Erdoğan’ın DAİŞ bölgeleri

Erdoğan’ın, çelik çomak oynar gibi oynadığı DAİŞ ve benzeri çeteleri, oluşturacağı ‘Güvenli Bölge’de eğitip örgütleyerek, resmileştirdikten sonra yayılmacı emelleri için kullanacağı, bunlarla dünyayı tehdit edeceği, şimdiden açık değil mi?

Dünyanın tüm diktatörlerin ortak bir noktası topluma karşı paramiliter güç kullanmalarıdır. Paramiliter güçler, kimi yerlerde açık olsalar da esasta gizli örgütlendirilir. Herhangi bir kanuna bağlı olmadıkları için de en kirli işlerde kullanılır. Estirdikleri terörle topluma korku salarlar.

Devlet, en büyük bastırma ve katletme aracı olsa da sonuçta kendisini kanunlar ve hukukla sınırlandırır ama paramiliter güçlere her şeyi yaptırabilir. Üstelik hiçbir sorumluluk üstlenmez. Diktatörler, paramiliter güçlerini ya örgütleyerek ya da var olanları denetimine alarak harekete geçirir. İlk günden itibaren birer diktatör olarak sahneye çıkanların ağırlıklı bölümünün böyle gizli ve kirli vurucu yapıları hazırlanmıştır. Buna en iyi örnek Hitler’dir. Hitler’in SS ve SA’ları; Mussolini ve Franko’nun da benzer yapıları var. Türkiye’de ise MHP türü yapıların böyle bir geleneklerinin olduğunu söylemeye gerek bile yok.

ERDOĞAN’IN PARAMİLİTER GÜÇLERİ

Erdoğan’ın büyük ihtimalle önceden hazırlamış olduğu paramiliter güçleri yoktu. İktidara oturdukça ve iktidar hırsına büründükçe birçok diktatör gibi adım adım kendi vurucu gücünü oluşturdu. SADAT adındaki yapı böyledir. Erdoğan’ın en büyük mahareti ise herhalde başka paramiliter güçleri kendi denetimine ve hizmetine alarak kullanabilmesidir. Onlarca farklı çeteyi hem örgütlemek hem de harekete geçirmek muhtemelen sadece Erdoğan’a mahsus bir yetenektir.

Örneğin ‘ÖSO’ dedikleri yapı, muhtemelen bugün dünya da en büyük silahlı ve örgütlendirilmiş paramiliter güçtür. Resmi isimlerinin olduğuna bakılmasın. Meydana sürerken halklara nasıl terör estirdiklerini, kendileri ifşa ediyor. Birilerine yumruk atarak, birilerinin burnunu kırarak, birilerinin ayağına mermi sıkarak, birilerinin başını köprülerde keserek, boynuna ipi takıp arkasında sürükleyerek ya susturuldukları ya da kendi denetimlerine aldıkları da biliniyor.

ARTIK OLANLA DA YETİNMİYOR

Tüm diktatörlere taş çıkartacak tarzda devasa paramiliter güçleri barındıran Erdoğan, bunlarla da yetinmiyor, çünkü sadece Türkiye’de söz sahibi olmak istemiyor. Artık uluslararası arenada da söz sahibi olmak, sözünün dinletmek istiyor. Uluslararası sahada da biat bekliyor. Dünyanın 5’ten büyük olduğu söylemi, bu gerçeği ifade ediyor. Dahası son zamanlarda sıklıkla dillendirdiği, ‘resmi sınırlarla gönlümüzdeki sınırlar ayrı’ söylemi de öyle. Gönlündeki sınır, Osmanlının en şatafatlı zamanlarının 22 milyon kilometre karesidir. Şimdilik hedeflediği ise Lozan öncesi Misak-i Milli sınırlarıdır ki bunlar da takriben 3 milyon kilometre karedir.

MEGALOMAN VE YAYILMACI

Megalomanlık ve yayılmacılık da tüm diktatörlerin ortak paydalarıdır. Biat, minnet ve kesintisiz övgü beklerler. Gözleri, başka topraklardadır. Hitler, öncelikli olarak ‘Ost Politik’ dediği ‘Doğuya Açılım’ı kendisine esas alarak Rusya’ya saldırdı. Mussolini, hedef olarak seçtiği Afrika’dan başladı. Japon diktatörü de Kore, Çin başta olmak üzere Uzak Doğu’nun tümüne göz koyarak harekete geçti. Erdoğan ise önce Lozan’ı reddederek Misak-i Milli sınırlardan dikta rejimini paramiliter güçlerle başlattı. “Bizi hâlâ Lozan’a hapsetmeye çalışıyorlar. Kimse kusura bakmasın! Bizim sözümüz var. 2023 hedeflerine ulaşmak için tüm şartları zorlayacağız” diyerek yakın hedefini alenileştirdi. Esas hedefini ise “Biz, 22 milyon kilometrekarelik dünya ölçeğinde toprağı görmüş devletin varisleriyiz, daha yeni, daha şurada 3 milyon kilometrekarelik topraklara sahiptik. Lozan ifadesini kullandığımda birileri rahatsız oldu, niye rahatsız oluyorsunuz. Lozan'da da 3 milyon kilometrekarede bir yerler tırmıklandı, 780 bin kilometrekareye düştük. Burnumuzun dibindeki yerler alındığında bununla iftihar edenler oldu. Bu nasıl oluyor ya, elindekini veriyorsun, hala başarılı çıktık diyorsunuz” diyerek açıkladı.

ROJAVA VEYA PKK DE DEĞİL

Erdoğan bunu başarır ya da başarmaz, ancak şimdiden Efrîn’den Cerablus’a, ardından Girê Spî-Serêkaniyê hattını işgal etmiş durumda, Başûrê Kurdistan’da da bazı alanları işgal altında tutmaya çalışıyor. Bununla yetinmeyip Dêrazor’a kadar gideceklerini kendisi söylüyor. Dahası, Musul’u hedeflediği ve Musul’un sadece Musul kenti olmadığı; Hewlêr, Kerkük, Süleymaniye olduğu da biliniyor. “Musul meselesini Musul'da çözmek mecburiyetindeyiz” diyor. Yani hedef sadece Rojava, bu bağlamda PKK ve PYD değil, aynı zamanda Başûrê Kurdistan’dır da. Yarın buradaki işgal alanlarını genişletmeye yeltendiğinde de ‘PKK’ demesine kimse şaşırmasın. Aynı şekilde, Kıbrıs’tan öteye, yani Yunanistan’a yönelirse de kimse şaşırmasın.

HALEP’TEN BOSNA’YA

Erdoğan, konuşmalarında Halep’ten Bosna’ya, Musul’dan Batum’a, Kırım’dan Dêrazor’a kadar uzanıyor. Bunun sadece hamaset olmadığı, buralardaki faaliyetlerinden de bellidir. Peki tüm bunları nasıl ve hangi güçle yapacaktır? Birileri gülüp geçebilir, ancak diktatörlerin tarihlerine bakıldığında Erdoğan’ın söz ettiklerine gülüp geçmek yerine durup düşünmek daha yerinde olur. Biz Kürtler, böyle olması gerektiğini biliyoruz.

5 YILDIR YAPTIKLARI ORTADA

Faşist şef Erdoğan, en az 5 yıldır aralıksız olarak Kürtlere kan kusturuyor. Bodrumlarda katledilen insanlarımızın üzerine benzin dökerek yakılmasını; mezarlarımızın toplarla parçalanmasını; ormanlarımızın yakılmasını; barajlarla coğrafyamızı parçalayıp tarihimizin yok edilmesini; ülkemizin nüfus yapısıyla oynamasını; eni işgal alanlarında zulüm estirmesini; tüm savaş gücünü seferber etmesini, en iyi biz biliyoruz. Bunlar bizim bildiklerimiz. Erdoğan, Osmanlı’nın 22 milyon kilometrekare toprağından söz ediyor. Peki buraları hangi yol ve yöntemlerle elde edeceğini düşünüyor?

ÇETELERİN RESMİLEŞTİRİLMESİ

ABD, Rusya ve BM ile önceleri kimi Avrupa devletlerinin desteğiyle işgal ederek ‘Güvenli Bölge’ dediği bölgelerde DAİŞ ve benzeri paramiliter güçleri bu kez gizli değil, aleni bir şekilde eğitip örgütleyecek. İşte yayılmacı hedefleri için Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerine bu kez oluşturacağı bölgelerin resmi kimlikleriyle ihraç edeceği terör yapılarını kullanacak. Bunlar Erdoğan’ın en etkili oyun araçları olarak şimdiden kısmen devrede ama ileride tam devreye girdiğinde herkes daha fazla görecektir. Bunun için her seferinde Kürtlere yöneldiğinde, hatta Avrupa’ya yöneldiğinde PKK’yi bahane göstermesi boş laftır. Buna sadece Avrupa ve Amerikalıların kanması değil, kimi Kürt siyasetçilerinin de kanması ise üzücü.

Erdoğan’ın DAİŞ ve benzeri paramiliter örgütlerle çelik çomak oynar gibi oynayarak, oluşturacağı ‘Güvenli Bölge’de daha fazla DAİŞ ve diğer çeteleri eğitip örgütleyeceği ve bunlarla dünyayı tehdit edeceği gibi bir katliam makinesine dönüştüreceği de şimdiden yaptıklarıyla ortadadır.