AKP ve başındaki Recep Tayyip Erdoğan baştan beri Irak ve Suriye’de izlediği politikaların bir örgütlenme ve kadro hareketi olduğu açıktır. Gönderdiği kadroları ile çalışmaları yürütürken bu iki ülkedeki Müslüman Kardeşler’in kadroları toplayıp bir araya getirmek, ayrıca kendisine bağlı gruplar eliyle silahlı gruplar oluşturup eğitmek, Kürtlerde Müslüman Kardeşler eğilimli olan gruplar eliyle de kadro yaratma eğitimine önem vermek gibi ciddi politilar izlediği her geçen gün biraz daha açığa çıkıyor. AKP’nin bu politikaları hiç kuşku yok ki Irak ve Suriye’ye aktardığı kadrolar üzerinden yürütülüyor. Suriye’de çok resmi bir şekilde kadroları olmadığı için daha çok çalışmalarını DAİŞ, Nusra, şimdiki adıyla HTŞ, özellikle Ehrar Şam, Nurettin Zengi gibi gruplar başta olmak üzere çete grupları üzerinden, onların başında bulunan ve MİT eğitimden geçen kişilerle yürütüyor.
Irak’ta ise büyükelçi, konsolosluk, ataşelik adıyla atadığı kadrolar üzerinden yürütüyor. RTE, hayata geçirmek istediği politikalarını Irak nezdinde Bağdat Büyükelçisi üzerinden pratikleştirmek istiyor. O yüzden Bağdat Büyükelçiliğine atayacağı kişilerin iyi derecede AKP-MHP faşist blokuna bağlı milliyetçi ve Kürt düşmanı, Müslüman Kardeşler sevicisi gibi özelliklere sahip olmasını gerektiriyor. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız’ın son bir yıl içinde gösterdiği aktiviteye baktığımızda bu özellikleri fazlasıyla taşıdığını görürüz. Yıldız’ın görevi Bağdat Büyükelçilik makamıdır. Ancak Yıldız, Bağdat’tan çok Kerkük, Musul, Telafer, Basra gibi Irak’ın sorunlu alanlarında görünüyor. Yıldız’ın Musul, Telafer, Kerkük, Diyala gibi alanlara yaptığı ziyaretler, oradaki bazı Sünni aşiretlerle görüştükten sonra DAİŞ’in saldırılarının artması hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Birçok kesim tarafından da bölgedeki DAİŞ’i Irak’taki kaosun sürmesi ve onun üzerinden politikalarını yürütme amaçlı harekete geçirdiği de söyleniyor. Yıldız'ın en fazla üzerinde çalışma yürüttüğü alanlar genel hatları ile bu alanlar olurken, AKP’nin işgalci, karıştırıcı, Kürtleri imha etme politikalarını Kerkük üzerinden örgütleyerek sürdürmek istiyor. Geçen sene Kurban Bayramı namazını Kerkük’te kılıp Kerkük’e ilişkin verdiği mesajlar, birçok kesim tarafından işgalci emel ve politikalarından vazgeçmediği şeklinde değerlendirildi. Kerkük’e ilişkin verdiği bu işgalci mesajlardan kısa süre sonra ITC eliyle maaşları ve silah cephaneleri kendileri tarafından karşılanan bir silahlı çete grubu kurduğu da açığa çıktı. Bunu YNK’li Irak parlamenterleri açığa çıkardı. Bu durumdan Irak’ı haberdar ettiklerini de açıkladılar. Ancak Türkiye'nin, silahlı çete grupları örgütlenmesinden vazgeçme yerine bu çetelere yeni çeteler eklemek için Dakuk’ta bir eğitim devresi başlattığı da açığa çıktı. Siyasal kanat olarak çalışmalarını ITC zaten fazlasıyla yürütüyordu. Bu silahla çete oluşumuna da öncülük ediyordu.
Kerkük’e yönelik bu siyasi ve askeri olarak silahlı çete grubu oluşturma çalışmaları sürerken, öte yandan örgütleme amaçlı bazı adımlar atıldı. Geçen sonbaharda henüz nedeni belli olmayan ancak birçok kesim tarafından bizzat Türkiye tarafından yakıldığı söylenen eski Osmanlı Pazarı'nda yangın çıktı. Yangın çıkar çıkmaz, daha yangın söndürülmeden Türkiye pazarın inşası için talip olduğunu duyurdu. Yangın söndürüldükten çok kısa süre sonra Türkiye’nin pazarın inşası ihalesini aldığı açığa çıktı.
TİKA DEVREYE SOKULMUŞTU...
Kerkük’teki eski Osmanlı Pazarı'nın inşaatı için TİKA devreye sokulmuştu. TİKA yardım kuruluşu ve aynı zamanda gıda, inşaat sektöründe aktivite gösteren bir şirket olarak Gülen Cemaati tarafından 1992 yılında kuruldu. RTE’nin, Gülen’e karşı başlattığı iktidar savaşını kazanmasından sonra el koyduğu şirketlerden biri de TİKA’dır. TİKA 1992 yılında kurulduğunda Azerbaycan, Türkmenistan başta olmak üzere Kafkaslar'da, Gazze merkezli Filistin, Libya ve diğer sorunlu Arap ülkelerine yardım kuruluşu adıyla çalışmalarını başlatır. Sloganı, 'nerede bir aç ve yoksul varsa TİKA onu bulur' olarak belirlenmiş. RTE’nin Cemaat'in mal, mülklerine el koyduktan sonra ele geçirdiği TİKA ile eşi Emine ve bizzat kendisi çok yakından ilgilenmiş. Zira TİKA yardım kuruluşu adıyla hareket etse de daha çok bir örgütlenme kuruluşudur. TİKA’nın Irak’ta ve Kerkük merkezli devreye sokulmasının nedeni, Suriye merkezli kullanılan İHH’nın fazlasıyla teşhir olmasından ileri geliyor. İHH'nin Suriye’deki çetelere yardım TIR’ları adıyla binlerce TIR’lık silah, cephane taşıdığı belgelerle deşifre edildi. İHH deşifre olunca TİKA'nın, Irak ve başta da Kerkük, Musul, Telafer gibi DAİŞ’in etkili olduğu bölgelerde devreye sokulması, Irak’ta bu grup üzerinden kaos, iç karışıklık çıkarma, halkları, inançları birbiri ile çatıştırmada kullanılacak şirket olarak belirlendiği belirtiliyor.
HAKAN KARAÇAY DA BAŞUR'U KARIŞTIRIYOR
Irak Büyükelçisi M. Fatih Yıldız, Irak genelini karıştırırken, Hewlêr Konsolosu Hakan Kararçay’a ise Başûrê Kurdistan'ı karıştırma, Başur partileri arasındaki ilişkileri bozma, Kürt Özgürlük Hareketine karşı bir araya getirip örgütleme gibi çalışmalar ile Müslüman Kardeşler bağlantılı parti ve grupları harekete geçirme gibi görevleri verilmişti. Karaçay'ın geride kalan süre içinde bu görevini fazlasıyla yerine getirdiği belirtilebilir.
En başta KDP’ye kendi içinde ciddi ve derin çelişkiler yaşayan bir durumu getirdi. Aslında bu çelişkiler onunla ortaya çıkmış değil. Çelişkiler eski ve köklüdür ancak şimdiye kadar bu çelişkili yapılar birbiriyle birlikte yürüdü. Hakan Karaçay ile birlikte bu çelişkiler, çelişkili yapılar neredeyse birbiri ile çatışır hale geldi. Neçirvan Barzani ile Mesrur Barzani arasındaki çelişki. Bu aynı zamanda Mesud Barzani ile Neçirvan arasındaki çelişkidir. Neçirvan ve Sirwan Barzani arasındaki çelişki... Sirwan Barzani’nin Saddam tarafından katledilen babası Sabır, öz amcaları Ubeydullah ve Lokman ile dedesi Molla Barzani arasında yaşanan çelişkidir. Ama bu süreçte bu çelişki çok belirgin bir şekilde açığa çıkmaya başladı. KDP’nn YNK ile çelişkileri tarihi ve köklü olsa da şu ana kadar ABD’nin arabuluculuğuya yapılan anlaşmaya bağlı kaldılar. Çelişkilerini bir kenara iterek Başur’u birlikte yönettiler. Ancak son iki yıldır Hakan Karaçay ve reisi Erdoğan tarafından yürütülen politikalardan ötürü birbiri ile eskisi gibi çatıştır duruma kadar geldi.
Başur’un bu iki büyük partisini böyle birbiri ile çatıştırırken, diğer küçük partileri de bu partilere karşı kışkırttı. Bu büyük partilerin küçük partileri tasifye etmesi için bu partileri kışkırtıp harekete geçirdi.
Bu partilerin hepsini birbiri ile çatışır düzeye getirmesine rağmen bunların hepsini birden ise Kürt Özgürlük Hareketine karşı bir araya getirme çabalarını yürüttü. PKK’ye karşı bunları bir raddeye kadar da bir araya getirdi.
KENDİSİNE YAKIN PARTİLERİ DE KORUDU...
RTE, Irak ile Başur’deki eli olan büyükelçi ve konsolosluklarla Başur’daki tüm güçler birbiri ile çatıştırılırken, kendisine yakın olan kesimleri de fazlasıyla korudu. Geliştirilmesi için çabalar yürüttü. Onlar üzerinden kadro devşirme politikaları etkili bir şekilde izlendi. AKP'nin Başur'da gelişmesi için çaba sarf ettiği siyasi kişilerin başında Dünya İslam Kongresi Başkanı Ali Qeredaxi geliyor. Parti olarak ise İslami Yekgurtu geliyor. Çünkü bunların her ikisi de Müslüman Kardeşler kökenli ve hâlâ Irak’ta Müslüman Kardeşler çalışmalarını yürütüyorlar. Bundan ötürü RTE ve AKP bunlar üzerinden kendisini daha fazla örgütleme planlarını yaptı.
Planın bir ayağında Başur ve Irak siyaseti üzerine bu parti ve kişilikler üzerinden etkili olmak varken, diğer bir ayağı ise kadro yetiştirmek için Türkiye’ye eğitim için öğrenci ve din adamları adıyla hareket eden kişilerin gönderilmesiydi.
Türk devletinin İslami Yekgurtu ile yaptığı bu plan geçen yıl yaz sonlarında Germiyan ve Halepçeli bir grup imamın AKP tarafından eğitilmesi için Türkiye’ye gönderilmesi ile açığa çıktı. Eğitime gönderilenlerin Halepçe ve Germiyan’dan seçilmesinin başka bir anlamı vardı. Son günlerde ise bu kez Kerkük ve tartışmalı bölgelerdeki gençlere öncelik verilen bir grup gencin eğitim amacıyla Türkiye gönderilmesi ile bu planlarının bir başka ayağı açığa çıktı. Çoğu Kerkük ve Xurmatulu olan 20 genç, 1 Şubat'ta AKP’nin isteği üzerine İstanbul’a İslami Yekgurtu örgütlemesi ile eğitim amacıyla gönderildi.
Suware Cuma, Adem Muhammed, Nuri Ğafur, Ahmed Yasin, İbrahim Burhan, Bahtiyar Necat, İsa Hesen, Muhammed Namık, Ciwan Hadi (kadın), Mustafa Qadir (Amideye’li), Alan Neşat, Dana Şükür, Zana Şükür (ikisi kardeştir), Dilşat Ahmed Xelife, Hesen Hisen Şêxani, Mihemmed Hüsin Mihemmed, Diyar Cabbar Mihemmed, İman Serbaz Celal (kadın), Piştivan Abdurrahman Mihemmed adındaki gençler, 10 günlük eğitim için Türkiye’ye gönderildi. Gençlere Türkiye’de AKP merkezleri gezdirildi. AKP merkezlerinde gençlere rabia işaretleri yaptırıldı bol bol. 10 gün kadar İstanbul ve Türkiye’de kalıp AKP’li hocaların belirlediği dersleri seminerler şeklinde aldıktan sonra bu gençler Kerkük ve tartışmalı bölgelere döndü. Tartışmalı bölgelerde Türkiye’nin daha önce ITC eliyle oluşturduğu silahlı çete grubuna ek olarak eğitime aldığı bu gençlerle, Müslüman Kardeşler'in kadroları olan Kürtlerin eliyle farklı bir çalışma başlatacak gibi görünüyor. Böylelikle aslında Kerkük ve tartışmalı bölgeleri karıştırmaya devam edecek. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde AKP'nin sadece Suriye değil, Irak’a yönelik de ciddi bir işgal planının olduğu, Kürtlere yönelik katliam planının devrede olduğu ortaya çıkıyor. Ancak bunu Müslüman Kardeşler ideolojisi ile planladığı, bu ideolojiyi benimseyen Kürtlerin eliyle de hayata geçirmek istediği açığa çıkıyor...