Bilindiği gibi, bundan 38 yıl önce Diyarbakır zindanında 14 Temmuz 1982 tarihinde başlayan ve iki ay civarı devam ederek zaferle sonuçlanan büyük bir Ölüm Orucu Eylemi gerçekleştirilmişti. 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı gelişen ve PKK Merkez Komite üyesi Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’in şahadeti temelinde zaferle sonuçlanan bu eylem, 1982 Newrozunda Mazlum Doğan’ın ve 17 Mayıs’ında Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği eylemlerin bir devamı ve zafer kazanan zirvesi olmuştu. Bu eylemler PKK ve Özgür Kürdistan tarihine ‘Büyük Zindan Direnişi’ ve ’14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’ olarak yazılmıştı.
1982 Newrozunda başlayan ve 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemiyle doruğa ulaşan tarihi Zindan Direnişi, 12 Eylül 1980 darbesine karşı gelişen ve askeri-faşist rejime ilk ve en etkili darbeyi vuran bir eylem olmuştu. 12 Eylül faşist-askeri rejimi, tutuklayıp zindanlara doldurduğu PKK’lilere partilerinden, özgürlük ve demokrasi amaçlarından ve Kürtlüklerinden vazgeçmelerini dayatıyordu. Yani onların Türkleşmelerini, 12 Eylül faşist-askeri diktatörlüğüne teslim olmalarını ve kendilerini “Genç Kemalistler” olarak tanımlayıp her şeye ihanet etmelerini istiyordu. “İtirafçılık” kavramı temelinde yürütülen baskı ve işkence bunu hedefliyordu. 1982 Büyük Zindan Direnişi ve onun zirvesi olan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemi işte bu itirafçılığa karşı gelişti ve 12 Eylül faşist-askeri dayatmalarını yerle bir etti.
Söz konusu faşist-soykırımcı dayatmaya karşı PKK’li tutsaklar Kürt ulusal kimliklerini, parti örgütlerini ve özgürlük ideolojilerini sahiplenerek ve savunarak direndiler. 12 Eylül rejiminden farklı herhangi bir beklentileri ve istekleri yoktu. Kendilerinin oldukları gibi kabul edilmelerini, eğer gerçekten böyle denebilirse mahkeme olarak adlandırılan yerlerde kendilerini, ideolojik kimliklerini savunmalarına izin verilmesini istiyorlardı. Sonuçta da ne tür ceza verirlerse verselerdi, ondan bir korku ve kaygıları yoktu. 12 Eylül rejimi işte PKK’li tutsakların mahkemelerde ulusal ve örgütsel kimliklerini sahiplenip savunmalarından korktular, Kürtlüğe ve PKK’ye böyle güçlü ve inançlı sahip çıkışın arşiv kayıtlarına geçmesinden çekindiler ve bu yolu PKK’li tutsaklara kapattılar. Onlar da geriye kalan tek kendini ifade etme ve savunma aracı olarak bilinen büyük eylemlere başvurdular.
Girişilen eylemler her yöntem tükendikten sonra başvurulan tek çareydi. Yeri ve zamanı iyi ayarlanmıştı. Parti ve mücadelelerine ilişkin savunmalarını mahkeme kayıtlarına geçirtemediler, ancak ölüm orucuna başladıklarını ve bunun nedenlerini mahkeme kayıtlarına geçirtmeyi başardılar. “Mezar taşıma borçlu yazılsın” denerek başlatılan eylemin sonunu daha baştan gösterdiler. “Ben bu harekette zaferi görüyorum” diyerek, yaptıklarının zafer eylemi olduğunu ortaya koydular. Taşınan bu inanç ve kararlılık eylemin sonucunu da belirledi. 12 Eylül faşist-askeri rejimi, 14 Temmuz Ölüm Orucu Direnişi önünde diz çökmek zorunda kaldı. Faşist şef Kenan Evren, Dağkapı’dan Diyarbakır zindanını göstererek, “Orada öyleleri var ki kafalarını kesseniz ideolojilerinden vazgeçiremiyorsunuz” diyerek direniş karşısındaki yenilgisini ilan ve itiraf etti.
Kuşkusuz böyle tarihi bir direnişin etkisi zindanlarla ve bir anla sınırlı kalmadı. Zafer kazanan zindan direnişinin etkisi anında dışarıya taştı ve dalga dalga Kürt toplumu içinde yayıldı. Zindan direnişinin içerdiği değerler başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm Kürt toplumunu sardı ve eğitti. Böylece Kürdistan’da yeni özgür insan ve demokratik toplum ortaya çıktı. Kürt toplumunu ulusal onur sahibi kılan ve özgürlük için direnme kararını veren Zindan Direnişi, dağa taştı 15 Ağustos 1984 gerilla atılımı oldu, kentte yayıldı halk serihildanları ve Kadın Özgürlük Devrimi haline geldi. Kısaca etkisini geçen 38 yıla yayarak özgürlük için direnen bir Kürt halk gerçekliği ortaya çıkardı.
Şunu çok iyi bilmek ve sağa-sola eğmeden olduğu gibi kabul etmek gerekiyor ki, son 38 yılda dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında özgürlük adına yaşanan tüm gelişmelerin altında 1982 Büyük Zindan Direnişinin imzası oldu. Çağdaş Kürt özgürlük bilinci ve eylemi zindan direnişinin ve 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucunun ruhuyla ve çizgisi temelinde şekillendi. Kürdistan özgürlük mücadelesinin fedai çizgisindeki tarzı, üslubu ve temposu tamamen bu direnişin ölçüleriyle şekil aldı. Geçen 38 yıl boyunca söz konusu direnişin etkisi hiç azalmadı, tersine hep taze kaldı ve daha da güçlendi.
Şimdi böyle tarihi öneme sahip bir direnişin otuz sekizinci yıldönümü yaşanıyor ve otuz dokuzuncu direniş yılına giriliyor. Kürtler ve dostları her yerde 14 Temmuz Direnişini selamlama ve kutlama etkinlikleri yapıyor. 38 yılın sonunda Zindan Direniş gerçeğini, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu eylemini ve bu direnişin kahraman şehitlerini daha derinden anlamaya çalışıyor. Böyle yapıyor ki, otuz dokuzuncu direniş yılında daha güçlü ve başarılı özgürlük mücadelesi yürütebilsin. Çünkü Kürt halkının mücadele birikiminin öğretici dersleri dışında başka bir güç kaynağı yok. Her şeyi Önderliğin, şehitlerin ve mücadele derslerinin gücüyle, eğiticiliği ve yol göstericiliğiyle yapıyor ve başarıyor.
Dikkat edilirse, otuz dokuzuncu direniş yılına girilirken, düşman gerçeği 38 yıl öncesinden pek farklı değildir. 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin ortaya çıkardığı cunta rejimi ile, bugünkü AKP-MHP faşist diktatörlüğü birbirine her yönüyle benzemektedir. Hatta birbirinin devamı olduğu ve 12 Eylül 1980 darbesinin öngördüğü faşist diktatörlüğü tüm boyutlarıyla AKP-MHP faşist yönetiminin yarattığı bile rahatlıkla söylenebilir. Çok açık ki, zihniyet aynı zihniyettir, saldırganlık aynı saldırganlıktır, Kürt düşmanlığı aynı Kürt düşmanlığıdır. Hatta bütün bunlar AKP-MHP faşizminde çok daha gelişmiş ve uygulanır olmuştur. Örneğin Kenan Evren Cuntasının Ortadoğu’ya yönelttiği tehdit, bugün AKP-MHP faşist diktatörlüğü tarafından işgal saldırısı haline getirilmiştir. Örneğin 12 Eylül rejiminin Diyarbakır zindanında uygulamaya çalıştığı itirafçılık, bugün AKP-MHP faşizmi tarafından her yerde uygulanmakta ve tüm Kürtlere dayatılmaktadır. Bugün Kürdistan’ın dört bir yanındaki uygulamaların, 1981-82 yıllarında Diyarbakır zindanındaki uygulamalardan hiçbir farkı kalmamıştır. AKP-MHP faşizmi tüm ülkeyi ve yaşamı zindana çevirmiştir.
O halde düşman 38 yıl öncesinde olduğu gibi ise, o zaman direnişin de 38 yıl öncesindeki gibi geliştirilmesi gerekir. Demek ki Büyük Zindan Direniş Çizgisi ve 14 Temmuz Direniş ve Zafer Ruhu her zamankinden çok bugün için gereklidir ve otuz dokuzuncu direniş yılında geçerlidir. Direniş ruhu ve çizgisi tazeliğini ve etkisini olduğu gibi korumaktadır. O halde, her zamankinden çok otuz dokuzuncu yıl direnişi için 14 Temmuz Direniş gerçeğini doğru anlamak ve zengin derslerini yeterince özümsemek gerekir.
Nasıl ki 38 yıl önce 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu ruhuyla ve çizgisiyle direnilmiş ve kazanılmışsa, bugün de AKP-MHP faşizmine karşı 14 Temmuz Direniş ruhu ve çizgisiyle mücadele etmek ve kazanmak gerekir. 12 Eylül rejimini yenilgiye uğratmayı bilen 14 Temmuz direniş ve zafer çizgisi, eğer doğru uygulanırsa AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratmayı da mutlaka sağlar. 14 Temmuz zafer ruhuyla direnen herkes, her zaman ve her yerde mutlaka kazanır. 38 yılın ortaya çıkardığı gerçek ve öğrettiği temel ders budur. Bu temelde tarihi 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişini selamlıyor, kahraman şehitlerini bir kez daha saygı ve sevgiyle anıyoruz!
Kaynak: Yeni Özgür Politika