Hakikatin izindeki kahramanlar...
Ulusal Kahramanlık Haftası, Özgürlük Hareketi’nin şehitlere atfettiği hakikatin kendisidir. Bu hakikat, aynı zamanda kahramanların hakikatidir.
Ulusal Kahramanlık Haftası, Özgürlük Hareketi’nin şehitlere atfettiği hakikatin kendisidir. Bu hakikat, aynı zamanda kahramanların hakikatidir.
Toplumsal ayrışma ve hakimiyet derinliğinin fazla boyutlanmadığı, insanın varoluş hali ile toplumsal geleneğin henüz tamamen parçalanıp dışlanmadığı bir zaman dilimine damgasını vuran kahramanlık çağı, tamamen yiğitliğin ve cesaretin, duygusal dilin ve ruhun, hâlâ güçlü bir biçimde varlığını sürdürdüğü bir çağ olarak insanlık tarihinde yerini aldı. Erdemlilik ve yiğitliğin, trajedi ve acının çok derin bir biçimde yaşandığı; egemenlerle ezilenlerin, mazlumlarla zalimlerin, kahramanlarla teslimiyetçilerin keskin mücadelesinin verildiği çağdır. Bu mücadele, insanlığın devletli çağa giriş yapmasıyla başladı ve kesintisiz devam ediyor. Bu kesintisiz mücadelenin kahramanlarının hiçbiri, düşüncelerinden ve savundukları dünya görüşlerinden vazgeçmedi. Zulme karşı birer kahraman olarak insanlığın gelişiminde kilometre taşı olarak yer alıyor.
KAHRAMANLIK ÇAĞI KÜRDİSTAN'DA SÜRDÜ
Kahramanlık çağının çizgisi, zamanının öncüleri şahsında varlığını sürdürdü. Direniş ve kavgaları, bir kıtadan başka bir kıtaya, bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye, adeta diyalektik bir bağ içerisinde birer meşale olarak devam etti. Bu meşale, neredeyse bin yıldır Kürdistan’ın dağlarında da yanarak bugünlere vardı. Kürdistan tarihinde isimsiz kahramanların yanında birçok savaşçı ve özgürlük sevdalısı önder de büyük direniş, mücadele ve trajediyle toplumsal hafızada yerini aldı. Sömürgeciliğe teslim olmayıp yıllarca dağların doruklarında savaşarak şahadete ulaşan sayısız Kürdistanlı kahraman var. Bugün Kürdistan’da direniş hâlâ görkemli bir biçimde devam ediyor ve milyonlar özgürlük için haykırıyorsa şahadete ulaşan sayısız kahramanın sayesindedir.
Kuşkusuz eski kahramanlık çağını bugünlere taşıyan ve yaşatan Özgürlük Hareketi ile Önder Apo’dur. Çağdaş ve modern anlamda geliştirdiği komünal ve toplumcu ideolojiyle yaşamı yeniden ele alıp yeni kahramanların yolunu açtı, Ortadoğu ve Kürdistan tarihine damgasını vuran büyük kahramanları yarattı. Önder Apo ve Özgürlük Hareketi, kahramanlık çağını yeniden yoğurarak yeni öze ve biçime kavuşturdu.
KAHRAMANLARLA TOPLUM UYANIR
PKK ve Önder Apo, tarih bilincini oluşturarak, düşman kavramını netleştirerek, dünü bugünle, günü anla, anı yarınla buluşturmayı esas alan bir parti ve önderlik gerçeğine ulaşmayı başardı. Önder Apo, tarih bilinciyle çağları olduğu gibi kahramanlık çağını da ele aldı. "O dönemde bir kahraman bir toplumu, bir toplum bir ulusu ayaklandırabilecek kadar ağır ve oldukça anlamlı bir çağdı. Kahramanlık çağı, kahramanların belirleyici olduğu bir çağdır. Tarihsel gelişim sürecinde topluma ve ulusa yön veren kahramanların belirleyici duruşları ve onların eylemi olmuştur. Burada yığınlar değil, kahramanlar esastır” der ve günümüzde de bu tür kahramanlarla ancak toplumları değiştirip dönüştürmenin mümkün olduğunu/olacağını belirtir.
Gerçekten de öyledir. Kürdistan gibi sömürge bir ülkede yığınları, halkı, toplumu ayağa kaldırmak oldukça zordur. Zira sömürgecilik ve onun yarattığı korku, sömürge insanın belleğine yerleşip kalbinde adeta karşı devrimci bir karakol inşa eder. Bu belleği silmek ve karakolları yıkmak için kahramanlara ihtiyaç olduğu kesindir. Bu nedenle PKK’nin ilk öncü kadroları, bu bilinç ve anlayışla eğitildi; böylece öncü kadro olarak mücadeleyi üstlendi. Aç kalacak, barınacak yer bulamayacak, acılar içinde kıvranacak, tek olanağa sahip olamayacak ve kendilerine ait hiçbir şeyleri olmayacaktı. Buna rağmen büyük çalışacak, örgütlenecek, savaşacak, cesaret ve atılganlıkla düşmana karşı yiğitçe duracaklardı. Korku, yılgınlık, ölümden kaçma, kenara çekilme, pasif davranma gibi özellikleri olmayacak, tam tersine kazanmak için her şeyi kendi ruhlarında taşıyacaklardı. Kural buydu. Yoksa Kürdistan’da devrim yapmak mümkün değildir. Sınırsız bir fedakârlık ruhuyla kendilerini katacaklardı. İsa'nın havarileri olacaklardı. Dağ, taş, ova, köy ve şehir demeden dolaşacak; Kürt yurtseverlik bilincini oluşturacak ve böylece Kürdistan’da devrim yapacaklardı.
ÖNCÜ KAHRAMANLAR
Haki Karer, bu bilinç ve ruhla şehadete ulaştı. Bıkıp usanmadan, yılmadan ve kırılmadan çalıştı; örgüt kurdu, örgütlemede bulundu, öğrenci gençleri bu örgütlerin saflarına sevk etti. Antep’i merkez olarak seçti, örgüt olmadan örgütlenmenin olamayacağı, örgütlenme olmadan da Kürdistan’ın inşa edilemeyeceği bilinciyle saf, temiz ve sistemden arındırılmış bir devrimci olarak şahadete ulaştı. Haki Karer, bir enternasyonalist kahraman olarak Kürdistan devrimi tarihindeki yerini çok belirgin bir biçimde almayı başardı. Halil Çavgun, Aydın Gül, Celal Aşkın gibi öncüler, Apocu Hareket’in kahramanları olarak tarihteki yerlerini aldı.
Önder Apo, “Zindanda direnmek, zindanda düşmana boyun eğmemek, zindanda partiyi temsil etmek başlı başına bir kahramanlık gerçekliğidir” der. Mazlum Doğan’ın öncülük ettiği zindan direnişçiliğini de bu bağlamda ele alıp değerlendiren Önder Apo, “Çağdaş Kawa direnişçiliği” diye adlandırdığı zindan cephesinde geliştirilen direnişin de kahramanca olduğunu belirtir. Zindanda herkesin kahramanlık derecesiyle sürece dahil olmayacağı kesindi. Zifiri karanlık bir labirente dönüşen zindanda da kurtuluş, tek hamle, tek kılıç darbesi veya toplu ayaklanmayla olmayacaktı. Karanlık bir dönemdi ve burada Özgürlük Hareketi’nin bitirilmesi için cunta tarafından karar alınmıştı. “PKK bitirilecek, öncü kadroları itirafçı olacak ve böylece Diyarbakır Cezaevi’nde Apoculuk son bulacak” kararına uygun ne gerekiyorsa o yapılıyordu. Bu nedenle bir isyanla direniş gelişemeyecek; tek hamleyle teslimiyet ve ihanet ortadan kaldırılamayacaktı. Burada da kahramanlar olmalıydı. Bir kişi çıkacak, “Bizi, beni, Hareketimi, Apoculuğu bitiremezsiniz” diyecek ve büyük fedai eylemiyle canını ortaya koyacak ki ondan sonra yığınlar, kitleler veya diğer tutsaklar onun peşinden gidecek. Yani bir kahraman gerekiyordu, Diyarbakır zindanında karanlığa son verecek, bir meşaleyle önce zindanı, sonra dışarıyı, ardından dağları aydınlatacak bir kahraman gerekiyordu. Kolay değildi.
İşte kolay olmayan bu görevi Mazlum Doğan üstlendi. “Bu görevi ben yapacağım, benim işim ve benim yapmam gereken bir öncü çalışması” dedi. Çok yoğunlaştığı ve kendini daha önceden hazır hale getirdiği fedai görevini, 20 Mart 1982 akşamı uyguladı. Üç kibrit çöpüyle kendini çağdaş Kawa Mazlum Doğan haline getirdi. Mazlum Doğan, o gece sözcüğün gerçek anlamıyla kahramanca bir duruş sergilemişti. Binlerce tutsak içinde tek başına böylesi bir eylem koymuştu. Belki birçok tutsağın düşündüğü ama yapamadığı, yapma cesaretini gösteremediği ya da gerçekten de onun dediği gibi ölmesini bilmediği, duruş göstermede atıl kaldığı eylemi, O koymuştu.
Zaten kahramanlık zamanın ruhunu okumak, mekân ile koşullar arasındaki uyumu sağlamak, mutlaka yapılması gereken duruşu sergilemek ve kimsenin yapamadığı, düşünemediği veya cesaret edemediği bir anda gerekli tutumu göstermektir. Herkesten önce görmek, herkesin düşünemediğini düşünmek, herkesin algılayamadığını algılamak, herkesin taşıyamadığı kaygı ve kuşkuları taşımak, herkesin göze alamayacağı trajediyi göze almak ve herkesten çok daha fazla cesur olmaktır, kahramanlık. Evet, Mazlum Doğan’ın eylemi ve kendisinin duruşu aynen böyleydi.
Kahraman, aynı zamanda kendisinden, gerçekleştirdiği o muhteşem eylem ve duruşuyla sonrasını da düşünür, ondan sonra nelerin olacağını bilir ve zaten bu nedenle büyük trajediyi yaşayarak kendisinden sonraki gelişmeleri kontrol altına almayı, inisiyatifi arkadaş ve halkının, ulus ve dostlarının eline vermeyi hedefler. Şu da bir gerçektir ki; kendisinden sonra ne olursa olsun zafer kahramanındır. Kahraman, gerçekleştirdiği eylemiyle zaferini peşinen elde etmiştir. Zaten büyük trajedi ve yaşamış olduğu acının anlamı da budur. Evet, Mazlum Doğan da gerçekleştirdiği eylemiyle zaferi yaşayan bir kahraman olarak Kürdistan tarihine geçti.
MAZLUM DOĞAN GELECEĞİN YOLUNU ÇİZDİ
Ondan sonra derin bir düşünme, yoğunlaşma ve ardından büyük eylem ve direnişler başladı. Teslimiyet ve ihanete karşı başkaldırı büyüdü. 12 Eylül faşizmi, takip eden muhteşem direnişlerle Diyarbakır zindanında kaybetti. Kahramanlar, anı kurtarmak için kahraman olmazlar. Onlar zaten kahraman olmak için büyük acıları yaşamazlar, daha büyük acıların yaşanmaması için kendilerini feda ederler. Kahramanlık, onların doğru temelde adlandırılmasının en yalın ifadesidir. Kahramanların eylemleri, hem anı hem de geleceğin ruhunu taşır. Anı acılardan, büyük yıkım ve felaketlerden kurtarmak için bir yol açarlar. İşte karanlığın tam orta yerinde açtıkları yol, anı da geleceğe götürür. Mazlum Doğan, sadece ana cevap vermek için kendini feda etmedi. Geleceğin yolunu da çizmek için büyük çalıştı, büyük düşündü, büyük yoğunlaştı. “Benim derdim sadece 'bugünü nasıl atlatacağız’ değildir. Ben geleceği de düşünüyorum. Eğer burada, bu zindanda, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde kaybedersek, bitirilirsek, ihanet ve teslimiyet hakim olursa geleceğimiz de tehlikeye girer, Hareket bir daha kendini düzeltemez” diyen bir önder olarak karanlığı aydınlatmanın yolunu arıyordu. “Gelecek andadır, an geleceği çizen bir yoldur, bu nedenle bu yolu mutlak anlamda açmalıyım” diyordu. Mazlum Doğan’ı, kahramanlık çağındaki kahramanların sorumluluğunu taşıyan çağdaş bir kahraman yapan da budur. O, anı geleceğin mayası yapmak, andan çıkan yolu, geleceği inşa eden büyük ana yolla birleştirmek istiyordu. Anı bir patika olarak görüyordu ama bu patikayı aynı zamanda yarınları inşa edecek olan büyük bir yola dönüştürmenin fikrini de üretiyordu.
BİNLERCE KAHRAMAN İZLEDİ
Herkes bir çıkmazın içindeyken, zindanın zifiri karanlığında el yordamıyla ne yapacağını bilmez haldeyken ve bir biçimde ölümün peşinden koşarken, Mazlum Doğan doğru yolu, karanlıktan aydınlığa çıkmanın çözümünü, ölümü değil sonsuz yaşamanın ne demek olduğunun çaresini bulmuştu. Sırra ulaşmıştı. Evet, Mazlum Doğan’ın zindanda yaktığı üç kibrit çöpü, 'an'a yanıt vermenin, aynı zamanda geleceği kurtarmanın yolunu da açtı. Üç kibrit çöpünün alevlerinden yükselen zindan direnişi, kısa sürede Kürdistan devriminin ruhunun anlam bulduğu Beka’ya, oradan dağlara, dağlardan şehirlere ve tüm dünyaya ulaştı. Mazlum Doğan’ın yaktığı üç kibrit çöpüyle “teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür" şiarı, Önder Apo’nun dilinde büyük bir direniş meşalesine dönüştü. “Artık ülkeye döneceğiz, bizi direnişe, dağlara, Kürdistan’a davet eden kahramanlara döneceğiz” diyerek tarihi bir planlamaya gitti.
AGİT KAHRAMANLIK RUHUNU TAŞIDI
Seferberlik ruhuyla yapılan ülkeye dönüş hazırlığı, kısa sürede yankı buldu; 15 Ağustos 1984'te işaret fişeği patladı. Hamle yapılmış, süreç başlamıştı. Üç kibrit çöpünü büyük bir meşaleye dönüştüren Komutan Agit (Mahsum Korkmaz), “Ey Eruh! Bugüne kadar kimse seni bilmiyordu, tanımıyordu ama yarından sonra tüm dünya seni tanıyacak, adını duyacak” diyerek Mazlum Doğan’ın kahramanlık ruhunu devraldı. Agit, şöyle devam etti: "Mazlum Doğan’ın intikâmı büyük olacak; beni ben yapan Keko’mun yemini ile düşmana aman vermeyeceğim. Zindanda ve bugüne kadar Kürdistan adına katledilen ve kurşuna dizilen tüm Kürtlerin intikâmını almak için büyük bir gerilla ordusunun kurulması için ne gerekiyorsa onu yapacağız.”
Agit, artık dağlardaydı, tüm komuta kademesini organize eden bir Kürt gerilla komutanıydı. Keko Mazlum Doğan’ın yaktığı üç kibrit çöpüyle aydınlattığı zindanları, dağlara taşıyıp oradan ovalara, şehirlere ve Kürdistan’ın dört bir yanına ulaştırmanın heyecanını yaşıyordu. Büyük düşündü, büyük yoğunlaştı ve büyük savaştı. Gerilla ordusunu dağlarda kalıcılaştırmak için gece gündüz, yaz kış demeden gerillayı hem eğitti hem de savaştırdı. Düşmanın korkulu rüyası oldu Mazlum Doğan’ın öğrencisi Agit. Artık her yerdeydi; dağda, ovada, düşmanın bulunduğu her kavşakta… O da Mazlum Doğan gibi sadece anı değil, geleceği de düşünüyordu. “Bugünü kurtarabilirim ama yarın için de hazırlanmalıyım. Yarın için bu dağlar gerillayla donanmalı, buralar gerillanın yurdu olmalı, düşman ne yaparsa yapsın gerillayı bu dağlardan söküp atamayacak kadar hazırlıklı olmalıyım” diyen Komutan Agit'in tüm çabası gerilla ordusuydu. Öyle de yaptı.
Her kahraman gibi o da büyük savaşarak fiziki yaşamın sonuna geldi. O, 28 Mart 1986’da Gabar’da şahadete ulaştığında dağlara artık gerilla ordusu yerleşmişti. Gerilla ordusunun komuta kademesi ve Önder Apo’nun intikâm yemini dört bir yana yayıldı: Agit’i unutmayacağız, Agit’in gerilla ordusunu büyüteceğiz, Agit’in yemini bizim yeminimiz olacak; Agit’in ruhunu tüm dağ, şehir ve ovalara, nerede bir Kürt varsa ona mal edeceğiz. Her gerilla bir Agit; Agit, binler olacak...
HER ŞEHİT BİR KAHRAMAN
Komutan Agit’in şahadete ulaştığı yıl, aynı zamanda PKK 3. Kongresi’nin gerçekleştiği yıldı. Ekim 1986’da gerçekleştirilen Kongre’de Mazlum Doğan ve Komutan Agit’in şahadet yıl dönümleri olan 21 Mart ile 28 Mart arasındaki hafta, “Ulusal Kahramanlık Haftası” olarak ilan edildi. Mazlum Doğan, 21 Mart Newroz gününü kendi bedeniyle yeniden direniş gününe çevirirken, büyük komutan Mahsum Korkmaz ise bu direniş gününü dağlara taşıyarak büyük bir gerilla direnişi haline getirdi. Her iki şahadet günü ve her iki kahramanın mücadele anılarını sürekli yaşatmak ve büyük mücadele günü/haftası haline getirmek için kararlaştırılan Ulusal Kahramanlık Haftası, o günden beri eylem ve etkinliklerle idrak ediliyor.
Ulusal Kahramanlık Haftası, Mazlum Doğan ve Komutan Agit’in şahsında ifade edilse de esas olarak Kürdistan Özgürlük Mücadelesini başlangıçtan bugüne kadar getiren ve bugünü büyük devrimlerle taçlandıran binlerce kahraman vardır. Her şehit, bir kahraman olarak Kürdistan tarihine geçti. Her şehit, o dönemin mücadelesi için birer kurtarıcı ve özgürlük savaşında birer kilometre taşı rolü oynadı.
Mazlum Doğan’ın takipçileri olan zindan şehitleri, tarihin en büyük direnişçileri ve en büyük şehadet taşıyıcıları olarak tarihe geçen kahramanlardır. Dörtler, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Şehitleri olan Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, yine Ali Erk ve diğer şehitler de Mazlum Doğan’ın taşıdığı direniş bayrağını yere düşürmeyen kahramanlardır. Özgürlük Hareketi, aynı zamanda kahramanların hareketi olarak anlam buldu. Havarilik sıfatıyla tek tek ortaya çıkan kahramanlar, daha sonraki yıllarda ilk dönemin kahramanlarını takip eden binlerce yeni kahraman ortaya çıkardı. Tek tek kahramanlar büyüyerek ordulaşan bir ordu konumuna geldi. Kahramanlaşan bir halk gerçekliği oluştu.
ENTERNASYONALİST KAHRAMANLAR DA
Binlerce Haki, Mazlum, Hayri, Kemal ve Karasungurlar doğdu. Zilan, Beritan ve Delaller ile Adil, Apê Hüs, Harun ve Şiyarlar takip etti, onları da binlercesi. Hepsi de birbirinden kahraman olan bu fedaileri takip eden enternasyonalist kahramanlar da oldu. Rojava Devrimi’nde onlarca enternasyonalist kahraman, bu uğurda hayatlarını verdi. Dünyanın mutlak anlamda kurtulması gerektiğini ve bunun ancak Önder Apo’nun ideolojisiyle mümkün olabileceğini düşünerek, inanarak ve bizzat sürece dahil olarak kahramanlık mertebesine ulaştılar. Özgürlük Hareketi, hem şehitlerin hem de kahramanların partisi olarak böylesi bir iradeye, böylesi bir kuvvete ve böylesi bir örgütleme gücüne ulaştı.
Özgürlük Hareketi, bundan 40 yıl önce Kürdistan’da bir yaprak bile kıpırdamazken, bir kişi bile ulusu ve halkı için adım atma gereğini duymazken ve Kürt halkı adeta diri diri mezara konulmuşken, kısa bir süre zarfında bu kadar büyük komutan ve kahraman yarattı. Komutanlar mücadelenin iradesi, şehitler ise kurtuluşa giden yolda yumruklarını havaya kaldırıp özgürlük sloganlarını atan ve gözünü kırpmadan düşmanın üzerine hücum eden zafer müjdecisidir. Zafer hattını kendi eliyle çizen, kurtuluşun manifestosunu bizzat yazan, kazanmanın nasıl olması gerektiğini haykıran kendileridir. Zira her şey onlarla başladı ve onlarla devam eder. “Biz fiziki olarak olmayacağız, ama kurtuluşu sizinle paylaşacağız, zafer için çekilen halayın başında biz olacağız” diyen, yine onlardır. Başkan Apo, “Zaferin büyüklüğü kahramanların büyüklüğünü gösterir” der. Tersi de doğrudur, yani kahramanların büyüklüğü zaferin büyüklüğünü gösterir. Kahramanlar ne kadar büyükse, ne kadar büyük direnerek ve büyük acı çekmişlerse onların zaferi de bir o kadar büyük ve kesintisizdir. Özgürlük Hareketi’ni yenilmez kılan, bu kadar büyük direnmesini sağlayan, bu kadar devrimlerin altına imza attıran da budur.
KADIN DEVRİMİ ONLARIN ESERİ
Kadın devrimi de kahramanların eseridir. Bu kesin ve mutlaktır. Zilan, Beritan, Delal, Aze, Sara ve daha nice kadın kahramanlar olmasaydı Rojava Devrimi asla olmazdı, Kuzey'de binlerce devrimci kadın özgürlük için dağlara koşmazdı.
Özgürlük Hareketi, şehitler partisi olduğu kadar aynı zamanda şehitlerine sadıktır. Onları daima anan ve onlara layık bir biçimde hem adlandırma yapan hem de özel ve özgün mücadele biçimi yaratan bir harekettir. Ulusal Kahramanlık Haftası’nı da bu temelde ilan etti. Şehitlerine anlam verme, onları yaşama ve yaşatma bağlamında böylesi bir haftayı ilan etme gereğini duydu. Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz’ın şehit oldukları haftaya, özel bir anlamla anma duruşunu göstererek, herkesin bu haftada ne gerekiyorsa onu yapma iradesini belirledi.
KAHRAMANLARIN HAKİKATİDİR
Bu anlamda Ulusal Kahramanlık Haftası mücadeleyi geliştirme, büyütme, zafere daha fazla yakınlaşma; Mazlum Doğan ile Agit yoldaşlarının anılarına daha fazla bağlı kalma haftası olarak ele alınması gerektiği açıktır. Ulusal Kahramanlık Haftası, Özgürlük Hareketi’nin şehitlere atfettiği hakikatin kendisidir. Bu hakikat, aynı zamanda kahramanların hakikatidir. Zaferi kesin ve mutlak kılacak olan bu hakikate göre yaşamak ve mücadele etmektir.