2019 yılından 2020’yi öngörmek

O halde AKP-MHP faşizminin sonu önemli oranda gelmiştir. Kürt varlık ve özgürlük mücadelesi açısından bundan daha önemli hangi gelişme olabilir? İşte 2019 yılı mücadelesinin ortaya çıkardığı ve 2020 yılına devrettiği sonuç budur.

Miladi 2019 yılının da sonuna geliniyor. Daha şimdiden yıl sonu değerlendirmeleri başlamış bulunuyor. Herkes kendi açısından 2019 yılının önemli derslerini çıkarmaya ve yeni yıla taşımaya çalışıyor. Zira 2019 yılının da Ortadoğu’daki Üçüncü Dünya Savaşı kapsamında yoğun bir çatışma içinde geçtiği ve önemli politik ve askeri değişikliklere sahne olduğu açıkça görülüyor. Kuşkusuz en fazla çatışmaya ve değişime sahne olan alanların başında da Kürdistan geliyor. Dolayısıyla Kürdistan açısından, Kürt varlık ve özgürlük mücadelesi açısından 2019 yılı derslerine bakmak her yerden daha fazla önem taşıyor.

Şimdi önümüzdeki soru şudur: ‘Kürdistan açısından 2019 yılının temel dersleri nelerdir?’ denilirse hangi cevapları vermek gerekir. Kuşkusuz Kürdistan pratiğinden çıkartılacak dersler çoktur. Çünkü dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında 2019 yılı çok yoğun bir eylemlilik içinde geçmiş ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ülke ve bölge sınırlarını da aşarak küresel düzeye ulaşmıştır. Örneğin Bakur’daki 200 günlük Büyük Açlık Grevi Direnişi, 31 Mart yerel seçim sonuçları, PKK gerillasının yıl boyu dağ, ova ve şehirdeki kesintisiz direniş eylemleri, kadınlar ve gençler öncülüğünde Kürt halkının sürekli bir eylemlilik içinde olması gibi pratikler yıla damgasını vurmuştur.

Bununla birlikte, yıl boyu demokratik özerklik çizgisinde toplumsal inşasını gerçekleştirmeye çalışan Rojava’nın, 9 Ekim günü başlayan soykırımcı TC işgaline karşı kahramanca direnişi, özellikle yılın son üç ayına damgasını vurmuştur. Rojava direnişi başta Başur ve Rojhilat olmak üzere Kürdistan’daki halkı ayağa kaldırdığı gibi, yurtdışındaki Kürtleri ve bir bütün ezilen insanlığı da dünyanın dört bir yanında harekete geçirmiştir. Gençlik bir kez daha yönünü Rojava’ya vermiş, Başur’da başlayan TC’yi boykot tutumu giderek dört bir yana yayılmıştır. Tüm bunlar Kürt ulusal birliği ve demokratik ulusal kongre çalışmalarını yeniden canlandırıp siyaset gündemine getirmiştir.

Tabi bunlar yanında bir de Kuzey Kürdistan’da AKP-MHP faşist diktatörlüğü tarafından belediyelerin yeniden gasp edilmesi ve 31 Mart’ta seçilen belediye eşbaşkanlarının tutuklanması durumu vardır. Bakur adeta insanların sokağa çıkamadığı bir yarı-açık cezaevi haline getirilmiş durumdadır. Yine AKP-MHP faşizminin soykırımcı saldırıları sonucunda Serikaniyê ve Girê Spî şehirleri işgal edilmiş, faşist-soykırımcı sistem tarafından Rojava Kürdistan bütünlüğü ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu tür sonuçlar da ‘Kazanımların kaybedilmesi’ olarak değerlendirilmektedir. Yani 2019 yılında Kürdistan’da önemli gelişmeler ve kazanımlar yaşandığı gibi, pratik açıdan kaybedilen bazı şeyler de olmuştur.

Peki yıla damgasını vuran gerçeklik nedir? İşte bu soruya verilen cevap herkesin bakış açısına göre değişmektedir. Kuşkusuz dar ve yüzeysel bakan karamsarlar, yılın ‘Kazanımların kaybedilmesi’ denen yanını öne çıkartacaklardır. Oysa bunlar maddi görüntüdür ve pratik ilerleme ve gerileme kapsamında yaşanan olaylardır. Bir özgürlük hareketi ve devrimci mücadele açısından da pratik ilerleme ve gerileme yaşanmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu nedenle, söz konusu durumlar 2019 yılına damgasını vuran gerçekler değildir. Her an yeni pratik değişimlerle yeniden ortaya çıkacak durumlardır. O halde 2019 yılının ders çıkartılacak gerçeklikleri farklıdır. Peki söz konusu bu gerçeklik ve onun içerdiği önemli dersler nelerdir?

Bu soru çerçevesinde 9 Ekim’den itibaren Rojava’da yaşananlara bakıldığında, ABD ve Rusya öncülüğünde Kürtlere ve bölge halklarına karşı ciddi politik ve askeri oyunların oynandığı görülür. Peki buradan çıkartacağımız sonuçlar nelerdir? Birincisi, Ortadoğu’daki mevcut gerici ve halk düşmanı sistemi ABD ve Rusya gibi dış güçler ayakta tutmaktadır. İkincisi, Kürt sorunu denen sorun, esas olarak ABD ve Rusya gibi güçlerin öncülük ettiği bir küresel kapitalist modernite sorunudur. Üçüncüsü, Kürt sorununu yaşatan ve bölge halklarını ulus-devlet statükoculuğu altında tutan güçler komplocu, hilekâr ve çıkarcıdır. Dördüncüsü, bu dış güçler bölgeyi daha küçük parçalara bölerek ve bölgenin egemenlerini birbiriyle çatıştırarak Ortadoğu’yu egemenlik altında tutmakta ve inek sağar gibi sömürmektedir. İşte tüm bu gerçekler 2019 yılı pratiğinde çıplak gözle görülebilecek kadar açık hale gelmiştir.

Kürtler açısından önemli olan, Kürt sorununu ABD ve Rusya öncülüğündeki küresel güçlerin ayakta tuttuğu ve demokratik çözümünü engellediğidir. O halde bu güçlerin Kürtlerle ilişkisi sahte ve tamamen çıkar temelindedir. Bunlarda ‘Kürt dostluğunun’ en küçük bir kırıntısı bile yoktur. ABD ve Rusya’nın TC ile ilişkileri ve anlaşmaları bu gerçeği net bir biçimde açığa çıkarmıştır.

Diğer açığa çıkan önemli husus, Kürdistan’ın küresel güçlerle bölge devletleri tarafından ortak yönetilmesi ve böyle bir yönetimde de TC Devletinin, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyaset temelinde esas rolü oynadığıdır. Nitekim TC’nin yeni Kürdistan parçalarını işgal saldırılarına kimse ses çıkarmamış, dahası bu devletler işgali meşrulaştıran bir politik tutum içinde olmuştur. Peki bundan çıkartılacak esas sonuçlar nelerdir? Birincisi, parçalarda biraz daha farklı gelişmeler olsa da, Kürt sorununun kalıcı çözümü esas olarak ortaktır. İkincisi, böyle bir çözüm ancak TC Devletine küresel kapitalist sistem tarafından yedirilmiş olan sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyasetin yıkılması ve aşılması ile mümkün olacaktır. Üçüncüsü, Kürt sorununun kalıcı çözüme ulaşmasında Kuzey Kürdistan’daki gelişmeler belirleyici niteliktedir.

Demek ki Kürt sorununun kalıcı çözümü, ancak TC Devletinin sömürgeci ve soykırımcı zihniyetinin ve siyasetinin yıkılması ve aşılmasıyla mümkün olacaktır. Yani tüm Kürtlerin ve Kürt özgürlük mücadelesinin baş düşmanı, Kürtleri düşman gören TC zihniyeti ve siyasetidir. Söz konusu zihniyet ve siyasette zayıf halka ise AKP-MHP faşist iktidarıdır. O halde Kürt varlığı ve özgürlüğü açısından kalıcı gelişme AKP-MHP faşizminin yıkılmasıyla mümkün olur. Peki AKP-MHP faşizminin yıkılması açısından 2019 yılı mücadelesi ve sonuçları neyi göstermektedir?

Olaya bu temelde baktığımızda göreceğiz ki, 2019 yılı mücadelesi ile AKP-MHP faşizmi her bakımdan ciddi bir yıkımın eşiğine gelmiştir. 31 Mart ve 23 Haziran seçiminde yenilmiştir ve artık bir daha seçim yapamaz durumdadır. Ömrünü uzatmayı savaşa ve saldırıya bağlamış, ancak tüm çabasına rağmen Kürt gerillasını yenme ve ezme gücünü gösterememiştir. Efrîn’den Şengal’e ve Xakurkê’den Haftanin’e kadar Rojava ve Başur’a saldırılar günlük olarak faşist iktidarı ayakta tutsa da, uzun vade açısından ömrünü uzatamamaktadır. Dahası dünya kamuoyu ve siyaseti açısından da tam bir tecridi yaşamasına yol açmaktadır. Artık BM ve NATO gibi eski stratejik müttefiklerinden bile istediği desteği alamaz ve çelişki yaşar durumdadır. Son olarak ise hem AKP kendi içinde parçalanmakta ve hem de AKP-MHP ittifakı dağılma emareleri göstermektedir. Artık Tayyip Erdoğan Yönetiminin arkasında eskisi gibi oy desteği yoktur.

O halde AKP-MHP faşizminin sonu önemli oranda gelmiştir. Kürt varlık ve özgürlük mücadelesi açısından bundan daha önemli hangi gelişme olabilir? İşte 2019 yılı mücadelesinin ortaya çıkardığı ve 2020 yılına devrettiği sonuç budur. Çok açık ki, 2019 yılında ortaya çıkan gelişmeyi 2020 yılı tamamlayacak ve Tayyip Erdoğan Yönetimi 2020 yılının ortalarına varmadan çökecektir. Bu da Kürdistan’ın özgürlüğünün ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacaktır. Özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye temelinde Ortadoğu hızlı ve derin bir demokratikleşme sürecine girecek ve küresel demokrasi artık adım adım gerçekleşir hale gelecektir. Bundan daha büyük gelişme ve kazanım olabilir mi?

Kaynak: Yeni Özgür Politika