AP'deki Kürt Konferansı'nda Öcalan'a özgürlük istendi

Avrupa Parlamentosu’nda ikinci gününde devam eden Kürt Konferansı'nda HDP ve Kürtlerle dayanışma mesajı verilirken, Öcalan'ın özgürlüğü istendi. Konferansta, Erdoğan gitmeden hiçbir sorunun çözülemeyeceği vurgulandı.

Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda (AP) dün başlayan, "Türkiye, Kürtler ve Ortadoğu’da Savaş: Türkiye Demokrasi Askıya Alındı, IŞİD ve Ortadoğu’daki Kriz” başlıklı konferans sürüyor. Bugünkü oturumda, “Rejim Değişikliği ve Türkiye’deki Demokrasinin Temizlenmesi” başlığı tartışıdı.
Moderatorlüğünü AP üyesi Chiristine Vergiat ve Dersim Dağdeviren’in yaptığı bu oturuma Gazeteci Cengiz Çandar, DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, HDP Milletvekili Osman Baydemir,  Gazeteci Devrim Arslan, UNİTE Sendikası'nın Dışişleri Sorumlusu Simons Dubbins ve FİDH Dernekleri Federasyonu Başkanı Dimitris Christopoulos sunum yaptı.

ÇANDAR: ERDOĞAN GİTMEDEN HİÇBİR ŞEY ÇÖZÜLMEZ

“Yol Ağzındaki Türkiye: Barış Sürecinin Sona Ermesi” başlığıyla bir sunum yapan Çandar, Avrupa’ya öfke duyan Türklerden olmadığını belirterek başladığı konuşmasına, “AP’nin Türkiye ile ilgili aldığı kararı destekliyorum ve bu çatı altında mutluluk duyuyorum” dedi. Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk ile bu koridorlarda çok anısı olduğunu belirten Çandar, HDP milletvekilleriyle dayanışma içinde olduğunu söyledi. 
Mehmet Tunç’un geçen yılki konferansta yaptığı telefon bağlantısını hatırlatan Çandar,” Maalesef daha sonra Mehmet Tunç’un cesedi taşlar altında çıktı. Yine birçok insan öldürüldü, HDP milletvekilleri tutuklandı. Türkiye’de bir yılda çok şey değişti” diye konuştu. 

Türkiye’nin Kürtlere karşı savaş başlattığını vurgulayan Çandar, devamla şunları söyledi:” Rojava ile Türkiye Kürtlerin durumu birbirine bağlıdır. Rojava’da DAİŞ temizlendikten sonra Temmuz 2015'te Türkiye Kuzey Irak’a operasyon başlattı ve şehirleri yakmaya başladı. Yine en son Suriye ve Rojava’ya saldırısının nedeni de Türkiye’deki Kürtlerden kaynaklanıyor. Rojava’daki Kürt koridorunun engellenmesi de bununla bağlantılıdır.”

Erdoğan rejiminin gitmesi gerektiğini de vurgulayan Cengiz Çandar, “Türkiye’de Kürt, demokrasi ve Avrupa karşıtlığı birbirine bağlantılıdır. Bunlar ortadan kalkmadıkça ne Kürt sorunu çözülür ne de demokrasi olur. Tek adam iktidarın adı olan Recep Tayyip Erdoğan gitmeden hiçbir sorun çözülmez” dedi.

ARSLAN: TÜRKİYE SUÇLARINI GİZLEMEK İÇİN MEDYAYA SALDIRIYOR

“Türkiye’de İfade Özgürlüğü ve Kürt Medyasının Durumu” başlıklı bir sunum yapan Gazeteci Devrim Arslan ise ifade özgürlüğünün demokrasinin temeli olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: "Darbeden sonra Türkiye’de alternatif basın baskı altına girdi. Çocuk kanalı da dahil birçok televizyon kapatıldı. 11 radyo kanalı susturuldu.  Bunlar birkaç örnek. Bugün 128 gazeteci tutuklu. AB'ye aday ama bundan çok uzak. Türkiye dünyada 180 ülke arasında 156’ncı sırada. Kürt medyası büyük bir hedeftedir. Elimizdeki bilgilere göre, Türkiye'de 3  bin gazeteci işsiz. Yine yabancı gazeteciler Türkiye’de çalışamıyorlar.  Türkiye içeride yaptığını Avrupa’da da yapmak istiyor. Örneğin Newroz ve Med Nuçe televizyon kanalları kapatıldı. Bu her iki kanal mahkemelere başvurup kazanmalarına rağmen yayınlarına izin verilmiyor.”  

“Özgür Gündem, Cumhuriyet, DİHA gibi gazete ve ajanslar olmasaydı Türkiye’nin Kürdistan’daki katliamlarını ve MİT tırlarını öğrenemezdik” diyen Arslan, Türk devletinin medyanın üzerine gitmesinin nedeninin suçlarının ortaya çıkması olduğunu söyledi. 

DUBBİNS: KÜRTLER İNSANLIK DEĞERLERİNİ SAVUNUYORLAR

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için geçtiğimiz yıl İngiltere Parlamentosu’nda bir kampanya başlatan UNİTE'nin Dışişleri Sorumlusu Dubbins , “Barış Sürecinin  Temel Çivisi” başlığıyla bir sunum yaptı. Dubbins, sendikalarının uluslararası dayanışma tarihi geçmişe dayandığını belirterek, "Biz Güney Afrika’daki arkadaşlarımızla uzun zaman dayanışma içerisinde olduk. Bu da etkili oldu. Yine Küba ile dayanışma içerisinde olduk, Filistinlilerle dayanışma içerisinde olduk. Şimdi de Kürtler ve tüm Türkiye’deki ilericilerle dayanışma içerisindeyiz. Öcalan ile dayanışma içerisindeyiz” dedi. 
Kürt hareketinin bölgede insan hakları ve kadın hakları konusunda çok ilerici olduğunu vurgulayan Dubbins, “Bu bizim için ortak değerlerdir. Biz aynı değerlere sahip olan insanların dayanışma içerisinde olması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde konuştu. 
Türkiye’nin Kürt şehirlerinde yaptığı katliamlara da değinen Dubbins, "Filistin ve Kolombiya gibi dünyanın tehlikeli yerlerine giden bir insan olarak, Diyarbakır’da Sur ilçesini gördükten sonra dehşete düştüm" dedi.

'ÖCALAN ÖZGÜR OLMALI'

Öcalan’ın özgürlüğüne de değinen Dubbins, şunları kaydetti: "Milyonlarca Kürdün lideridir. Özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Eğer Türkiye’de Kürt sorunu çözülecekse Öcalan’ın katkısı tartışılmasızdır. Barış için Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerekiyor. İrlanda, Kolombiya, Güney Afrika gibi bölgelerde sendikamız barış görüşmelerinde yer aldı. Bizim deneyimlerimiz var. Bunları değerlendirmek istiyoruz. Öcalan’ın birçok kitabı var. Okumayanlar varsa öneririm, entelektüel düzeyi çok yüksek biri. Yine hareket olarak öz eleştirisel de yaklaşıyor. Bunlar çok önemlidir."

DİCLE: ERDOĞAN BARIŞ MASASINI DEVİRDİ

“Barış ve Demokrasi Yolu” isimli bir sunum yapan DTK Eş Başkanı Hatip Dicle ise Sykes-Picot Anlaşması'yla birlikte Kürtleri eritme ve Türkleştirme politikalarının yüz yıldır devam ettiğini söyledi. Dicle, şöyle konuştu: "Sadece Kürtlere değil, bütün etnik ve inançlara uygulandı. 1924 ile 1938 yılları arasında Kürtler isyana kalkıştı. Bunlar büyük katliam ile bastırıldı. Kürt sorunu Türkiye’de hep birinci madde olarak yer aldı. En son 1984 yılında PKK öncülüğünde Kürtler ayaklandı. Devlet 93 yıldır inkarcı zihniyet ile yaklaşıyor. Kürtler sorunlarının yasal yollarla çözülmesine inanıyor. Ulusal haklarını, kimlik ve kültürel haklarını istiyor. Anayasal temel haklarının statüye kavuşmasından yanalar. Yıllardır Kürtlerin kendi kendini yönetme taleplerine yanıt verilmedi."
Öcalan’ın 1993 ile 2013 yılında başlattığı barış sürecine de değinen Dicle, şöyle devam etti:
"Kendim de katıldım. Devletin talebi üzerine PKK Lideri Öcalan ateşkes ilan etti. Biz daha Şam’dan Ankara’ya gelmeden Turgut Özal vefat etti. Daha sonra ailesi dahi olmak üzere birçok çevre devlet içerisinde bir klik tarafından öldürüldüğünü iddia etti. Ardından kanlı süreç başladı. 
Öcalan, daha sonra birkaç kez daha ateşkes ilan etti. Ve bunlar da görülmedi. Daha sonra 1999 yılında Öcalan, uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edildi. Gerilla 5 yıl boyunca bir kurşun bile sıkmadı ama Türkiye bu süreci değerlendiremedi.  2013 yılında yapılan barış görüşmelerine de katıldım. Birçok kez görüştük. Bu görüşmelerin tutanakları hem devlet yetkileriyle hem de Kandil’deki PKK yöneticileriyle paylaşıldı. Ardından Dolmabahçe’de 10 maddelik mutabakat hazırlandı. Bunlar imzalanıp, kamuoyuyla paylaşılacaktı. Bu müzakere imzalandıktan sonra silahlı makalenin son bulması için Öcalan, kongre çağrısı yapacaktı. Hatta PKK yöneticileri bu kongre hazırlıklarına bile başlamıştı. Ancak Erdoğan 5 Nisan 2015 İmralı’daki müzakere masasını devirerek, Kürtlere karşı DAİŞ ile birlikte savaş açtı. Ve geldiğimiz nokta ise bu savaş konseptidir. Ve Erdoğan bugün kendi diktatörlüğünü kurumsallaştırmak istiyor. Tıpkı Hitler gibi savaş naralarını atıyor. Eğer Erdoğan durdurulamazsa tüm Ortadoğu ve dünyada barışa son vermek istiyor."
Hatip Dicle, Avrupa’ya da seslenerek, barış için PKK’nin “Terör Örgütleri Listesi’nden çıkartılmasını istedi. 

CHRİSTOPOULUS: TÜRKİYE’DE AŞIRI BİR DEVLET BASKISI VAR

“Türkiye’deki  İnsanları Konusunda Dünya Ne yapabilir” isimli sunumunda konuşan FİDH Dernekleri Federasyonu Başkanı Christopoulos de Türkiye’ye gittiğini hatırlatarak, "Devlet şiddeti, insan hakları ihlali, kadına karşı şiddet devam ediyor. Sürekli bir inşaat yapılıyor. Büyük bir büyüme hırsı. Türkiye’de zaten bir devlet otoriterliği vardı, şimdi bu totaliterliğe dönüştü. Bir geçiş dönemi, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına geçildi. Aşırı devlet baskısı var” dedi.
Dimitris Christopoulos, göçmenler konusunda Avrupa’yı da eleştirerek, ikili yaklaşılmamasını istedi.

BAYDEMİR: KÜRDÜN MECLİS HAKKI BAKİDİR

HDP Milletvekili Baydemir ise “Türkiye’nin Demokratikleşmesinde HDP’nin Politik Vizyonu” başlığıyla sunum yaptı. Baydemir, şunları ifade etti:
"Selahattin  Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer parlamenterlerin cezaevine atılması Kürdün kazanımlarını elinden alınmanın adıdır. Bugün burada Zübeyir Aydar, Remzi Kartal, Hatip Dicle, bulunuyor. Bu arkadaşlarımız 1990’lı yıllarda da bunlarla karşı karşıya kaldı. Bu tarihinin tekerrür ettiğinin göstergesidir. HDP, bütün halkların, inanç ve farklılıkların özgürce yaşamanın adıdır. HDP bir barış projesiydi. Özgürlükçü ve katılımcı demokrasinin adıydı. HDP, bu paradigma ile yola çıktı. Açıkça söylemek gerekirse, HDP 'başka bir Türkiye ve Ortadoğu mümkün' tezinin hayat bulmuş adıydı. Ancak bugün HDP yok edilmek isteniyor. Bugün demokrasi yok edilmek isteniyor.
AKP ve Erdoğan HDP’nin 7 Haziran’daki başarısını hazmedemedi ve Kobanê direnişinin merkezi olan Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde polisler öldürüldü. Bu cinayet hep gizli kaldı. Ardından Güney Kürdistan’a saldırılar başladı. Zergele köyü bombalandı. Ankara Katliamı yapıldı. 5 aylık zaman diliminde hükümet kuramayan AKP, kan ve savaş ile iktidarını kurdu.
Türkiye’de iki yol var; ya o Meclis Kürdün meclisi de olacak, yada Kürtlerin meclis hakkı baki kalacak. Ya devlet Kürdün devleti de olacak yada Kürdün arayışı sürecek.
Kaderimiz ortaktır. Kuzey Kürdistan’ı kahvaltı, Rojava’yı öğlen ve Güney Kürdistan’ı da akşam yemeği yapmak istiyorlar. Ankara, Şam, Tahran ve Bağdat’ın planları var. Neden Kürtlerin ortak planı yok? Kürtler birlik olduktan sonra bölge haklarının da çıkarınadır.”