Mevcut Türk devlet zihniyeti kendisi açısından bir ölüm kalım savaşı vermektedir. Bu nedenle tüm imkanlarını ve cephanesini kullanmaktadır. Faşist soykırımcı zihniyeti ve sistemini ayakta tutmak için her yol ve yöntem mubahtır, diyor. Türk devleti Özgürlük Hareketi için on yıllardır son çırpınışlarıdır diyor ya, gerçekten de mevcut Türk devlet zihniyeti son çırpınışlarını göstermektedir. Ya çırpındığı bu girdaptan kurtulacak yada ömrünü tüketecektir. Bu zihniyet ve uyguladıklarının günümüz dünyası, Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan’da kazanma şansı kalmamıştır. Belki biraz daha acılar çektirecek, yıkımlar yapacak ancak sonunda yaptıklarıyla çok kullanılan bir deyimle tarihin çöp sepetine atılacaklardır.
Tarihi okumak, geleceği okumak kavramları boşa çıkmamıştır. Tarihi okuyanlar, geleceği okuyanlar her zaman çok muteber görülmüştür. Çünkü kazananlar, ilerleme ve gelişme gösterenler her zaman tarihi okuyanlar olmuştur. Gelecek öngörüleri tutanlar olmuştur. Bunlara da ilerici ve devrimci denilmiştir; eskide ısrar edenlere, eskiye takılıp kalanlara da gerici ve muhafazakar. Tarihte her zaman gericiler, muhafazakarlar olmuştur. Tabi ki ilericiler ve devrimciler de. Mevcut düzenden nemalananlar her zaman gerici ve tutucu olmuşlardır.
Şu anda Türkiye’deki iktidar da gerici ve tutucudur. Tarihi ve geleceği okuma gibi bir anlayışı da ihtiyacı da yoktur. Çünkü Kürt düşmanıdır. Kürtleri soykırıma uğratmak istemektedir. Kürtleri de ancak eski zihniyetler, politikalar ve sistemler yok edebilir. Demokratik, özgür ve tüm toplulukların eşit yaşama sahip olduğu bir sistemde Kürtler soykırıma uğratılamaz. Türk devletinin neden gerici, tutucu ve eskide kaldığı bu nedenle anlaşılır bir durumdur.
Bugünkü iktidar Türk devletinin tüm gerici ve despotik müktesebatını devralmıştır. Ne kadar Kürt ve demokrasi düşmanı gerici güruh varsa hepsi Tayyip Erdoğan şefliğinde toplanmıştır. Daha doğrusu gerici ittifak Tayyip Erdoğan’ı faşist propaganda gücü olarak kullanmaktadır. Çünkü artık Tayyip Erdoğan bir partiye dayanmamaktadır. Devlet içindeki tüm gerici ve despot güçlerin tek adam sisteminin yürütücüsüdür.
Türk devletinin şu anki zihniyeti eski yüzyılların zihniyetidir. Kullandığı araç ve yöntemler ise diktatörlerin, despotların kullandıklarıdır. Zamanın ruhunun kabul etmediği zihniyet ve uygulamalarla iktidarlarını ayakta tutmaya çalışmaktadır. Yani akıntıya karşı kürek çekmektedirler. Mevcut iktidarların birikmiş güç ve imkanları vardır. Bunu kullanırlar. Bu güçleri bir süre kendini koruyabilir; ancak zamanın ruhu, geleceği olan zihniyet, politika ve toplumsal sistemler karşısında uzun süre dayanamazlar. Bu açıdan gelecek bu gericiliğe karşı direnen güçlerindir.
Dünyada halklarda ve toplumlarda demokratik zihniyet gelişiyor. Artık despot, diktatör, başka halklar ve toplumlar düşmanı olan, kimlik ve kültür düşmanı olan iktidarlar ne dünyada, ne Ortadoğu’da, ne Türkiye’de, ne de Kürdistan’da kabul görüyor. Kuşkusuz eski otoriter zihniyetler ve sistemler kendilerini ayakta tutmak için direnç gösteriyorlar. Ancak buna karşı tüm halkların özgür ve demokratik yaşam istemi var. Artık bu istemler o kadar güçlü hale gelmiş ki önünde durmak mümkün değildir. Eskiden ele geçirilmiş imkanlar ve devlet olmanın gereği elde bulunan zor güçleriyle bir dönem direnilse de bunun sonu yoktur. Zamanın ruhuna ayak uyduramayanlar mutlaka kaybedeceklerdir. Zamanın ruhuna ayak uyduramayanlar her gün güç kaybederler ve giderek içleri çürür. Dışardan varlığını sürdürdüğü görünse de ömrünün sonuna gelmektedir. Şu anda Tayyip Erdoğan şefliğinde toplanan tüm gerici güçlerin durumu budur. Türkiye Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin, Süleyman Soysuz’un, Hulusi Akar’ın Türkiye’si olamaz. Türkiye kendisini içten içe bitiren bu kenelerden kurtulacaktır.
Bu gerici güçler PKK’ye, Kürt halkına ve demokrasi güçlerine düşmandırlar. Özellikle PKK’ye karşı büyük bir öfke içindedirler. Çünkü PKK, amaçlarına engel olduğu gibi direnerek çöküşünü hazırlamaktadır. Kürt ve demokrasi düşmanı Türk devletinin temel karakteri özel savaş devleti olmasıdır. Özel savaş kendini kılıftan kılıfa, renkten renge sokan bir savaş biçimidir. Haksız ve gayri meşru bir savaş yürüttüğü için özel savaşa başvurmak zorundadır. Bu savaşın zayıf yanı ise direnildiği takdirde yüzündeki boyaların dökülmesi, tüm kalıfların sökülüp atılması durumu ortaya çıkar. Böylece aşil topuğundan vurulmuş gibi zayıf duruma düşer. PKK direndiği için bu demokrasi ve Kürt düşmanı özel savaş devleti zayıflamakta, sallanmakta ve ayakta duramaz hale gelmektedir. Şu anda bu duruma düştüğü için büyük bir öfkeyle PKK’ye saldırmaktadır. PKK ile yatmakta, PKK ile kalkmaktadır. PKK’de direnme karakteri o kadar güçlüdür ki Türk devletinin her saldırısı kendisini daha güçsüz düşürmekten başka bir sonuç vermemektedir.
Dağları taşları sürekli bombalıyor. Ormanları yakıyor. Kürdistan dağlarını, ovalarını, köylerini yasak bölge haline getiriyor. Sokakta 3 kişi bir arada gördüğünde saldırıyor. Her gün yüzlerce insanı gözaltına alıyor, onlarcasını da tutukluyor. Kürt gençlerini düşman görerek uyuşturucu ve fuhuşa yöneltiyor. Kendini satarak, pazarlayarak dış güçlerden PKK’ye karşı savaşında destek almaya çalışıyor; her ay yüzlerce operasyon yaptıklarını söylüyor. Özcesi akla hayale gelmedik zulüm ve baskı yöntemleri uyguluyor ama PKK direniyor, gerilla direniyor. Kürt halkı, Kürt gençleri ve kadınları, Türkiye’nin tüm demokratik güçleri direniyor. İşte bu direnişler demokrasi ve Kürt düşmanı bu güçleri zayıf düşürüyor; yıkılmayla karşı karşıya getiriyor. Bu da öfkelendiriyor, çılgınlaştırıyor.
Yandaş basının tamamen özel savaş borazanı haline gelmesi bu zayıflıklarını örtmek içindir; kendilerinin güçlü olduğunu göstermeye çalışmak içindir. Ancak tüm söylemler ve uygulamalar bir panik durumunu ifade etmektedir. Erken bazı sonuçlar alma telaşı içinde oldukları görülmektedir. Yine Rojava’yı sürekli tehdit etmeleri de dışarıda bir savaş ortaya çıkararak içte muhalefeti susturup zayıflığını örtmek amaçlıdır. Tayyip Erdoğan ve faşist ekibinin uygulamaları bu iktidarı o kadar zor duruma koymuştur ki bundan çıkış için en pespaye özel savaş yöntemlerine başvurmaya başlamışlardır. Devlet imkanları ve baskı araçlarını kullanarak bazı aileleri HDP’nin önünde oturtmaları da bu iktidarın zayıflığının dışa vurumundan başka bir şey değildir. Nitekim bakanların gidip ağlamaklı sızlamaklı konuşmaları nelere bel bağladıklarını ortaya koymaktadır. Devletin bu duruma düşürülmesi İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in o kadar zoruna gitmiştir ki, o ailelerin oturacağı yer HDP’nin değil devletin kapısıdır, demiştir.
HDP Türkiye’de demokrasi mücadelesinin temel gücü haline gelmiştir. HDP’nin Türkiye’de demokrasi ittifakı yaratma ve demokrasi güçlerini harekete geçirme gücü görüldüğünden HDP’nin bu yükselen konumunun da önüne geçilmek istenmektedir. Türkiye toplumu içinde HDP’ye yönelik sempati her gün gelişmekteydi. HDP önündeki provokasyonun bir nedenini de böyle görmek gerekmektedir. Öte yandan CHP’nin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinden güç alarak AKP-MHP ittifakına karşı daha etkili mücadele etmesinin önüne geçmek için de özel savaş yöntemlerini devreye koymuşlar, psikolojik savaşı artırmışlardır. HDP ve CHP üzerinde psikolojik savaşın bu dönemde arttırılması 23 Haziran seçim sonuçlarının Türkiye toplumunda yarattığı olumlu etkileri kırma amaçlıdır.
Demokrasi ve Kürt düşmanı zihniyet ve iktidara karşı en fazla PKK direndiğinden ve bu direniş herkese cesaret verdiğinden bu direnişin kırılması için her türlü kirli yol ve yöntem denenmektedir. PKK öyle bir köklü tarihe, mücadele geleneği ve birikimine sahiptir ki, bu direnişi engellemek mümkün değildir. İnsanlık tarihinde mücadele geleneği, tarihi ve iradesi bu kadar güçlü olan bir harekete az rastlanır. Bu açıdan Türk devletinin bitirdik, bitireceğiz söylemleri aç tavuğun rüyasında kendini darı ambarında görmesi gibidir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika