GÖRÜNTÜLÜ

‘Adalet ve şeffaflık olursa Güney Kürdistan’daki kriz çözülür’

Goran vekil Şerko Heme Emin, “Biz hazırız. Güney, Rojava, Kuzey farkı gözetmeksizin, ortak projeyle sorunlara doğru bir yaklaşım geliştirelim” dedi.

KDP’nin ve YNK’nin kişisel çıkarlarını bir kenara bırakıp somut bir çözüm projesiyle ortaya çıkmaları gerektiğine dikkat çeken Goran vekil Şerko Heme Emin, “Biz hazırız. Güney, Rojava, Kuzey farkı gözetmeksizin, ortak projeyle sorunlara doğru bir yaklaşım geliştirelim” dedi.

Güney Kürdistan’da yaşanan siyasi ve ekonomik krizin; yasaların hükümsüz bırakılmasından, petrol gelirlerinin belli parti ve şahısların kasalarına gitmesinden kaynaklandığını belirten Goran Hareketi Milletvekili Şerko Heme Emin, adil ve şeffaf bir yönetimde tüm sorunların çözülebileceğini kaydetti.

Şerko Heme Emin, ulusal kongre ve Öcalan’ın özgürlüğüne ilişkin “ulusal kongre için geç bile kalındı. Bir an önce yapılmalı” derken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın da ulusal kongreyle birlikte özgürleştirilebileceğini ifade etti.

Şerko Heme Emin Güney Kürdistan’ın yaşadığı sorunlar ve ulusal kongreye dair ANF’nin sorularını yanıtladı.

Güney Kürdistan'da uzun süredir devam eden bir kriz durumu var. Partiler arasında çeşitli zamanlarda görüşmeler yapıldı. Ancak bir çözüm çıkmadı. Bu işin düğüm noktası nedir? Tüm görüşmelere rağmen çözümün kilitlenmesine, gelişmesine engel teşkil eden durumlar nelerdir?

Başta şunu belirteyim, sorunlar siyasi çelişkilerden kaynaklanmaktadır. Güney Kürdistan'da mevcut olan iki cephe var. Bir cephe sorunların parlamenter sistemle aşılacağını ve bölge başkanının parlamento tarafından seçilmesini ve aynı zamanda parlamento gözetiminde olması gerektiğini söylüyor. Diğer cephe ise, başkanın halk tarafından seçilmesini ve parlamento gözetiminde olmaması gerektiğini söylüyor.

2013 yılında Mesut Barzani’nin görev süresi bittiğinde, ki yasal başkanlık süresi 2009 ile 2013 arasındaydı, KDP ile YNK arasında parlamentoda yapılan birkaç saatlik görüşmeden sonra görev süresi iki yıllığına uzatılmıştı. Bu da 19 Ağustos 2015’e tekabül ediyordu. Yasaya ‘görev süresi biten Barzani’nin görev süresinin yeniden kesinlikle uzatılmaması gerekir’ ibaresi konulmuştu. Ancak bu yasaya ve parlamentonun kararına rağmen bu gerçekleşmedi.

Barzani’nin görev süresinin bittiği dönemde; YNK, Goran Hareketi, Komala İslam, Yekgırtu İslam ve İslami Hareket bu sorunun çözülmesini isterken, çözüme gelmeyen, herhangi bir çözüm projesi olmayan KDP’ydi. KDP yasadışı hareket etti. Ardından 12 Ekim parti kararıyla yapılan darbeyle KDP, hem parlamentoyu kapattı hem de Goran bakanlarını görevden aldı. O zamandan beri de bölgede derin bir siyasi kriz var. Bu krizin merkezinde de ‘başkanlık’ sorunu yer alıyor. Toplumu oldukça olumsuz etkileyen ekonomik kriz de bunun sonucu olarak ortaya çıktı.

Tüm bunlardan sonra partiler arasında çeşitli görüşmeler yapıldı. Barzani’nin temsilcisi olarak Fuat Hüseyin de partilerle bir görüşme serisi gerçekleştirdi. Ancak bu görüşmelerde sorunun çözümüne dair tek bir projeleri yoktu. Ardından Mesut Barzani’nin 20 Ekim 2016’da sorunların çözümüne dair bazı açıklamaları oldu. Bu açıklamalardan sonra da bazı görüşmeler yapıldı. Ancak bunlarda da çözüm gelişmedi. Bana göre KDP, Barzani’nin bu açıklamalarına kulak asmadı.

KDP neden Mesut Barzani’nin başkanlık koltuğunda kalmasında bu denli ısrar ediyor?

Zamanında KDP ile YNK arasında yapılan ikili anlaşmada bölge başkanlığı, maliye, petrol, dış ilişkiler gibi bazı bakanlıkların KDP’de kalması kararlaştırılmıştı. Kaldı ki onlar da başkanlığı bırakmamayı; ‘biz ile YNK arasındaki anlaşma gereği başkanlık bizde, Irak Cumhurbaşkanlığı da YNK’de olacak’ gerekçesine dayandırıyorlardı. YNK de 2014’te Cumhurbaşkanlığını seçimle aldığını söylüyor. Ancak burada amaç KDP’nin bölgedeki iktidarını sürdürmektir. Böylece elde tutukları yetkileri, hem KDP’nin hem de Barzani’nin etrafında toplanan grubun çıkarlarına uygun hale getirmeyi amaçlıyorlar.

Ancak KDP, bölgede DAİŞ tehlikesinin olduğu bir dönemde, ‘biz Mesut Barzani’nin görevi bırakmasının tehlikeli olduğunu düşünüyoruz’ diyor. Sizce de Barzani’nin görevi bırakması bir tehlike oluşturur mu?

Hayır, oluşturmaz. Bunlar Barzani’nin başkanlık koltuğunda oturmaya devam etmesi için birer bahanedir. Bakın Irak’ta savaş var, DAİŞ var, ama yine de seçimler yapılıyor. Hem Cumhurbaşkanı değişti hem de başbakan değişti. İsrail’de de aynı örnek mevcut. Eğer öyle ise o zaman sormak gerekir: 2013’te hiçbir savaş yoktu, neden o zaman görevden el çekmedi? Neden uzatma gereği duydu? O açıdan bence Güney Kürdistan'da siyasi şiddet var. Zorla başkanlık koltuğunda oturmaya devam etme var. Bu koltuğu kendi parti ve aile çıkarları için kullanma var.

Partilerle yapılan görüşmelerde siz bu görüşlerinizi paylaşıyor musunuz?

Kuşkusuz bunları söylüyoruz. Yasaların uygulanmasını talep ediyoruz. Hem başkanlık sorununun çözümünü hem de parlamento başkanına yönelik şahsi tutumlarının terk edilmesini istiyoruz. Bunun yerine vekilleri toplayarak, gerekirse çoğunluğun oyunu alarak bu sorunu çözün diyoruz. Goran Hareketi olarak Kürdistan parlamentosunun işletilmesini istiyoruz. 2005’te biz daha parlamentoda yokken, KDP ve YNK’nin çıkardığı yasada, parlamentonun tarafsız olduğu belirtiliyor. O açıdan biz parlamento çatısı altında tüm farklı seslerin, fraksiyonların, partilerin çelişkilerini yasalar yoluyla çözmeleri gerektiğini belirtiyoruz.

İki hafta önce görüşmeler yeniden başlayacaktı ancak başlamadı. Neden bu görüşmeler yapılmadı? Eğer görüşmeler yeniden başlarsa sizin ya da diğer partilerin yeni çözüm projeleri olacak mı?

Açıkçası artık çözüm projesi olması gereken taraf KDP’dir. Çünkü Mesut Barzani, 20 Kasım 2016’da yaptığı açıklamada, değişime açık olduğunu ve her üç başkanın değişmesini kabul ettiğini söyledi. Biz bunun için hazırız. Sorunları köklü olarak çözelim. Barzani’nin bu açıklamalarının pratik karşılığını geliştirelim. Siyasi ve ekonomik krizlerin çözülmesi için biz hazırız. Bizce bunlar aciliyet arz eden şeyler. Çünkü bu durum artık Güney Kürdistan'da açlıkla terbiye yöntemi olarak kullanılıyor. Ancak dediğim gibi KDP, Mesut Barzani’nin bu açıklamalarını tercüme edecek somut bir proje ile gelmeli. Bu şekilde değişiklikleri yapmaya başlayalım.

Bu sorunların bir de topluma yansımaları var. Sizce yaşanan bu krizler toplumda sosyal, psikolojik açıdan nasıl bir etki yarattı?

Açıkçası çok kötü etkiledi. Özellikle siyasi krizin sonucu olarak ortaya çıkan ekonomik kriz, toplumu çok fazla zorladı. Kötü bir yönetim sonucunda halkı kendilerine mecbur ederek yeniden oylarını almayı hesaplıyorlar. Halkın, sistemde yapısal değişimi talep etmeden sadece ekonomik olarak biraz rahatlamak için çaba içerisinde olmasını istiyorlar. Bu kötü yönetim ve idari sistemle böyle bir sonuç yaratmak istediler. Psikolojik olarak toplumun yaşadığı durumu çok önemsemiyorlar. O açıdan bir an önce bu krizlerin aşılması gerekir. çünkü bu toplumsal dokuda, kültürde aşınma yaratıyor.

Bir de halkın seçimlere güveninin kalmaması için bunu yapıyorlar. Zorla iktidarda kalma amaçlı bunu yapıyorlar. Bu şekilde seçimlerde sahtekarlık yapmaya çalışıyorlar. Bunu da sadece kendi iktidarını sürdürmek için yapıyorlar.

Bir süredir Bağdat ile bütçe, petrol satışları gibi konularda bir gerginlik durumu yaşanıyor. Hatta bölgedeki ekonomik krizin, bölge bütçesinin ödenmemesinden kaynaklandığı ifade ediliyor. Ancak biliyoruz ki bölgede direkt olarak petrol ihracatı yapılıyor. Yapılan bu satışlarla bölgedeki ekonomik krizin aşılması mümkün değil mi sizce?

Bana göre; eğer adil, açık ve şeffaf olunursa, petrole dair yasalar olduğu gibi uygulanırsa, bölgedeki zenginlikler herşeye yeter. Ancak kötü yönetim; yolsuzluk, zenginliklerin bireysel çıkarlar için kullanımı, yine Bağdat’tan gelen bütçenin akıbetinin belirsizliği, Türk devletiyle yapılan 50 yıllık petrol anlaşmasıyla ihraç edilen petrol gelirlerinin akıbetinin belirsizliği nedenleriyle bölgenin 25 milyon dolar borçlu duruma düştüğü söyleniyor. Bölgede maaşlar ödenmiyor. Eğer vicdanlı insanlar yönetimde olursa, mevcut gelirlerle Güney Kürdistan gibi iki-üç bölgeyi besleyecek gelir potansiyeline sahibiz. Ancak maalesef şimdi bölgede iktidar olan, başta da KDP ve YNK, kendi ceplerinin kaygısını taşıdıkları kadar Kürdistan halkının kaygısını gütmediklerinden, petrolü ve zenginliği de halkın açlığı için kullanıyorlar.

Bütün bunları bir araya getirip, Ortadoğu’da yaşadığımız kaosla karşılaştırdığımızda, bu kadar hassas ve kırılgan bir dönemde Güney Kürdistan kendi iç sorunlarını çözmez ise, nasıl bir son bizi bekliyor olacak?

Hatırlayalım, 2014’te DAİŞ bölgeye saldırdığında; sen hangi partidensin, hangi renktensin, hangi inanç ya da mezheptensin diye sormadı. Güney’de, Rojava’da, Şengal’de katliamlar gerçekleştirdi. Êzidî Kürtleri nasıl katlettiğini gördük. Bugün de Türkiye, İran ve Suriye tüm çelişkilerine rağmen nasıl Kürtlere karşı bir araya gelebiliyorlar görüyoruz. Güney, Rojava, Kuzey gözetmeksizin her yerde Kürtlerin kazanımlarını, özgürlüğünü engellemeye çalışıyorlar. Bunlar Kürtlerin düşmanıdır. O zaman biz siyasi güçler ve özellikle sorunların kaynağı olanlar, bu sorunların bir an önce aşılması için bir çözüme kavuşmak durumundayız.

Ortak projeyle sorunlara doğru yaklaşım geliştirmeliyiz. Peşmerge, gerilla, savaşçılar, savaş cephesinde nasıl birlik oluşturdular ise, bizler de siyasette bunu gerçekleştirmeliyiz. Gerilla-peşmerge bu birliği Güney Kürdistan’ın değişik yerlerinde gerçekleştirdi. Peşmerge ve savaşçılar bunu Kobanê’de gerçekleştirdi. Aynı şekilde Goran Hareketi olarak biz ve YNK’li vekiller 7 Haziran seçimlerinde Kuzey’e giderek birçok yerde HDP’nin seçim çalışmalarına katıldık. Çünkü kaderimiz birdir. Kuzey, Güney, Rojava fark etmez. Eğer biz her yerde birlik oluşturursak tüm kazanımları ve geleceği daha güçlü savunabiliriz. Bu durumda DAİŞ sonrasında da başarılı oluruz. Sadece savaş meydanlarında kanı dökülenler olmak zorunda değiliz. Kürtlerin, DAİŞ sonrası ortaya çıkacak Ortadoğu haritasında kesinlikle ortak siyasi çıkarları olmak durumundadır ve bu da birliğe bağlıdır.

ULUSAL KONGRE İÇİN GEÇ BİLE KALINDI

Bölgede bu sorunlar devam ederken, ulusal kongre tartışmaları da sürüyor. Kimi kesimler bu sorunların ulusal kongre yoluyla çözülebileceğini söylerken, kimileri de ulusal kongrenin ancak partiler arasında devam eden sorunların çözümüyle gerçekleşebileceğini savunuyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bana göre bunlar büyük sorunlar değil. Rahatlıkla çözülebilecek şeyler. Bence ulusal kongre de geç kalmış bir çalışma. Çok daha önce yapılmış olmalıydı. Partiler arası çelişkiler olsa da bana göre ulusal kongre yapılmalı. O kongrede ulusal bir politika belirlenip, buna göre hareket edilmeli ve bu şekilde siyasi kazanımlarla bu süreçten çıkılmalı.

ULUSAL BİRLİK ÖCALAN’I ÖZGÜR KILAR

Diğer önemli bir husus ise, 15 Şubat Uluslararası Komplo ile Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın 18 yıldır İmralı Cezaevi’nde bulunmasıdır. Ulusal kongrenin gerçekleşmesinin bu komplo üzerinde nasıl bir etkisi olur?

Eğer ulusal kongre gerçekleşir ise, o zaman dünyaya ve özellikle AKP’ye; Kürtlerin birlik olduğu, kaderlerini birlikte tayin edecekleri, birlikte hareket ettikleri mesajı verilmiş olacak. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın özgürlüğü de kesinlikle gerçekleşmiş olacak. AKP, Kuzey’de geliştirdiği tüm faşist soykırımlarına rağmen ulusal mücadeleyi durduramayacağını gördü. Çünkü tutuklama, baskı Kürt ulusal mücadelesini artık geriletmez. Aksine giderek daha da güçlendirir. Biliyoruz ki, sayın Öcalan zindanda olmasına rağmen Kürt ulusuna kendi mesajlarını gönderiyor ve siyasete ağırlığını koyuyor. Sayın Öcalan’ı zindanda tutarak rolünü ve etkisini kıramazlar.

Komplonun yıl dönümü vesilesiyle mesajınız ne olacak?

Kesinlikle Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşturulması gerekir. Çünkü Sayın Öcalan’ın tutukluluk halinin devam etmesi ne demokratik ilkelere ne de insan haklarına uygundur. Türk devletinin de iddia ettiği gibi, barış ve çözüm projesi Öcalan olmadan kesinlikle başarıya ulaşamaz. Eğer gerçekten demokratik bir Türkiye’de tüm farklılıkların eşit ve özgür yaşamasını istiyorlarsa, Kürt halkının haklarını tanımaları ve sayın Öcalan’ı da özgür bırakmaları gerekir.