'İktidar gazeteciler üzerinde korku imparatorluğu kurmaya çalışıyor'

Uzun yıllar Kürdistan'da gazetecilik yapan Faruk Balıkçı, 90’lı yıllarda bugünlerden daha rahat çalışabildiklerini söyledi. Balıkçı, “İktidar diktatörlüğünü kurmak için gazeteciler üzerinde korku imparatorluğu kurmaya çalışıyor” dedi.

Dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 151’inci sırada yer alan Türkiye’de medyaya karşı baskılar artarak devam ediyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yaptığı araştırma göre dünya çapında 348 gazetecinin cezaevinde bulurken, bunların 143’ü ise Türkiye’de. Bu sayı dün gece 21 gün gözaltında tutulan 6 gazeteciden 3’ünün tutuklanmasıyla Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı 146’ya yükseldi. Darbe girişimin ardından ilan edilen OHAL’de 839 gazeteci hakim karşısına çıktı. Sadece son bir yıl içerisinde KHK ile 157 yayın organı kapatıldı. Kapatılan yayın organlarında çalışan binlerce gazeteci işsiz kalırken, bu gazetecilerin herhangi bir basın organında çalıştırılmaması içinde bakanlık tarafından ana akım yayın organlarına yazı gönderildi. Ana akım medya dışındaki gazetecilerin sarı basın kartları iptal edildi, yüzlerce gazeteci de davalarla boğuşur hale geldi. Kürdistan’da 30 yıldır gazetecilik yapan, en son kapatılan İMC TV Amed temsilcisi olan Faruk Balıkçı, gazetecilerin yaşadığı sorunları değerlendirdi.

Her dönemde gazetecilere baskı olduğunu altını çizen Balıkçı, özellikle savaşın olduğu bir coğrafyada gazetecilere yönelik baskıların arttığını söyledi. Bazı dönemlerde gazetecilere karşı baskıların daha fazla gün yüzüne çıktığını kaydeden Balıkçı, “90’lı yıllarda günümüzdeki gibi gazetecilere dönük baskı yoktu. 90 yılında Şırnak’ın Besta alanında PKK’nin elinde bir süre esir kalmış bir astsubayla görüştüm. O zaman tirajı yüksek bir gazetede çalışıyordum. Gazetede haber yayınlandı. Bayağı ses getirdi. Ve hakkında bir dava açılmadı. Bireysel baskılar o dönemde yaygın bir şekilde vardı. Yaptığım haberin ardından Şırnak alay komutanı telefonla beni arayarak önce yumuşak bir dille, ardından da sert bir şekilde beni tehdit etti. ‘Yolun bir daha buralara düşmez umarım’ dedi. Ben bir yıl boyunca o alana gidemedim” diye anlattı.

‘90’LARDA GİZLİ ŞİMDİ ALENİ BASKI’

“90’larda yaptığım haberi bugün yapmış olsaydım hakkımda dava açılmış olacaktı, belki de tutuklanmıştım” diyen Balıkçı, devletin 90’lı yıllarda baskılarını gizli yaptığını, bugün ise aleni şekilde baskı ve linç kampanyası sürdürdüğünü dile getirdi. Bu dönemde gazetecilerin bile meslektaşlarına karşı düşmanlık beslediğine dikkat çeken Balıkçı, “Bu dönemde artık muhalif bir basın organında çalışmak bile suç olarak görülebiliyor. Hiçbir dönemde bu günkü kadar basın üzerinde baskı olmamıştır. Basına dönük ne 90’larda bu kadar baskı oldu ne de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu denli baskıların yoğun ve alenileşen bir dönem yaşandı. Hiç bu süreç kadar zorlandığımı ve basın organlarının kapatıldığını hatırlamıyorum” diye konuştu.

‘GAZETECİLER MESLEKTAŞLARINI TEHDİT EDİYOR’

Çok sesli ve muhalif basının tümden susturulmak istendiği bir dönemi yaşadıklarını dile getiren Balıkçı, “Kendine gazeteci diyen bazı kişiler basın organlarında meslektaşlarını tehdit edebiliyor. İktidar ‘Ya benimsin ya da yoksun’ anlayışını herkese empoze etti. Şu an da herkes o dili kullanarak tehditler savurabiliyor. İktidarın medya üzerindeki baskısından öte, iktidarın yarattığı medyanın gücüyle gazeteciyi tehdit ediyor” değerlendirmesi yaptı.

‘İHBAR YAYGINLAŞTIRILIYOR’ 

Çok sayıda gazetecinin yaptığı haberlerden kaynaklı tutuklamasına değinen Balıkçı, muhalif medyaya yönelik linç yaşandığını ve medyanın tekelleştirilmek istendiğini ifade etti. Deneyimli gazeteci, kendisi dışındakileri suçlu gören anlayışın yayılarak büyümesi dikkat çekerek, “Vatandaşlar içinde geliştirdikleri ihbar olayını artık gazeteciler içinde uygulanıyor. Yapılan ihbarlarla gazeteciler tutuklanıyor. Linç ediliyor. Halkın haber edinme hakkını elinden alıyorlar. Bir yerlerde gizli illegal bir şeyler yapmak istersen o medyanın önünü kesmek istersin ve baskıyı arttırırsın. Şimdi Türkiye’de yaşanan budur. O kadar çok hukuksuzluk yaşanıyor ki o yüzden gazeteler, televizyonlar kapatılıyor, gazeteciler tutuklanıyor” dedi.

Basın özgürlüğünün olmadığı bir yerde demokrasiden bahsetmenin mümkün olamayacağını belirten Balıkçı, “Bir ülkenin demokrasi ölçüsü medyanın özgürlüğüdür. Dünyada 348 gazeteci tutuklu, bunların 143’ü Türkiye’de. Neredeyse dünyadaki tutuklu gazetecilerin yarısı Türkiye’dedir. Bu her şeyi zaten ortaya koyuyor” vurgusu yaptı.

‘GİDİŞAT TÜRKİYE’NİN KAYIBI VE AYIBI OLACAKTIR’

Gazetecilerin yaptıkları haberlerden yargılanıp tutuklanmasının ancak diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde yaşanabileceğine işaret eden Balıkçı, “Şu an bile 6 gazeteci yaptıkları haberlerden dolayı 20 günü aşkın süre gözaltında tutuldu. Ardından da 3 gazeteci tutukladı. Yolsuzluk yapanın değil, onu haberleştirenin yargılandığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef ki. Şu an gazeteciler yaptığı haberden dolayı müebbet hapisle yargılanması, hangi ülkede emsali vardır. İktidar diktatörlüğünü kurmak için gazeteciler üzerinde korku imparatorluğu kurmaya çalışıyor. Bir başka gazetecinin bu tür hukuksuzlukları yazmaması için gözdağı vermeye çalışıyorlar” dedi.

Türkiye’de gazeteciliğin bitirilmeye çalışıldığını sözlerine ekleyen Balıkçı, şöyle devam etti: “Böyle giderse yaşanan hukuksuz artarak tavan yapacaktır. Bunun karşısında durması gereken en önemli güç muhalif medya organlarıdır. Toplumsal bir tepkinin yaratılması gerekiyor. Gidişat Türkiye’nin kaybı ve ayıbı olacaktır.”