Dünya yeni bir 1 Mayıs sürecine girdi. Her tarafta 1 Mayıs hazırlıkları yapılıyor, herkesten 1 Mayıs’a güçlü katılım çağrıları geliyor. 1 Mayıs, işçi sınıfı şahsında tüm emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü oluyor. Bu yıl 1 Mayıs’ın tüm dünyada çok güçlü ve kitlesel kutlanacağı, 1 Mayıs’a gerçek anlamının daha güçlü verileceği anlaşılıyor. Küresel kapitalist modernite sisteminin yaşadığı derin kriz ve kaosun yol açtığı ağır baskı, sömürü ve zulüm emekçi kitleleri daha çok arayışa ve mücadeleye sevk ediyor. Üçüncü Dünya Savaşının ezdiği ve bunalttığı kitlelerde oluşan büyük öfke ve tepkinin 1 Mayıs meydanlarına yansıyacağı görülüyor.
Yüzde doksan dokuzu emekçi olan Kürt halkı açısından zaten her gün 1 Mayıs olma özelliği taşıyor. Faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı yürüttüğü tarihi özgürlük mücadelesi bunu gerektiriyor. Birlik, dayanışma ve mücadele Kürtler açısından günlük bir yaşam gerçeği haline gelmiş bulunuyor. Hem de söz konusu birliği, dayanışmayı ve mücadeleyi en ileri düzeyde gerçekleştiriyorlar. Kırk yıldır yürüttükleri özgürlük savaşının ateşi içerisinde toplumsal birlik ve dayanışmalarını geliştiriyorlar.
Kürtler 2019 yılı 1 Mayıs’ını Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistan’ı Özgürleştirelim Direniş Hamlesi ile karşılıyorlar. Söz konusu direniş hamlesi topyekûn bir direniş oluyor ve açlık grevinden gerilla eylemine, propagandadan demokratik kitle eylemlerine, diplomatik çalışmadan seçimlere kadar çok değişik mücadele alanlarını kapsıyor. Dağda, ovada, şehirde, zindanda, yurtdışında her alanda yürütülüyor. Kürt Halk Önderinden PKK militanlarına, gerilladan halka, gençlerden kadınlara, ülke içindekilerden yurtdışındakilere kadar herkesi içine alıyor. Kısaca Kürtler, yediden yetmişe kadar tüm toplum olarak topyekûn bir varlık ve özgürlük direnişi içinde bulunuyor.
Kırk yıldır kesintisiz özgürlük savaşı yürüten Kürtlerin geliştirdiği son topyekûn direniş hamlesi 1 Mayıs süreci itibariyle altıncı ayını dolduruyor. Bu direniş, dünyada faşist zihniyet ve siyaseti yaratan İttihat ve Terakki Yönetiminin günümüzdeki temsilcisi olan Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı gelişiyor. Kürtleri ve tüm insanlığı, dünyaya DAİŞ gibi faşist çeteleri örgütleyip yayan AKP-MHP faşizminden kurtarmayı amaçlıyor. Tecridi ve işkenceyi İmralı sistemi şahsında bir yönetim tarzı haline getirmiş bulunan faşist zulüm ve katliamdan kurtarmayı hedefliyor. Yirmi bir yıldır İmralı tecrit ve işkence sistemi altında rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulmasını istiyor.
Diyalog ve müzakere temelinde demokratik siyasi çözümden gerilla savaşına kadar her yöntemle mücadele eden Kürt halkı, gelinen noktada kendini topyekûn direnişe yöneltmek zorunda kalmış bulunuyor. Zira artık özgürlüksüz yaşayamıyor ve topyekûn direnişten başka da çare bulamıyor. 2018 yılı Kasım ayında başlayan bu direniş, 15 Şubat Komplosunu protesto eylemleriyle, 8 Mart ve Newroz kutlamalarıyla birleşerek ve Türkiye’deki 31 Mart yerel seçimlerinden ve DAİŞ’e karşı Kuzey-Doğu Suriye’de yürütülen savaştan beslenerek bugüne gelmiş ve 1 Mayıs sürecine ulaşmış bulunuyor. 1 Mayıs’la birlikte Kürtlerin “Şehitler Ayı” olan Mayıs Ayı boyunca yeni bir zirveleşme yaşayacağı ve tecridi kırma amacında zaferi zorlayacağı anlaşılıyor.
Kuşkusuz Kürt halkının ve dostlarının yürüttüğü Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım Direniş Hamlesi içinde her türlü özgürlükçü ve demokratik mücadele yöntemi kullanılıyor. Fakat söz konusu topyekûn direnişin merkezinde, 7 Kasım 2018 günü Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in Diyarbakır zindanında başlattığı ve giderek tüm zindanlara, dört parça Kürdistan’a ve dünyanın dört bir yanına yayılarak kitleselleşen açlık grevi direnişleri bulunuyor. Özellikle zindanlarda çok zor koşullarda, ağır baskı ve işkence altında, bakımsızlık ve imkansızlık içinde yürütülen açlık grevi direnişleri Leyla Güven şahsında beş buçuk ayını doldurur noktaya ulaşıyor.
Elbette Kürtlerin bugün böyle kitlesel olarak açlık grevine yatmış olmasının doğru anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bir yöntem olarak açlık grevi, her zaman ve herkesin başvuracağı bir eylem biçimi değildir. Zira zaman zaman başvursalar da, Kürtler de açlık grevine böyle yaklaşıyorlar. Çünkü insan soyunun gerçekleştirdiği en zor eylem biçimi olduğunu çok iyi biliyorlar. Peki buna rağmen, içinde bulunduğumuz süreçte Kürtleri böyle kitlesel bir açlık grevine yönelten etken nedir? Kuşkusuz en temel etken, gerilla dahil her türlü mücadele yöntemini uygulamış olmalarına rağmen, TC Devletinin sürdürdüğü faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti tamamen kıramamış olma ve bu temelde Kürt varlığını ve özgürlüğünü garantiye alamama olmaktadır. AKP-MHP faşist yönetimi şahsında TC Devleti Kürt soykırımını sürdürmekte, Kürtlerin bir halk olarak varlığını ve demokratik haklarını kabul etmemekte ısrarlı davranmaktadır. Dolayısıyla Kürtler açısından başka bir çare kalmamaktadır.
Kürtlerin PKK öncülüğünde çok ciddi ve güçlü bir açlık grevi deneyimlerinin bulunduğu bilinmektedir. Aynı zamanda çok büyük bir zindan direniş gelenekleri de vardır. Kürtlerin PKK öncülüğündeki son direnişlerinde zindan ile açlık grevi neredeyse özdeşleşmiştir. Dolayısıyla Leyla Güven’in 7 Kasım 2018 günü başlattığı ve hala devam etmekte olan Büyük Açlık Grevi Direnişi bir ilk değildir. 12 Eylül 1982 faşist-askeri darbesinin topyekûn imha saldırılarına karşı Kürtler dağlarda silahla direndikleri gibi, 1981 Mayısından itibaren de zindanlarda açlık grevi eylemleriyle güçlü bir direniş geliştirmişlerdir. Bu direnişin doruk yapan ve zafer kazananı 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi olmuştur. Kürt özgürlük mücadelesinin fedai direniş çizgisini belirleyen 14 Temmuz direnişini takiben de zaman zaman açlık grevi bir mücadele yöntemi olarak kullanılmıştır. Zindanlardaki son toplu açlık grevi direnişi 12 Eylül 2012 tarihinde başlayan ve sonuç alan direniş olmuştur.
Kısaca Kürdistan Özgürlük Hareketinin ve Kürt halkının ciddi bir açlık grevi deneyimi ve birikimi mevcuttur. Ayrıca bu deneyim ve birikim muzaffer bir direnişin deneyimi ve birikimidir. Kürtler, başka yöntemlerle dizginleyemedikleri ve yenemedikleri faşist-soykırımcı zihniyet ve saldırıları açlık grevi direnişi ile dizginlemeyi ve yenilgiye uğratmayı başarmışlardır. Dolayısıyla her türlü yöntemle direndikleri AKP-MHP faşizmine karşı bugün de açlık grevi direnişini gündemleştirmiş olmaları anlaşılırdır. Ve bu direnişin de 14 Temmuz ruhuyla ve kararlılığıyla geliştiği ve zafer kazanmaya tamamen kilitlenmiş olduğu açıktır. Bedeli ne olursa olsun ödeyerek Kürtlerin bu direnişi de zafere taşıyacakları kesindir. Zaten var olmak ve özgür yaşamak için başka çareleri de yoktur.
Bütün bunlar, 2019 yılında en anlamlı ve görkemli 1 Mayıs’ın Kürdistan’da yaşanacağını ve Kürdistan’da 1 Mayıs’ın gerçek anlamına kavuşacağını bize göstermektedir. Bu da tüm zorluklarına rağmen, Kürtlere ve dostlarına büyük heyecan vermektedir. Söz konusu moral düzeyin ne kadar güçlü olduğu, her alandaki açlık grevi direnişçilerinin günlük olarak verdikleri mesajlarda açıkça görülmektedir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan “Devrimler halkların bayramıdır” derken, Büyük Zindan Direnişinin Önderi Mazlum Doğan da “Direnmek yaşamaktır” demişti. Bu öğreti temelinde hareket eden Kürtler, bugün her alanda topyekûn direnerek bayramı yaşıyorlar ve 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramını karşılıyorlar. Belli ki herkesten daha çok 1 Mayıs Bayramına sahip çıkacaklar ve herkesten daha anlamlı olarak kutlayacaklar. Daha şimdiden hepsine kutlu olsun ve zafer getirsin!
Kaynak: Yeni Özgür Politika