‘KDP, AKP çemberinde bitecektir’

Kendisini AKP’ye dayayan KDP’nin gittikçe yalnızlaştığına dikkat çeken Kürdistan Liberaller Birliği Başkanı Doktor Ebir Hesaf, KDP’nin kendisini bu şekilde bitireceğini söyledi.

Programındaki temel hedeflerinden biri, Kürtler arası demokratik birliği sağlamak olan Kürdistan Liberaller Birliği, 2011 yılında Rojava’daki serhildanların içinden doğdu. 2012 yılında yaptığı ilk kongresiyle resmi ilanını gerçekleştirdi.

Genç yaşlardan itibaren komünist harekette yer alan Doktor Ebir Hesaf da 2011 yılında Kürdistan Liberaller Birliği’ne katılıp, aktif olarak siyasi yaşamın içinde yer aldı. Ebir Hesaf, siyasi çizgisini Rojava Devrimi’nden yana belirleyen Kürdistan Liberaller Birliği adına Demokratik Özerk Yönetim bünyesinde oluşturulan ve ENKS ile görüşmeler yapan heyetlerde de yer aldı. Doktor Ebir Hesef, 3. Kongreyle birlikte seçildiği Kürdistan Liberaller Birliği’nin başkanlık görevini sürdürüyor.

Doktor Ebir Hesaf günümüzde Kürt ulusal birliğine dönük ihtiyaçları, KDP ve ENKS’nin ulusal birlik ve Rojava’ya yaklaşımı, KDP çetelerinin Şengal’e saldırıları ve KDP basınının Rojava Devrimi’ne ilişkin propagandaları hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Hesaf Şengal’de başlayacak bir savaşın her yere yayılacağına dikkat çekerek, “Şengal’e saldırmak, Mahmur’a tankları göndermek aslında hiçbir Kürt’e hizmet etmez. Ancak Kürt düşmanlarına yani AKP’ye hizmet eder” diye konuştu.

Birliğinizin hedeflerinden biri Kürtler arası birliği sağlamak. Kürtlerin ulusal birlik ihtiyacını nasıl değerlendiriyorsunuz?

KCK’nin ulusal birlik çağrısının ardından da ulusal birliği desteklediğimizi açıklamıştık. Çünkü günümüz koşullarında Kürtlerin birliği gerçekten acil bir ihtiyaç ve her geçen gün bu ihtiyaç kendisini daha fazla hissettiriyor. Her dört parça Kürdistan’da da halkımızın yaşadığı sorunlar var ve bu sorunlar giderek derinleşiyor.

Suriye’de yaşanan krizi ve Türkiye eliyle nasıl bir yıkımın yaratıldığını biliyoruz. Bugün Türkiye, başta Demokratik Özerk Yönetim ve Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu olmak üzere Rojava Devrimi’nin tüm kazanımlarını tasfiye etmek istiyor. Kuzey Suriye, işgal hareketini geliştiriyor. Türk devleti herkesin gözü önünde Kuzey Kürdistan şehirlerini tankla topla yerle bir etti, Kürtleri öldürdü. Kuzey Kürdistan’da Türk devletinin uyguladığı katliamlar devam ediyor. Yine İran içerisinde de ciddi sorunlar var. Kürt gençleri ve kadınları idam ediliyor. Güney Kürdistan içerisinde de önemli sorunlar var. Güney Kürdistan’da partiler arası sorunlar çok ciddi, ayrıca halkın yaşadığı ciddi sorunlar da var. Ve Şengal’in durumu var.

Bütün bu sorunlar ulusal bir kongre olmadan çözümlenemez. Dört parça Kürdistan’daki insanlarımız da bilmelidir ki çözüm ancak ulusal kongreyle, demokratik ulusal birliği sağlamakla gelişir.

KCK tarafından 2005 yılından bu yana yapılan ulusal birlik çağrılarına hemen hemen bütün güçler olumlu yanıt verirken, KDP ve ona bağlı partilerin ulusal kongreye yaklaşmadıklarını gördük. KCK’nin son çağrısının ardından Neçirwan Barzani’nin “PKK Şengal’den çıkmazsa güç kullanırız” dediğine de şahit olduk. Zaten 3 Mart’ta da KDP çeteleri Şengal’e saldırdı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Rojava Peşmergeleri” adıyla bazı kişiler tarafından Şengal üzerine geliştirilen saldırılar çok zarar verdi. Hatta “kardeş kavgası” dediğimiz yeni bir savaşı çıkarabilecek kadar zarar verdi. Tabii ki bu duruma karşı tüm Kürtler ve siyasi partiler uyanık olmalıdır ve tavrını ortaya koymalıdırlar.

Biliyoruz ki Şengal’de başlayacak bir savaş her yere yayılır. Bugün Şengal’e saldırmak, Mahmur’a tankları göndermek aslında hiçbir Kürde hizmet etmez. Ancak Kürt düşmanlarına yani AKP’ye hizmet eder. KDP yöneticileri ve Barzani, AKP’yle ilişkilerini çok fazla derinleştiriyor; ama herkes de biliyor ki AKP, hiçbir zaman Kürtlere fayda sağlayacak bir çizgiye girmemiştir. Bu gayet açıktır, görünürdür.

Fakat maalesef görüyoruz ki, KDP kendini AKP’ye dayamış. KDP kendisi de bilsin ki, AKP’den ona hiçbir fayda gelmez. Aslında şöyle de söyleyebiliriz; AKP bugün KDP’yi tam anlamıyla bir çembere almış ve bütün Kürt güçlerinden, bütün partilerden koparmıştır. KDP tek başına kalmıştır. Kendini AKP’ye dayıyor ama onsuz bir başına kalacağı ve kendini bitireceği gün de gelecektir.

Peki, Barzani ve kendisine bağlı basın “bağımsız Kürdistan”ı kurmaktan söz ediyor. Tüm yaşananlar ışığında KDP’nin “bağımsız Kürdistan” söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Acaba KDP, bağımsız Kürdistan’ı Kürtlere tankla, topla saldırarak mı kuracak? Rojava, Mahmur ve Şengal halkını toplarla tehdit ederek, vurarak asla bağımsız Kürdistan’ı kuramaz.

Bağımsız Kürdistan’ı AKP’yle birlikte mi kuracak? Şengal’deki saldırıdan bir süre sonra, Erdoğan açıklama yaparak: ‘Irak ve Suriye’nin parçalanmasını hiçbir zaman kabul etmiyorum’ dedi. Bunun karşısında PDK’nin (Kürdistan Demokratik Partisi) açıklaması nedir? Kendilerine en fazla yakın olan AKP ve Erdoğan bu açıklamayı yapıyor ve durumu kabul etmiyor.

Mahmur’u, Şengal’i, Rojava’yı vurarak bağımsız Kürdistan kurulmaz. Kürdistan’ın bağımsızlığı, birliği ancak Kürt partilerinin oturup Kürtlerin çıkarları üzerine tartışması, görüşlerini ve güçlerini birleştirmesiyle olur. Hiçbir zaman kardeş kavgası çıkararak Kürdistan’a fayda sağlanmaz, bağımsızlık da olmaz.

KDP ve ENKS yetkililerinin ve medyasının, PYD’nin, Rojava Devrimi’nin başından itibaren KDP ve ENKS’nin varlıklarını tanımadığına, kendi dışındaki güçleri tasfiye ettiğine dair iddiaları oluyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

15 Mart 2011’de Suriye içinde serhildanlar başladı. Aynı süreçte Rojava’da da Kürtler ayaklandı çünkü rejimin her türlü baskısıyla yüz yüze kalmışlardı. 2011’de Suriye’de başlayan yeni durumla birlikte Kürtler içinde de iki meclis kuruldu. İlki Suriye Kürt Ulusal Meclisi, ENKS’ydi. Sonra Rojava Kürdistan Halk Meclisi (MGRK) kuruldu. Aslında bütün partiler aynı zamanda serhildana kalktılar.

Fakat başlangıçta, siyasal çizgide bir farklılaşma oldu. Birlikte ENKS’yi kuran partiler, ÖSO’yu destekliyorlardı. Tüm Suriye’de, ÖSO’nun egemen olmasını istiyorlardı. ÖSO’nun Kürdistan’a girmesi, Kürdistan’ın, Suriye’nin tank ve toplarıyla yıkılması anlamına geliyordu. Buna karşı çıkan örgütler, partiler MGRK’yi kurdu. TEV-DEM ve PYD’de bunun içindeydi. MGRK ve içindeki güçler siyasal çizgisini üçüncü çizgi olarak belirledi ve bunu açıkladı. Bu da Kürtleri, Suriye savaşına katmamayı ifade ediyordu. Yani Kürtler, Suriye savaşının bir tarafı olmayacaktı. Kendi topraklarında kendilerini örgütleyecek, halkı savunacak ve kendi devrimini yapacaklardı. Suriye savaşının bir tarafı ve halkımızı bu savaşın kurbanı etmeyecektik.

Bu gerçekten de verilmiş en doğru karardı. Daha sonra bu çizgide Demokratik Özerk Yönetim ilan edildi, Suriye Demokratik Meclisi geliştirildi. Bugün de Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi adım adım pratikleşiyor. Bütün bunlar Kürtlerin, Rojava ve Kuzey Suriye halklarının üçüncü çizgide yarattıkları kazanımlarıdır.

ENKS içinde yer alan, Suriye rejimi karşıtı ve ÖSO taraftarı olduğunu söyleyenlerin ya KDP’yle çok derin ilişkileri vardı ya da ona direk bağlılardı. KDP tarafından onlara diplomatik, ekonomik ve benzeri birçok açıdan çok büyük bir destek sunuldu. Fakat bu destek doğru yönde kullanılmadı. Rojava Kürtlerinin sorunları, Hewler’deki otel ve lokantalarda çözülemezdi. Rojava topraklarında, Qamişlo’da çözülmeliydi.

Son süreçte KDP, ENKS medyası tarafından Hewler ve Duhok anlaşmalarının PYD tarafından bozulduğuna dair iddialar çok dile getiriliyor. Siz de bu anlaşmalara giden heyetler içerisinde yer aldınız. Bu anlaşmalar nasıl bozuldu?

ENKS ve MGRK arasındaki siyasal çizgideki farklılığa ve anlaşmazlıklara rağmen 2011, 2012’de birlikte toplantılar gerçekleştirildi. ‘’Hewler anlaşması’’ yapıldı. Kürt Yüksek Konseyi kuruldu. Daha sonra Duhok’da anlaşmalar yapıldı. Ama maalesef bu anlaşmalardan hiçbiri sonuna kadar uygulanamadı.

Sizce bu anlaşmalardan neden sonuç alınamadı? Gerçekten KDP’ye yakın basının belirttiği gibi Hewler ve Duhok anlaşmaları, PYD tarafından mı bozuldu?

Ben de Hewler anlaşmasına katılan heyette yer alan kişilerden biriydim. Bu söylem yalan. O heyette sadece PYD yer almıyordu. Hatta TEV-DEM de değildi. Hewler’e giden heyette yer alanlar daha sonra Demokratik Özerk Yönetim içinde yer alan partilerdi. Demokratik Özerkliğin kabul edilmesi için onlarla birçok görüşme yaptık.

Duhok Anlaşması, Ekim 2014’te yapıldı. O zaman siyasi konsey kurulması için birçok tartışma yapıldı. Tabii kurulsaydı, Rojava’daki tüm işleri örgütleyecekti. Tabii onlar, siyasi konseyde yarı yarıya ENKS’nin, yarı yarıya da Demokratik Özerk Yönetim bünyesindeki partilerin olmasını istiyorlardı. O zaman bunun üzerinde bir uzlaşma olmadı. Rojava dışındaki insanların yarı yarıya bu konseyde yer almalarını istiyorlardı. Daha sonra siyasi konsey kuruldu ama 2. toplantıda feshedildi.

Onlar, bugün “Rojava Peşmergesi” dedikleri güçlerin Rojava’ya geçmesini istiyorlardı. Demokratik Özerk Yönetim bünyesinde yer alan partiler olarak Rojava peşmergelerinin de Rojava savunmasında yer alabileceklerini ama YPG’nin bir parçası olmaları gerektiğini belirttik. Çünkü YPG, siyasi bir oluşum değildi, tüm Rojava’nın ordusuydu. İçinde sadece PYD, Liberal Parti benzeri partiler yer almıyordu. Herkes içinde yer alıyordu. Araplar, Süryaniler vs. vardı. Onlara ‘buyurun siz de katılın, YPG’nin bir parçası, bir grubu olun’ dedik ama bunu kabul etmediler.

Daha sonra 2014’te DAİŞ’in Şegal katliamı yaşandı. HPG, YJA Star ve YPG, YPJ güçleri Şengal’e geçerek halkı korudu. Bunu daha sonra sorun yaptılar. Yine kardeş savaşı yarattılar.

Rojava peşmergesi dedikleri gücün Cerablus’a ve Minbic’e geçerek kendi halkına saldırması gündemde. Bu konuda da halkımıza çağrı yapıyoruz. Bu konuda Kürt halkı uyanık olmalıdır. Çocukları “Rojava Peşmergesi” denen gücün içinde yer alanları aileleri geri çekmelidir. “Halkına saldırma, kardeşini öldürme” demelidir.

Bugün ENKS içinde yer alan bazı şahsiyetler, Avrupa’dan “YPG, YPJ teröristtir” diyorlar. Oysa YPG, YPJ gerçeğini herkes tanıyor ve bütün dünya kabul ediyor artık. DAİŞ’in karşısında duran güçler bunlar. YPJ yaşamın sembolü olmuş durumda. Halkımız bu karalama kampanyasına karşı tavrını güçlü göstermelidir.

Siz de bir kadın ve parti başkanısınız. KDP ve ENKS’lilerle birçok görüşmeye katıldınız. Güney Kürdistan’a birçok defa gidiş gelişiniz oldu. ENKS ve KDP’nin kadın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demokrasinin başta kadın ve erkek ilişkilerinde olması gerekir. Demokrasi sadece siyasi açıdan değil kişilik ve ilişkiler açısından da böyle olmalıdır. Ama maalesef Güney Kürdistan’da biliyoruz ki kadınlar günlük olarak kendilerini yakıyorlar. Demek ki, ciddi acılar yaşıyorlar. Ben birçok defa Güney Kürdistan’a gittim, görüşmelere katıldım. Ama maalesef Güney Kürdistan’da kadınların yaşamsal, toplumsal, siyasal açıdan güçlü bir rollerinin olmadığını gördüm.

Mesela KDP’li heyetlerle görüşmeye gittiğimizde, kadının o heyetlerdeki varlığının sadece sembolik olduğunu gördüm. Sadece “Kadın yok” denilmesin diye bir kadını da bu heyete katmışlardı. Sadece KDP açsından da değil genel olarak Güney’de kadının siyasetteki varlığı çok az. Yani kadına kafasını kaldıracak, kendi mücadelesini yürütecek, örgütlenecek, varlığını ortaya koyup özgürlüğünün mücadelesini yürütecek koşullar hiç tanınmamış.

Rojava’da ise bunun tam tersi bir durum yaşanıyor. Kadının büyük bir çıkışı var. Bu durum sadece Kürt kadınlarını etkilemiyor, tüm dünya kadınlarını etkiliyor. Giysileri bile Avrupa kadınlarına örnek oluyor. Umut ediyoruz ki, tüm Kürdistan kadınları bir hamleyle kendi yaşamını kurma ve özgürlüğünü elde etme mücadelesine girecektir.