Şıkaki: Toplum, eğitim hakkını iktidarın elinden almalı

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Şıkaki, devletlerin eğitim sistemlerinde "toplumu sindirmenin orduya, devlete ve egemen ailelere hizmetçi sağlamanın" hedeflediğini belirtti.

Şıkaki, "Okulu bizzat hayatın yeniden inşa edildiği, toplumsal bir yaşam mekânı olarak kabul etmek gerekir. (...) Toplumun kendi eğitim hakkını iktidar otoritelerinin elinden kurtarması ve kendi eline alması özgürlük yolunda siyasi ve toplumsal adaleti sağlamanın önemli bir koşuludur" dedi.

KCK Eğitim Komitesi Üyesi Harun Şıkaki, mevcut eğitim sistemini ve demokratik eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğini ANF'ye değerlendirdi...

Eğitim sistemini özgürlük penceresinden görmeye çalışırken nasıl bir tanım yapılabilir?

Bir teori olarak özgürlük kavrayışı ele alındığında, insanın varlığını özgürlüğüyle tanımlamak ve varoluşun gerçek koşulunun özgürlük olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Benlik bilincini geliştiren insan hayatının her alanında özgürlüğün tüm şartlarını sağlamayı, korumayı ve inşa etmeyi hedefleyen insandır. Varlık ve benlik özgür olmayı gerektirir ve varlık özgür bilinç olmadan oluşmaz. Var olma bilinci özgürlük olmadan düşünülemez. Bu bir hareket yasasıdır ve varlığın kendi olma bilincidir. Tutsak, donmuş, bilinç ögesinden yoksun, akışkan olmayan bir hareket düşünülmeyeceği gibi, hareketsiz, düşüncesiz ve kendi farkında olmayan bir varlık da düşünülemez.

Toplumsal öz bilinç ve aklın gelişimi ve toplumsal varlığın gelişimi özgür olmayı şart kılar. Toplumsallık canlı bir organizmadır, değişim ve dönüşüm ise temel yasasıdır. Dolayısıyla özgürlük oluşmadan toplumsallık oluşmaz. İnsan yeryüzündeki canlılar arasında zihinsel haritasını kendi oluşturma kudretine sahip tek varlıktır, denilebilir. Bu bağlamda insandaki akıl ve zihnin oluşumu toplumsal oluşla gelişir; toplumsallıkta özgür varoluşun gerçekleşmesidir.

Toplumsal varoluşta öğrenme metodu nasıl ele alınmalı?

Toplumsal oluş eylem ve örgütlenmedir. Eylem ve örgütlenme ise toplumsal hafızanın gelişimi ve kullanımıdır. Kendinin farkına varma eylem ile başlar ve insanlaşma-toplumsallaşma bir eylemdir. Doğaya ve nesnelerine ilk biçim verme eylemi, insanın kendisine biçim verme eylemidir. Etik ve estetik insan ve doğa ilişkisi temelinde gerçekleşir. Doğayla kurulan ilişki değerler üzerine kurulu bir ilişkidir, etik ve estetik doğayla kurulan ilişikler sonucu temel değerler olarak şekillenmektedir. İnsanın doğayla olan ilişkisi bu bakımdan temel değerlere bağlanmıştır ve karşılıklı alma ve verme üzerine kurulmuştur. İnsan doğayı şekillendirirken kendisini de şekillendirmiş ve estetize etmiştir. Bunu yaparken ahlak ve güzellik temel ölçü olarak açığa çıkmaktadır.

Doğadan öğrenme yöntemi günümüzde nasıl bir form kazanmıştır?

İnsanın doğayla kurduğu ilişki aynı zamanda bir öğrenme ve eğitim ilişkisidir. Bu bakımdan eğitim olgusu soyut bir eylem değil, somut ve pratik bir eylemdir. Toplumsal akıl ve hafızanın gelişmesi bakımından da önemli bir eylemdir. Eğitim eylemin herhangi bir aktivitesi değil, toplumun kurucu bir ögesidir. Eğitim toplumsal zihniyetin ve bilincin gelişimini sağlamada, özgür aklın yaratılmasında ve toplumun kendi hakkında söz söyleme ve eylemde bulunma hakkını kendi eline alması demektir. Bu anlamıyla toplumun kendi eğitim hakkını iktidar otoritelerinin elinden kurtarması ve kendi eline alması özgürlük yolunda siyasi ve toplumsal adaleti sağlamanın önemli bir koşuludur.

'Uygarlık tarihi' ile birlikte gelişen yapılaşma eğitime neleri kattı?

Uygarlık tarihi egemenlerin sınıfsal ideolojisini yeniden üreterek bunu topluma dayatmalarının tarihidir. Egemenler toplumsal eğitimi kendi tekellerine alarak bunu yaptılar. Eğitim egemenlerin elinde kendi ideolojik hegemonyalarının yayılmasında, kabul ettirilmesinde bir araç olarak işlevi görmüştür. Egemen sınıflar, hegemon konumlarını koruyabilmek ve bireyleri üretim ilişkilerine uygun olarak yetiştirmek için eğitimi kendi çıkarları doğrultusunda geliştirmişlerdir. Bu manada, modernitenin en önemli ideolojik araçlarından biri toplumsal eğitimi ele geçirmesidir.

Modernite kurmuş olduğu eğitim tekeliyle toplumdaki hakikati öldürmüştür. Modern Devlet kurduğu eğitim sistemi yoluyla toplumdaki hakikat, algı, bilinç ve zihniyeti çarpıtarak kendi algı, bilinç ve zihniyetini geliştirmiştir. Yaratılan bu zihniyetle toplum özünden saptırılmış, bilinç çarpıtılmasına uğratılmış ve toplumsallık dağıtılmıştır. Devletçi uygarlık topluma karşı ideolojik hegemonyasını eğitimi ele geçirerek kurmuştur. Sümer rahipleri zigguratlarda ideolojik hegemonya kurarken, eğitim yoluyla toplumun rızasını üretmişlerdir. Zigguratta kurulan ideolojik hâkimiyet eğitim yoluyla kalıcı hale getirilip yaygınlaştırılmıştır. Bu yolla toplumsal eğitim alanı ele geçirilmiş, toplumun çocuk ve gençlerine el konulmuş, ziggurat-tapınaklara alınarak devşirilmiş ve köleleştirilmişlerdir.

'Uygarlık' ve devlet güçleri neden eğitimi bu kadar önemsiyor?

Devletçi uygarlık güçleri egemenliklerinin bir gereği ve uygulaması olarak eğitime çok önem vermekteler. Bunu ideolojik, politik niyet ve amaçları temelinde, toplumun çocuklarını ve gençliğini baskının dünyasına uymayı benimsetmek için yaparlar. Bu yüzden egemen elitlerin toplumsal değerlere karşı uygulamış oldukları ideolojik, zihinsel, kültürel asimilasyon ve başkalaşma politikasını kendiliğinden bırakacaklarına inanmak gibi naif bir yaklaşıma kimse kendisini inandırmamalı ve yanıltmamalıdır.

Toplumu denetimine almak, toplumun zihniyetini ve hafızasını çarpıtmak, kendisi olmaktan çıkarmak, özel yöntemler geliştirerek toplumun maddi-manevi kültürünü ele geçirmek ve topluma egemen olmak bir yöntem olarak geliştirilir. Bu yöntemin geliştirilmesinde ve sonuç alınmasında en etkili araç olarak eğitim kullanılır. Bu çerçevede eğitimin amacı toplumu sindirmek, orduya, devlete ve egemen ailelere hizmetçi sağlamaktır. Eğitim esasta ideolojik inşaya, hakikat çarpıtmasına, korkutma, ezber ve açık şiddete dayanır. Tapınaklarda, saraylarda, orduda ve modern okullarda gerçekleştirilen eğitim yöntemleriyle toplum ehlileştirilir ve egemenlere hizmet için hazır hale getirilir. Sağlıklı çocuklara, kadınlara, genç erkeklere ve önemli yetenekleri olanlara açıkça zorla el konulur; tapınaklara, köle birliklerine, işliklere ve bazıları da saraylara alınırlar. Yeteneği olan ve kavrayışları yüksek çocukları seçerek, tapınaklarında, saraylarında ve okullarında özel eğitimden geçirilerek devlet memuru olarak devşirilirler.

Eğitimi toplumsal ihtiyaçlara göre şekillendirmek için nereden başlamak gerekir?

Toplumsal eğitimin amaçları esasen ahlaki ve politik olmalıdır. İnsanlar kendileri ve içinde yaşadıkları toplum hakkında belirli ideallere sahip olarak yetiştirilmeliler. İnsanları toplumsal yaşama hazırlamak, özgür ve iradeli bireyler yetiştirmek ve insandaki sorumluluk duygusunu geliştirmek eğitimin temel amacı olmalıdır. Eğitimin mekânı okullar olduğuna göre, okulların insanların ne bilmeleri, ne yapmaları ve ne olmaları ile ilgilenmeleri gerektiği söylenebilir. Ama en büyük okulun toplumun kendisi olduğunu bilmek gerekiyor. Kuşkusuz sistemsel olarak okullaşma önemli bir formdur. Fakat insanın asıl kişilik ve karakter edindiği esas okulun toplum, çevre ve aile olduğunu bilmek durumundayız. Formel olarak okul ve eğitim insanlara kimi becerilerin kazandırıldığı, insanların okuma-yazma öğrendiği, teknik kimi bilgiler edindiği mekânlar olarak ele alınabilir, fakat bu yetersiz bir tanım olur. Muhakkak ki okuma-yazma ve tekniki becerilerin kazandırılması da eğitimin önemli bir parçasıdır. Ama esas olan toplumsal yaşamın yeniden inşasıdır. Bütün teknik değerlendirmeleri ancak bu bakımdan ele alabilir, sistemin bütün parçalarını etkileyen ahlaki bir bakış açısı içinde değerlendirebiliriz. Öğrencilerin sadece iyi okur-yazarlar olmalarını ve yeteri kadar teknik bilgilere sahip olmalarını isteyemeyiz. Bizim bundan daha önemli olarak isteyebileceğimiz şey, onların bu becerilere insan hayatının daha iyiye götürülmesine katkıda bulunmak için sahip olmalarıdır. Bu da ahlaki ve politik sorumluluğu yüksek, özgür iradeli, toplumsal belleği güçlü insanlar yetiştirmeyi gerektirir.

Eğitim ve bilim ilişkisini nasıl ele alıyorsunuz?

Eğitimi bir bilim olarak ele almak durumundayız. Bu bağlamda her bilim dalını ve konu alanını eğitimle doğrudan ilişkili olan yanıyla değerlendirmek yerinde olur. Eğitim bilim yöntemiyle bilimsel disiplinler arasındaki -psikoloji, ekonomi, hukuk, sosyoloji, antropoloji, biyoloji, genetik vb. gibi- bilgi ve yöntem birliği ve bütünlüğünün sağlanması gereklidir. Bu aynı zamanda bir eğitim felsefesini gerekli kılar. Bu anlamıyla eğitim, bilim ve bilgi konusu olduğu kadar felsefe konusudur da.

Demokratik bir eğitim sistemi nasıl geliştirilebilir?

Demokratik bir yaklaşım, merkezine öğrencinin ilgi ve ihtiyaçlarını aldığı kadar, eğitim ve öğretimin yöntem, biçim ve süreçlerini de almak durumundadır. Demokratik eğitim sisteminde salt öğrenme merkezli program geliştirme yaklaşımları benimsenen bir yaklaşım değildir. Demokratik bir okul sisteminin ortak özellikleri arasında, okul içerisinde düzenlenen tüm öğrenme süreçlerinde öğrencinin ilgi ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak, bu görüşlerin özgürce paylaşıldığı demokratik bir sınıf ortamını oluşturmak, öğrencinin her türlü etkinliğe aktif olarak katılımının ve bireysel gelişiminin amaç edinilmesini sağlamak gerekmektedir.

Demokrasi düşüncesi toplumsal bir karaktere sahiptir. Demokrasi olmadan demokratik toplum olamayacağı gibi, demokratik toplum olmadan demokrasi de gelişmez. Demokrasi insanların nasıl bir arada yaşamaları gerektiği ile ilgili ahlaki bir kavramdır. Demokratik toplum etkinliklerde çoklu, doğru ve uygun olana ilişkin ortak karar gücü ve vizyonu tarafından yönlendirilir. Demokrasiyi savunma, etkili katılım, tartışma, karar alma ve özgürce düşünme ve düşündüğünü savunma ile olur. Demokratik okul, demokratik tartışma ve ortak karar alma mekânıdır. Demokratik okulda her bir bireyin politik süreçlerde bir payının olması düşüncesi, demokratik okulun kendi temelleri üzerinde yeniden durması düşüncesine dayanır.

Demokrasiyi okula yerleştirmek, okul içinde demokratik işleyişi geliştirmek ve okulda demokratik yönetimi işlevli kılmak önemli olmaktadır. Bu, demokrasiyi anlama ve zihniyet meselesidir. Okul ve eğitim süreçleri ahlaki-politik toplum zihniyetinin yeniden üretimi ve inşa sürecidir. Bu bakımdan okul içi eğitim ve yönetim süreçleri demokratik işleyiş temelinde geliştirilmek zorundadır. Politika ve yönetim meseleleri demokratik okul-eğitimin en temel sorunlarından biridir ve ele alınmak durumundadır. Ahlaki değerler ve toplumsal politika eğitimin temel konusu olmak zorundadır. Demokrasiyi, kimi karar süreçlerine katılacağıyla ilgili bir sorun olarak ele almak yeterli değildir; demokrasi aynı zamanda politik- ahlaki toplumu yeniden kurma ve inşa sorumluluğudur. Demokratik eğitim bu anlamıyla önem kazanır. Topluma sunulabilecek alternatif bir bakış açısı, ideal anlamda eğitimin demokrasiyle bağlantılı olmasını gerektirir. Demokrasinin toplumsal anlama sahip olması, demokratik kültürün ve zihniyetin oturması için ise demokratik okul-eğitim önemli bir koşul olmaktadır. Demokratik yaşamın gerekleri ve eğitimin doğası bize bu durumun sağlanması ve geliştirilmesi için karşılıklı olarak birbirini zorlayan nedenler sunmaktadır.

Eğitimde bireysel demokrasi mi, toplumsal demokrasi mi önemli?

Demokrasi bireylerin değil, toplumların veya toplulukların karakteristiğidir. Bireye dayalı imal edilmeye çalışılan “demokrasi” anlayışını liberalizmin bir safsatası olarak ele almak gerekiyor. İnsan toplumsal bir varlıktır ve insan bireyi kendi başına demokrasiye sahip olamaz. Bu liberal safsatanın ne toplumda ne de yaşamın gerçekliğinde bir karşılığı bulunmaktadır. Toplumlar bireylerden oluşurlar, ama salt bireylerin bir araya gelmeleriyle toplum oluşmaz. Toplum kolektif bir ruhtur ve bir araya gelmiş bireylerden daha fazlasını ifade eder. Bireylerin kendi kimlikleri, duyarlılıkları, duyguları, zihniyet yapıları, hayata yaklaşımları, verdikleri anlamlar ve içinde yer aldıkları kolektif toplumsal yaşam tarafından önemli ölçüde biçimlendirilir.

Demokratik ulus okul-eğitim sistemi insanları toplumsal hayata katılıma hazırlarken yaşamı sürdürme kapasitesinin nasıl olması gerektiğini ve demokratik yaşamın ölçülerini geliştirmelidir. Öğrenci kuşku yok ki okulda yeni fikirler ve beceriler de öğrenecek ve gelecek hayata hazırlanacaktır. Bunun için fiziksel deneyimler, arayışlar, beceri, birikim kazandırma, bilgi edinme ve hatta belirli bir ölçüde sanat yoluyla da yaşam hakkında düşünce sahibi olacaktır. Bütün bunlar yaşamın gereklilikleridir ve demokratik eğitim anlayışı içinde yeri vardır. Demokratik ulus anlayışında okul bunlardan başka bir şeydir. Okul nedenlerle, nedensellikle ilgilendiği kadar; bilgiyle, bilimle ve bilgi edinme süreçleriyle de ilgilenir. Görülebilen ve deney yoluyla sınanabilen, yaşama katkı sunan, hayatı kolaylaştıran bilgi dünyasıyla ilgilenir.

Öğrencileri demokratik toplumun birer üyesi ve bileşeni olarak görmek ve buna göre davranmak önemli bir gerekliliktir. Bu bakımdan okulda interaktif eğitim yöntemi önemlidir; öğrenciyi tartışmalara teşvik etmek, eğitim sürecine katmak ve okul yönetimine dâhil etmek demokrasi gereğidir. Bu tartışma programın içeriğiyle, okul örgütlemesiyle, not verme ve öğrenci değerlendirme uygulamalarıyla, bilimsel eleştirel düşüncenin geliştirilmesiyle, politik süreçlere katılma ve politik eğitimin rolüyle, karmaşık sorunlara nasıl müdahale edilmesi gerektiği gibi ilgili tüm eğitsel konularda olabilir. Tartışma konuları eğitmen, öğrenci ve velilerin ortak katlım ve bilgisi dâhilinde hazırlanmalı, böylece eğitimin ne olduğu sorusunun sorulması birlikte yapılmalı ve cevabı verilmelidir. Bu yaklaşım öğrencilere düşündüklerinin ve düşüncelerinin niteliğinin önemli olduğunu gösterecek ve onları aktif birer katılımcı haline getirecektir. Öğrenciler aynı zamanda önemli sorulara verilen cevabın her zaman geçici olduğunu, bilgilerimizdeki, amaçlarımızdaki, koşullarımızdaki ve değerlerimizdeki değişikliklere göre değişiklik göstereceğini öğreneceklerdir. Bu bakımdan eğitim ve okul insanı hayata hazırlamanın mekânları değil, hayatın ta kendisidir. Okulu bir araç olarak, öğretilen birtakım teknik bilgi ve süreçlerle nasıl yaşanacağının öğretildiği bir yer değil, bizzat hayatın yeniden inşa edildiği, toplumsal bir yaşam mekânı olarak kabul etmek gerekir. Bu mekânda öğrenciler kendi dünyalarının aktif kurucuları olarak yer alırlar. Eğitim ve okulu demokrasinin vazgeçilmez bir parçası, demokrasiyi de eğitim ve okulun önemli bir parçası haline getirmek önemlidir. Okuldaki programlar bu anlayış temelinde öğrenciye "ne yapmalı, nasıl yaşamalı" sorusunu sordurmalı ve cevabının arayışını geliştirmelidir.