‘Güvenli bölge’ değil Kürt soykırımı planı

Çok açık ki, Tayyip Erdoğan’ın “Güvenli Bölge Planı” olarak sunduğu plan, gerçek anlamda bir ‘Güvenli Bölge Planı’ değil, tersine açık bir ‘Kürt Soykırım Planı’dır.

Belli ki sonunda dağ fare doğurdu. DAİŞ ve MHP sözcüsü Tayyip Erdoğan, büyük umutlarla gittiği Amerika’da tam bir hayal kırıklığı yaşadı. Sanki göbeğini kesmiş gibi, ‘Gidip Trump ile güvenli bölge konusunu konuşup netleştireceğim’ diyerek her tarafa umutlar yayarken, ABD Başkanı Trump’ın elini bile zorlukla sıkabilmesi yaydığı tüm umutları kırdı. Deyim yerindeyse Tayyip Erdoğan adeta kıç üstü oturma durumuna düştü.

‘Güvenli Bölge Planı’ adıyla hazırlayıp BM Genel Kurulu’na sunduğu ‘Kürt Soykırım Planı’nın hiç rağbet görmemesi ise söz konusu umutsuzluk durumunu daha da derinleştirdi. İçine düştüğü bu durumu incik-boncuk işleriyle uğraşarak ve psikolojik savaşa hız vererek ters yüz etmeye çalıştıysa da, çok açık ki herhangi bir başarı sağlayamadı.

Böylece tüm dünya faşist şef Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir çöküş süreci içinde olduğunu izledi.

Bugün Tayyip Erdoğan Yönetiminin izlediği dış politikanın, Abdülhamid ile İttihat ve Terakki Yönetiminin izlediği politikaların bir benzeri ve taklidi olduğunu, bunun da savaş ve parçalanma anlamına geldiğini geçen hafta yazmıştık.

Yani Tayyip Erdoğan politikalarında bir tekrar var, yeni hiçbir şey bulunmuyor. Tekrar da geçmişte olduğu kadar bile etkinlik yaratmıyor. ABD-Rusya-İran arasında gidip gelerek ve her şeyi şantaj politikasına bağlayarak etkinlik kurabilirim anlayışı sonuç vermiyor. Nitekim Ankara zirvesinde Putin ve Ruhani’den işittiği azardan çok daha ağırını Amerika başkanı Trump’tan yemiş bulunuyor. Artık şantaj politikasının ve NATO’ya dayanma anlayışının da sonuç vermediği net bir biçimde görülüyor.

Çok açık ki, artık hiç kimse El Nusra ve Müslüman Kardeşler örgütlerinin akıl hocası olan Tayyip Erdoğan ile iş yapmak istemiyor. AKP-MHP faşist yönetiminin artık sonu gelmiş bulunuyor.

Dikkat edelim, Tayyip Erdoğan’ın sahip olduğu Kürt düşmanı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetle kim ittifak kurabilir ve nasıl ortak iş yapabilir ki?

Adamın söylediği yalan, yediği haram ve yaptığı Kürt düşmanlığıdır. Çok iyi biliyoruz ki, son Ankara zirvesinde de Putin ve Ruhani’den istediği tek şey, yürüttüğü Kürt soykırımına destek vermeleriydi.

Amerika’da Başkan Trump ile konuşacağı ve destek isteyeceği tek konu da bu idi. Nitekim bir telefon konuşması yapmak için taa Amerika’ya gitme zorunluluğunda kalmış olduğu telefon görüşmesinde de Rojava Kürdistan’da uygulamak istediği Kürt soykırımına destek talebinde bulundu.

BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma da ise söz konusu bu amacını çok daha açık bir biçimde ortaya koydu. Genel Kurul huzurunda uygulamak istediği Rojava Kürt soykırım planını tüm dünya devletlerine sundu ve herkesten böyle bir insanlık suçuna destek istedi.

AKP yardakçısı özel savaş basınının çarşaf çarşaf sunmakla bitiremediği “Güvenli Bölge Planı” başlıklı bu ‘Kürt Soykırım Planı’nı, yani Rojava Kürdistan’ını Kürtsüzleştirme planını çok iyi irdelemek ve doğru anlamak gerekir. Söz konusu plan açıkça göstermektedir ki, Tayyip Erdoğan zihniyetine göre TC’nin güvenliği Kürt halkının yok edilmesinden geçmektedir.

Bu temelde hazırladığı Rojava Kürdistan’ı içeren yeni ‘Kürt Soykırım Planı’nı bir de marifetmiş gibi ballandıra ballandıra anlatmaktadır. Çok açık ki, “Güvenli Bölge” olarak tanımlanan alan Kobanê’den Derik’e kadar Rojava Kürdistan topraklarını içine almaktadır. Buna Efrîn’den Cerablus’a kadar Fırat’ın batısı da eklenirse, işte o zaman tüm Rojava Kürdistan tamamlanmış olmaktadır. Bu alanlar ise zaten daha önceden AKP-MHP faşizmi tarafından işgal edilmiş ve Kürtsüzleştirilme operasyonuna tabi tutulmuştur.

Şimdi burada, elbette hem Tayyip Erdoğan’a ve hem de onu dinleyen BM Genel Kuruluna söyleyecek birkaç sözümüz vardır. Ey Tayyip Erdoğan, başta Avrupa ve Amerika olmak üzere tüm dünyayı mülteci şantajıyla ve esas olaraksa faşist çete saldırılarıyla korkutup Rojava’da gerçekleştirmeye çalıştığın Kürt soykırımına destek istiyorsun, peki bu alanların işgal edilmesini o kadar kolay gerçekleştirilir mi sanıyorsun?

“Bir milyon kişiyi yerleştiririz” dediğin o topraklarda üç milyon Kürdün yaşadığını bilmiyor musun? Nasıl “TOKİ şehirleri” kuracağını ilan ettiğin bu alanlar öyle boş mu ki, söz konusu hayali planlarını hayata geçiresin? Kürt halkını yok ederek gerçekten var olabileceğini ve rahat içinde yaşayabileceğini mi sanıyorsun?

Kuşkusuz dünya insanlığı Tayyip Erdoğan’ın yüzde yüz soykırım anlamına gelen bu faşist-sömürgeci planına inanmaz ve destek vermez. Buna inanıyoruz ve daha çok da inanmak istiyoruz. Ancak bu faşist-soykırımcı planı tepkisiz dinleyen BM Genel Kurulu’nu da burada açıktan kınama zorunluluğunu hissediyoruz.

Peki BM Genel Kurulu’nda aklı başında hiç kimse yok muydu ki, Tayyip Erdoğan’ın azgın bir histeri içerisinde anlattığı bu plana karşı “Peki o alanlar boş mu? Orada yaşayan ve o toprakların sahibi olan insanları ne yapacaksın?” sorusunu sormadı?

Neden BM’nin işgale, ilhaka, sömürgeciliğe ve soykırıma karşı kararlarına hiç kimse sahip çıkmadı? Yoksa konu Kürtler olunca söz konusu kararlar işlemiyor mu? Bu tutumla BM Genel Kurulu da faşist AKP-MHP iktidarının yürüttüğü Kürt soykırımının ortağı olmuyor mu? Soykırım gibi insanlık suçunu paylaşmıyor mu?

Elbette söz konusu sorular daha da çoğaltılabilir. Ancak çok açık ki, BM Genel Kurulu kendi kararlarına sahip çıkmamış ve Tayyip Erdoğan’a dur demeyerek Kürt soykırımı yönünde cesaretlendirmiştir. Önümüzdeki süreçte Rojava Kürdistan’da veya başka bir alanda AKP-MHP faşizminin işleyebileceği soykırım suçuna ortak olmuştur. Peki niçin?

Çok açık ki, yüz yıl önce Kürt sorununun yaratılmasına ortak olduğu için! Çok açık ki, TC ile ilişkilerden biraz daha fazla maddi çıkar sağlayabilmek için! Belki de bilinçsiz bir biçimde sessiz kalanlar da vardır. Tayyip Erdoğan’ın sanki boş alana şehir kuruyormuş gibi, “Güvenli bölge” olarak sunulan alanın boş ve inansız olduğunu sananlar da vardır.

Çok açık ki, Tayyip Erdoğan’ın “Güvenli Bölge Planı” olarak sunduğu plan, gerçek anlamda bir ‘Güvenli Bölge Planı’ değil, tersine açık bir ‘Kürt Soykırım Planı’dır. Böyle bir plan kapsamında İdlib’de sıkışmış olan bir milyon DAİŞ ve El Nusracı çeteyi yerleştirebilmek için, burada yaşayan üç milyonluk Kürt toplumu soykırıma tabi tutulmak istenmektedir. Faşist Diktatör Tayyip Erdoğan, böyle bir soykırım planı için tüm dünya devletlerinden destek istemekte ve çeşitli yöntemlerle onların desteğini almaya çalışmaktadır.

Uyguladığı Kürt soykırımı ile işlediği insanlık suçuna tüm devletleri ve herkesi ortak etmeye çaba harcamaktadır. Kuşkusuz böyle bir durum kötüdür ve biraz insanlık ve demokrasi değerlerine bağlı olan hiç kimsenin buna alet olmaması gerekir. Bu temelde faşist şef Tayyip Erdoğan ile görüşmeyen ABD Başkanı Trump’ın tutumu umarız bilinçli ve ilkelidir ve söz konusu tutumunu devam ettirir. Yine aklı başında hiç kimse, Tayyip Erdoğan’ın işlediği Kürt soykırımına destek vermez.

Açıkça görülüyor ki, faşist AKP-MHP Yönetimi, Kuzey Kürdistan’da uyguladığı Kürt soykırımını, Efrîn’den sonra tüm Rojava Kürdistan’da da uygulamak istemektedir. İşgale ve soykırıma dayanarak faşist diktatörlüğünü ayakta tutmaya ve ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Bu gerçeği başta Kürt halkı olmak üzere tüm demokratik insanlık iyi görmeli ve bu faşist-soykırımcı saldırganlığa geçit vermemelidir. Beş yıl önce DAİŞ saldırılarına karşı Kobanê’yi savunmak nasıl ki bir insanlık görevi idiyse, bugün de faşist AKP-MHP saldırılarına karşı tüm Rojava’yı savunmak öyle bir insanlık görevidir. İnsanlığın tarihi görevine sahip çıkması dileğiyle!..

Kaynak: Yeni Özgür Politika