AKP-MHP faşizmini hiçbir şey kurtaramaz

Kimin seçileceğinden çok kimin kaybedeceğine bakarak ve AKP-MHP faşizmine kaybettirmek için her türlü çalışmayı yürütmelidir. Propaganda etmeli, insanlara gitmeli, seçim günü sandığa gidip mutlaka oy kullanmalı, yakınlarını oy kullanmaya götürmeli...

İstanbul’da yeniden seçim haftasına girildi. Bilindiği gibi, hafta sonunda büyük şehir belediye başkanlığı seçimi yeniden yapılacak. Eğer gerçekten adına seçim denilebilen bir şey yapılabilirse, 31 Mart yerel seçimleri sonuçlanmış olacak. Yani amiyane deyimle dananın kuyruğu İstanbul’da kopacak. Peki İstanbul seçimleri bir devrin sonu olabilecek mi? Yani ‘Devri Tayyip’ İstanbul seçimiyle sona erecek mi? Yoksa birileri, bir şeyler Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün ömrünü biraz daha uzatacak mı? Şimdi hemen herkes esas olarak bunu tartışıyor, merak edilen esas konu bu oluyor. Ancak faşist şefler ne yaparlarsa yapsınlar, kimden destek almaya çalışırlarsa çalışsınlar, hiçbir şeyin AKP-MHP faşizmini kurtarmaya ve ömrünü uzatmaya yetmeyeceği görülüyor.

Aslında mevcut Tayyip Erdoğan Yönetiminin kendi yasallığı içinde bile bir meşruiyetinin bulunmadığını öncelikle tespit etmek gerekiyor. Önceki süreçleri bir yana bıraksak da, 7 Haziran 2015 genel seçiminde AKP’nin iktidardan düştüğü, seçimi kaybederek tek başına iktidar olma hakkını yitirdiği, hile ve katliamla sözde 1 Kasım seçiminde iktidarı gasp ettiği, dolayısıyla o günden bu yana meşruiyetinin kalmadığı biliniyor. Aslında ondan sonraki bütün seçimleri de esasen kaybetmiş bulunuyor. Bahçeli MHP’sinin desteği ve yoğun hilelerle hep “Seçimi kazandım” dese de, esas olarak sandıkta kaybettiğini herkes biliyor. Bu durumun son örneği ise 31 Mart yerel seçimi oluyor.

31 Mart seçiminde Tayyip Erdoğan Yönetiminin yönetim olma yetkisini kaybettiği çok net bir biçimde görülüyor. Çünkü Kürdistan’ı ve Türkiye’nin büyük kentlerini kaybetmiş bulunuyor. Dahası AKP oylarının neredeyse yüzde kırka düşmüş olduğu anlaşılıyor. Peki yüzde kırk oyla iktidar olunabilir mi? İktidarda kalınabilir ki? Kalınamayacağı çok açıktır. Çok iyi biliniyor ki, böyle bir durum bir Avrupa ülkesinde yaşansa mevcut iktidar seçim sonuçları belli olur olmaz istifa eder. İşte Yunanistan örneği yanı başımızdadır. Bu gerçeği Erdoğan-Bahçeli ikilisi de çok iyi bildikleri için, YSK marifetiyle İstanbul seçimini yeniletmişler ve bu temelde 31 Mart’ta ortaya çıkan sonucu değiştirmek istemişlerdir.

Peki istediklerini yapabilecekler midir? İstanbul seçimi ile AKP-MHP faşizminin ömrünü uzatabilecek midirler? Kuşkusuz bu soruların cevabını 23 Haziran akşamı göreceğiz. Ancak derler ya, görünen köy kılavuz istemezmiş! Mevcut durumuyla 23 Haziran İstanbul seçim sonucu da böyle kılavuz gerektirmeyecek kadar açık görünmektedir. AKP-MHP ittifakının ve adayları Binali Yıldırım’ın ağır bir düşüş yaşadığı ortadadır. Bunun tersi olarak, CHP Yönetimine rağmen Ekrem İmamoğlu’nun İstanbullular için kendini yeni bir umut haline getirdiği açık bir biçimde görülmektedir. Eğer CHP içinde uzlaşıcı ve teslimiyetçi bir eğilim çıkmazsa ve AKP-MHP hileleri engellenebilirse 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanacağı kesin gibidir. Bu durum, görünen köyün kılavuz istemeyeceği kadar açıktır.

Belli ki bu durumu ancak iki şey değiştirebilir. Birincisi ve CHP’den yana olanı mevcut haliyle önemli oranda aşılmış gibidir. Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart seçiminde kazanmış olması, CHP içindeki uzlaşıcı ve teslimiyetçi eğilimlerin önünü önemli oranda kapatmıştır. İmamoğlu etrafında birleşen AKP-MHP karşıtlığı, CHP’lileri seçimi kazanmaya zorlamaktadır. Ekrem İmamoğlu kişiliğinde de seçimi kazanma ve yerel yönetim olma konusunda belli bir istek ve irade görülmektedir. Bu nedenlerle, eskisi gibi sonucu AKP’ye teslim edecek bir tutumun CHP içinden ortaya çıkabilmesi artık zordur. Kısaca mevcut CHP Yönetimine rağmen, AKP iktidarının CHP tarafından yıkılması sağlanacağa benzemektedir.

Bu durumda geriye AKP-MHP hile, oyun ve baskıları kalmaktadır. Söz konusu güçlerin, 31 Mart sonucundan çıkardıkları dersle 23 Haziran seçiminde daha örgütlü ve etkili hileler yapmaya çalışacakları açıktır. Bu husus zaten herkes tarafından daha şimdiden görülmekte ve tartışılmaktadır. Dahası muhalefet tarafından önleyici birçok tedbir yöntemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Dikkat edilirse, AKP-MHP faşizmi tarafından daha seçime kalmadan birçok hile yapılmakta, destek alınabilecek herkesten destek alınmaya çalışılmakta, deyim yerindeyse ‘denize düşenin yılana sarılması’ misali hareket edilmektedir. Faşist taife seferber olmuş bir biçimde adeta dört dönmektedir.

Son 15-20 gündür AKP-MHP cephesinde yaşananlara ve yapılanlara kısaca bir bakan herkes bu gerçeği net bir biçimde görür. Adeta her şey İstanbul seçimini kazanmaya endekslenmiş ve ona hizmet eder hale getirilmiştir. Bu o kadar öyledir ki, neredeyse S.400 ve F.35 krizleri bile İstanbul seçimine hizmet edecek tarzda yönetilmektedir. Nitekim seçime on gün kala İdlib’de ateşkese gidilmiş ve bu temelde İstanbul seçimi etkilenmek istenmiştir. Güney Kürdistan’ın Bradost alanındaki Xakurkê Vadisine ve Deşte Hertê köylerine yönelik geliştirilen işgal saldırısının tamamen İstanbul seçimlerinde milliyetçi oyları daha çok almaya dönük olduğu açıktır. Mevlit Çavuşoğlu’nun Necirvan Barzani’nin başkanlık yemin törenine katılması, YNK ve Irak Yönetimleriyle yapılan görüşmeler, Binali Yıldırım’ın Kürdistan’a gidişi ve Kürtçe konuştuğunun söylenmesi gibi tutum ve çabaların tamamen seçim çalışması kapsamında olduğu ortadadır. Hatta esasen direniş zorlamış olsa bile, İmralı’da yaptırılan avukat ve aile görüşlerinin de bir yanıyla seçimde oy alma boyutu vardır. Bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, seçmende tepki yarattığı değerlendirilerek Tayyip Erdoğan için en büyük ceza olabilecek ‘Az konuşma’ yasağı bile konabilmiştir. Yine Devlet Bahçeli’den de ‘Biraz geride durması’ istenmiştir.

Kısaca AKP-MHP faşizmi İstanbul seçimini kazanabilmek için her şeye baş vurmakta ve herkesten fayda dilenmektedir. ABD’den Rusya’ya, İran’dan Irak’a, KDP’den YNK’ye kadar herkesten ve “Kürdistan” demekten işgal saldırıları yürütmeye kadar her şeyden medet ummaktadır. Bir bukalemun gibi her renge girmektedir. Fakat bütün bunların hiçbiri de mevcut çöküşü ve kaybedişi önleyememekte, AKP-MHP faşizmini yıkılıştan kurtaramamaktadır. Bunun sonucunda denmektedir ki, Tayyip Erdoğan geri çekilmiş, İstanbul seçim yenilgisini Binali Yıldırım’a yükleyerek kendi faşist iktidarını korumaya çalışacakmış! Yine faşist şefler Erdoğan ve Bahçeli görüşme yaparak yeni çare arayışındaymış!

Belli ki İstanbul seçimini kazanabilmek için AKP-MHP faşizminin yapmadığı ve yapmayacağı şey yoktur. Her türlü yalan, hile, baskı yöntemine başvurup kendini pazarlıyor ve bütün bunları daha çok da yapacaktır. Ancak ne yaparsa yapsın, AKP-MHP faşizminin artık sonu gelmiştir. Hiç kimse ve hiçbir şey faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü ayakta tutamayacaktır. İstanbul seçimi AKP-MHP faşizmi için sonun başlangıcı ve Tayyip Erdoğan diktatörlüğünün yıkılışı olacaktır. Artık Tayyip devri izi kalmamacasına sona erecektir. Tıpkı benzerleri gibi, faşist diktatör Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli kişilikleri de tarihten silinip gidecektir.

İstanbul seçimine işte böyle bir ufuk temelinde bakmak ve böyle bir siyasal amaç doğrultusunda yaklaşmak gerekir. İstanbul’u yönetecek belediye başkanının seçiminden öteye, bundan sonraki Türkiye siyasetinin nasıl olacağını belirleyen bir olay olarak görmek gerekir. Hiç kuşkusuz bu temelde de AKP-MHP faşizminin kaybetmesi ve Türkiye’de yeni bir siyasi ufkun açılması için çalışmak gerekir. Elbette bunu en çok da demokratik güçler yapmalıdır. Kimin seçileceğinden çok kimin kaybedeceğine bakarak ve AKP-MHP faşizmine kaybettirmek için her türlü çalışmayı yürütmelidir. Propaganda etmeli, insanlara gitmeli, seçim günü sandığa gidip mutlaka oy kullanmalı, yakınlarını oy kullanmaya götürmeli ve faşist hilelere karşı koruma gücü olmalıdır. Doğru yurtsever ve demokratik tutum budur ve bu tutum 23 Haziran günü zafer kazanacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika