GÖRÜNTÜLÜ

‘Devlet çocuklarımızı katlederek acımızı derinleştiriyor’

Kürdistan özgürlük mücadelesinde büyük bedeller ödeyen Kaymaz ailesinin yaşadıklarından payına en fazla acı düşen Makbule Kaymaz, katledilen oğlu Uğur, eşi Ahmet ve Kaymaz ailesini anlattı.

 

Kaymaz ailesi Kürdistan’da ağır bedellerle yoğrulmuş mücadeleye örnek olacak ailelerden bir tanesi. Bugüne kadar 6 aile üyesini kaybetmiş. Bunların arasında 90’lı yıllardan itibaren devlet güçlerinin saldırılarında aralarında katledilen çocukların sembolü haline gelen Uğur Kaymaz da var. Kaymaz ailesinin hikayesini, payına ne yazık ki en fazla acı düşen Makbule Kaymaz anadan dinledik. 

Oğlu Uğur ve eşi Ahmet’i kaybettikten sonra çalışarak çocuklarını okutan Makbule ana, bu günlerde Mardin’de belediyeleri işgal eden kayyum tarafından işine son verildiği için çocuklarını geçindireceği maddi imkanlardan da mahrum bırakılmış durumda. 

‘KÜÇÜK YAŞTA EVLENDİRİLDİM’

Makbule ana kendisi gibi Mardin’e bağlı Bakeyse köyünde yaşayan eşi Ahmet Kaymaz’ın akrabasıdır. Ahmet, çiftçilik yapar. Köyde sevilen, emekçi, mütevazı biridir. Makbule ana henüz çocuk denecek yaştadır. Bir akşam Ahmet’in ailesinin kendisini istemeye geldiğini söylüyor. Makbule ana buna karşı çıktığını ancak Ahmet ile kuzen olan annesinin baskısı nedeniyle evlenmeyi kabul etmek zorunda kaldığını aktarıyor. Makbule ana tarihi tam hatırlayamadığını, 90’lı yılların başında Ahmet ile evlendiklerini paylaşıyor. Düğün yapamazlar çünkü tam düğün arifesinde bir yakınlarının ölüm haberini alırlar. 

UĞUR DOĞDUKTAN SONRA KÖYLERİ YAKILIR

Evlenirler, Makbule ana, evliliğinde Ahmet’in emekçi, paylaşımcı yaklaşımlarının kendisinde Ahmet’e karşı büyük bir sevgi ve saygı yarattığını, mutlu bir evlilik yaşadığını belirtiyor. İlk çocukları Uğur Kaymaz, 1992 yılında dünyaya gelir. Uğur’un doğumunun ardından Türk devletinin koruculuk dayatmasıyla yüz yüze kalırlar. Kürdistan’da koruculuk dayatmasının artık doruğa çıktığı, koruculuğu kabul etmeyen köylerin yakılarak yerle bir edildiği yıllarda Makbule ana ve Kaymaz ailesi de payına düşeni alır. “Koruculuğu kabul etmemiz mümkün değildi. Ailemiz ve köyümüzden kimse bu dayatmaya boyun eğmek istemedik” diyen Makbule ana, bu nedenle köylerinin büyük bölümünün ateşe verildiğini kaydediyor. 

KAYMAZ AİLESİNE YÖNELİK KATLİAMLAR BAŞLIYOR

Makbule ana ve Ahmet köylerinin yakılması üzerine yanlarına çocukları Uğur’u da alarak Mardin’e bağlı Kızıltepe ilçesine taşınırlar. Ahmet burada kamyonculuk yapmaya başlar. Ahmet, kamyonu ile yük taşımacılığı yapar. O yıllarda Kaymaz ailesinin bir kısmı Bakeyse köyüne yakın Bafawa köyünde yaşamaktadır. Makbule ana, Bafawa köyünde yaşayan Hasan Kaymaz’ın 1993 yılında devlet güçleri tarafından katledildiğini aktarırken, “Ailemize yönelik devlet ve korucuların katliamları Hasan’ın katledilmesiyle başladığını” belirtiyor.

Kaymaz ailesine yönelik baskı ve işkence bu süreçte yoğunlaşır. Ailenin birçok üyesi gözaltına alınır, işkence görür ve tutuklanır. Makbule ana, ailelerine yönelik katliamların ne şekilde sürdüğünü şu şekilde anlatıyor: “Hasan’ın katledilmesinden sonra, 1994 yılında bu defa da Bafawa köyü korucuları ailemizden koruculuğu kabul etmeyen, Şehmus ve Fevzi Kaymaz’ı devlet güçlerinin desteğiyle katlettiler.” 

Kaymaz ailesine yönelik, baskı, tutuklama ve infazlara karşı dağların yolunu tutan Abdulvahap Kaymaz ise 1995 yılında Mardin Surgücü bölgesine bağlı Ewina köyü mıntıkasında yaşanan bir çatışmada şehit düşer. 

‘HERŞEYE RAĞMEN DİRENİŞİMİZ DEVAM ETTİ’ 

Ahmet ve Makbule ana, devlet güçlerinin ailelerine yönelik katliamlarının acısını yaşarken, mücadeleye Kızıltepe’de daha büyük bir bağlılık ve inançla sarılır; bir yandan da ailenin artan ihtiyaçlarından dolayı daha fazla çalışır, evlerini geçindirmek için uğraşırlar. 

Makbule ana, 1995 yılında Abdulvahap’ın şehit düşmesinin ailede yol açtığı yeni acı ve boşluğun aynı yıl dünyaya gelen ikinci çocukları Habip ile bir nebze de olsa azaldığını belirtiyor. Habip’in doğumunun ardından, Ahmet’in annesinin de yanlarına yerleştiğini söyleyen Makbule ana, 1996 yılının sonlarına doğru da kızları Emine’nin dünyaya geldiğini anlatıyor. Kaymaz çiftinin son çocuğu ise Ali, olur. 

AHMET TUTUKLANIR

Eşi Ahmet’in kızlarının doğduğu günlerde tutuklanarak Kızıltepe cezaevine götürüldüğünü anlatan Makbule ana, Ahmet’in yaklaşık bir yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığını ifade ediyor. 

Ahmet artık ailenin artan ihtiyaçlarına karşılık kamyonu ile Irak’a da yük taşımaya başlar. Makbule ana, “Artık ihtiyaçlarımız artmıştı. Bir yandan ailenin yükü bir yandan mücadeleye layık olmanın yükünü Ahmet omuzlarında taşıyordu. Ahmet, her şeyimizle ilgileniyordu.”

‘UĞUR BABASININ EN BÜYÜK YARDIMCISIYDI’

Uğur artık okul çağındadır. Makbule ana, Uğur’un bir yandan okula giderken bir yandan da babasıyla vakit geçirdiğini dile getiriyor. Uğur’un babasına çok bağlı olduğunu ifade eden Makbule ana, “Uğur ile babası çok iyilerdi. Arkadaş gibiydiler, birbirilerinden ayrılmazlardı. Uğur, henüz ilkokula yeni başladığı halde babasının en büyük yardımcısıydı” diyor. 

KÜÇÜK EMEKÇİ UĞUR

Yıllar geçer, Uğur ilk okulun son yılına gelir. 2004 yılıdır. Uğur, annesinden kendisine küçük bir el arabası almasını ister. Uğur’un babası, kamyonu ile Irak’a yük taşırken, Uğur da annesine aldırdığı küçük el arabasıyla Kızıltepe çarşısından alış-veriş yapanların yüklerini evlerine taşıyarak aile ekonomisine katkıda bulunur. Uğur’un iş hayatındaki sorumluluğunun yanı sıra derslerinde de çok başarılı bir çocuk olduğunu hatırlatan Makbule ana, “Uğur, zeki, çalışkan bir çocuktu. Kimseye de zararı olmazdı. Bir gün bir kimseyle kavga ettiğini duymadık, arkadaşlarını sever ve saygı duyardı.” 

O LANETLİ GÜN GELİR ÇATAR

Kaymaz ailesi yıllar yılı devletin her türlü baskısını, katliamını yaşamıştır ve her şeye rağmen mücadeleye, hayata tutunmaya devam eder. Aile, 2000’lerin ortalarına doğru artık çatışmasızlık süreciyle birlikte biraz daha rahatlamıştır. Ancak Türk devlet güçlerinin katliamcı zihniyeti hiçbir dönemde rahat bırakmadığı gibi, bu dönemde de bırakmamıştır. Bir hafta önce bayram sevinci yaşayan, şeker toplayan, yeni elbiselerini giyen Uğur ve kardeşleri 24 Kasım Pazar akşamı, sabah okula gidecekleri için hazırlık yaparlar. Baba Ahmet ise biten bayram tatili ardından sabah Irak’a yük taşımak için hazırlanır. Makbule ana, Ahmet’in en sevdiği yemeği, kuru fasulye ve pilav yapmıştır. Ahmet büyük bir iştahla yemeğini yer. Bu sırada Uğur ile şakalaşırlar. Makbule ana Uğur’un bayramda giydiği kazağı yıkamak için çıkarmasını ister, Uğur kazağı çıkarır.

Bundan sonrasını “Uğurum bir daha o kazağı giyemedi” diyen Makbule anadan dinliyoruz. “Bayramlık kazağını çıkardı, banyosunu yaptırdım. Ahmet de tıraşını oldu, banyo yaptı. İkisi de düğüne gidecek gibi hazırlandı. Uğur kot ceket ve beyaz kot pantolonunu giydi. Ahmet sabah Irak’a gideceği için kamyona lazımlık eşya ve battaniye taşıyacaktı. Uğur da onunla gitmek istedi. Birlikte çıktılar, ondan sonra silah sesleri yükseldi. Kaynanama dönüp “Ahmet ile Uğur çıktı, ardından silah sesi geldi” dedim. Kapıya çıktım. Ahmet’in kamyonunun yanında bir kalabalık gördüm ama tam olarak ne olduğunu anlamadım. Tekrar içeri girdim.” 

TÜRKÇE BİLMEDİĞİ İÇİN OĞLUNUN KATLEDİLDİĞİNİ ANLAMAZ

Makbule ana, içeri girdikten sonra devlet güçleri evi ablukaya alır. Makbule ana, bahçe duvarından atlayarak çocuklarıyla birlikte mahallenin imamı olan komşularının evine geçer. Makbule ana, polisin evlerine girdiğini ve kendilerini de komşularından alarak tekrar eve götürdüklerini söylüyor. Evde bulundukları sırada bir görevli gelerek Makbule anaya “Başınız sağolsun” der. Makbule ana “Görevli Türkçe konuştuğu için oğlumun öldürüldüğünü anlamadım. Oğlum Habip anlamış, o da bana söylemedi” diyor. 

UĞUR VE BABASINI KATLEDEN POLİS, FOTOĞRAFLARINA DA SALDIRIR

Evde arama yapan polislerin Uğur ve babası Ahmet’in evde asılı fotoğraflarını sökerek, parçaladığını kaydeden Makbule ana; “Evimizi dağıttılar, hakaret ettiler, sonra bizi gözaltına aldırlar” diye devam ediyor. Gözaltına alınan Makbule ana henüz oğlu ve eşinin katledildiğinden habersizdir. Cenazelerin kaldırılacağı gün gözaltından serbest bırakılan Makbule ana, sonrasını şu sözlerle anlatmaya devam ediyor: “Gözaltından sonra beni camiye götürdüler, artık hissettim. Camide Uğur ve babasının cenazelerini gördüm. Ahmet’in gözünün altından kan süzülmüştü, Uğur’umun minik bedeni parçalanmıştı. 12 yaşında oğluma 13 kurşun sıkmışlardı.” 

‘DEVLET ÇOCUKLARIMIZI ÖLDÜRMEYE DEVAM EDİYOR’

Yaşadığı sürece o görüntüyü unutmayacağını söylüyor Makbule ana, gözlerinden yaşlar süzülerek. “Hiçbir anını unutmayacağım. Uğur’un hiçbir davranışı ve sözünü unutmamam gibi.” Makbule ana, hala Kürt çocuklarının katledildiğini ve bunun her geçen gün acısını daha da derinleştirdiğini söylüyor. 

OĞLUNUN KATLEDİLDİĞİ GÜN İŞİNE SON VERİLDİ

Devlet Makbule anaya yaşattığı acıların üstüne bir de işine son vermeyi eklemiş. Geçtiğimiz aylarda Mardin Büyükşehir Belediyesine atanan kayyum yoluyla Makbule ana ekmeğinden de edilmiş.

Makbule ana, oğlu ve eşini kaybettikten sonra DBP’li Kızıltepe Belediyesi tarafından kendisine iş verildiğini, geride kalan çocuklarını da belediyede yaptığı temizlik işinden aldığı maaşla okuttuğunu belirtti. Fakat Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyumunun işine son verdiğini söyledi. Üstelik oğlu Uğur’un katledilmesinin yıldönümü olan 24 Kasım günü. 

‘CEMİLE’NİN CENAZESİNİ GÖRÜNCE UĞUR’UN ACISINI BİR KEZ DAHA YAŞADIM’

Makbule ana bunca acısına ve işsiz kalmasına rağmen, çocukların öldürülmeyeceği günlerin hayalini kuruyor. Tek istediğinin devletin Kürt çocuklarını öldürmeyi bırakması olduğunu ifade ediyor. 

Cizre’de devlet güçleri tarafından katledilen ve devlet güçlerinin defnedilmesine dahi izin vermediği için cenazesi günlerce evinde kalan küçük Cemile’yi ve annesini gördüğünde yaşadığı acıyı; “Uğur’u kaybettiğim gün yaşadığım acıyı yaşadım” diye ifade eden Makbule ana, “Artık Kürt halkının çocukları ölmesin” ifadeleriyle sözlerini noktalıyor.