İran, ABD'nin yaptırımları arttırma kararı sonrası içeride ve dışarıda, karışık gibi görünen ama aslında kendi içinde paralellik/uyumluluk teşkil eden kimi adımlar atarak, üzerindeki kara bulutları dağıtmaya çalışıyor. Bu adımların önemli bir kısmı Suriye sahasında ve Kürtler üzerinden atıldığına dair yabana atılmayacak bazı emareler de var.
İran'ın P5+1 (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ile Çin ve Almanya) olarak da bilinen ülkeler ile 2015 yılında imzaladığı nükleer silahların yayılması karşıtı anlaşma, Donald Trump'ın ABD'de göreve gelmesiyle "tarihin en kötü anlaşması" olarak nitelendirildi ve feshedilme kararı alındı.
İran'a yönelik yaptırımlarına devam eden ABD, İran'ın Ortadoğu'da, Bağdat'tan, Suriye'ye, Lübnan'a ve Yemen'e kadar uzanan kolu Devrim Muhafızları'nı "terör listesine" alınmasıyla devam etti.
PETROL YAPTIRIMLARININ KABA BİR HESABI
Diplomatik ve askeri yaptırımların yanı sıra ekonomik yaptırımlarını da devreye koyan ABD, İran petrollerine yaptırım kararı aldı. Daha önce İran'ın en büyük alıcıları arasındaki 8 ülke (Çin, Hindistan, Türkiye, Japonya, Güney Kore, Tayvan, İtalya ve Yunanistan) muaf tutulmuştu.
Fakat Trump'ın son kararıyla bu 8 ülkeye tanınan muafiyet de 2 Mayıs tarihi itibariyle son buluyor. Ekonomisinin büyük kısmı petrol ihracatına dayanan ve ülkede de ciddi bir ekonomik kriz yaşayan İran için bu karar, ağır bir darbe.
Zira, Mart ayı verilerine göre; İran günlük olarak Çin'e 613 bin, Güney Kore'ye 387 bin, Hindistan'a 284 bin, Türkiye'ye, 97 bin, Japonya'ya 108 bin, diğer ülkelere ise 226 bin olmak üzere toplamda 1.69 milyon varil petrol ihraç ediyor.
Nisan ayı itibariyle varil fiyatı 75 dolar bandında seyreden petrolden elde edilen gelir günlük olarak 126 milyon doları aşıyor. Kaba bir hesapla bu ayık 4 milyar dolarlık bir ihracata tekabül ediyor.
İRAN'A MÜDAHALE SENARYOLARI
Batılı analistler şimdiye kadar İran'a yönelik bir müdahale için önceliği "İran'ın Ortadoğu'daki kollarının kesilmesine" veriyordu. Yani bu düşünceye göre önce Şii hilali kesilecek, İran içe büzüldükten sonra müdahale zemini doğmuş olacaktı.
Ancak özellikle 2017 sonu ile 2018 başında ekonomik kriz gerekçesiyle İran'ın en muhafazakar ve zengin kentleri olan Meşhed, Kum ve İsfahan gibi kentlerde başlayan ve tüm ülkeye yayılarak günlerce süren halk eylemleri sonrası bu düşünce belli oranda mutasyona uğradı.
Yeni oyun planına göre, İran'ın tüm sahalarda, -diplomatik, askeri, siyasi ve de en önemlisi ekonomi alanında- baskı yapılmalı, şeklinde bir forma büründüğü aşikar. Şüphesiz bunun için adımlar da atılıyor ve İran da bunları görerek karşı hamleler geliştiriyor.
İran içeride "emperyalizm karşıtlığı", "Daha ılımlı olarak görülen Dışişleri Bakanı Cewad Zarif'in istifasını kabul etmeme" ve "Devrim Muhafızları komutanlığına Muhammed Ali Caferi'nin yerine Hüseyin Selami'yi getirme gibi bazı cılız adımlarla karşılık veriyor.
Öte yandan, Hürmüz Boğazı'nın kapatılması tehdidi de İran'ın elindeki bir koz. Bunu İran'ın dini lideri Ali Hamaney başta olmak üzere Velayetî Feqî erkanı ile Supayî Pastaran dillendirdi.
Ancak diplomasi turuna çıkan Zarif, şimdilik bunu düşünmediklerini dile getirdi. Fakat "ama"sını ekledikten sonra "yaptırımları aşma konusunda doktora sahibiyiz" diyerek de dik durmaya çalıştı.
Ama İran, asıl hamlelerini tarihsel misyonuna da uygun olarak oyunu sahasından dışında tutarak vermeye çalışıyor. İran'ın son hamlelerine baktığımızda yine ağırlığı dış sahaya vereceği şüphesiz.
YEMEN, LÜBNAN VE IRAK
Yemen'de ABD'nin Suudi Arabistan öncülüğündeki Husi karşıtı koalisyona verdiği desteği devam ettirme kararıyla, İran'ın bu sahada Husilere destek vererek, Suudi ve BAE'yi uğraştırmaktan başka seçeneği yok.
Lübnan'da tüm baskılara rağmen seçimlerde Hizbullah'ın kazandığı başarı İran'ın elini güçlendiriyor. Ama Devrim Muhafızları'nın "terör listesi"ne almasından sonra ABD Hazine Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde Hizbullah'a bağlı iki isme ve üç kuruluşa yaptırım kararı aldı.
Irak'a gelince işler biraz daha çetrefilleşse de hükümetin ipleri büyük oranda İran'ın elinde. Çünkü ABD'nin Irak müdahalesi sonrası Irak sahası büyük oranda İran'ın hakimiyetine geçti.
Devrim Muhafızları'nın "terör listesi"ne alınması ve ekonomik yaptırımlardan sonra ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği Facebook sayfası üzerinden İran'a ve dini otorite Ali Hamaney'e sert sözlerle yüklenen bir açıklamanın yapılması, İran'a yönelik mücadele merkezinin Irak olacağı mesajı olarak algılandı.
Bu açıklamaya Haşdi Şabi'nin İran destekli (Bedir Tugayları ve Esayib El Hak) gruplarının oluşturduğu siyasi taraflardan yanıt gecikmedi. Bedir Tugayları Komutanı Hadi Amiri öncülüğünde kurulan Fetih Koalisyonu, ABD büyükelçisinin "istenmeyen kişi" ilan edilmesini istedi.
Şia kimliğinden çok Irak-Arap milliyetçisi bir çizgide siyaset yapan diğer bir dini otorite Mukteda es-Sadr, "Irak'ın İran-ABD çatışmasına sürüklenmemesi gerektiğini" ancak bunun olması halinde de ABD Büyükelçiliği'nin "direnişçilerin ateşi altında kalmakla" tehdit etti.
"İran ve ABD çatışmasında taraf olmamaları için Suriye'de bulunan Irak'ın Haşdi Şabi'ye bağlı grupların acilen ülkeye geri getirilmeleri" çağrısında bulunan Sadr, "Onların orada bulunması Irak'ın şiddetli çatışmaya itilmesi demek" diyerek, topu kendi sahasından Suriye sahasına atmaya çalıştı.
SURİYE SAHASI
Suriye sahasında ise İran açısından işler biraz daha zorlaşıyor. Çünkü Suriye sahasında İran'ın rakibi sadece ABD değil. İsrail'in yanı sıra Rusya ile de çelişkiler yaşıyor. Hatta belli oranda Türkiye ile de tarihsel uzlaşmaz karşıtlığı var.
İran, ciddi bir askeri, siyasi ve ekonomik yatırım yaptığı Suriye'de üzerindeki baskıyı dağıtmak için son günlerde yoğunca mekik dokumaya başladı.
Öncelikle İran'ın sahadaki durumuna bakacak olursak; İran Suriye iç savaşının başından beri müttefik olduğu Rusya'yla son zamanlarda Suriye sahasında sorun yaşıyor.
Suriye'de kara gücünde, istihbaratta ve mezhebi olarak güçlü bir etkiye sahip. İran başta Suriye'nin güneyi ve Şam olmak üzere ülke genelinde milis güçleri üzerinden geniş bir etkiye sahip iken Rusya ise hava sahasını elinde bulunduruyor.
Geçtiğimiz yıl "İsrail'in güvenliği" gerekçesiyle İran güçlerinin İsrail sınırından 90 kilometre içeri çekilmesine onay veren Rusya, hava sahası elinde bulunmasına rağmen İsrail'in özellikle Şam kırsalında İran mevzilerine yönelik saldırılarına sessiz kalmasının altındaki neden Rus-İran çekişmesine yatıyor.
Zaten bu durum bir yerde Golan'ı "İsrail toprağı" sayan ABD kararına giden yolun taşlarını döşemişti. Bu noktadan bakıldığında "İsrail'in güvenliği" konusunda ABD ile Rusya hemfikir.
Öte yandan Rusya ile İran arasındaki çelişkilerden başka biri iki ülkenin de petrol ihracatçısı olmasının doğurduğu pazar rekabeti olsa da son zamanlarda İran'ın Suriye'deki en büyük ticari liman olan Lazkiye limanını kiralamakla ilgilenmesi de başka bir çelişki kaynağı.
Söz konusu limanın İran'a kiralanması Rusya tarafından İsrail'e karşı yeni bir cephe ve İran'ın Suriye'de gücünü arttırması olarak okunuyor.
ABD ile zaten çelişkisi olan ve müttefiki Rusya'yla da sorun yaşayan İran, sahadaki çelişkileri kullanma yoluna başvuracak. Bunun için de en elverişli güç Türkiye.
Nitekim İran Dışişleri Bakanı Zarif, geçtiğimiz günlerde önce Şam'a bir ziyaret gerçekleştirdi ve ardından Türkiye'ye gitti. Çünkü İran, Türk yönetiminin de kendisi gibi hem içeride, hem de dışarıda güç kaybı yaşadığını görüyor ve bu kullanışlı bir durum.
Edinilen bilgilere göre, İran bu görüşmelerde Esad ile Erdoğan rejimi arasında bir uzlaşı yolu bularak, hem Rusya hem de ABD karşısında gücünü arttırmayı hedefliyor.
Türkiye'yi her türlü pazarlığa ikna etmenin yolunun da Kürtler olduğunu bilen İran, Kuzey-Doğu Suriye'ye yönelik kimi işbirliği tekliflerinde bulunuyor.
Suriye'nin güneyden, Türkiye'nin de kuzeyden Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye'ye yapacağı baskıyla hem ABD, hem de Rusya karşısında mevzi-zaman kazanacağını düşünüyor.
Öte yandan İran, kendisine yönelik olası bir ABD müdahalesinin Türkiye'nin pozisyonuyla da bağlantılı olduğunu bildiğinden, şimdiden Türkiye'nin ayağına bir gemici düğümü atmayı planlıyor olabilir.
İran'ın emin olduğu bir şey daha varsa o da Suriye sahasında kendisinin Rusya, Türkiye'nin de ABD'nin planları önünde engel olduğu ve onlar (İran ve Türkiye) Suriye'den çıkarılmadan krizin çözülemez olduğu...
Son günlerde Türkiye'nin Efrîn'in etrafına duvar örmeye başlaması ve Til Rifat'ta karışıklıklar çıkarma çabalarını yoğunlaştırması ile Suriye'nin "petrol gelmiyor" bahanesiyle "ordularımız Tabqa ve Reqa'ya ilerleyecek" şeklinde efelenmesini de bu eksende okumak gerek.