Çin rejimi akıllı kameralar vasıtasıyla, “sosyal kredi sistemi”ni genelleştirmek üzere. Bu sistem insanları “erdem” düzeyine göre mükafatlandıracak ya da cezalandıracak.
1984 HİÇ OLMADIĞI KADAR GERÇEK
Uzun yıllardır dünyanın dört bir yanında yaygın olan gözetim kameraları ve diğer bir çok mekanizma ile toplumu izleme yöntemleri, tartışma konusu oluyor. Krizler ve acil durumlar da toplumları denetlemek için bir fırsat olarak kullanılıyor.
Artan fişleme ve gözetim sistemleri, İngiliz yazar George Orwell’in 1984 isimli romanını hatırlatıyor. Bu romanda, tiranik şef “Big Brother”, herkesi, her zaman ve her yerde gözetliyor. Düşünce polisinin dövizi: 2+2=5. Kimsenin bundan şüphe etme hakkı yok. Toplum üç sloganla yönetiliyor: “Savaş, barıştır”, “Cehalet, güçtür”, “Özgürlük, köleliktir”.
Orwell’in bu romanı yazdığı sıralarda, henüz internet ağı yoktu ve gözetim kameraları genelleşmemişti. Yaşananlar bir bilim kurgu değil, Big Brother de metaforik bir figür değil. Romandaki kehanetler hiç olmadığı kadar gündeme girmiş bulunuyor. Hatta mevcut realite, fiksiyonu da aşmış durumda. Bugün dünya genelinde milyarlarca kişi, yeni teknolojilerle fişleniyor, gözetim altına alınıyor. Kitapta bahsedilen toplumun genel gözetimi bugün gerçekleşmiş durumda. Kontrol dışı telefon dinlemeleri, dijital profil belirleme, uzaktan kamu veya özel yerleri ya da bireyleri gözeten kameralar ve daha fazlası ile özel yaşamın sonu getirildi.
YENİ SÖYLEM VE GÖZETİMİN GENELLEŞMESİ
Kitaptaki kurgusal Okyanusya’nın resmi dili “Yenisöylem” (newspeak) ve gözetimin genelleşmesi iki temel baskı yöntemi olarak dikkat çekiyor. Kelimelerin özünden boşaltılması veya yok edilmesi ile düşünce suçları imkansız kılınmak isteniyor. Diğer bir ifadeyle “söyleyecek kelime kalmayacak.” Burada şu örnek dikkat çekiyor: “Özgür” kelimesi ortadan kaldırıldığında, “siyasi ve entelektüel özgürlükler, konsept biçiminde bile artık olmayacak. İsimleri olmayacak.” Kelimenin yok edilmesi ile, şeyin kendisi ortadan kalkacak. Bugün dünyanın bir çok yerinde “yenisöylem” oldukça ilerlemiş görünüyor. Temel ilke, gerçekliğin inkarı olarak öne çıkıyor. Sonrasında tüm bağımsız düşünce olasılıklarını söndürmek geliyor. Gerçekle ve gerçeğin göreceliliği ile bağlar kopunca da geriye, dayatılan söylemlerin “gerçekliği” kalıyor. Ya da kitapta ifade edildiği gibi “partinin gerçek olduğunu söylediği, gerçektir”.
KORONAVİRÜSLE HIZ KAZANDI
İsviçre RTS medyası genelleşen gözetim konusunda çarpıcı bir belgesel yayınladı. “Herkes gözetim altında: 7 milyar şüpheli” başlıklı belgeselde, dijital totalitarizmin koronavirüs Covid-19 salgını ile hız kazandığına dikkat çekildi.
ABD’de 11 Eylül 2001 saldırıları ardından yeni teknolojilerin geliştirilmesi yarışında Çin büyük bir rol oynuyor. 2002 yılında yüz tanıma kameralarını yerleştiren Çin, yapa zekaya yatırımda da artık ABD ile başa baş gidiyor.
ÇİN, 600 MİLYON KAMERA YERLEŞTİRECEK
Pekin yönetiminin çifte hedefinin olduğu belirtiliyor: İç güvenliği arttırmak ve 2030 yılına kadar yapay zekada dünya lideri haline gelmek. Bunun için yıllık 60 milyar doları aşkın bir bütçe ayrılmış durumda. Bir kıyaslama yapılacak olursa, Avrupa Komisyonu kısa bir süre önce yapay zeka alanındaki gecikmeyi kapatmak için yıllık 20 milyar euroluk bütçe ayırdığını açıklamıştı.
2020 yılı Çin açısından kilit bir aşamayı ifade ediyor. Sosyal Kredi Sistemi (SKS) tüm ülkede hayata geçirilecek. Bu yıl içerisinde tüm insanları notlarla değerlendirecek 600 milyonu aşkın kamera yerleştirilecek.
DAVRANIŞLARI ANALİZ EDEBİLEN AKILLI KAMERALAR
Mevcut durumda, sokaklar, garlar, otobüsler, taksiler gibi çok sayıda yere en az 400 milyon kamera zaten yerleştirilmiş. Bunların çoğunluğu akıllı kameralardan oluşuyor. Her yüzü tanıyabilecek, 500 milyona varan sayısı anlayabilecek donanıma sahipler. Bazıları, olası suçluları tespit etmek adına bedensel ısı değişimlerindeki hızlanma veya ani değişimler gibi davranışları analiz edebiliyor.
TERMİK KAMERALAR GENELLEŞTİ
Aralık ayında ortaya çıkan koronavirüs Covid-19 ile birlikte bu teknolojik denetim mekanizmalarında patlama yaşandı. Polislerin kasklarında, otobüslerde veya dronlardaki kameralarda, maske takılmasına rağmen yüz tanıma yeteneği olan yazılımlar geliştirildi; hastaları tespit etmek için termik kameralar genelleşti.
Ayrıca Çin’in mobil ödeme devi Alibaba sistemi her bireyin yer değiştirmesine ilişkin detaylı analizler yapıyor. Bu uygulama, vatandaşın riskli bir ülkeye gidip gitmediğini, hatta basitçe koronavirüs taşıyan kişilerin yakınında bulunup bulunmadığını gösteriyor. Eğer turuncu veya kırmızı QR kodu gösterirse, bazı kamusal alanlara giriş yasaklanıyor. New York Times’a göre bu sistem mevcut durumda Çin’deki 200 kentte uygulanıyor.
RTS’deki belgesele göre dijital totalitarizm bu kadarla sınırlı kalmıyor. Zira toplumun kontrol altına alınmasına ilişkin daha büyük bir stratejinin parçasını oluşturuyor. İnternet gözetimi de buna ekleniyor. 20 bin ile 50 bin arasında polis “big data” için seferber edilecek. Böylece genelleşmiş bir ihbar ve sonuç olarak “sosyal kredi” sistemi oluşturulacak.
HERKESE NOT VERİLİYOR, AZ NOT ALAN AZ HAK SAHİBİ OLACAK
SKS, Çinli veya yabancı ülke sakinleri ile şirketlere “erdem” düzeyine göre not veren bir sistem olarak tanımlanıyor. Nezaketsizliklere karşı mücadele ve daha genel anlamda düzeni koruma hedefleniyor. Kişi ne kadar az puan alırsa, hakları da o kadar sınırlanıyor. Cezalar ise Komünist Parti üyeliğinde düşürme, siyasi veya idari sorumluluklara erişimin yasaklanması, banka kredilerinin yasaklanması, devlet yardımından yararlanamama veya seyahat yasağına götürebiliyor. 2018 yılında 17 milyona yakın Çinli uçağa binme hakkını, 5 milyon Çinli hızlı trene hakkını kaybetti. Daha az not alanlar sürgüne de maruz kalırken, portreleri dev ekranlarda afişe ediliyor. Bazı vilayetlerde az not alanlara telefon edilince bir uyarı mesajı yankılanıyor.
ACİL DURUMLAR TOPLUM ÜZERİNDEKİ KONTROLÜ ARTTIRMAK İÇİN KULLANILIYOR
Küreselleşme karşıtı hareket Attac, kendi internet sayfasında yayınladığı bir analizde, “Çin’deki durum, toplum üzerindeki kontrolü arttırmak için acil durumların ne düzeyde kullanıldığını bize gösteriyor” diye uyardı.
“Koronavirüs zamanında istikrarsız ve öngörülmez bir dünya” başlıklı aynı analizde şu ifadeler dikkat çekti: “Avrupa’da henüz bu noktada değiliz ama, karantina uygulamalarından kaynaklı temel özgürlüklere yönelik çok sayıda ihlalin dışında, mevcut hükümetlerin medya ve kamuoyunun koronavirüs üzerindeki odaklanmasını, düşünceler karşı harekete geçmek için kullanma teşebbüsünde bulunacağı açıktır. Her ne kadar bu zorlayıcı tedbirler salgının zirve yaptığı sırada toplumlar tarafından kabul edilseler de, salgının geçmesinden sonra toplumsal hoşnutsuzluğun kendisini güçlü bir şekilde ifade etmesi güçlü bir olasılıktır (...) Salgın neoliberal küreselleşmenin zayıflıklarını gösterdiği gibi, alternatiflerin neler olabileceğini de öne çıkarmayı sağlıyor. Tarih öngörülmeyen olaylar, savaşlar, siyasi şoklar veya toplumsal hareketlerin mevcut süreçleri hızlandırdığı veya öngörülmezliğe evirdiği zamanlarla doludur.”
ER YA DA GEÇ YENİLECEKSİNİZ
Orwell’in romanında da Winston’ın silinmeden önce umut verici sözleri de, bu tablo karşısında karamsarlığa yanıt veriyor. Bu sözler, totalitarizm karşıtı Orwel’e ait: “Önünde sonunda, başarısız olacaksınız. Er ya da geç, kim olduğunuzu görecekler ve sizi yırtacaklar. Hayat sizi yenecek. Evrende bir şeyler var, ne olduğunu bilmiyorum, asla yenemeyeceğiniz bir ruh, bir ilke.”