Demokrasi ve Kürt düşmanları kaybedecek, insanlık kazanacak
Gericilik, demokrasi ve özgürlük düşmanları yok olmamak için saldırmaktadırlar. Ancak korkunun ecele faydası yoktur; bedelleri ağır olsa da bu savaş kazanılacaktır.
Gericilik, demokrasi ve özgürlük düşmanları yok olmamak için saldırmaktadırlar. Ancak korkunun ecele faydası yoktur; bedelleri ağır olsa da bu savaş kazanılacaktır.
AKP-MHP faşist iktidarı tüm iktidarlar gibi dış düşmanlar yaratıp işgal saldırılarıyla varlıklarını sürdürmek istiyorlar. Hitler ve Musollini ne yapmışsa şu anda Tayyip Erdoğan da aynı yolda yürüyor. Çünkü halkları şovenizmle zehirleyip vatan, millet, Sakarya havası yaratmazsa Tayyip Erdoğan iktidarını kaybedecektir. İktidarını ayakta tutmak için dış düşman yaratmaktan başka imkanı kalmamıştır. Faşist iktidarın kurumlaşması ve pekişmesi için mutlaka kazanması gereken yerel seçimleri kazanmada da şovenizmi şahlandırmak dışında bir şansı kalmamıştır. Ekonomik ve toplumsal sorunların ağırlaştığı; AKP iktidarına tepki olarak döneceği bu ortamda bu sorunları örtecek ve toplumun gündeminden düşürecek tek şey dış saldırılarla şovenizmi şahlandırmak olacaktır. Rojava ve Kuzey Suriye’ye gireceğim demesi, Şengal ve Maxmur’a saldırması kesinlikle bu amaçladır. Türk devletinin amaçları ile AKP-MHP iktidarının güncel ihtiyaçları örtüştürülüp bu saldırılar yapılmaktadır.
Türk devleti dünyanın gözünün içine baka baka terörizm yalanını pompalamakta, böyle bir algı yaratarak Kuzey Suriye’de gerçekleşen demokratik devrime saldırmak istemektedir. Dünya Suriye’de DAİŞ yeniliyor, istikrar sağlanıyor, derken; Türkiye tersini iddia ediyor. DAİŞ’in yenilgisini teröristler bizi tehdit ediyor, diyerek çarpıtıyor. DAİŞ’i yenilgiye uğratanları kendisine karşı bir tehdit olarak gösteriyor. Kuzey Suriye Türkiye’ye sadece ve sadece demokratik karakteriyle tehdittir. Bu demokratik karakterde Kürt damgası olması soykırımcı faşist Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı için tehdidi daha da büyütmektedir. Türk devleti ve AKP-MHP iktidarının korktuğu en büyük şey Ortadoğu’nun demokratikleşmesidir. Zaten Türkiye’de de demokratik her gelişmeye düşmanlık yapılmaktadır. Kürtler yararlanır diye demokrasi düşmanlığı yaptığı kanıtlanmıştır. Kürt sorununda zihniyet değişmediği müddetçe Türkiye’deki egemen siyasi güçler her zaman demokratikleşmeye karşı direnecekler ve demokrasi güçlerine düşmanlık yapacaklardır.
Türk devletinin Bakurê Kürdistan’daki özgürlük mücadelesine de Rojava’ya düşmanlığı ve saldırılarını da Ortadoğu’nun demokratikleşmesini kendi çıkarlarına görmeyen güçlerden cesaret alarak yapmaktadır. Ortadoğu’da mevcut iktidarların ve siyasi güçlerin demokratik olmayan karakteri saldırının temel dayanaklarındandır. ABD ve Avrupa’da sözde demokrasiden söz edilse de onlar da Ortadoğu’da demokratikleşmeyi kendi çıkarlarına görmüyorlar. Rusya zaten demokratik olmayan iktidarlara dayanarak Ortadoğu’da varlığını sürdürmektedir. Türkiye nasıl oluyor da tüm insanlık adına DAİŞ’e, El Nusra’ya ve diğer insanlık dışı çetelere karşı mücadele eden ve 10 binden fazla şehit veren Rojava’ya saldırmak istiyor, sorusunun cevabı bu gerçeklikte aranmalıdır.
Kuzey Suriye’de Kürtler, Araplar ve Asuri-Süryaniler diğer halklarla birlikte bu insanlık dışı çetelere karşı savaşmışlar, binlerce evlatlarını şehit vermişlerdir. Sanki bu şehitler tüm insanlık adına verilmemiş gibi, birçok ülke DAİŞ belasından kurtarılmamış gibi şimdi DAİŞ’e karşı koalisyon kurmuş güçler bu saldırılara sessiz kalmaktadırlar. DAİŞ’e karşı savaşta verdiği ağır bedellerle tüm insanlık tarafından sempatiyle karşılanan; gazete ve dergi manşetlerinde yer alan Kuzey Suriye halklarına yapılan saldırıya sessiz kalınıyor. Hatta tutumlarıyla bu saldırıları cesaretlendiriyorlar. Şu açıktır ki, Türk devletiyle yapılan kirli pazarlıklarla bu saldırıya suç ortaklığı yapılmaktadır. ABD başta olmak üzere koalisyon güçleri Türk devletinin bu saldırılarının ortaklarıdır. Efrîn’de bu suç ortaklığını esas olarak Rusya yaparken, Fırat’ın doğusunda ise ABD ve koalisyon güçleri yapmaktadır. Yoksa NATO üyesi olan ABD ve Avrupa’dan alınan silahlarla bu saldırı yapılamazdı. Bu tutumların siyasi ahlakla ve insanlıkla değerleriyle, vicdanla alakası yoktur. Türk devletinin işgaline onay verenlerin bu değerlerle hiçbir bağlarının kalmadığı açıktır.
Bu durumu yaratan tabi ki onların zihniyeti ve oluşturdukları ekonomik, toplumsal ve kültürel sistemdir. Bu kirli ve ahlaksız siyaseti kapitalizmin buz gibi soğuk çıkarları yaratmaktadır. Kapitalist zihniyetin çıkar dışında hiçbir ahlaki, vicdani ve siyasi değerin olmadığı bu olayda bir daha gözler önüne serilmiştir. Bir zamanlar İngiltere başbakanı Tony Blair dünyanın her yerinde siyaset ve diplomaside ahlaki değerlere dikkat etseler de sıra Ortadoğu’ya geldiğinde hiçbir insani değerin dikkate alınmadığını itiraf etmişti. Hatta söz konusu Kürtler olduğunda bu değerler hiç akla getirilmemektedir. Kürtler toplum ve insan olarak görülmemektedir. Ortadoğu ve Kürtler için araştırma ve inceleme yapan bazı yazarlar, Kürtlere burada söylemeyi bile utanç verici bulduğumuz yaklaşım gösterildiğini söylemişlerdir. Emperyalist güçlerin ve bölge ülkelerinin Kürtlere insanlık dışı yaklaşımlarını çok çarpıcı biçimde ifade etmişlerdir. Kapitalist emperyalist güçlerin 21. yüzyılda bırakalım demokratik ve insani değerlere biraz daha dikkat etmesine, aksine tam bir değersizlik içinde politika yapmaktadırlar. Yoksa tüm insanlık için 10 binden fazla şehit vermiş Kuzey Suriye halklarına böyle yaklaşmazlardı.
Sadece bölge devletleri ve DAİŞ’e karşı mücadele içinde olduğunu söyleyenler değil, KDP de Kürt ve demokrasi düşmanı Türk devletinin saldırganlığına tutum almamıştır. Onların da çok basit çıkarlar gereği hiçbir değeri dikkate almadıkları görülmektedir. Türk devleti Kürt düşmanlığı nedeniyle Rojava ve Kuzey Suriye’yi işgale hazırlanırken kendine Kürt partisi diyen KDP’nin tutumu bu devletlerin tutumlarından daha kötü bir değersizliği, ulusal ve siyasi ahlaksızlığı ifade etmektedir. Böyle bir saldırganlığa KDP’nin sessizliği suç ortaklığından ileri gelmektedir. Kendilerinin hakim olmadığı hiçbir değeri Kürt değeri olarak görmemektedir. Hatta kendisi dışında hiçbir Kürt siyasi gücünün bir kazanım elde etmemesini istemektedir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir anlayışa rastlamak mümkün değildir. Tüm Kürtler KDP’ye çalışmalı; sadece kendinin hakim olduğu kazanımlara sahiplik yapılmalıdır. DAİŞ Başurê Kürdistan’a saldırdığında ilk destek veren gerillalar olmuştur. Bu nedenle Mesud Barzani Maxmur’da Hewlêr kapısını kapatan gerillalara teşekkür etmişti. Ama kendisi başka siyasi güçlerin kazanımına saldırı olduğunda bunu kendisinin hayrına görmektedir. Öyle ki, kendisine bağlı ENKS’li bazı gruplar Efrîn’in işgalinde işgalcilerle suç ortaklığı yapmıştır. Şimdi bu Efrîn’de demografik yapı değiştirilmekte ve Kürt soykırımı yapılmaktadır. Türk devleti Rojava’yı işgal ettiğinde de demografyayı değiştirip Kürt soykırımı yapılacağı bilindiği halde buna sessiz kalmaktadır. Erdoğan’ın Kobanê Kürt şehri değildir, dediğini biliyoruz. Kuzey Suriye’yi işgal ederken de buralar Kürt şehirleri değildir, diyecek. Beslediği çeteleri Efrîn’de olduğu gibi boşalttığı Kürt alanlarına yerleştirecektir.
Bu durumda KDP’nin ne hesap yaptığı sorulabilir. Kürtlerin soykırıma uğratılması KDP için dert değildir; yeter ki başka Kürtler siyasi güç olmasın! Hatta Rimelan, Qamişlo ve Derik gibi petrolün bulunduğu birkaç Kürt şehrini ele geçirir miyim diye düşünmektedir. Efrîn, Kobanê, Serêkaniye ve diğer Kürt şehirleri işgal edilse de önemli değildir. Derdi, varsa yoksa petrol kuyularının bulunduğu bir iki şehri ele geçirmektir. KDP’nin sessizliği, hatta Türk devletinin saldırılarına zımni ortaklığını böyle anlamak gerekir. Bir Kürt partisinin sessizliği başka türlü izah edilebilir mi?
Tüm bu gerçeklikler özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren halkların bu oyunları boşa çıkaracak bir politik yaklaşımı ve direniş anlayışı içinde olunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Şu bir gerçektir; Türk devleti ve arkasındaki tüm güçlerin Ortadoğu genelinde bir çözüm politikaları yoktur. Halkların özlemlerine ve zamanın gereklerine ters bir konumdadırlar. Ortadoğu’da halkların ve demokratik devrimci güçlerin zamanı gelmiştir. Suriye’de de Ortadoğu’da da ancak ve ancak özgürlük ve demokrasi güçlerinin geleceği vardır. Tarihin doğrultusu sadece bu güçlerin kazanacağını göstermektedir. Halklar direnme iradesi ortaya koyduklarında demokrasi ve insanlık düşmanı güçlerin kaderi kaybetmek olacaktır. Rojava ve Kuzey Suriye’de direnecek olan halklar kazanacaktır.
Rojava ve Kuzey Suriye halkları Türk devletinin işgaline karşı direnecektir. Kürt ve demokrasi düşmanı işgalcilere karşı fedaice tarihi bir direniş gösterilecektir. Fırat’ı doğusunun Efrîn gibi işgal edilmesine izin verilmeyecektir. İşgalcilere karşı sadece Kürtler değil, tüm halklar direnecektir. Rojava ve Kuzey Suriye halklarına yönelik komplo boşa çıkarılacaktır.
Şu açıktır ki, Türk devletinin işgaliyle birlikte Suriye’de savaş yeni bir aşamaya ulaşacaktır. Bu saldırılar bir soykırım saldırısıdır. Bu nedenle var olmak için kadın, çocuk, yaşlı herkes ölümüne direnecektir. Böyle bir düşmana ancak böyle bir tarihi direnişle cevap verilebilir. Kuzey Suriye böyle işgalcilere bataklık haline getirilir. Çünkü Kürt ve demokrasi düşmanı Türk devletinin tek bir siyasi programı vardır; Kürt soykırımı ve demokrasi güçlerini ezmek. İşgalciler, devletleri ne kadar arkasına, yanına, önüne alırsa alsın direnişçiler de tüm insanlığı yanına alacaktır. Kuzey Suriye’de savaş tüm insanlıkla faşist, soykırımcı Türk devleti arasında geçecektir. On binlerce şehit verseler de kazananlar mutlaka Rojava Kürdistan’ı ve Kuzey Suriye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Asuri-Süryaniler ve diğer halklar olacaktır.
Türk devleti Şengal ve Maxmur’a saldırarak tüm Ortadoğu’yu savaş haline getireceğini göstermiştir. Bakurê Kurdistan’da Kürt halkına yönelik saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Bu gerçeklik direnişin de yaygın ve yoğun olmasını sağlayacaktır. Her işte bir hayır vardır, denilir. Kürtler başta olmak üzere bölge halkları da direnerek bu şer’den hayır çıkaracaklardır. Gericilik, demokrasi ve özgürlük düşmanları yok olmamak için saldırmaktadırlar. Ancak korkunun ecele faydası yoktur; bedelleri ağır olsa da bu savaş kazanılacak, halkların kardeşliği ve özgürlüğü temelinde Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesinde büyük bir adım atılacaktır.
Not: Bu yazı ABD’nin Suriye’den geri çekilme kararından önce yazılmıştır.