ANALİZ

Başurê Kurdistan’da tıkanan KDP siyaseti ve Şengal saldırısı…

Eğer KDP-Barzani siyaseti 'Bağımsız Kürdistan' ilanında samimi iseler bunun en önemli işareti Kürt Ulusal Kongresini toplamaktan geçmektedir.

KDP'nin ‘Roj Peşmergesi’ adını verdiği paramiliter güçlerin 03.03.2017 tarihinde Şengal’i savunan YBŞ ve YJŞ (Şengal Savunma Güçleri) güçlerine saldırması, Başurê Kurdistan ve KDP siyasetinin geçmişini ve gelinen aşamayı yeniden değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.

KDP, YNK- yönetimi 1992 yılından bu yana neredeyse devlet düzeyinde Kürt coğrafyasında iktidardadır. ABD’nin Saddam Hüseyin’e yönelmesinin ardından 1992 yılının sonbaharında Başurê Kurdistan’ı direkt koruması altına almış, Hewler’de Kürt Meclisini ve siyasi iradesini kurmuştur. Lakin KDP öncülüğündeki Hewler Federe Yönetiminin 1992 yılında aldığı ilk ve son karar TC ile birlikte PKK’ye karşı savaşa katılma kararıdır.

Başur yönetimi en son 2003 yılında Saddam’ın devrilmesinin ardından fiili bir devlet olarak kendi özerk yönetimine kavuşmuş durumdadır. Fakat aradan geçen 13 yıl boyunca ne tartışmalı olan Kerkük, Şengal, Maxmur gibi yerlerin statüsünü belirleyen 140. Madde referanduma götürüldü, ne de her defasında "bağımsızlık ilan edeceğiz" dedikleri devlet kurma hamlesini yerine getirebildiler.

Oysa ABD ve Batılı müttefikleri başta KDP olmak üzere YNK de dahil Başurê Kurdistan’da alternatif bir ‘model devlet’ yaratmak istiyorlardı. Saddam sonrası Bağdat’a alternatif bir ‘huzur ve refah adası’ projesini heyecanla oluşturmak istiyorlardı.

Siyasi Durum: Başur siyaseti mevcut haliyle iflasın eşiğindedir. Siyaset kurumu ve organları KDP-Barzani ailesi tarafından gasp edilmiş; partiler, meclis, hükümet ve meclis başkanlığı askıya alınmıştır. Meclis Başkanı Hewler’e dahi girmemektedir. KDP-Hewler, YNK-Süleymaniye ikili iktidarı giderek derinleşmektedir.

Ekonomik Durum: Bölgenin petrol, gaz ve su bakımından çok zengin kaynakları olmasına rağmen, toplum neredeyse açlık sınırında yaşamaktadır. Üretmeyen, yaratmayan, istihdama dayanmayan parazit ve tüketen bir ekonomik yapı söz konusu ve son tahlilde memurlar ve peşmergeler aylardır maaşlarını alamadıkları için isyan konumundadırlar. Ayrıca yolsuzluk ve hırsızlık bir egemen kültürü haline gelmiştir.

Toplumsal Durum: Arap tekçi sistemine alternatif olması gereken Güney siyaseti toplumu bir arada tutamadığı gibi, toplumsal farklılık ve çeşitliliği tehdit etmektedir. İnançsal ve etnik farklılık keskinleştiği gibi, Soran-Behdinan çelişkisi daha da derinleşerek öne çıkmaktadır. Toplum mevcut düzenden öyle rahatsız olmuş ki, son 6 ayda 36 bin Başurlu genç Avrupa ülkelerine kaçıp iltica etmiştir.

Askeri Durum: Saddam ve BAAS rejimine karşı tüm Kürdistan’da bir fenomen olan peşmerge, mevcut durumda neredeyse acınacak bir hale gelmiştir. Yaşamda ve siyasette yaşanan parçalanma ve aşınma peşmergeye ve askeri sisteme daha fazla yansımıştır. DAİŞ’in Musul, Kerkük ve Şengal’e saldırmasından sonra peşmergenin sergilediği tutum toplumda büyük bir kırılmaya yol açmış ve belirsizliği daha da derinleştirmiştir.

Böylesi bir dar boğazı yaşayan KDP-PDK siyaseti durup dururken neden Şengal Savunma Güçlerine saldırma gereği yaşamıştır... KDP, siyasi mentalite olarak, devletçi, iktidarcı ve egemen siyaseti esas aldığı gibi, ideolojik olarak da dar, ilkel milliyetçi bir hatta seyretmektedir. Bunun yanında Nakşibendi tarikatıyla olan derin bağları, KDP’yi AKP ve DAİŞ inançsal çizgisine kısacası siyasal Sünni İslam hattına koymaktadır. Dolayısı ile KDP’nin siyasal ideolojik kodları toplum dışı olduğu kadar, AKP-DAİŞ ve Suudi Selefi hatta daha yakındır. Dahası bu, Sünni hattın Kürt versiyonudur. Bundan dolayıdır ki, DAİŞ 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’e saldırdığında, ideolojik ve Sünni İslam reflekslerinden dolayı DAİŞ’e karşı savaşmamış, Şengal’i ve Şengal’de yaşayan Êzidî toplumunu bırakıp kaçmıştır. Peki, Şengal'i bırakıp kaçan KDP, neden Şengal’i özgürleştiren PKK-HPG gerillalarına ve Şengal savunma gücü olan YBŞ ve YJŞ’ye Şengal’i terk etmelerini dayatmakta ve saldırmaktadır? AKP-KDP-Suud Sünni siyaseti başta Şengal başta olmak üzere Kobanê, Maxmur, Rojava ve Efrîn hattında DAİŞ eliyle ulaşamadıkları Sünni hatta bu sefer Rojava’da direkt Türk devleti eli ile ulaşmak isterken, Şengal hattında da KDP ve onun paramiliter güçleri ile ulaşmak istemektedir. KDP-AKP’ye göre, PKK ve Şii siyaset çizgisi ve onun sponsor Rusya-İran hattı Sünni coğrafyayı bölmek istemekte ve "PKK Şii siyasetin çıkarlarına göre hareket etmektedir” teziyle sahaya müdahale etmektedirler. Oysa KDP-AKP siyaseti sahada derin bir tükenmişliği ve marjinalleşmeyi yaşamaktadırlar ki, bu yıkım ve tasfiyeyi aşmak için PKK ve sahada yarattığı etki alanlarına saldırmayı kendi var oluş gerekçeleri saymaktadırlar.

Özellikle KDP, Musul’un DAİŞ’ten özgürleştirilmesi ile beraber, Tel Afer-Şengal-Maxmur hattının PKK öncülüğündeki güçlerle Rojava Cizîr Kantonu’nun Irak-Suriye sınırı boyunca derin bir hatta buluşacağını görmekte ve bu hattın KDP-AKP Sêmelka Sınır Kapısı başta olmak üzere KDP’nin sahadaki inisiyatifini ortadan kaldıracak, Rojava’yı Irak hükümeti ile olan ilişkiden dolayı güçlü kılacaktır. İşte KDP-AKP siyasal ideolojik aklı Rojava Devrimi'ni Şengal’e saldırarak boğmak ve kuşatma altına almak istemektedir. Barzani’nin Münih toplantısı ve ardından Türkiye-AKP ziyaretlerinden sonra Türkiye’nin Minbic’e ve KDP’nin eş zamanlı Şengal’e saldırması tesadüf değildir.

Sonuç olarak, Başur KDP sistemi askeri, siyasi, toplumsal ve ekonomik alanda ciddi bir çözülmeyi yaşamakta ve her kriz çıktığında ‘bağımsızlık’ ilan etme simidine sarılmaktadır. Oysa KDP karakteri gereği devlet ilan edebilecek bir vizyona ve perspektife sahip değildir. Mevcutta KDP-Barzani Ailesi'nin elinde tuttuğu iktidar gücünü devletleşerek elinden bırakmak istemez. KDP-Barzani siyaseti devlet ilanından ziyade daha çok tipik bir ‘hanedanlık’ sistemini esas almayı kendi dar çıkarları açısından daha faydalı görecektir.

Eğer KDP-Barzani siyaseti 'Bağımsız Kürdistan' ilanında samimi iseler bunun en önemli işareti Kürt Ulusal Kongresini toplamaktan geçmektedir. Akabinde ise DAİŞ vb. ulusal tehditlere karşı Kürt Ulusal Savunma Gücü’nü kurmak samimiyet ve niyetlerini ortaya koyacaktır.