Kürt düşmanlığını dizginleyemiyor

Türk ordusu ve bağlı çeteleri Bab’da yenilgiyi kabul etmeye başladılar. Ancak Kürt düşmanlığından vazgeçmeyerek Bab yenilgisinin ucu görünür görünmez yeniden Efrîn ve Şehba’ya yönelik bir plan devreye sokuldu.

Kürt koridoru oluşmasın ve Kürtler Suriye’de de bir statü elde etmesin diye Cerablus’u devralıp Suriye ve Rusya’nın belirlediği çizgiye biat eden AKP yönetimindeki Türk devleti, aylardır sıkıştığı Bab’da yenilgiyi, örtbas etmeye uğraşıyor. Bab’da ağır kayıp veren Türk ordusu, Cerablus’tan İdlib’e kadarki hatta askeri üs ve devşirdiği çetelerle nüfuzunu yaymak istiyor. Yapımını sürdürdüğü askeri üs ve noktalara yerleştirmek üzere dün 2 bin 300 asker ile ÖSO ve yerel polis etiketiyle eğittiği çete elemanlarını yerleştiriyor.

Türk ordusu, kendi içindeki çatışmanın ardından yeniden oluşturduğu dinci-ırkçı koalisyonun kitlesel tahkimatı için militarist varlığını dışarıda da aktifleştirdi. Irak, Güney Kürdistan, Rojava ve Suriye’de art arda hamlelere başladı. Rojava’da ve Suriye sürdürdüğü vekalet savaşıyla yetinmeyerek bizzat ve resmen kendi güçlerini, yanına iliştirdiği 'ÖSO’ etiketi altındaki çetelerle Cerablus’a sürdü. Cerablus çatışma olmadan devralındı ve büyük bir askeri zafer olarak servis edildi. Türk ordusu ve bağlı çeteler, ABD, Rusya, İran olmak üzere uluslararası güçlerden de icazet alarak Cerablus’tan sonra Rai ve Dabıq’ı da işgal ettiği alana kattı. Bunların Kürt koridorunu kapatmaya yetmeyeceğini bilen Türk ordusu, Minbic ve Reqa’ya da saldıracağını belirtip ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyonu kontrpiyede bıraktı ve Bab’a yöneldi. Ancak bu kadar derine inmesi kabul görmedi. Buna rağmen Türk ordusu ve bağlı çeteler, Bab’ın kenarına kadar ulaştı ama burada sert bir direnişle karşılaştı.

BAB’DA NEDEN SAPLANIP KALDI

Türk devletinin iç çatışması sonrası tasfiye edilen NATO’da görevli bir Türk subayı, Türk güçlerinin Bab’da saplanıp kalmalarını, içeride aldığı bilgilere de dayanarak şöyle özetliyor:

* İstihbarat eksikliği. Topçu ateşinin tercihi de bundandır. Bu hedef gözetmeyen yaklaşımın sivil ve dost kuvvetler zayiatını çok arttırdı.

* Türk ordusunun elinde yeterli sayıda havadan karaya güdümlü füze yok. Bu nedenle Türk yetkililer acil operasyonel gereklilik nedeniyle, PGM kitleri (Precision Guided Missiles-Hassas Güdümlü Füzeler) satın almak için Güney Kore’ye resmi bir ziyarette bulundu. Bu eksiklik nedeniyle Türk uçakları güdümsüz, rastgele bombardıman yapıyor.

* Türk Genelkurmayı DAİŞ’in elinde gelişmiş anti-tank (ATGM) silahları olduğunu ve bunları sahada etkin bir biçimde kullandığını biliyor ve planlarını buna göre yapmış olmalıydılar.

* Arazinin durumu. Göreceli olarak düz ve geçişken araziyi kullanan DAİŞ, serbetçe ve hızla hareket edebiliyor ve böylece tankları ve diğer zırhlı taşıyıcıları kolaylıkla avlayabiliyor. Operasyonun zamanlaması da zırhlıların hareketine uygun değil. Güvenilir kaynaklar, Türk genelkurmayının açıklamalarının aksine şimdiye kadar (geçen hafta itibariyle) 54 tank/zırhlı araç kaybedildiğini söylüyor. Konvansiyonel üstünlüğe rağmen henüz DAİŞ’in lojistik hatları bile kesilememiş durumda.

* Devam eden işgal harekatı konusunda bir gerçeklik ise (güvenilir üst düzey kaynaklardan edinilmiş bilgi) Birleşik Stratejik Operasyon Planı’nın (OPLAN) olmaması. Kısacası bütün harekatın toplam bilgisine sahip olan hiç kimse yok. Plan dedikleri şey, üstünde oklar ve zamanlamalar (aylık bazda) olan birkaç power point sunumundan başka bir şey değil.

* Resmi raporlara göre Türk Özel Kuvvetleri’nin üç yıldızlı komutanı (Korgeneral Aksakallı, Erdoğan’ın adamı) operasyonel düzeyde Silopi’deki karargahından komuta ediyor. Bu küçük karargahın birleşik olmadığını, sadece Irak’taki birliklerin Pêşmerge ile koordinasyonunu yürütmek için kurulduğunu kişisel olarak biliyorum.

* Operasyonda kullanılan zırhlı sayısına bakıldığında, zırhlı savaşında hiçbir tecrübesi olmayan bir özel kuvvetler komutanının akıllıca bir seçim olmadığı kolayca anlaşılabilir. Savaşta kaybedilen tanklar olması gereken sağduyunun kanıtlarıdır. Aksakallı’nın başarısızlık nedeniyle kara kuvvetlerinin komutanını suçlayan bir rapor gönderdiğini de duydum.

* Yetersizliği kabul etmek yerine, Erdoğan rejimi başarısızlığı örtmek için “Türk birliklerine ABD’nin yardım etmediğini” iddia etti. Başbakan, “Diğerleri hiçbir şey yapmıyor, tek savaşan biziz” diyecek kadar ileri gitti. Yerine getirilmeyen yardım neydi? ABD ne plana onay verdi ne de Bab’la ilgili bir destek sözü verdi.

* Türk Hava Kuvvetleri, Avrupa’nın en büyüğü olarak gösterilir. 250’den fazla savaş uçağıyla gereken hava desteğinin kolayca verilebilmesi gerekir. Türk Genelkurmayı bin 141 DAİŞ hedefinin bin 233 güdümlü füzeyle vurulduğunu açıkladı ancak anlaşılıyor ki bu saldırıların DAİŞ’in savaşma kabiliyetine hiçbir etkisi olmamıştır. Ya hava saldırıları çok etkisizdir ya da bu rakamlar doğru değildir.

* Türk ordusu ne tanımlanmış bir hedef ne de bir planlama olmadan Suriye’ye girdi. İlk gerçek direnişte de “olsa olsa” yöntemi başarısızlığa uğramıştır. Bab operasyonunda, politik hırslarla beslenen maceraperestliğin, kifayetsiz bir komuta kademesiyle sakatlanmış askeri gücün tüm arazlarını görebiliriz. “Zafere duyulan açlık” başkanlık referandumu süresince devam edecek mi? Askeri bir zafer ya da yenilgi sonucu belirleyecektir.

Türk ordusu, bütün saldırılarına rağmen henüz Bab’a giremedi. Bab şurada dursun komutanları Seyf Ebubekir’in köyü olan Biza’ya bile giremedi. 20 günlük ağır bombardımandan sonra önceki gün öğle saatlerinde Bizea’ya girdiler. Ancak sadece iki saat kalabildiler. Hava kararmaya doğru giderken DAİŞ yeniden saldırarak Bizea’yı Türk ordusu ve bağlı çetelerinden aldı. Üstelik ondan fazla Türk çetelerin elemanlarını esir alarak. Türk ordusu Bab’da verdiği kayıplardan ötürü Rusya arabuluculuğuyla BAAS’ın girmesini istiyor. Türkiye, Rusya ve Suriye uçaklarının birlikte Bab ve çevresini bombalaması bu uzlaşmayı kanıtlıyor.

BAAS, DAİŞ’İN SON İKMAL HATTINI KESTİ

BAAS rejimi, dün öğleden önce Bab yakınlarında bir kasabayı daha kontrol altına aldı. Kentin güneydoğusunda bulunan Ayaşhiya kasabası, rejimin kontrolüne geçti. Ayaşhiya kasabası ve tepesinin alınmasıyla beraber, Bab’a giden son ikmal hattı da ateş menziline girdi ve yol kesildi. Böylece Bab’ın güneyi rejim tarafından kapatılarak, kente girmesinin zemin hazırlandı.

TÜRK DEVLETİ ASKERİ ÜSLER KURUYOR

Türk ordusu Cerablus’a girdiği günden itibaren Minbic’a saldırdı. ABD’nin arabuluculuğuyla saldırılarını durdurdu. Ancak Minbic’a karşı amaç ve hedeflerinden vazgeçmedi. Cerablus’un güneyinde bulunan ve Minbic’ın tam karşısındaki Helvancı köyünde bir askeri üs kurdu. Helvancı’nın yanı sıra çetelerinin merkezi olan Amarni köyünde bir askeri nokta kurdu. Aralık ayı içinde ise Helvancı köyünde bu kez helikopter pisti yapmaya başladı. Geçtiğimiz hafta helikopter pistinin yapımını da bitirdi. Cerablus’un batısındaki Taşlı ve Hava höyük köylerine güçlerinin merkez karargahını kurdu. İki köy de Rai ile Cerablus arasında yer alıyor. Diğer bir askeri üssü ise Efrîn hattını hedef alan Exterin’de askeri karargah kurma çalışmalarını, Suriye uçaklarının saldırısı sonrası durdurdu.

Üs kurma çalışmaları Astana toplantısından sonra daha da hızlandırıldı. Geçen süre içinde Rai ile Ezaz arasında yer alan Şava, Şeverin, Sindi; Ezaz ile Exterin arasında kalan Tel Cibrin köyleri çevresinde üs kurma çalışmalarını sürdürdü. Son bir hafta içinde ise Dabıq ile Erşab köyü arasında kalan bir bölgede helikopter iniş pisti yaptığı ortaya çıktı. Ayrıca son bir hafta içinde Türk ordu yetkililerinden bazıları Ezez’a helikopter ile giderek buradaki hastaneyi karargaha dönüştürmek için kontrol etti. 6 milyon dolar ödenekle askeri bir merkeze dönüştürme kararı çıkartıldı.

Ayn Dekne köyü ile Exterin arasındaki Tıl Cibrin askeri üssüne önceki gün 80 özel kuvvet elemanı ile 5 tank ve 2 panzer gönderildi. Ayn Dekne köyü QSD bileşeni olan Ceyş el Siwar’ın elinde olan bir köy. Geçtiğimiz yaz aylarından itibaren defalarca Türkiye’ye bağlı çeteler tarafından saldırılara maruz kaldı. Tıl Cibrin’de yapılan askeri üssün birincil hedefinin başta Ayn Dekne, Tıl Rıfat, Şeyh İsa, Hesiye olmak üzere Ceyş el Siwar’ın kontrolündeki alanlar olduğu açık. Tel Cibrin’e önceki gün gönderilen güç ve zırhlı araçlardan sonra dün de Türkiye ordusundan 2bin 300 kişilik güç, Ezaz ve Rai’den içeri girdi. Bu güçler Dabıq, Soran, Şava, Şevrin, Sindi ve Ezaz’a yerleştirilecek.

Yerel kaynaklara göre; Türk ordu güçlerinin adı geçen yerlere yerleştirilmesi önümüzdeki dönemde Efrîn ve Şehba’ya dönük kapsamlı bir saldırının hazırlığı.

RUSYA BUNDAN HABERSİZ Mİ?

Bu gelişmeler, yenilgisini kabul ederek Bab’ı rejime de bırakmak zorunda kalacak olan Türkiye’nin Şehba ve Efrîn’e yönelik yeni bir planı devreye soktuğunu gösteriyor. Bütün bunların Rusya’dan habersiz olmadığı, Rusya onaylamadan Türkiye’nin buna girişemeyeceği ifade ediliyor.