Fermanın soğuk ve acı yüzü

Fermandan sonra defalardır Şengal’e geliyorum. Ancak her geldiğimde aynı yüzle karşılaşıyorum. Bu yüz, fermanın yüzüdür. Hem buz gibi soğuk hem de acı var bu yüzde.

Güney Kürdistan’dan Şengal’e gelemiyorsunuz. Çünkü Şengal'e ağırlaştırılmış bir ambargo var. Gıda, yakacak, giyecek ve hatta insanların bile geçişine izin verilmiyor. O yüzden tek bir geliş yolunuz kalır, o da Rojava üzerinden. Rojava yolundan gelirken insanın aklına ister istemez DAİŞ fermanı sırasında yaşam koridoru olarak adlandırılan bölge gelir. O dönemde insanlar, Şengal'deki fermandan, katliamdan kaçarken o yolu kullandılar. Küçük bir dere yatağı... Şimdi de Rojava'dan Şengal'e geçmek için aynı yol kullanılıyor.

Rabia'da bir sınır kapısı var; ama oradan Şengal'e geçilemiyor. Rabia, YPG güçleri tarafından DAİŞ çetelerinden alınarak özgürleştirildi. Daha sonra ise peşmergeler yerleşti. Şimdi onlar, kapıdan geçişlere izin vermiyor.

Şengal'e geçmek istiyorsan, Til Koçer'den devam edip bir hayli gittikten sonra Rabia'dan gelip Sinuni ve Şengal'e giden yolun ortasında bir yerde, yol üstüne çıkıyorsun. İşte zaten o andan itibaren fermanın soğuk ve acı yüzüyle karşılaşmaya başlıyorsun.

YOLLARDA FERMANIN İZLERİ…

Tam Sinuni ve Şengal yolu üzerinde, yol kenarında, yakılmış arabaların hurdalarıyla karşılaşıyorsun. Ve yıkılmış, talan edilmiş, birer hayalete dönmüş boş köyler... Sanki o köylerde daha önce hiç kimse yaşamamış gibi duruyorlar öylece. Oysa çok değil, fermandan hemen önce kiminde binlerce, kiminde yüzlerce insan yaşıyordu. Çocuklar oyun oynuyordu meydanlarında. Okul önleri, çocuk sesleriyle dolup taşardı. Şimdi o köylerin hepsi bomboş.

Sinuni'ye yaklaştıkça fermanın, talanın, katliamın izleri daha da artıyor. Çünkü Sinuni'de, daha önce köylerde, tenhalaşmış yollarda gördüğün fermanın soğuk ve acılı yüzünü, bu kez şehrin içinde görüyorsun. Pul pul dökülen bir kasaba çıkar karşına. Her bir insanın yüzünden fermanı okuyabilirsin.

Gülen bir yüz görmek oldukça zor. İnsanlar, sadece hareket ediyor. Gidip geliyorlar. Alışveriş yapıyorlar.

SİNUNİ YOLUNDA ÇADIRLARLA KURULMUŞ KAMPLAR

Sinuni, merkezi bir kasaba. Kuzeyindeki yol Geliyê Kersê'ye çıkıp oradan Şengal dağlarına uzanıyor. Bu yoldan dağa çıkarsan, Geliyê Kersê'den başlayıp Serdeşt'e kadar sıra halinde çadırlarla kurulmuş kamplar görürsün. Oradan Çil Mira yakınlarında kendini aşağıya doğru bırakırsan Şengal merkezi karşılar seni.

Sinuni'nin batısındaki yol ise Şerfedîn'e doğru gider. Buradan "insani koridora", Digura ile Dahula köyleri arasındaki dereciğe de ulaşabilirsin.

Doğuya giden yol ise önce Xana Serî'ye, sonra Barê köyüne, oradan da Geliyê Şilo'ya uzanır.

KATLİAMIN GERÇEK YÜZÜYLE GELİYÊ ŞİLO’DA KARŞILAŞILABİLİR

Xana Serî, Şengal'in üç büyük kasabasından biri. Fermandan önce 50 binin üzerinden insan yaşarmış burada. Rojava sınırına yakın bir yer.

Barê, inciriyle meşhur. Birçok kişinin "meşhur Şengal inciri" diye tanıdığı incirlerin merkezi Barê'dir. Derweşe Evdî'nin atını bağlayıp yemlediği yer olarak da bilinir. Hatta atını bağladığı yer, halen gösterilir.

Geliyê Şilo ise her fermanda Êzidîlerin kaçıp sığındığı yerdir. Katliamın gerçek yüzüyle insan, burada karşılaşır. Çünkü burada, çoğunluğu insan yapımı tam 366 mağara vardır.

IRAK DEVLETİNDEN KALMA HİZMET

Şengal'in yolları, her türlü altyapı hizmetleri, halen Irak devletinden kalma. Hatta Êzidîler, "Saddam'dan kalmadır" diyor. Çünkü 2003'ten sonra Şengal köyleri ve çevresine tek bir hizmet yapılmamış. En büyük "hizmet", 2007'de Siba Şêx Xidir ve Til Özer'de iki arabanın patlatılması ve 400 Êzidî'nin yaşamını yitirmesi ardından gönderilen peşmergeler. Onun dışında bırakalım yeni bir hizmeti, yolların onarımı dahi yapılmamış. O yüzden Êzidîler, kendilerini halen merkezi hükümete bağlı görüyor.

Rabia yolundan Şengal'e doğru giderken yol boyunca, yer yer 500 metrede, yer yer 1 kilometrede bir, yola yapışık halde kazılmış hendekler ya da toprak yükseltilerek yapılmış mevzilerle karşılaşırsın. Bazen de peşmerge noktaları olur. Merak ettim, Êzidîlere sordum, şöyle yanıt verdiler: "Hendekler ve toprak mevziler ferman öncesinde yapıldı ama DAİŞ'e karşı değil, Rojava'ya karşı. Güney sınırı boyunca yapıldılar. Buralara yerleştirilen peşmergeler ise 'Rojava Peşmergeleri' denilenler."

ONLARCA KÖY HALA DAİŞ’İN ELİNDE

Şengal'in doğusunda yer alan Til Kesab, Til Benat, Til Özer, Gir Zerik, Koço, Siba Şêx Xidir köyleri başta olmak üzere halen onlarca köy DAİŞ'in elinde. Özgürleştirilen köyler ise şimdi birer harabe... Çoğunluğu boş, bazılarında yalnızca birkaç aile var. Her köyde mutlaka birkaç Êzidî katledilmiş. Her köyden ya da her aileden birkaç kişi mutlaka kayıp ya da DAİŞ'in elinde. Yani insanların tamamı yaralı...

‘ŞENGALİMİZ YENİDEN YEŞERİYOR’

Şengal’in özgürleştirilmesinin üzerinden bir buçuk yıla yakın zaman geçti. Özgürleştirildikten üç ay sonra birkaç aile korkuyla da olsa geri dönüp yerleşti. Her geçen gün birkaç aile daha döndü evine. Şimdi her mahalle ya da sokakta bir-iki ev de olsa, yaklaşık 500 aile şehir merkezine yerleşmiş durumda. Ve bu sayı giderek artıyor. O yüzden şimdi tek tük de olsa Şengal merkezde gece yanan solgun ışıklı gaz lambalarını ya da sarı ampullü ışıkları görebiliyor insan. Êzidîler buna, "Şengalimiz yeniden yeşeriyor" diyor.

Geri dönenlerin giderek artacağını Rabia yolundan Rojava’ya doğru gelirken yol boyunca eşyalarını yüklemiş ve Sinuni’ye doğru giden onlarca arabadan anlıyoruz. Fermandan geriye kalan ev eşyalarını yükleyip topraklarına dönüyorlar.

FERMAN BAŞLAYINCA BOŞALTILAN XANA SERÎ

Şengal’e her geldiğimde bir de özgürleştirilmiş köyler ile şehir merkezini ve kampları dolaşırım. Bu kez de Sinuni’den sonra her zaman yaptığım gibi önce kamplara çıktım. Bir süre kampları dolaştıktan sonra yönünü Xana Serî’ye verdim. Akşam karanlığıyla birlikte vardım. 50 bin nüfuslu ve 10 bin hanelik Xana Serî’de ferman başlayınca tek bir aile kalmamış. Çünkü burası, DAİŞ çetelerinin işgal ettiği yerlerin başında gelmiş. Özgürleştirildikten sonra ise yavaş yavaş bazı aileler dönmeye başlamış. Bir de Til Özer, Siba Şêx Xidir ve diğer bazı köylerden aileler, buraya yerleşmiş. 10 bin hanelik yerleşimde, şimdi ancak bin aile yaşıyor, parmakla sayılabilecek kadar ışık görünüyor. Bir sessizlik çökmüş üstüne. Aile sayısı, ışık sayısından fazla ama. Elektrik olmadığı için bazı aileler, gece boyunca gaz lambalarını yakarak sabahı bekliyor.

Xana Serî’de bir de hiç sönmeyen ışıklar var: Sinuni’ye doğru uzanan yol boyunca asılmış fotoğraflar… Ferman sırasında Êzidîleri kurtarmak için direnen ve şehit düşen gerillaların, YBŞ’lilerin ve YPG’lilerin fotoğrafları… Xana Serî Çarşısı ve kent merkezinden geçen yol boyunca asılan ve gece gündüz beldeyi aydınlatan bu fotoğrafların altından gidip geliyor Êzidîler. Geçerken başlarını kaldırıp fotoğraflara bakıyorlar. Bazen parmaklarıyla bir fotoğrafı işaret ediyorlar: “Şu heval, çocukları taşımamıza yardımcı oldu.”, “Şuradaki, saldırı olmadan geçmemiz için bizimle birlikte yürüdü.” Onlar şimdi Êzidxan’ı aydınlatıyorlar…

Şengal’de fermanın acı ve soğuk yüzünü bu fotoğraflar, az da olsa hafifletiyor. Ama acı, yine en derinlerde… Çünkü burada yüz binlerce insan, yerinden yurdundan oldu. Binlercesi kırım ve katliamdan geçirildi.

KOYNUNDA SAKLADIĞI SİLAHI ÇIKARARAK, DAİŞ EMİRİNİ VURAN KADIN

Şengal'e her gidişimde bir başka çarpıcı gerçekle karşılaşıyorum. Bu kez gittiğimde de Sinuni Dörtyolu'na ilişkin korkunç bir gerçeği öğrendim.

Şengal'in köyleri ve Sinuni kasabası DAİŞ çeteleri tarafından işgal edildiğinde halk, toplanıp arabalara bindirilerek Dörtyol Meydanı'na getirilir. Arabalardan indirilirken DAİŞ'in emiri tarafından, "Kadınlar bu tarafa, erkekler bu tarafa" diye talimat verilir. Sinunili bir kadın, meydanın tam ortasında, koynunda sakladığı silahı çekip DAİŞ emirini vurur. O andan sonra DAİŞ çeteleri, halkın ve eşinin gözleri önünde o anayı yüzlerce kurşun sıkarak öldürür.

Bu hikayeyi duyunca ister istemez Çarçıra Meydanı'nda Qazî Muhammed'in idamı geldi aklıma...

Kadının eşi ve çocuklara halen Sinuni'de yaşıyor. Dikiş makinelerini tamir ederek yaşamlarını sürdürüyorlar. Dükkanın önünde dört defa gittim ama bulamadım. Ama bir gün onları bulup hikayenin tamamını dinleyeceğim.

GÜNEY KAMPLARINDA ZULÜM DÜZENİ

Onlarca köyün halen çetelerin elinde olması, halkın geri dönüşünü ise engelleyemiyor. Fakat geri dönüşle ilgili problem, bu kez başka biçimde ortaya çıkıyor. Ailesinden bazı kişiler Güney'deki kamplarda kaldığı için fotoğraf vermekten çekinen Êzidîlerden 20 yaşındaki Zinar, Güney Kürdistan'daki kampların gerçeklerini şöyle anlatıyor:

"Bu kamplarda kalan insanlarımızın inançlarına hiçbir şekilde saygı gösterilmiyor. Yardım olarak gelen malzemeleri adaletsiz biçimde dağıtıyorlar. Hatta birçok yerde silah olarak kullanılıyor bunlar. Gözlerimle gördüm: Bir adama sabun vereceklerdi, 'Müslüman'ım demezsen vermem' diyorlardı. Adam sabunu almadan geri gitti.

İnsanları götürüp ucuz işgücü olarak çalıştırıyorlar. Mesela bir Güneyli 25 bin yevmiye alıyor, Êzidî'ye ise 10 bin veriyorlar. Böyle çok haksızlık, adaletsizlik, saygısızlık oluyor. Hangi birini söyleyeyim ki? Bu yüzden birçok aile dönmek istiyor ama dönemiyor da. Çünkü kamplarda Şengal'e dönüşü engellemek için yok işte 'DAİŞ var, yine saldıracak', 'Orası halen güvenli değil' gibi bir sürü şey söylüyorlar. Bir de son zamanlarda dönmek isteyenlerden kişi başı 300 Dolar isteniyor. Düşünün, 5 çocuklu bir ailenin dönebilmek için bin 500 Dolar civarında para ödemesi gerekiyor. İnsanlarda o kadar para yok ki versinler.

Ben kaçarak geldim. Ailem halen orada ama onlar da gelmenin yolunu arıyor. Tüm bunlara rağmen yüzlerce aile döndü ve dönmeye devam ediyorlar. Son bir ayda 400 aile geri döndü."