DİZİ VII

Cebo, Kekê ve Çağdaş: Devrimci yaşadılar

Cebrail Günebakan, Yunus Emre Şen ve Çağdaş Aydın, Rojava devrimini kendi devrimleri olarak gördüler ve yüzlerini devrime döndüler.

Cebrail Günebakan, Yunus Emre Şen ve Çağdaş Aydın, 20 Temmuz'da Suruç'ta katledilen 33 devrimci arasında yer aldı. Her durumda devrimci yaşamdan yan tutum alan 3 genç devrimci, Rojava devrimini, kendi devrimleri olarak gördü. Devrimin toprakları onlar için kendi devrimciliklerini de sınayacakları bir yerdi.

SADE, SAMİMİ, KARARLI VE

Cebrail Günebakan'ın kimlikteki ismi Emrah. O yoldaşlarının ise “Cebo”su.

Cebrail, lise yıllarından itibaren devrimci mücadelenin içinde. Liseli Öğrenci Birliği çalışması yürüttü. 2010 yılında tutuklandığında 18 yaşındaydı. 1,5 yıl Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde tutuldu. 2012 yılında tahliye olduktan sonra Muğla ve Ege'de gençlik çalışması yürüttü, 2013 yılında yeniden İstanbul'a döndü.

Bu süreçte Gezi Ayaklanması'nın barikatlarında, Taksim'de ve İstanbul'un emekçi semtlerinde gerçekleşen halk forumları ve meclislerde yerini tereddütsüzce aldı. Gezi Ayaklanması sonrası AKP hükümetinin emekçi semtlerdeki uyuşturucu çeteleri eliyle gerçekleştirdiği gözdağı girişimlerine karşı mücadelesini sürdüren Cebrail, 2013 yılının yazında çeteler tarafından vurularak ağır yaralandı; ardından 2013 yılının sonbaharında yeniden tutuklanıp Kandıra Hapishanesi'ne gönderildi.

7 aylık mahpusluğun ardından kaldığı yerden devam etti. 2014 yılının sonbaharında Adana'ya gitti. Burada polisin saldırılarının hedefindeydi. Polisin gözaltına alırken ki, ağzını yırtarcasına saldırısı kamuoyuna yansımıştı.

SGDF'nin “Beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz” kampanyası çalışmaları için bir hafta öncesinde Suruç'a gitti. Oradaki tüm çalışmaları yürüttü.

20 Temmuz günü, hem telaşlı hem de çok mutlu görünüyordu. Suruç vahşetinden yaralı olarak çıkan Ok, o gün için “Bulduğu her fırsatta espri yapıyordu” diyor.

Yurtdışına çıkış yasağı olduğu için sınır kapısından geçmesi mümkün değil. Katliamdan yaralı kurtulan Yağmur Taş da aynı durumda. Ancak Taş, henüz 16 yaşında olduğu için sınırı geçemeyecek. Bunun üzerine Cebrail, “Üzülmeyelim yoldaş, burada oturur, biz de karşı tarafı izleriz” diyor.

Patlamadan sonra yoldaşlarının aklına ölmüş olabileceği gelmiyor. Hepsi de “Kesin hayattadır ve birileri için bir şey yapıyordur”. Yağmur, “Ölebileceğini hiç düşünmedim. Kesin yaralıları taşıyordur, diye hep düşündüm” diyor. Duyguları aynen şöyle: “Çünkü Cebo bu.”

Okan Danacı, Cebrail ile 4-5 yaşından bu yana arkadaş. Birlikte Kaşkar Mahmut İlköğretim Okulu'na ardından Ertuğrul Gazi Lisesi'ne gitmişler. Lise yıllarında Suruç şehidi Büşra Mete ile de dostlukları başlıyor.

Gülsuyu Mahallesi'nde devrimciler sürekli hayatlarında. Duvarlarda yazılamalar var, sık sık eylemler yapılıyor. Ayrıca Cebrail'in yurtsever akrabaları var. Okan, "Sınıfta herkes Tarkan dinlerken o Ahmet Kaya, Kürtçe müzikler dinliyordu" diyor. Ancak ilk günlerde derneğe gidecekleri zaman utanıp sıkılıyorlar. Okan, “Tek gitmiyorduk, utanıyorduk. Hep birbirimizi bekliyorduk gitmek için” diyor. Lisede ilk yaptıkları eylem Genel Sağlık Sigortası protestosu.

Mazlum, Cebo'nun en eski arkadaşlarından. Kendisi de Suruç gazisi.

Mazlum'a göre, Cebo istisnasız herkese dokunmuş bir insan. Onun için bir dert ortağı. Cebo'nun yaşamını yitirdiğini duyduğunda ilk duygusu; “Dert ortağımı kaybettim” oluyor.

Yoldaşları, Cebo'yu istenilen bir devrimci profil olarak tanımlıyor. Şerife Erbay, “Hiçbir zaman bireysel sorunları, bireysel istekleri olmadı. Mücadelenin ihtiyaçları neyse kendini ona göre konumlandırırdı” diyor.

Yoldaşlarıyla zaman geçirmeyi severdi. Çok az bir zamanı da olsa, ortak bir şeyler yapmanın yolunu arardı. Yoldaşlarının ihtiyaçları ile yakından ilgilenirdi. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP'den milletvekili adayı olan Şerife Erbay, Cebo'nun Adana'dan kendisine gösterdiği desteği anlatıyor: “Konuşmalarımı dinlerdi, önerilerde bulunurdu. Her akşam arayıp çalışmaların nasıl geçtiğini söyler ve sürekli motive ederdi.”

Uğur Ok da, Şerife gibi önce mektupla tanışmış Cebrail ile. Çıktıklarında ise ilk edindiği izlenim, “O ne kadar güzel bir insan” oluyor. Uğur'un ilk dikkatini çeken sadeliği ve tereddütsüzlüğü.

Esprili bir insan. Politik konuların dışında genelde her şeyi espriye vuruyor. Aldığı nefesin hakkını veriyor. Sokaklarda yürümeyi seviyor örneğin. Kar yağmur demeden arkadaşlarıyla sokakları arşınlıyor. Mazlum, Cebrail'in bu sevgisini “Gülsuyu'nun yokuşları kışın tam bir çileye dönüşür. Ona rağmen kış günü bile 'Çıkıp yürüyelim' dediğini hatırlarım” sözleriyle anlatıyor.

Gülenspor'a emek vermiş. Yoldaşı Volkan Uyar, gülerek “Ancak kötü oynardı” diyor ve ekliyor: “Bir gün oynuyoruz. Yoldaşlarla beraber burada Okan, Cebo, Çağrı gettolaşmışlar. Birbirlerine sürekli pas atıyorlar. Ben de aldrım ayağıma topu, takımı yönlendirmeye başladım. Sadece 3'üne pas atmıyorum. Cebo kızdı, en sonunda 'Ben oynamıyorum' dedi, çıktı gitti. Başka hiçbir yerde görmedim ama top oynarken küsüyordu. Çok gülmüştük haline.”

Sadeydi. En nefret ettiği ise yapmacıklıktı. Bazen çok titiz, detaycı olabiliyordu. Mazlum gülerek, “17-18 yaşlarındaydık. Bu titizliğinin bunalttığı oluyordu. Hatta bu yüzden birkaç kez birbirimize küsmüştük” diyor

Şarkı söylemeyi de severmiş. Mazlum, “Sesi güzel olmamasına rağmen özgüveni vardı” diyor.

Çocuklarla arası iyiydi. Roboskîye gittiğinde çocuklarla çokça zaman geçirdiği için memnundu.

Müteveziydi. Özgüveni yüksekti. Babası, “Küçükken de böyleydi, kendine güvenirdi. Lider gibiydi. Ben baş edemiyordum” diyor.

Kobaneyi inşa çalışmasının ardından Kürdistan'da çalışmak istiyordu. Gerillalara karşı büyük bir sempatisi vardı.

EN BÜYÜK TUTKUSU DOĞAYDI

Çağdaş Aydın, babası Feti ile birlikte yola çıktı. Feti, katliamdan yaralı çıktı. Suruç'a gidişlerini “Orada yaşananlar karşısında tavırsız kalamazdık” şeklinde açıklıyor ve ekliyor: “Çağdaş ile çantalarımızı beraber hazırladık. O günlerde Kayseride olan Cemil yoldaş da bize dahil oldu. Kadıköy'den yola çıktık.”

Annesi Saniye'nin yolculuktan haberi yok. O günlerde Çağdaş'a duyduğu ihtiyaç nedeniyle “Haberim olsaydı 'Gitme' derdim” diyor. Ancak “Beni dinlemezdi” diye ekliyor: “Her yere giderdi. Sivas katliamının yıldönümünde Sivas'a gitti. Roboskî'ye gitti. Her yere gidiyordu.”

Çağdaş iki üniversite bitirmişti, ancak işsizdi. Geçici işlerde çalışıyordu. ESP'nin sosyal medya biriminde görevliydi. Bir dönem ETHA'nın muhabirliğini yaptı.

Babası Feti, Mandıra Filozofu filmini izlemeye gittiklerini anlatıyor, “O gün bana, 'İşte benim yaşamım bu' demişti. İstediği paranın pulun olmadığı komünal yaşamdı” diyor.

Kurulu düzene tabi olmak istemiyordu. Babasının anlatımına göre, iki ay çalıştıktan sonra, 'Kazandığım para yeter' diyerek işten ayrılıyordu. Annesi Saniye de, “Paraya hiç önem vermezdi” diyor.

Doğaya aitti. Ekoloji kamplarını kaçırmazdı. Suyu da severmiş. Ekoloji kampı sırasında Mercan suyunda sık sık yüzmüş. Suruç'tan yaralı kurtulan Zindan Dorudemir, “Ben çok iyi yüzemezdim. Çağdaş çok iyi yüzücüydü. O suya girdiğinde ben tereddüt etmezdim. Akıntının başında dururdu, biz de suya kendimizi bırakırdık. Çünkü ona güvenirdim” diyor.

Zindan o kamp günlerini şöyle anlatıyor: “Atılgan, çalışkan biriydi. Odun toplamak gerektiğinde, ilk gidenlerden biriydi. Sabah spora mı kalkmak gerekiyor, herkes önce Çağdaş kalkardı.”

Cumartesi eyleminin, sessiz emektarlarındandı. Her haftaya gitmeyi ihmal etmezdi. Feti, “Çoğu zaman, Cumartesi Anneleri ile kahvaltı yapmak için, bizimle kahvaltı yapmadan evden çıkardı” diyor.

Sevdiği bir film mi, kitap mı oldu, hemen babasıyla annesiyle paylaşırdı.

Yoldaşı Zindan Borudemir'e göre, en önemli özelliği, merakıydı. her şeyi çok merak ederdi, sorgulardı. Tartışmayı da severdi. Bilmediğini saklamazdı, anlama çalışırdı.

HEP GÜLDÜ, HEP GÜLDÜRDÜ

Yunus Emre Şen, yoldaşlarının “Kekê”siydi. Vanlıydı. Üniversiteyi Ankara'da okudu; Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde. Devrimci mücadele ile lise yıllarında tanıştı. Ancak Roboskî katliamı, hayatında belirleyici oldu. Örgütlü devrimci yaşamı tercih ederek, SGDF içerisinde yer aldı. Ankara'nın ardından Adana'da çalışmalarını sürdürdü.

Rojava'da devrim süreci başladığından beri sohbetlerinde “Ben de orada olmalıyım” diyordu. Rojava'ya ilişkin tüm güncel gelişmeleri takip ederdi, imkan buldukça da yoldaşları ile tartışırdı.

Annesi Şükran'ın oğlunun Suruç'a gideceğinden haberi yok. “Haberim olsa, ona izin vermez ben giderdim. Çünkü tehlikeli yerlerdi” diyor ve ekliyor: “Ama kafasına koymuştu, gidecekti.”

En belirgin özelliği, kendini sürekli geliştirmesi. Sadece dinlemez ya da boş yere konuşmaz, fikir üretir ve fikrin hayata geçmesi için de emek harcar. Antifaşist eylemlerin en önündedir. Ankara'daki Fabrika Kolektif Üretim Merkezi'nin kuruluş çalışmalarında yer alır.

Kafasına koyduğu mutlaka yapardı. Kendisini politik ve teorik olarak geliştirirdi. Bu nedenle sürekli okurdu.

Yoldaşları “çok yönlülüğüne” dikkat çekiyor. Uğur, “Edebiyattan, sanattan, teoriden, politikadan anlardı. Çok yönlü bir yoldaştı. Çok iyi okurdu. Yaptığımız sohbetlerde çok soru sorardı.”

Konuşması hali tavrı ruhuyla Kürdistaniydi. Gönlü Rojava'da olmaktan yanaydı

Mütevaziydi de. Aynı zamanda esprili ve sürekli gülerdi. Uğur Ok, “Ben Keke ile karşılaşıp da hiç gülmediği bir anı hatırlamam” diyor. Gülmek de yakışırdı ona.

Bu dünyadan gülerek geçti.

Yarın: İstanbul'dan yola çıkan Büşra Mete, Ece Dinç, Hatice Ezgi Sadet, Polen Ünlü ve Duygu Tuna

...