YPS Direnişi’nden kesitler: Tek amacım yoldaşlarımın intikamını almak

“Yoldaşlarımın, halkımın intikamını almak için mücadele ediyorum” diyen Didar Çiya, Şırnak’taki YPS direnişini anlatıyor...

Şırnak’taki öz yönetim direnişleri başlamadan önce barikatlar kurduklarını, etraftaki tüm hazırlıklarını bitirdiklerini söyleyen Çiya, sonra YPS’nin ilan edildiğini belirtti. YPS ilanının büyük bir heyecan ile karşılandığını dile getiren Çiya, “Devrimin yükü ağırdı. Ama tatlıydı. Ağır ama tatlı bir yük ile çalışmalarımıza başladık. Ben direnişe Şehit Gulan ve Şehit Asya’dan etkilenip katılmıştım. Önce Şehit Asya’nın yanına verilmiştim. Bahçeli mahallesinde kadın olarak ben ve Şehit Asya vardık. Doğrusu bu iki arkadaşta da çok sağlam bir duruş vardı.

Halka yönelik toplantılar, eğitimler geliştirildi. Halk amacın ne olduğunu geniş olarak anlayınca o bilinç ile direnişe aktif katılma oldu. Doğrusu Şırnak’ta halkın çok büyük bir direnişi oldu. Yoldaşlık yönüyle de bir fedakârlık söz konusuydu. Hiçbir sıkıntı çıkmıyordu” dedi.

Bahçeli mahallesinde kadına özgün bir eğitim devresi açtıklarını, sayı artınca Cumhuriyet mahallesinde de 2’inci devreyi açtıklarını söyleyen Çiya şunları belirtti: “Karma devrelerimiz de vardı. Orada da askeri eğitimler veriliyordu. Doğrusu savaşın ortasında bile hiç eğitimsiz kalmıyorduk. Bir süre sonra arkadaşların yerleri değişti. Mahallelere düzenlemeler oluyordu. Bizim mahalledeki kadın arkadaşların sayısını arttırdık. Henüz abluka başlamadan önce 5 Şubat’ta Asya arkadaş şehit düşmüştü. Onunla beraber 4 erkek arkadaş da şehit düşmüştü. Asya arkadaşın insana güç veren bir yapısı vardı. Mahalledeki anneler genel olarak da halk Asya arkadaştan çok etkileniyorlardı. Onunla beraber şehit düşen arkadaşlar Agir, Xwînrêj, Yilmaz ve Koçer’di. Dört arkadaşın da yaşamda, savaşta büyük emeği olmuştu. Onlar şehit düştüğünde biz eğitimdeydik. Daha doğrusu eğitimin sonuna doğru gelmiştik. Onların yolunda yürümeyi her zaman kendime esas aldım.

Eğitim sonrası hepimizin düzenlemeleri olmuştu. Ben Bahçeli mahallesinde kalmıştım yine. Orada savaşımımı, mücadelemi sürdürüyordum. 8 Mart’a yaklaşmıştık. Hazırlık yapıldı. Halk ile YPS’li arkadaşlar bir olmuştu.”

‘YPS’NİN İLANI İLE KATILIM ARTTI’

Başta kadınların sayısının az olduğunu, ancak YPS’nin ilanı ile birlikte kadın, erkek birçok katılım gerçekleştiğini de vurgulayan Çiya, “Herkes onun ağırlığına girmişti. Sayıları gün geçtikçe artıyordu. Yeterli kadın sayısına ulaşınca YPS Jin’i ilan ettik. Düşmanın yoğun bulunduğu, merkezi olan tümenin yanında kurduk. Yani yanı başında. Eskiden zulüm karşısında boyun eğen, korkan kişilere de büyük bir güven ve cesaret gelmişti. Eskiden kadınlar doğru dürüst evlerinden dışarı çıkamıyorlardı. Eğitim gördükten sonra artık rahatça dışarı çıkabiliyor, savaşa katılabiliyorlardı. Tüm bunlar devrim sayesinde oluyordu.

Bir süre sonra Şırnak ablukaya alındı. Düşman üzerimizde ağır bir psikolojinin olduğunu sanıyordu. Fakat öylesine rahat bir psikoloji vardı ki üzerimizde, her arkadaşın yoğunlaşması savaş üzerineydi. Başka bir yoğunlaşma oluşmamıştı. Moraller hat safhadaydı. Herkes mevzilerde konumlanmıştı. Her birimiz farklı bir mevzide konumlanmıştık. Bazı mevzilerimiz karma idi. Doğrusu daha önce savaş görmemiştik. Bilincimiz oluşmamıştı. Fakat aldığımız eğitimlerle ve tecrübelerle çabuk adapte olmuştuk. Birbirimizin cesaretinden etkileniyorduk” diye konuştu.

‘DÜŞMAN HALKA ÇOK ZARAR VERDİ’

Şırnak ablukaya alınmadan önceki süreçte örgütlenme, barikat yapma çalışmaları yürüttüklerini söyleyen Çiya, halkın da serhildana kalktığını hatırlattı. Bir yandan gürültü eylemi yapılırken, annelerin zılgıtlar çektiğini vurgulayan Çiya şunları dile getirdi: “Tabi düşman bu durumu görünce direkt kobra ve biber gazı ile müdahale ediyordu. Sonra arkadaşların eylemleri başladı. Arkadaşların eylemleri arttıkça düşman da bir yandan kobra ile vuruyordu. Her sokakta mevzilerimiz, çadırlarımız vardı. Bu çadırlara halk geliyordu. Düşman mobese kameralarında bunları görüyordu ve halkı suikast ediyordu. Düşman halka çok zarar verdi. Halkın şehir içinde olmasının onun için bir önemi yoktu. Sürekli vuruyordu. Zaten korkmaları, zarar görmeleri için her şeyi yapıyorlardı. Tabi halkta hiçbir şekilde geri çekilme durumu da yaşanmıyordu.

Düşman bunları görünce daha da öfkeleniyordu. Ejder, Kobra türü araçlarla saldırıyorlardı. Kobra üzerine A4 silahını yerleştirmişlerdi. Bu silah hiç durmadan çalışıyordu. Onun yanında Ejder aracı aşağıdaysa, Yalçın aracı yukarıdaydı. Ve sürekli vuruyordu. Kobra diğer yandaydı. Yine Çakır Söğüt’ten, Tümen’den, Özel Hareket’ten her yandan vuruyorlardı. Bazen eylem yapmadan bile tüm silahların üzerimize çalıştığını görüyorduk. Espicino getirmişlerdi. Arkadaşlar tank, espicino türü araç ve silahlarını imha ediyorlardı. Henüz savaşın başındayken 3 tank imha edildi. Onlar sanıyordu ki biz onların tekniği karşısında bir şey yapamayız. Hâlbuki onları imha edecek her şeye sahiptik. Bir de onlar hep uzaktan vuruyordu. Mevzilerinin yanında bile kalamıyorlardı. Bizim suikastçılarımız çok güçlüydü. Onların kepçeleri de hep devredeydi. Bir defada tüm barikatları kaldırabiliyorlardı. Tabi bunu görünce biraz etkileniyorduk. Çünkü o barikatların hepsini sırtımızla yapmıştık. O sırada arkadaşlar da etkili vurmaya başladılar onları. Bu sefer öyle rahat gelemiyorlardı. Onlardaki korkuyu insan net görebiliyordu. Çoğu zaman arkadaşlar bombayı araçlarının içine kadar atıyorlardı. Yani o derece onlara yaklaşıyorlardı” dedi.

‘ÇOCUĞUMUN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN…’

Savaşın başladığı günlerde Türk devlet güçlerinin hiçbir şekilde karadan gelemediğini, sürekli uzaktan vurduğunu da sözlerine ekleyen Çiya, YPS güçlerinin stratejik yerlerde konumlanmış olmasının bunda etkili olduğunu belirtti. Mevzilerinin stratejik yerlerde olmasının Türk devlet güçlerinin tekniğini de etkisiz kıldığını vurgulayan Çiya şunları vurguladı: “Zaten dönem dönem düzenlemelerimiz de değişiyordu. Benim bulunduğum mevzide 3 kadın 2 erkek arkadaş vardı.

Biz ana caddenin kenarındaydık. Düşmana karşı sabotaj, suikast tarzı eylemsellikler geliştiriyorduk. Bir süre sonra baktık ki büyük bir tecrübe oluşmuş. Artık savaşa göre adım atıyorduk. Tufan ve Xwinda arkadaşlar bizim sorumlumuzdu. Bir eylem gerçekleştirmek için Tufan ve Hisnî arkadaş ana caddenin üzerine gittiler. Orada düşmanın pususunda şehit düştüler. Hisnî arkadaş evli bir arkadaştı. Çocuğu vardı. Bu şekilde katılmıştı direnişe. Sürekli bize diyordu, ‘çocuklarımın ve tüm Kürt çocuklarının özgürlüğü için mücadele ediyorum. Onlar düşmanın sömürüsü altındayken ben devimde rahat oturamam.’ Hisnî arkadaşın duruşu bir militan duruşuydu. Şehit Tufan’ın bize öğrettiği çok şey vardı. Moralsiz düşmemize asla izin vermiyordu. Bu konuda çok dikkat ediyordu. Ayrıca beyni sürekli düşman üzerineydi. Nasıl yenebiliriz şeklinde sürekli yoğunlaşıyordu. İlk şehitlerdendi. Onların şahadetinden sonra daha büyük bir ağırlık hissettik. Onların intikamını almak için canla başla çalıştık.

Yaptığımız eylemler karşısında düşman da boş durmuyordu tabi. Sürekli obüs, havan, tank, ejder, yalçın gibi ne kadar aracı, silahı varsa üzerimize geliyordu. Ama hiç sonuç alamıyordu.”

‘ÜÇ KEZ AYNI YERE MAYIN DÖŞEDİ’

“Heval Hizan’ın örneğini vermek istiyorum. Heval Hizan bir kadın arkadaştı. Caddeye mayın döşedi. Mayınını döşediği yere kobra geldi. O zaman mayını kobrada patlattı. Sonraki gün sabah 6’da düşman tekrar oraya geldi. Heval Hizan yine aynı noktaya mayın bırakmıştı. Bu sefer mayın kepçede patladı. Düşman mayının üçüncü kez aynı yere bırakılabileceğini tahmin etmedi. Fakat Heval Hizan yine gitti aynı yere mayın döşedi. Ve üçüncü gün ejder aracının altında mayını patlattı. Öyle bir taktikti. Düşmanın aklına asla gelmezdi. Nitekim 3 sefer de tuzağa düştü. Ve birçok ölüsü, yaralısı, imha edilen aracı oldu. Şehit Hizan’da korku, kaygı hiç yoktu” diyen Çiya bir süre sonra savaşın daha da ağırlaştığını vurguladı.

Savaşta özellikle sabotaj ve suikastçıların büyük rol oynadığını da belirten Çiya “Zaten en büyük darbeyi bu iki şekilde vuruyorduk, düşmanı etkisiz kılıyorduk. Düşman da hiç karadan gelemiyordu. Çok korkuyordu. Göğüs göğüsse bir savaşa cesaret edemiyordu. Düşman kendi suikastçılarını öyle yerlere yerleştiriyordu ki ne kadar korktuklarını anlıyorduk. Örneğin duvarı iki defa deliyorlardı. Pencerenin önüne manken koyuyorlardı. Sonra perdeyi sallıyorlardı. Biz onları vuralım da suikastçılarımızı görsünler diye. Tabi biz onların oyunlarını fark etmiştik. Çoğu zaman öyle bir psikoloji oluşmuştu ki onlar da ağlayarak geri çekiliyorlardı. Aramızda çok kısa mesafeler vardı. Onları net görebiliyorduk.

‘DÜŞMANI BOŞA ÇIKARIYORDUK’

Bazen etkilenmemiz için şarkı çalıyorlardı. Buna karşılık biz de çok rahat bir hava vardı. Düşman tank, obüs, havan ile öylesine vuruyordu ki bazen kulaklarımız sağırlaşacak düzeye geliyordu. O zaman heval Hizan’ın taktiği yine devreye giriyordu. Sesi güzeldi. Tam o esnada tüm arkadaşları toplayıp yüksek sesle şarkı söylüyordu. Sesi düşmana rahat gidiyordu. Ben ve diğer arkadaşlar bu durumdan çok etkileniyorduk. Arkadaşların gücünü bu şekilde defalarca görüyorduk. Kendi kendimize diyorduk, demek ki sesimizle bile düşmanın oyunlarını boşa çıkarabiliriz” dedi.

‘KAYBEDEN TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİ OLACAKTIR’

Savaş boyunca karşılaştığı her andan dersler, tecrübeler çıkarmayı esas aldığını da söyleyin Çiya anlatımlarını şöyle sürdürdü: “Çok şahadet yanımda oldu. Çok değerli insanlar tanıdım bu süreçte. Ve hep kendime sorduğum soru şuydu. Neden daha erken katılmadın bu mücadeleye. Tabi şunun sorgulamasını da yaptım. Düşman gençlerin beynini yıkamak için her türlü tekniği kullanıyor. Adeta dondurulmuş, robotlaştırılmışız. Bu şekilde bazı şeylerin de çok fazla farkına varamıyorduk. Fakat bu süreçte anladım ki ben de birçok genç de gerçekliğimizden uzaklaştırılmışız.

Bu süreç benim için büyük bir eğitimdi. Hatta en büyük eğitimdi. Şırnak’ta direnen birçok kişi şimdi yanımızda değillerdi. Belki fiziki olarak yanımızda değillerdi ama ruh, maneviyat olarak hep onlarla yaşadık ve yaşıyoruz. Onlar sürekli bizim yaşamımızın tüm alanlarında olacaklar. Ve onların takipçileri olacağız. Kaybeden azılı Türk devleti ve sömürgecilik olacaktır.

‘AKP DEVLETİ KAYBETMEYE MAHKUMDUR’

Buradan Şırnak halkına da sesleniyorum. Ne olursa olsun mücadelelerinden vazgeçmesinler. İntikamlarını almak için sürekli bir savaş içerisinde olsunlar. AKP Devleti’nin hiçbir oyununa aldanmasınlar. Konut, ev yapacakmış. Bunların hepsi halkı ve kamuoyunu aldatmaya dönüktür. Kendisi halkın evlerini yaktı yıktı, halkı katletti. Şimdi de iyi rol oynamaya çalışıyor. AKP devleti tarihte kaybetmeye mahkumdur. Hatta tarihte bile ismi geçmeyecek kadar vahşi bir devlettir. Tüm Şırnaklılar bunu görmesi ve buna göre hareket etmesi gerekiyor. Bu süreci ne ben ne de direnişe katılan hiç kimse asla unutmaz. Şehitlerimizin takipçileriyiz. Onlara borçlu olduğumuz intikam duygusu ile yaşıyoruz.”