Demagoji, propaganda ve baskılarla geçekler gizleniyor

Türkiye’de sağlığa bütçe ayrılması Avrupa Birliği ülkeleri içinde son sıralardayken, kişi başına düşen doktor, hemşire ve sağlıkçı sayısı tümünden az iken nasıl oluyor da Türkiye'nin sağlık sistemi iyi olabiliyor. Lafla her şey söylenebilir...

Koronavirüs (Covid-19) konusu Türkiye'deki siyaset tarzının ne olduğunu tüm Türkiye halklarına ve dünyaya da gösterdi. Önceleri esas olarak Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı yürütülen özel savaş şimdi tüm Türkiye halklarına karşı yürütülüyor. Ya da Türkiye halklarının tümüne karşı özel savaş örtülü yürütülürken şimdi daha açık hale geldi. Koronavirüs Çin’de çıktığından bu yana AKP-MHP faşist iktidarı tüm Türkiye halkını ve dünyayı aldatıyor. Koronavirüs zamanında da halka her gün yalan söyleme bir tarz haline getirildi.

İlk önce yalan ve özel savaş Türkiye'de virüsün olmadığına dair yapıldı. Mızrak çuvala sığmayınca bizde var ama az, denildi. Dünyanın her yerinde virüse karşı mücadele şeffaf yürütülürken Türkiye’de virüsün nerelerde yaygın olduğu bile söylenmedi. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirler kırılırken saklanamayacağı görüldü. Bazı açıklamalar yapılarak virüsün nerede yoğun görüldüğü söylendi. Virüsün varlığı ve Türkiye’nin her yerine yayıldığı söylendikten sonra da Türkiye'de sağlık sisteminin iyi olduğu ve virüse karşı iyi mücadele edildiği yalanı dillendirilmeye başlandı.

Türkiye’de sağlığa bütçe ayrılması Avrupa Birliği ülkeleri içinde son sıralardayken, kişi başına düşen doktor, hemşire ve sağlıkçı sayısı tümünden az iken nasıl oluyor da Türkiye'nin sağlık sistemi iyi olabiliyor. Lafla her şey söylenebilir. Ama sayılar ve veriler gerçeği ortaya koyar. Türkiye'de üretilen ilaçların yüzde 90’ı Avrupa ya da ABD patentlidir. Şimdi kalkmışlar milli aşı ya da ilaç üretme demagojisi yapıyorlar. Hastalıklarla ilgili ilaçların yüzde yüze yakını dünyanın diğer ülkelerinde keşfedilmişken, şimdi nasıl yeni ilaçları keşfetme çalışmalarının yapıldığı propaganda ediliyor. Türkiye'de ilaç, sağlık ve sağlık malzemelerinin tümü ya dışardan gelir ya da patenti başka ülkelere aittir. Herhalde maske, kolonya, dezenfekte maddesi, hastanelerdeki sandalye, masa ve yataklar Türkiye'de üretiliyordur. Ancak hassas sağlık malzemelerinin tümüne yakını dış kaynaklıdır.

Kuşkusuz Türkiye'de de dünyadaki tüm devletlerde olduğu gibi hastaneler yapılmıştır. Doktor ve hemşire yetiştirme okulları açılmıştır. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi şehirlerde hastaneler de okullar da var olmuştur. Ancak Türkiye'de sağlık sisteminin Avrupa, ABD, ya da başka ülkelere göre iyi olduğu, hatta onların düzeyinde olduğu düpedüz yalan ve demagojidir.

HER AKŞAM BİN BİR YALAN

Neredeyse her akşam Tayyip Erdoğan, sağlık bakanı kameralar karşısında çıkıyor demagoji yapıyor, bin bir yalan söylüyor. Hükümetin başarılı olduğu algısı yaratmaya çalışıyor. Dikkat edilirse bu adam kamera karşısına çıkınca şundan bundan, oradan buradan söz ediyor. O kadar laf kalabalığı yapıyor ki, laf salatası yapıyor ki, esas gerçekler gizlensin! Bu adama demagoji yapıp toplumu uyutma görevi verilmiş. Bu adamın bu görevi Sarayda tespit edilmiş. Her gün neler konuşulacağının çerçevesi çiziliyor; bu adam da bir uzman konuşuyormuş gibi demagoji yapıyor, sonunda da bazı sayıları vererek sanki gerçekleri konuşuyormuş algısı yaratmaya çalışıyor. Konuşma içinde bazı genel geçer doğruları da söyleyerek yanlışları ve yalanları yutturmaya çalışıyor.

Kim Türkiye'de bu iktidarın ve her akşam laf salatası yapan bu adamın söylediklerine inanıyorsa o kişi aptaldır ya da inanmaya hazır bir yandaştır. Zaten AKP-MHP iktidarının söylediklerine ne Türkiye içindekiler ne de dış dünya inanmaktadır. Türkiye yalanlarla yönetilen bir ülkedir.

Demagojilerine yeni bir şey de eklediler. Sosyal bilimcilerden bir kurul oluşturulmuş. Dünyanın her ülkesinde bu yönlü kurullar fazlasıyla bulunmaktadır. Daha şimdiden bu kurullar yoğun bir çalışma da yürütmektedirler. Gerçek böyleyken dünyada ilk defa bizde böyle bir kurul oluşturuluyor, denilmesi bu iktidarın nasıl bir yalan ve demagoji iktidarı olduğunun kanıtıdır.

GERÇEKLERİ YAZANLAR ZİNDANA ATILIYOR

Yalanlarla yönetmede iki araç kullanılmaktadır. Birincisi, basın ve propaganda araçlarının yüzde 95’ini eline geçirerek. Türkiye'deki televizyon, gazete ve radyolar bu hükümetin yalanlarının propagandasını yapmaktadır. Bu araçlarla algılar yaratılıp, Türkiye yönetilmeye çalışılmaktadır. Yalanla yönetmede ikinci ve esas kullanılan araç ise baskı, zor ve zulümdür. Bu baskı olmazsa hiçbir basın aracı bu yalanları gizleyemez. Türkiye'de gerçekler söylenemediği için yalanlar doğruymuş gibi sunulmaktadır. Nüfus oranına göre dünyada en fazla gazeteci ve en fazla siyasi tutuklunun Türkiye’de olması bu gerçekliğin kanıtıdır. AKP-MHP iktidarının faşist düzenine itiraz eden ya da bu düzenin gerçeklerini yazan, konuşan siyasetçiler ve gazeteciler zindana atılmaktadır. Eğer Türkiye yalan ve demagoji ile yönetilmemiş olsa neden bu kadar gazeteci ve siyasetçi içerde olsun ki?

Koronavirüs günlerinde bu baskı daha da artırılmıştır. Kimse gerçekleri konuşamıyor. Çünkü gerçekleri konuşanlar Korona zamanında üzerine gidilerek zindana atılacaktır. Bu iktidarın yalanlarını söyleyen, söylemek isteyen herkes toplumu paniğe sokmakla suçlanıp cezaevine atılacak. Zaten verilen sayılar doğru değildir, virüsle doğru mücadele edilmiyor, her tarafta hastalık var ama test yapılmıyor, insanlar tedavi edilmiyor, Koronavirüs hastaları ortada kalmış, tedbirler zamanında alınmadığı için bu virüs yayıldı, diyenler derhal gözaltına alınıyor. İnsanlar hükümeti eleştiren tweet bile atamıyorlar. Türkiye'de tam bir korku düzeni kurulmuş. Televizyonda, gazetede hiç kimse özgür konuşamıyor. Hatta özgür konuştuğu ve yazdığı sanılanlar da kesinlikle özgürce konuşmuyor. Kendine en muhalif diyenler, demokrat olduğunu söyleyenler bile kendine otosansür uyguluyor. Özcesi doğruyu söyleyen gazete ve televizyon ya bir elin parmağı kadar var, ya da yok. Çünkü en muhalif denen basının bile kendine sansür uyguladığı ve gerçekleri dile getirmediği görülüyor. Böyle olunca da yalan ve demagoji üzerine varlığını sürdüren bu iktidarın yüzü tam teşhir edilemiyor.

ÖLÜMLERİ GİZLEME DERDİNDELER

Şu anda dünyada Koronavirüs hastalığına kapılan insanların en fazla perişan olduğu ülkelerin başında Türkiye geliyor. Maddi durumu iyi olanlar test yaptırabiliyorlar. Hastalığa en fazla yakalananlar ise en az test yaptırabilenlerdir. Bu açıdan Türkiye’de virüse yakalanıp da test yaptıramayanların sayısı çok yüksek. Bu da önümüzdeki süreçte ölümlerin artacağını gösteriyor. Herhalde yalan ve demagojiye dayalı iktidar bu virüsü kapanları ve ölümleri nasıl gizleyeceğinin hesabı içindedir. Şimdi olduğu gibi bu virüsten kaynaklı ölümler başka nedenlerle gerçekleşmiş gibi gösterilecek. Zaten toplumun dikkatini Türkiye’deki gerçeklerden uzak tutmak için sürekli şu ülkelerde ölümler daha fazla, şu ülkelerde şu bu sıkıntı var, biçiminde bir propaganda yürütülmektedir.

Türkiye'de toplumun büyük çoğunluğu iktidarın verdiği ölüm sayısına inanmıyor. Dış dünyada da Türkiye'de binlerce ölüm olduğuna inanılıyor. Türkiye'deki ölüm sayısı Avrupa ülkelerinden aşağı değildir. İstanbul’da her insan çevresinde birilerinin hastalandığını ve birilerinin öldüğünü söylüyormuş. Ölülerin aileleri bile korkudan konuşamıyormuş. Aileler bir biçimde susturuluyormuş.

Türkiye’de emekçilere yaklaşım ise ortada. Herkes evde kalsın ama emekçiler hariç, deniliyor. Herkes can derdindeyken bu iktidar hala sömürüyü nasıl sürdürürüm peşinde. Avrupa’da tüm ülkeler emekçilere, çalışanlara ekonomik destek sunarken, Türkiye’de ya virüsle iç içe çalıştırılıyor ya da son faşist iktidarın aldığı son kararla işçilerin ücretsiz izine çıkarılması teşvik ediliyor.

KAPİTALİZM HER BAKIMDAN KIRILGAN VE ZAYIF

Bazı güçler bu hastalık nasıl olsa en fazla yaşlıları öldürüyor, diye bu salgını umursamıyor. Yaşlılar içinde de en fazla direnci zayıf olan yoksul yaşlıları vuracağından bunu olumlu görenler de bulunuyor. Bunların başında da AKP-MHP iktidarı geliyor. AKP-MHP iktidarının baştan itibaren bu virüs karşısındaki tutumu böyle bir anlayışta olduklarını gösteriyor. Yakın zamana kadar dillendirdikleri hep yaşlılar ölüyor, söylemleri bunu ortaya koyuyordu. Böylece bizim bu virüse karşı mücadelemizde sorun yok, ama yaşlıların direnci az, bu nedenle ölümler oluyor algısı yaratmak isteniyordu. Ancak esas virüs taşıyıcıları yaşlılar olmadığı açığa çıkınca, bu yaklaşımları da teşhir olduğundan şimdi bu söylemi bıraktılar.

 Kapitalizm yaşlıların ölümünden memnun oluyor, iddiasında bulunanlar var. Gerçekten de başta Türkiye olmak üzere bazı ülkelerin pratiğine bakılırsa bunun bir gerçeklik olduğu anlaşılıyor. Kapitalizmin üretim ve yönetim biçimi bu virüsün ortaya çıkmasını ve yaygınlaşmasını beraberinde getirdi. Kapitalizmin şimdi suçlu olarak mahkum edilip aşılma zamanıdır. Ancak halkların tutumundaki zayıflık görülerek bu virüsün yarattığı ortamı da hegemonyasını pekiştirip sömürüsünü artırmak için kullanmak istediği yönünde veriler var. Bu durum da tartışma gündemine girmiş bulunmaktadır.

Ancak biz bu virüsün yarattığı ağır sorunlar karşısında toplumlarda bilinç gelişmesi yaşanacağına inanıyor, eğer politik öncülük ortaya çıkıp toplumu örgütleyip mücadele geliştirilirse, her bakımdan kırılgan ve zayıf konuma düşmüş kapitalizmin aşılacağına, demokratik sosyalizm doğrultusunda gelişmeler yaşanacağına inanıyoruz.