GÖRÜNTÜLÜ

Hevi, adı gibi umut doluydu...

“Hevi, ‘wey lo wey lo garibim daye’ parçasını çok güzel okurdu. Sesin çok güzel, çok güzel okuyorsun dediğimde, ‘sesimin güzelliği değil yoldaş yaşananların özleminin sesidir bu yüzdendir sana güzel gelişi’ derdi.

Anlatılabilir mi sizi en derin duygulara sahip şairler? Mümkün müdür bilmiyorum ama nereden başlanılsa hep eksik kalır hikayeler. Kolay değil öyle yaşamın en güzel dönemleri olan gençliğini verenleri anlatmak. Ne kelimeler yeter ne de kalemin kudreti yazmaya. Çünkü insanlık değerlerini hatırlatan son güzelliklerdir onlar...

Hevi (Muazzez Moğol) 2012 yılında başlamıştı Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bölümüne. Baskıcı ve faşist bir aileden gelmesine rağmen Hevi, kısa sürede yurtsever arkadaşlarla tanışıp kaynaştı. Sıcakkanlılığı ve o güzel gülüşüyle de çok sevilmişti çevresinde. Bir süre  sonra ailesinin baskısına rağmen gençlik çalışmalarına katılmaya başlar.

Ege Üniversitesi’ndeki gençlik çalışmalarında yer alan Hevi, daha sonra Kürdistan kentlerinde devam etti çalışmasına. Silvan’daki çalışmalar sırasında gözaltına alınıp, ailesinin şikayeti üzerine günlerce işkence gördü. Belli bir süre tutuklanan Hevi, cezaevi sonrası yönünü Kürdistan’ın özgür dağlarına çevirdi...

Öz yönetim alanlarında çalışmalara başlayan Hevi’yi, Cizre’deki yoldaşı anlattı...

TARİHE YAZILACAĞIZ SONU NE OLURSA OLSUN

“Hevi, ‘wey lo wey lo garibim daye’ parçasını çok güzel okurdu. Sesin çok güzel, çok güzel okuyorsun dediğimde, ‘sesimin güzelliği değil yoldaş yaşananların özleminin sesidir bu yüzdendir sana güzel gelişi’ derdi.

Çok güzel gülerdi Hevi. Onu okuldan da tanıyordum. Bu kadar etrafına neşe saçarken görmemiştim daha önce. Savaşırken de bunu kendinden eksiltmiyordu. Öyle ki arkadaşların moralsiz olmasını eleştirir ve ‘moralsizlik ihanettir’ felsefesine inanarak, arkadaşlara bu konuda güç katardı. Bunun içinde eğitim vermeyi de üstelenmiş bir arkadaştı. Eğitime bakış açısı dönemlik değildi. Yaşamın her alanı birer eğitim olduğuna inanırdı. Paradigmaya olan realitesi hep ideoloji ve pratik üzerinden paraleldi.

Bir gün muhteşem bir hava vardı. Komünal yaşam kokuyordu, annelerin inançları ve dayanışmaları sıcak yemekleri bütün koşulları yok etmiş büyük inançlar doğurmuştu. Anneler Hevi’nin rahatsızlığından haberdardı. Bu yüzden annelerin ona dinlen ya da özel bir yaklaşımı olursa kızardı. Hastalığın güçlü bir maneviyatla iyi bir motivasyonla atlatacağına inanırdı. Ağır sinüzit rahatsızlığı olmasına rağmen mücadelesini etkilemezdi.

Şikayet etmezdi ve bunun için gereksiz tedavi yöntemi aramazdı. En büyük felsefesi inancıydı. Öyle ki hem halk cephesinde hem de arkadaşlar arasında bu duruşu bu inancı ve bunlarla gelen başarısı çok fark edilip takdir edilirdi.

Vejetaryendı Hevi. Et yemediği için çoğu zaman aç kalırdı. O da bazen suyunu içerdi. Bazen evlerden yiyecek çıkarırdık ona bile kızardı. Sadece ihtiyaç doğrultusunda alınması bile zoruna giderdi.

Bir kez ağladığını gördüm. Hesen arkadaş düşmanla çatışma sırasında ağır yaralanıp şehit düşmüştü. Onu kaldırırken gözleri dolmuştu. Çok da cesurdu. Düşmanın çok iyi gördüğü bir noktada yaralı arkadaşı çatışa çatışa girip çıkarmıştı.

Bazen arkadaşlar bırakıp gidenlerden bahsedince Hevi, ‘Eğer savaş gerçekliğini ve niçin savaşılması gerektiğini bilseydiler gitmezlerdi.. Savaş inançlarına deli gibi bağlı olup çocuklara güzel yarınlar bırakmak isteyenlerin işidir. Savaş korkakların işi değildir.’

Çok güçlüydü. Biliyordu onun gibi düşünen ve inançlara sahip niceleri vardı. Bir konuşmalarına denk gelmiştim. Yine bir aile sokak ortasında karşılaştık. O aileyi ikna edip ve her durum da yanında olacak bir aile kazandığına şahit oldum.

Hevi muazzam bir inançla bağlıydı mücadelesine ve umutlarına.

İlk abluka başladığında annelerin cesareti güç veriyordu. Yoğun öz savunma alanları oluşturuyordu. Bir taraftan umut solu bakan çocukların sloganları, şiyarları bir taraftan annelerin zılgıtları eşliğinde hendekler yapılıyor ve güçlendiriliyordu. Aynı anda Hevi arkadaşları gibi, halkı da örgütleyip moral veriyordu.

Hevi, adı gibi umut dolu bir arkadaştı...”