Her toprak damlı evde asılı: Şahmeran

Anadolu’daki evlerin duvarlarında hala asılı olan, kırk ayaklı, kadın başlı, yarı insan Şahmeran. Çocukların hep merak ettiği ama bir türlü kim olduğunu anlamlandıramadıkları resim.

Kürdistan’da evlerdeki yerini koruyor, iyiliğin ve güzelliğin temsili. Kadın başlıdır, çünkü; bereketi, doğruluğu ve iyiliği simgeler. Hep farklı bir hikaye anlatılsa da şahmeranla ilgili, Kürdistan topraklarda derin bir izi olduğu aşikar.

Başı kadın, kuyruğu yılan olan Şahmeran aslında Lilit’in kendisi. Kırk ayağının olması ise Nuh’un kırk gün yaptığı gemi içerisinde tufanla boğuşup, Cudi Dağı'nın tepesine varmasına bağlıdır. Çünkü her üç kitapta da Nuh’un yeniden insanlığın neslini devam ettiren peygamber olduğu söylenir. Kürtlerde de bir insan ölürse kırk gün onun yası tutulur. Yani aynı zamanda o kırk gün boyunca o insan saygı gereği yaşatılır.

Farklı hikayelerle karşımıza çıkmıştır Şahmeran ama Kürtlerdeki yeri Zerdüşt’ten gelir.

Hikayeye göre, “Zerdüşt bir gün uyurken yılan ensesinden ısırır. Zerdüşt uyanıp, ‘teşekkür ederim, beni erken uyandırdın, çalışmam lazımdı’ der. Bunun üzerine tekrar yılan ağzını ısırdığı yere sokar ve zehrini geri çeker. Zerdüşt’ün asası yılan şeklinde ve etrafı güneş şeması ile ışınlarıyla süslüydü.”

Şu an Êzidîlerin inanç dergâhı olan Laleş’te duvarlar üzerine çizilmiş aynı şemayı birçok kez görebilirsiniz. Birçok Kürt ailesinin evinde bulunan Şahmeran bu mitolojinin bir devamıdır.

Birçok hikaye ve filme konu olan Şahmeran miti, Murat Mungan’ın “Cenk Hikayeleri” kitabında da yer edinmiştir. Orhan Pamuk da “Kırmızı saçlı kadın” kitabında değinmeden geçememiştir.

Mardin eski çarşında da sabırla cama ince ince işleyen Ali Usta, bu mesleğin neredeyse artık son temsilcisi. Ustasından öğrenmiş bu sanatı ama aktaracak bir çırak bulamamaktan mustarip.

HİKAYESİ

Oturuyoruz yanına, başlıyor bize anlatmaya, Şahmeran’ı:

“Camsap isminde, uzun boylu, geniş omuzlu, esmer tenli, çok yakışıklı bir genç yaşarmış zamanın durduğu bu şehirde. Binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla girmiş.

Çaresizlik içinde beklerken bir ışık huzmesi belirmiş. Işık huzmesi kendisine yaklaştıkça gözleri kamaşan Camsap, ellerini gözlerine siper ederek etrafında gezinen yaratıkların ne olduğuna baktığında uzunu, kısası, yeşili, siyahı ile envaiçeşit binlerce yılanın çevresini sarmış olduğunu fark etmiş. Yılanların hepsi kafalarını kaldırmış, gelen ışık huzmesine doğru bakıyorlarmış. Camsap da onların baktığı yöne doğru bakınca birden dona kalmış. Çünkü Camsap, bu zifiri karanlık mağaranın içinde hayatında gördüğü en güzel kadının yüzünü görmüş birden. Ona doğru daha dikkatli bakınca kadının belden aşağısının yılan olduğunu fark etmiş. Kadın ona doğru ilerliyormuş, tam karşısında durmuş, gülümseyerek elini ona doğru uzatmış. Ertesi sabah uyandığında Şahmeran'ı karşısında mükellef bir sofranın başında otururken bulmuş. Camsap’ı kahvaltıya davet etmiş, Şahmeran. O ise gözlerini ondan alamıyormuş. Şahmeran da ona bakıyormuş, kendinden geçmiş bir halde.

Şahmeran, 'Bak Camsap, ben insanlığın bütün tarihini biliyorum. İstersen sana anlatayım' deyip başlamış anlatmaya. Anlatmış, anlatmış, anlatmış günler boyu. Bu sohbetler sırasında Camsap ve Şahmeran arasında tarihin en soylu aşklarından birisi başlamış.

Gel zaman git zaman, Şahmeran'ın anlatacağı bir şey kalmamış artık. Camsap da anasını ve yeryüzünü özlemeye başlamış. Bir gün dayanamamış ve düşüncesini Şahmeran'a da açmış. Sevdiğinin kendisinden sıkıldığını ve artık gitmek istediğini duyunca önceleri kesin bir dille reddetmiş, Şahmeran. Ancak günler geçip Camsap'ın üzüntüsünden eriyip bittiğini görünce dayanamamış ve ona şöyle demiş:

‘Ey Camsap, beni iyi dinle, sözlerime iyi kulak ver. Biliyorum, gitmene izin verirsem sen de bana ihanet edeceksin ve yerimi diğer insanlara söyleyeceksin. Ancak bu topraklarda aşklar ölümünedir. Seni çok sevdiğimden dolayı üzülmene dayanamıyorum. Bu sebeple gitmene izin veriyorum. Ancak bana bir söz vermeni istiyorum. Ne sebeple olursa olsun başka insanlarla beraber suya girme.’

Camsap sevinçle Şahmeran'a sarılmış ve ona asla ihanet etmeyeceğine dair yeminler etmiş.

Camsap mağaradan çıktıktan sonra bir köye yerleşmiş ve marangozluk yapmaya başlamış. Arada sırada da gizlice mağaraya giderek Şahmeran'ı ziyaret ediyormuş. Ancak bu mutlu günler uzun sürmemiş.

Camsap'ın yaşadığı ülkenin kralı bir gün amansız bir hastalığın pençesine düşmüş. Ülkenin bütün hekimleri gelmiş ama kralın hastalığına çare olamamışlar. Kralın kötü kalpli bir veziri varmış. Vezir her seferinde krala hastalığının tek çaresinin Şahmeran'da olduğunu söylüyormuş.

Onun etinden bir parça yemesinin kralın hastalığının dermanı olacağını kralın kafasına sokmuş. Kral da Şahmeran'ın bir an önce bulunmasını emretmiş. Bütün ülkede Şahmeran aranmış. Sonunda bilge bir adam bütün insanların gruplar halinde hamamlara ve nehirlere sokulmasını tavsiye etmiş, böylece Şahmeran'ın yerini bilen varsa onu bulabileceklerini söylemiş. Vezir de ülkedeki herkesi hamamlara sokmaya başlamış. Askerler Camsap'ın yaşadığı köye de gelmişler ve herkesi toplayarak büyük bir hamama götürmüşler. Camsap Şahmeran'a verdiği sözü hatırlayarak önce gitmek istememiş. Ancak askerler onu zorla içeri sokmuşlar. Camsap hamama girdikten sonara herkesin gözünün üzerine dikildiğini fark etmiş. Şahmeran kendisine bakınca bütün vücudunun yılanlarınki gibi pullarla kaplandığını fark etmiş. Askerler hemen Camsap’ı yakalayarak vezirin huzuruna getirmişler. Kötü kalpli vezirin amacı kralı iyileştirmek falan değilmiş. Şahmeran'ı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmak istiyormuş. Camsap'a günlerce işkence yaptıktan sonra Şahmeran'ın yerini söyletmiş. Askerler hemen gidip Camsap'ın söylediği yerde mağarayı bulmuşlar ve onu oradan çıkarıp saraya getirmişler.

Şahmeran ve Camsap kralın huzurunda karşı karşıya gelmişler. Şahmeran üzüntülü ve utanç dolu Camsap'a dönmüş:

‘Ey sevdiğim, üzülme. Biliyorum ki sen bana kendi canın için ihanet etmedin ama ben de sana dememiş miydim, bu topraklarda aşklar ölümünedir diye. Bak, şimdi anladın mı? Sen üzülme ne olur!’

Camsap Şahmeran'ın bu sözleri karşısında daha da utanmış. Şahmeran sözlerine devam etmiş: ‘Şimdi size sırrımı vereceğim. Kim ki benim kuyruğumdan bir parça koparıp yerse o bütün dünyanın sırrına ve gizemine vakıf olacak. Her kim ki benim kafamdan bir parça koparıp yerse o da o anda öte dünyayı boylayacak.’

Şahmeran daha sözlerini bitirmeden kötü kalpli vezir elinde kocaman kılıcı ile atılıp Şahmeran'ın bedenini iki parçaya ayırmış. Ve kuyruğundan bir parça koparmış Camsap da duyduğu acı ve utancın etkisi ile fırlayıp oracıkta ölmek için sevdiğinin, Şahmeran'ın kafasından bir parça ısırıvermiş. Kötü kalpli vezir kuyruktan kopardığı parçayı ağzına atar atmaz oracıkta can vermiş. Camsap'a ise hiçbir şey olmamış. Şahmeran son anda yaptığı planı ile bütün bilgisinin sevdiğine geçmesine sebep olmuş. Ancak Camsap sevdiğini kaybetmenin acısına dayanamayarak kendisini dışarı atmış ve dağ bayır, ülke ülke dolaşmaya başlamış. O günden sonra da Lokman Hekim efsanesi almış başını yürümüş..."

'İNSANA AİT HER ŞEY KAYBOLUYOR'

Cam işleme sanatının sabır gerektirdiği aktaran Ali Usta, artık duvarlara pop müziği şarkıcılarının posterlerinin asıldığı bir döneme geçildiğini anlatıyor ve ekliyor: "Bir dönem kapandı artık. Yeni nesil bu tür hikayeleri ne biliyor ne de dinliyor. Özel siparişle çalışıyoruz artık. Eskiden yetişemezdik, bu işe de bir hürmet vardı. İnsana ait her şey kayboluyor aslında. Öğrenmek için önce sevmek gerekiyor. Biz bu sanata başlamadan önce bize hikayesi anlatılırdı. Kim akşam rüyasında görürse Şahmeran'ı, ona öğretilirdi bu işleme sanatı...”

Yunan mitolojisinde de yılana bir ayrıcalık tanınıyor. Eczanelerde yılanın bir çıraya çevrili olarak görülmesinin kökeni de Yunan mitolojisinden geliyor.