En güçlü öz savunma, öz yönetimdir

Kobanê, dünyanın en vahşi saldırılarına maruz kalmış, büyük bir varoluş savaşına girişmiş, şehitler vermiş bir kenttir. Tüm Kürdistan parçalarından gençlerin, Türkiyeli devrimcilerin emeği, teri ve kanı var bu inşa edilen sistemin mayasında...

Bu çağda yaşanacak başka bir model yok. Sadece Ortadoğu için değil, tüm dünya için de örnek bir yerdir Kobanê. Kürdistan’ın birçok köy ve kenti de böyledir. Doğu Kürdistan’da hala devleti hiç tanımayan, yani bilmeyen ya da kabul etmeyen köyler var. Savunmadan üretime kadar böyledir. Bir devlet sınırı içinde yaşasa da devletçi sisteme tabi olmayan çok yer vardır. Bu yerler, tüm ihtiyaçlarını kendi komünal doğal örgütlenmeleriyle karşılıyor. Kuzey-Doğu Suriye, bunun en kapsamlı, sistemli ve koordineli örneğidir. Şüphesiz dünyada bundan başka da virüsün bulaşmadığı köyler, kasabalar vardır, ancak Kobanê’nin özgünlüğü büyüktür.

Kobanê, dünyanın en vahşi saldırılarına maruz kalmış, büyük bir varoluş savaşına girişmiş, şehitler vermiş bir kenttir. Tüm Kürdistan parçalarından gençlerin, Türkiyeli devrimcilerin emeği, teri ve kanı var bu inşa edilen sistemin mayasında. Enternasyonal devrimcilerin büyük emeği ve rengi var. Önder Apo’nun paradigmasının gücü ve bizzat kendisinin verdiği yıllara dayanan emeği var. Önder Apo’nun, Ortadoğu sahasına çıkarken ilk adımını attığı yer; DAİŞ karşısındaki direnişin kalesi, AKP-DAİŞ ittifakının darbelendiği yer olmasının büyük tarihsel anlamları var. Bir anlamda kendini küllerinden yaratmış bir kenttir. Modern çağın mitolojisi de diyebiliriz buna. Dolayısıyla Kuzey-Doğu Suriye içinde de özgündür.

Dünyadaki korku ve daralma eğilimleri, ulus devletleri daha da daraltıp faşizan eğilimleri derinleştiriyor, ırkçılığı geliştiriyor. Kuzey-Doğu Suriye’de bunun tersi var. Kürt-Arap kardeşliği, büyük bir demokratik ulus somutlaşması olarak karşımızdadır.

BAAS rejimi sürecinde tüm Kürtler Araplaştırılmaya çalışıldı, tüm Kürtlere Arapça öğretildi. Bugün zorunluluk yok, ancak iki dillilik var. Anadilde eğitim ve yaşam esastır, ancak Arap halkına empoze edilen ırkçı damar eritildi ve Araplar belki de tarihlerinde ilk defa Kürtleri tanımaya başladı. Aslında ilk defa hem kendi Araplıklarını yaşamaya hem de komşularını tanımaya başladı. Yine Ermeni, Süryani halkların, Kürt ve Araplarla birlikte demokratik sistem inşasını gerçekleştirmeleri büyük anlam taşıyor.

Devlet dışı bir yapılanma olarak Kuzey-Doğu Suriye’deki toplum, BAAS rejiminin kendince “geri bırakma” çabalarının sonucu olarak kapitalizme fazla bulaşmamıştı. Kobanê, bir Şam değildir, bunun getirdiği sonuçlar da var tabi. Şöyle bir sonuç çıkıyor karşımıza; kapitalizmden ne kadar uzaksan virüsten de o kadar uzaksın. Doğayla ne kadar dostsan, doğaya saygılıysan, değer ve emek veriyorsan, onu bozup talan etmiyorsan, onu kendi doğasından çıkarmaya zorlamıyorsan o da seni koruyor, kucaklıyor. Doğaya saygı büyük bir öz savunmadır ama kapitalist modernitenin araçlarıyla ne kadar iç içe yaşıyorsan virüse de o kadar yakınsın.

Bunun yanında öz yönetim olarak Kuzey-Doğu Suriye’de Özerk Yönetim’in erkenden aldığı tedbirler, halkı korumayı her şeyden üstün tutması, halkın kendisinin seferber olması, kadın kurumlarının hızla seferberlik düzeyinde tedbirler geliştirmesi ve gerekli malzeme yapımına başlaması, QSD’nin hızla tutum alarak gösterdiği duyarlılık, yine yerel güvenlik kurumlarının gösterdiği çaba, verilen emekler var. Tüm bunlar demokratik özerk sistemin virüse karşı en etkili mücadele yöntemini uygulayan sistem olduğunu da gösteriyor. Bugüne kadar bu mücadele sonuç aldı.

Avrupa’ya bakarak “dünya nereye gidecek” diye sormaya ve ders çıkarmaya gerek yok. Virüsten sonra kendi irademizi, canımızı koruyacaklarını sanarak egemenlere teslim etmek büyük bir yanılgıdır. Kesinlikle böyle girişimler olduğunda karşısında büyük mücadeleler de olacaktır. Dünyanın nereye gideceğini Kuzey-Doğu Suriye örneğinden okumak, en özgür olandır.

Tüm bunların kökeninde Önder Apo’nun demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü değerleri var. Bu paradigma, Ortadoğu başta olmak üzere tüm insanlık tarihinden süzülerek geldiğini ve tarihsel toplum değerlerine dayanıyor. Bu sağlam kök, bu büyük anlam derinliği, bugün Bakur, Rojava, Başûr ve Rojhilat’ta sadece bölgesel sömürgeciliklere değil, kapitalist modernitenin merkez ya da çevre, her tür zihniyetine karşı direniyor. Gerektiğinde savaşıyor, gerektiğinde propaganda yapıyor, şarkı söylüyor, gerektiğinde halkı örgütlüyor ama direniyor. Bunun öncülüğünü Önderlik ve şehitler yapıyor. Şehitlerini sahiplenen demokratik ulus halkları yapıyor.

Şehitler ayı olan Mayıs vesilesiyle, bu tarihsel direnişi büyüten hakikat karşısında saygıyla eğiliyorum. Ortadoğu’nun, bu çizginin temsil ettiği hakikatten başka yaşamı yok. Evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ama bundan başkası da bizi özgür yaşama götürmeyecektir.