılmaz bir görevdir.

'EKSİLTMEK VE ABARTMAK DA YALANDIR'

Kitapta vermek istediğiniz mesaj neydi?

Bir davası varsa bir halkın, herkes ortağı olur buna bir biçimde. Yeni bir dünya inşa etme davasıysa bu, bireyleri aşar bu iş. Ondandır; herkes gücünün yettiği, aklının erdiği, yüreğinin kaldırabildiği, elinin erişebildiği kadar katılır bu yaratıma. Her insanın planlanamaz, öngörülemez hayat akışında bu işte bir görev çıkar karşısına. Dağlar dünyası aklını, yüreğini ve bütün hayatını bu işe vermiş bu halkın en yiğit oğulları ve kızlarının muhteşem bir yaratımıdır. Herkes bir biçimde katkı sunar buna. Benim de hiçbir zaman öngörülmemiş, planlanmamış hayat akışımın dağ serüveninde yazıcılık, diye bir iş düştü bana. Bütün işler gibi yürek isteyen, akıl isteyen, emek isteyen zor ama keyifli bir iştir dağ dünyasında herhangi bir işe el atmak. Bu bütün dağlılar için böyle olduğu gibi, benim için de böyledir. Ne eksik, ne fazla. Yaşananları, anlatılanları yüreğimin aynasına dökülen sırları, aklımın labirentlerine süzülen kelimeleri harf harf, noktası virgülüne, tınısından örgüsüne kadar kara puntolarla beyaz zeminlere işlerim. Mevzisinde eli tetikte gez-gör-arpacık işini yapan bir savaşçı, cepheye erzak taşıyan bir lojistikçi, yaralı bir dağlıyı ana şefkatiyle tedavi eden bir doktor, görevden gelen yoldaşlarına bir bardak soğuk su ikram eden bir dağlı, Gewer sokaklarında yüreğini avucunda tutar gibi avucundaki taşı sıkarak panzerin karşısında duran yedi yaşındaki bir çocuk ya da seher vakti büyük bir inançla dağın çocuklarına dua eden bir ana ne yapıyorsa, ben de onu yapıyorum. Herkes kendi işini yapıyor. Biri olmasa, diğeri eksik kalacak olan işini yapıyor.

Bu kitap da bu işin bir gereği ve bir sonucudur. Birileri eylemese, birileri söylemese, birilerine de yazacak bir şey çıkmaz. Eyleyenler eyledi, söyleyenler söyledi, ben de yazdım. Biri eksik olsa ya da fazla olsa her şey bozulur zaten. Eksiltmek ne kadar yalansa, abartmak da o kadar yalandır. Hakikat olanı olduğu gibi anlamak ve anlatmaktır. Dağın aynasında ne bir çizik, ne bir buğu kabul eder hakikat. Ondandır süse püse abartmaya, eksiltmeye, yani her tür yalana hedef olup durur dağlar. Ama bütün yalanlar dağın hakikatinde paramparça olur, eriyip yok olurlar istisnasız, abartısız.

'HİKAYE BULUR SİZİ...'

Bu kitap yaşanmış bir hayat hikayesinden mi yoksa kurgularla mı oluşturuldu?

İkiz Ruh, bu dağ dünyasının granit aynasına kanla, canla, akılla, emekle, yürekle işlenmiş bir hikayedir. Eğer yüreğinizin aynasında hakikate dair en küçük bir arayış varsa o hikayeler mutlaka bulur sizi; tıpkı beni bulduğu gibi. Ben onları bulmadım. Onlar beni buldu. Bir akışın içinde gelip durduğum dağ dünyasında beni bulan hikayelerin yazıcılığını yapıyorum. İkiz Ruh bu hikayelerden biri, belki de bu hikayelerin toplamı ve özetidir. Belki de bugüne kadar yazdığım bütün hikayeler birer İkiz Ruh hikayesiydi. O hikayeleri yaşayıp yazarken benim de bir hikayem oldu. Yaşananları yazdım. Yazdıklarımı yaşadım. Eminim benden daha iyi yazıcılar, daha güzel hikayeler anlatacaktır. Bu dağların gözü, yüreği ve dili olan Dağ Halil'in yoldaşları şanslıysam ve hak etmişsem benim de o hikayelerde adım geçer umuduyla işimi yapıyorum sadece. İyi yapmışsam işimi, güzel sözlerle anılacağım. Eksik kalmışsam eksik, hakkını vermişsem hakkıyla anılacağım. Ben öyle yapmaya çalıştım. Öyle anılmayı isterim.