İdlib muamması!

Bir ateşkes olur mu, şimdiden bir şey söylenemez. Zira Rusya İdlib’i almadan durmayacak. Çünkü İdlib şu an çetelerin elinde kalmış tek şehirdir. İdlib alınmadan Suriye rejiminin hakimiyetinden söz edilemez

Rusya ve Suriye rejim güçlerinin İdlib'e yönelik harekât başlatmasının ardından, Erdoğan’ın açıklamaları, "Türkiye ile Suriye, Suriye üzerinden de Rusya ile bir savaş başlar mı" sorusunu gündeme getirdi.

RUSYA İLE TÜRKİYE'NİN 'İDLİB' POZİSYONLARI

Suriye rejimi, Rusya’dan aldığı destekle İdlib'de başlattığı operasyonlarını sürdürüyor. Şu ana kadar Suriye rejimi ve Rusya’dan yapılan açıklamalar operasyonun devam edeceğini gösteriyor. Rusya’nın bundan geri adım atması mümkün değil. 

- Zira Rusya'nın son beş yıldır izlediği Suriye stratejisinin asıl amacı da buydu. Rusya’nın izlediği stratejinin içeriği, Suriye’nin iç bölgelerindeki çeteleri Türkiye’nin eliyle İdlib’e çekip Suriye rejimini egemen kılmaktı. İşin birinci aşaması buydu. Bunu yaparken Erdoğan’ın Rojava paranoyası üzerine kurduğu siyasetten de yararlandı. Rusya, Erdoğan'ın Kürt düşmanlığı politikasını da stratejisine uygun bir şekilde kullandı. 
- Birincisi, çetelerin İdlib’de toplanması, ikincisi, Kürtleri Türk devletine ezdirip rejime mecbur hale getirmek. Yani Türk sopası ile Kürtleri rejime yakınlaştırmak, rejimin dediklerini kabul ettirmek için kullandı. Zira Rusya Türkiye’nin işgaline açtığı Kürt bölgeleri ve Kuzey Batı Suriye’deki topraklardan istediği zaman çıkarabileceğini düşündü. Ama düşündüğü gibi olmadı. Çünkü Türkiye Rusya’nın politikalarına yatarken Erdoğan öte yandan kendisinin yaptığı planları uygulama peşindeydi. O yüzden şimdi Rusya’ya rağmen İdlib’den çıkmayacağını söylüyor. Suriye rejiminin çetelerden aldığı bölgeleri geri bırakmaması durumunda "Şubat ayı bitmeden gereğini yapacağız" şeklinde açıklama yapıyor. Gereğini yapmak, Suriye devletine savaş açmaktır. Burada bilinmesi gereken nokta, işgalci bir devlet, işgal ettiği toprakların sahibi olan devletin çetelerden aldığı topraklarından geri çekilmesini istiyor.

- Üçüncüsü, Rusya Suriye’nin tamamında rejimin ve rejim üzerinden kendi hakimiyet ve egemenliğini pekiştirmek için Türkiye’yi ABD’nin bulunduğu Kuzey Doğu Suriye topraklarına saldırtmaktı. Rusya’nın izlediği stratejinin içeriği kaba hatlarıyla buyken, Türkiye’nin sonunda kendi gerçek bloku olan ABD, NATO ve Batı blokuna döneceğini düşünerek, Suriye’deki hakimiyetini pekiştirmeye başladı. Bunu İdlib’den başlattı. Türkiye daha doğrusu Erdoğan İdlib’de başlayan operasyondan hemen sonra ABD, NATO ve AB ülkelerini Rusya ve Suriye’ye karşı harekete geçmeye çağırdı. Ancak ABD, NATO ve AB ülkeleri, Erdoğan’ın izlediği cihatçı ve Rusya ile onları karşı karşıya getirme politikalarının farkında olduğu için çok temkinli ve yapılması gereken diplomatik açıklamalar dışında bir şey yapmadı. Ortaya çıkan durum, Türkiye ve Erdoğan’ın her ikisi arasında ortada kalmış bir pozisyonda olduğunu ortaya çıkardı. Kendi varlığını savaş ve işgal üzerine kuran Erdoğan ABD, NATO ve AB ülkelerini yanına çekmenin bükün yöntemlerini de kullanarak, İdlib’de Suriye rejimi ve onun üzerinden Rusya ile bir savaş hazırlığına giriştiği yaptığı açıklamalardan görülüyor. Bir yandan bunu yaparken öte yandan da Rusya ile sorunu çözmek için ilk günden itibaren Putin ile görüşme arayışlarına girdi. Putin birkaç gün sonra sadece bir telefon görüşmesine çıktı. Yapılan görüşmede Putin Türkiye’nin Soçi Mutabakatı’nın gereğini yerine getirmesini istedi. Rusya Dışişleri bakanı, Dışişleri Bakanı Sözcüsü, Kremlin Sözcüsü, Devlet Başkanı Putin’in sözcüsü Dimitry Peskov başta olmak üzere Rus yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda, Türkiye’den Soçi Mutabakatı'na bağlı kalması istendi; gereği yerine getirilmeden operasyonun durmayacağı belirtildi. 

Erdoğan, Çavuşoğlu ve hükümetinin diğer yetkililerinin girişimlerine rağmen operasyon sürünce Rusya’ya bir heyet gönderildi. İki gündür Moskova’da görüşmeler yapan heyetin görüşmelerinin sonuçları henüz açıklanmadı. Ancak sızan bilgilere göre, Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktalarında bulunan askerlerinin Rusya’nın güvenliği altında bölgeden çekileceği yönünde. Erdoğan bir yandan iç siyasete öte yandan böylesi durumlarda aklına gelen NATO üyeliğini kullanmak için İdlib’de işgal ettiği noktalardan çıkmayacağını, Suriye rejiminin çetelerden aldığı topraklarından çekilmesini, çekilmemesi durumunda Suriye rejimine saldıracağı yönünde açıklamalarda bulundu. Erdoğan, bu açıklamaları elbette İdlib’de hem siyaseti hem iktidarı için başlayan tehlikeli gidişatı gördüğü için yapıyor. Zira İdlib’den çekilmesi daha doğrusu çıkarılmasıyla aynı zamanda Efrîn, Ezaz, Exterin, Bab, Cerablus’tan çekilme, çıkarılma süreci başlayacak. İşgal ettiği bu bölgelerden de çıkarılmamak için İdlib’den savaşı göze alarak çıkmamayı düşünüyor. Ancak savaş ya da Rusya ile anlaşarak da çıkmak zorunda. Zira Rusya ile anlaşması bunun üzerine kuruludur.

İRAN DA TÜRKİYE'YE KARŞI TUTUM ALDI

Rusya da Türkiye de Soçi Mutabakatı ve Astana görüşmelerinin gereğine bağlılık üzerinden açıklamalarda bulunuyor. Her iki güç de bunun gereğinin yerine getirilmesini istiyor. Bu görüşme ve mutabakatta üçüncü bir taraf olan ve bunun sağlanması için 19 Aralık’ta Moskova’da kurulan üçlü garantör üyesi olan İran’dan da bir açıklama geldi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “Türkiye’den Soçi Mutabakatı ve Astana toplantılarında yapılan anlaşmalara bağlı kalması ve saygı duymasını isterim” dedi. Açıklamasının devamında Ruhani, Erdoğan’ın tüm Astana toplantılarında ve Soçi Mutabakında Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Suriye rejiminin tüm topraklarına hakim olmasının gerektiği ilkesinin altını imza attığını belirterek, şimdi yapılanların ise bunun tersi olduğu göndermesinde bulundu. Ruhani'nin bu açıklaması, üçlü garantör ülkelerin Astana toplantıları ve daha sonra Soçi’de yapılan toplantılarda nelerin konuşulduğu, Türkiye’ye nelerin kabul ettirildiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra üçlü garantör olan üç ülkeden İran ve Rusya’nın, Türkiye’yi yaptıkları anlaşmaya bağlı kalmamakla suçlayarak ona karşı birleştiklerini gösteriyor.

Türk heyeti hâlâ Moskova’da görüşmeleri devam ettiriyor. Ancak İran’ın Türkiye’ye karşı tutum almasından sonra Erdoğan bir savaşı başlatma süresi verirken öte yandan İdlib’de kalıcı ateşkesin sağlanması adıyla son günlerde açıklamalarda bulunmaya başladı. Kiminle ve neyin ateşkesi? Çok açık ki Erdoğan İdlib’de bulunan ve tamamı kendisinin denetiminde olan, uluslararası ve Suriye rejimi ile İran tarafından terörist gruplar olarak kabul edilen gruplar için ateşkes istiyor.

ERDOĞAN'IN ADLARINA ATEŞKES İSTEDİĞİ ÇETELER

Erdoğan’ın onlar adına ateşkes istediği grupların başında şimdi İdlib’i kendi denetiminde tutan eski adıyla Cephet El Nusra, şimdiki adıyla Heyet Tahrir Şam grubu geliyor. Bu grup ABD tarafından 2012 yılında terörist örgütler listesine alınmış bir gruptur. Türkiye bu grubu Suriye’de ilk önce Özgür Suriye Ordusunun başına koymuştu. ABD listeye aldıktan sonra bunun yerine Ehrar Şam’ı geçirdi. ÖSO’nun adını da önce İslami Cephe daha sonra Şam Cephesi diye değiştirdi.
Türkiye, Efrîn işgalini başlatmadan önce kendisine bağlı birçok grubu da bir araya getirerek Suriye Milli Ordusu adını verdi. Suriye Milli Ordusu adını verdiği ordunun içinde şu gruplar yer alıyor:

İslam Ordusu: SMO içinde yer alan en büyük ve Müslüman Kardeşlerin temel gruplarından biridir. 2012 yılı başlarında Zehran Aluş tarafından Şam, Hama ve Humus çevresinde kuruldu. Ağırlıklı olarak Şam, Hama ve Humus çevresinde faaliyet yürüttü. 2015 yılından itibaren Kürtlerle savaştırılmak için bazı grupları Halep ve Efrîn çevresine Türkiye tarafından getirtildi. Zehran Aluş 2015 yılında Şam çevresinde vurulduktan sonra başına kardeşi Muhammed Aluş geçirildi. Muhammed Aluş Türkiye, Rusya ve İran tarafından oluşturulan üçlü garantör ülkelerin yaptığı Astana toplantılarına muhalefet heyeti başkanı olarak Türkiye tarafından götürüldü.

Nurettin Zengi Grubu: Halep’e bağlı Kaftan Cebel’de Türkiye MİT’i adına çalışan Şeyh Tevfik Şeyh Şahabettin tarafından 2012 yılında kuruldu. Türkiye adına Halep adına faaliyet yürüten bir gruptu. Efrîn ve Halep’te Kürtlere yönelik tüm saldırıların içinde yer aldı. Halep’te Alevi olduğu için çocuk ve kadınların kafasını kesme, insan kaçırma ve birçok konuda suç işleyen gruptu. Suçlarının bazıları grubundaki çetelerin yaptığı paylaşımlarla açığa çıkmıştı. Grup çok deşifre olunca tasfiye edildi gibi gösterilerek başka grupların içine üyeleri dağıtıldı.

Asifet Şimal: Ömer Dadıği adındaki Ezazlı bir Türkmen tarafından 2012 başlında Türkiye’nin kurdurduğu bir gruptur. Ömer Dadiği 2012 sonlarında yaralandı, 2013 yılı başlarında Kilis’te tedavi görürken öldü. Onun yerine Ebu Ali Sico geçti.

2013 Ekim ayında Rojava topraklarına yönelik ilk saldırı olan; Efrîn’in Şera ilçesine bağlı Ezidi Köyü Qestel Cindo’ya saldıran gruptur. Son Efrîn işgalinde aktif bir şekilde yer alan gruptur.  

Ehrar El Şerqiye: Dêra Zor'da DAİŞ'ten koparak İdlib'e geçen bu çete yapılanması daha çok vahşet görüntüleri, talan, hırsızlık ve tecavüzlerle gündeme geldi. Cerablus, Bab ve Efrîn’de Türk devletinin desteklediği Sultan Murad gibi bazı gruplarla çatıştılar. En çok öne sürülen çetelerdir.

Ceyş El Nuxbe: Ceyş El Tahrir isimli yapı 2017 yılında Ceyş El Nuxbe ismiyle yeniden örgütlendiğini duyurdu. Mihemed Ehmed El Seyêd'in çete başlığını yaptığı bu yapı Halep, Lazkiye, Hama ve İdlib'de faaliyet yürüttü. Til Eran ve Til Hasil'de Nusra ile birlikte Kürtleri katlettiler. Efrîn işgalinde yer aldılar.

Liva Suqur El Şam: Ehmed Ebu İsa tarafından 2011'de kurulan bu yapı uzun süre El Nusra ile hareket etti, daha sonra Ehrar El Şam'a katıldı. Cihatçı fikirleriyle bilinen bu yapının içinde çok sayıda yabancı çete bulunuyor. Efrîn işgalinde yer aldılar.

Feylaq El Şam: 2014'te 19 grubun katılımıyla kuruldu. Fadil Elah El Heci'nin başında bulunduğu bu yapı, Şehba ve Şêx Meqsûd saldırılarında yer aldı. Efrîn işgalinde de yer alan bu yapı, Türk devleti ile iyi ilişkiler içinde ve SMO'nun içindeki en büyük yapılardan biri.

Ehrar El Şam: En büyük gruplardan biri olan bu çete yapılanması 2011'de Hesen Ebod tarafından kuruldu. Suriye'nin batısında birçok yerde faaliyet yürüten yapı, El Nusra ile inişli çıkışlı bir ilişkiye sahip oldu. Şu anda İdlib'de birlikte hareket ediyorlar. Müslüman Kardeşlerin en büyük hem askeri hem siyasi grubudur. Liderleri Hasan Abod Türkiye’nin bazı politikalarını kabul etmediği için Hasan Abod başta olmak üzere 29 yöneticisi 2014 yılı sonlarına doğru İdlib’de vuruldu. Suriye dahil hiçbir ülke vurulmalarını üstlenmedi. Hasan Abod İdlib’de vurulmadan üç gün önce Kürtlerle iyi ilişkiler geliştirmek istedikleri için bazı güçler tarafından tehdit edildiklerini açıklamıştı. Lider kadrosu tasfiye edildikten sonra tamamen Türkiye tarafından kullanılmaya açık bir hale geldi. Efrîn işgaline en etkili bir şekilde katılan gruplardan biridir.  

Hamza Tümeni gerçek adı ile Fırket El Hemze: Daha önce ağırlıklı olarak Dera, Halep ve Şam kırsalında faaliyet yürüten bu çete yapısı, Türk devleti ile ilişkileri gelişince ağırlıklı olarak Bab'da faaliyet yürütmeye başladı. Eski DAİŞ'li Seyf Ebubekir'in çetebaşlığını yaptığı bu grubun TC ile iyi ilişkileri var ve Efrîn işgalinde yer aldılar. Bab’ın Bzaa köyünden olan Seyf Ebubekir, 2013 yılında ABD ile Türkiye arasında yapılan Eğit-Donat planlaması çerçevesinde Türkiye’ye ABD tarafından eğitilen biridir. Eğitimi tamamlanıp, Suriye’ye geçtikten sonra DAİŞ’in içine geçti.

Liwa El Fetih: Halep, Marea çevresinde 2013 yılında kurulan bir gruptur. Ağırlıklı olarak Halep, Marea çevresinde faaliyet yürüttü. Daha önce farklı gruplarla hareket eden bu yapı, 2017 yılında Cephe El Şamiye'ye katıldığını duyurdu.

Ceyş El Ahfad: Ulusal Ordu blokunu oluşturan ilk gruplardandır. Liwa Semerkant ile birlikte başta Firqet El Hemze’nin bir bölümüydüler. Şêx Husen Geud'un çetebaşlığını yaptığı bu yapı Efrîn işgalinde yer almıştı.

Erdoğan’ın “İdlib’de siviller öldürülüyor, onun için kalıcı bir ateşkes yapılması gerekir” diye yaygara koparmasıyla aslında İdlib’de vurulan bu gruplar adına ateşkes istediği çok açıktır. O yüzden bununla aslında bir kez daha uluslararası güçler nezdinde Erdoğan açık bir şekilde Suriye’deki tüm çete gruplarından sorumlu olduğu ve kendi denetiminde olduğunu kabul etmiş oluyor.

Bir ateşkes olur mu, şimdiden bir şey söylenemez. Zira Rusya İdlib’i almadan durmayacak. Çünkü İdlib şu an çetelerin elinde kalmış tek şehirdir. İdlib alınmadan Suriye rejiminin hakimiyetinden söz edilemez. O yüzden ateşkes adıyla bir şeyler olsa da Rusya Türkiye’den İdlib’i boşaltmasını isteyecek ve bunu sağlayacak. Tabii ki bu durum sadece İdlib ile de sınırlı kalmayacak; Efrîn, Ezaz, Rai, Exterin, Bab ve Cerablus’tan  kademeli olarak Türkiye çıkarılacak.