YPS Direnişinden kesitler: Mehmet Tunç direnişinin devamcısı olacağız

YPS direnişinin sembollerinden Mehmet Tunç ile beraber direnen Delal Azad, hem Cizre direnişini hem de Mehmet Tunç ile geçen anılarını anlattı.

Türk devletinin asimilasyon, yıldırma ve baskı politikaları Cizre halkı üzerinde beklenilenin tersine her zaman bir başkaldırışa dönüştü. Bu yüzdendir ki Türk devletinin Cizre’ye dönük vahşi uygulamaları her zaman olmuştur. Bunun en bariz örneklerinden biri de 2015’te yaptığı katliamdı. Özyönetim direnişlerinde en doğal yaşam haklarını isteyen halka karşı devletin cevabı katliam, öldürme, işkence yani vahşet oldu.

Kürt tarihinde önemli bir dönüm noktası olan ‘özyönetim direnişleri’nde yer alan direnişçilerle konuşmaya devam ediyoruz. YPS direnişinin sembollerinden Mehmet Tunç ile beraber direnen Delal Azad, hem Cizre direnişini hem de Mehmet Tunç ile geçen anılarını ANF’ye anlattı.

‘DİRENİŞİ AYAKTA TUTUYORLARDI’

Cizre direnişinin başladığı günlerde, gördüğü devlet vahşetine dayanamayarak direnişte yer aldığını belirten Delal Azad’ın, en yakını abisi olmak üzere birçok akrabası devlet güçlerince katledilmiş. Bir Kürt genci olarak görev ve sorumluluk gereği direnişe katıldığını aktaran Azad, ilk olarak Mehmet Tunç’un yanına gittiğini söyledi. “Mehmet Tunç yaralıydı ama ona rağmen morali yerinde, hareketliliğinde ve canlılığında hiçbir değişiklik yoktu. Sonra beni Ruken arkadaş ile tanıştırdı. Mehmet Tunç ve Ruken arkadaş, herkese devamlı moral veriyor, mevzileri dolaşıyorlar, mevzilerde şarkılar söylüyorlar, halaylar çekiyorlardı. Bizi en fazla ayakta tutan da buydu; mücadele arzusu ve moral.

Yanımda vurulan bir arkadaşımızın cenazesine düşman işkence yaptı. O zaman anladık ki düşman bu direnişten çok korkmuştu. Cenazeye bu şekilde yaklaşmalarından çok etkilendim. Mehmet Tunç o dönem bana çok yardımcı oldu. Direnmem gerektiğini söylüyordu. Bir yaralı ya da bir şahadet olduğunda bunlardan güç almam gerektiğini belirtiyordu. Ayrıca, ‘Ne olursa olsun. Sonuna kadar bu direnişte yer, alıp savaşacağım’ diyordu. O’nun bu kararlılığını görünce bende de savaşçı, direnişçi bir ruh gelişti diyebilirim. Düşmanın gücü moralimizi bozmaya yetmedi.”

‘ADI GİBİYDİ RUKEN’

Direniş günlerinde bir defa eve gitmesinin istendiğini ancak dayanamayıp geri döndüğünü belirten Delal Azad, Mehmet Tunç ve Ruken arkadaşın onun üzerinde bıraktıkları etkiyi şu sözlerle ifade etti: “Üzerimde Ruken arkadaş ve Mehmet Tunç’un büyük emekleri vardır. Her zaman çok eğitici yaklaşıyorlardı. Ruken arkadaş her zaman güler yüzlüydü. Adı gibiydi. Sürekli yoldaşlık ilişkilerinden bahsediyordu. Sürekli Mehmet Tunç ile beraber hareket ediyorlardı. Bazen mevzilerde, sokaklarda, mahallelerde çektiği ‘tililisi’ ile tüm halk toplanıyordu. Bir defasında Ruken arkadaş halka moral olması açısından Cizre’nin ortasına büyük bir sofra kurdu ve yaptığı yemekleri yemeleri için direnişe katılan tüm halkı oraya topladı. O gün çok güzel bir gündü.”

‘BİR ANONSU HALKIN TOPLANMASINA YETTİ’

Mehmet Tunç’un halk üzerindeki etkisine ilişkin tanıklıklarını ise şu şekilde paylaştı: “Savaşın yoğunlaştığı günlerden bir gün Mehmet Tunç, tüm Cizre halkına çağrı yapıp var olan direnişin büyütülmesi için harekete geçmelerini söyledi. Mehmet Tunç’un bir anonsu tüm halkın toplanmasına yetti. Halk üzerindeki etkisi çok büyüktü. Direnişin içinde yer almayanlar da geldi. Hatta birçok korucu silah bıraktı. Örneğin Mehmet Atak’ın kardeşi geldi ve artık bize karşı savaşmayacağını belirtti.

PSİKOLOJİK HARBE KARŞI TİLİLİ

Cizre’de devlet güçlerinin uyguladığı psikolojik harp tekniklerine de değinen Delal Azad, halkın ve savaşçıların bu harbe karşı gösterdiği tepkiyi şu sözlerle tarif etti:

“Cizre’yi susturacağız, bitireceğiz. Cizre halkı teröristtir, onları katledeceğiz, Mehmet Tunç, Ruken, Cemile gelip teslim olsunlar’ şeklinde anonslar yapıyorlardı. Biz de buna karşın eylemlerimizle cevap veriyorduk. Sabotaj, suikast tarzı eylemlerle düşmana ağır darbeler vuruyorduk. Cizre halkı zaten onlara inanmıyor, etkilenmiyorlardı. Cizre halkı bu direnişe gerçekten çok destek oldu. Zaten orada savaşan Cizre’nin çocukları, anneleri, babaları idi. Bazı kişileri hastalık, rahatsızlık gibi nedenlerle çıkartmak istiyorduk fakat onlar çıkmak istemiyorlardı.

Orada kahramanca direnip yaşamını yitirenlerden biri de Cemile arkadaştı. Ondan bahsederken hala çok etkileniyorum. Özellikle de kadın arkadaşların direnişlerinden çok korkuyorlardı. Hele ki kadınlar tilili çekip eylem yapınca, tüm gücüyle savaşmasından düşmanın ne kadar korktuğunu insan anlıyordu.”

DAİŞ BENZERİ UYGULAMALAR

Türk ordusunun vahşetine ilişkin tanıklıklarını da paylaşan Delal Azad, cenazelere yapılanları DAİŞ vahşetiyle aynı olduğunu vurguladı. Azad uygulanan vahşete ilişkin şu örnekleri verdi: “Arkadaşlarımızın cenazeleri ellerine geçtiğinde ya yakıyorlar ya da Dicle suyuna atıyorlardı. Kendi cenazelerine de aynı uygulamayı yapıyorlardı. Birçok asker cenazesini direk Dicle suyuna attılar. Cenazeleri görülecek, ölü sayısı belli olacak diye çok korkuyorlardı. Hepsi özel harekattı. Esir aldıklarımızdan biri sürekli bağırıyordu. Başta ne olduğunu anlamadık. Sonra anladık ki bir çeşit hap kullanıyorlar. Yani bu şekilde kendilerinden geçip her türlü vahşeti uyguluyorlardı. Yoksa bir evin penceresi önünde uyutulan bir bebeği hangi vicdan öldürebilir?

Tanık olduğum bir barbarlık örneği de şu: Bir kadının genç oğlu her iki ayağından yaralanmıştı. Etrafı suikastçılar tarafından kuşatılmıştı. O anda bir kadın arkadaşımız da onun savunmasını yapmak istedi. Fakat yeri deşifre oldu ve öldürüldü. O kadının oğlunun yanına düştü. Yaşlı kadın hem yaralı olan oğlunu hem de öldürülen arkadaşın cenazesini getirmek için oraya gitti. Yaşlı annenin kolu da yaralıydı ama her ikisini de getirdi. Ne yazık ki düşman onu yakaladı ve işkenceyle orada öldürdü.”

‘ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ SAĞLANMADAN EVE GELEMEM’

Direnişçiler ablukaya alınmaya başlandığı zaman sığınaklara girilmeye başlandığını belirten Delal Azad, Mehmet Tunç’un bulunduğu yerden kurtulan arkadaşının tanıklığını ise şöyle aktardı:

“Abluka başladığında arkadaşım kendisini çöplüğün içine saklamış. Mehmet Tunç ve beraberindekiler o zaman şehit düştüler. Böyle bir vahşet hiçbir yerde görülmemiştir. O arkadaşım tüm bunları gözüyle görüyor. Arkadaşların üzerine kimyasal kullanıldığını ve tüm vücutlarının yandığını söylüyordu.”

‘ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KAZANMADAN MÜCADELEMİZDEN VAZGEÇMEM’

Cizre’nin öz yönetim direnişine ilişkin yaşadıklarını ve şimdiki duygularını paylaşan Delal Azad, son olarak Cizre halkını selamlarken, direniş zamanı kendilerine karşı savaşan koruculara bir mesaj vermeyi de unutmadı.

Mehmet Tunç ailesine sürekli diyormuş; ‘Özgürlüğümüz sağlanmadan eve gelemem, sizi de çok seviyorum ama özgürlüğümüzü kazanmamız daha önemlidir.’ O’nun direnişinin devamcısı olacağız. O’nun da Şehit Ruken’in de mücadeleleri unutulamaz.

Ben de bu direnişe katıldığım için çok mutluyum. Tarihe damgasını vurdu. Bir insanlık örneği, destanının ve karşısında da vahşetin sergilendiği bir mücadele oldu. Anılarıma, yoldaşlıklarıma bağlı kalarak sonuna kadar mücadelemi sürdüreceğim. Buradan Cizre halkına sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. O zaman bizim karşımızda savaşan korucular, düşmanla birlik olan sayısı az da olsa kişiler vardı. Buradan onlara da sesleniyorum. Düşman için iyi Kürt, kötü Kürt yoktur. Tüm Kürtler onun için aynıdır. Düşmanı tanıyıp düşmana karşı bir savaş içine girmeliler. Direnişe katılan tüm halkımızın direnişini tekrardan selamlıyorum. Ben de şehit arkadaşlarımın intikamını almadan, Kürdistan’ı, Önderliğimizi özgürleştirmeden mücadelemden vazgeçmeyeceğim. Ş. Mehmet Tunç ve Ş. Ruken’in bana öğrettiklerinin takipçisi olacağım.”