Irak’ta neler oluyor ve neden?

Bağdat’ta başlayan ve Irak’ın güneyindeki Arap Şii kentlerinin tamamına yayılan gösteriler sürüyor. Giderek radikalleşen sürecin silahlı çatışma ve iç savaşa evrilme ihtimali de var.

Irak’ın başkenti Bağdat’ta Salı günü halk "Yolsuzluğa, hırsızlığa hayır, hizmet yetersizliğini giderin" sloganları ile gösterilere başladı. Kısa süre içinde bu gösteriler Irak’ın güneyindeki Arap Şii kentlerinden Necef, Kerbela, Zikar gibi kentlere sıçradı. Daha sonra Kerkük ve Irak’ın diğer yerlerinde de Bağdat ve Şii kentleri şiddetinde olmasa da gösterilere başlandı. Giderek radikalleşen gösterilerde güvenlik güçlerinin halkın üzerine ateş açması sonucu şu ana kadar 65 kişinin yaşamını yitirdiği, binden fazla  kişinin yaralandığı belirtiliyor. Yapılan gösterilerde yolsuzluk yapanların yargılanması, hırsızlık yapanlardan hesap sorulması, hizmet yetersizliğinin giderilmesi isteniyor. Gösteriler bir anda Adıl Abdulmehdi hükümetine karşı protestolara dönüştü. Gösterilerin ikinci gününden itibaren "İran topraklarımızdan çık" gibi dikkat çekici bir slogan daha eklendi ki ikinci günden itibaren yapılan tüm gösterilerde en fazla atılan slogan bu oldu. Bu durum yapılan gösterilerin aslında bir anlamda İran karşıtı gösteriler olduğunu gösteriyor. Gösterilerin merkezinin Arap Şii kentleri olması da İran ile Irak’taki Arap Şii liderleri arasındaki çelişkileri ve çatışmaları gösteriyor.

Şİİ LİDERLER, HÜKÜMETİN SÖZÜNÜ TUTMASINI İSTİYOR

Irak’ta Mayıs 2018'de genel seçimler yapıldı. Seçimlerde Mukteda El Sadr’ın Sariun listesi en fazla oy alan liste oldu. Sadr seçimden sonra yaptığı açıklamalarda kurulacak hükümetin bir teknokrat hükümeti olmasını isteyerek, başbakan olacak kişinin tamamen tarafsız olmasını istemişti. Seçimlerden 5 ay gibi bir süre Irak cumhurbaşkanı seçildi. Seçildikten hemen sonra hükümeti kurmak için Adıl Abdulmehdi’yi görevlendirdi. Abdulmehdi Şii, Sünni ve Kürt tarafları ile yaptığı görüşmelerden sonra hükümetini ilan etti. Sadr hükumet ilan edildiği günlerde hükümette yer almayacaklarını ancak hükümetin verdiği sözleri tutması için bir yıl kadar destek vereceklerini, sözlerini yerine getirmemesi durumunda hükümeti devireceğini açıklamıştı. Sadr, Abdulmehdi hükümetinden İran ve ABD’ye de mesafeli bir hükümet olmasını istiyordu. Abdulmehdi'nin de bu yönlü sözler verdiği Sadr’ın açıklamalarından anlaşılıyordu. Hükümet kurulmuştu ancak Şiilere düşen İçişleri Bakanlığı, Sünnilere düşen Savunma Bakanlığı ve Kürtlere düşen Adalet Bakanlığı hükümetin ilk 5 ayında atanamamıştı. Abdulmehdi, İçişleri Bakanlığına İran yanlısı Falih Feyyaz’ı getirmek istiyordu. Sadr ise bunu yapmaları için cesetlerine basmaları gerektiği şeklinde çok sert açıklamalar yapmıştı. Falih Feyyaz, İçişleri Bakanı yapılmayınca daha önce Abadi’nin onu aldığı başbakanlık ulusal danışmanlık görevine yeniden getirildi. Bu da aslında bir nevi İçişleri bakanlığına atanması demekti. Bu atamalardan sonra Sadr’ın, Abdulmehdi hükümetinin verdiği sözleri yerine getirmesi çağrıları geldi. Abdulmehdi tarafından verilen sözlerden bazıları da ülkedeki yolsuzlukla mücadele etmesi, yolsuzluk yapanların yargılanması, Şii bölgeler başta olmak üzere ülkenin her tarafına eşit oranda hizmetin götürülmesi vb. sözlerdi. Bununla birlikte en başta çözülmesi gereken ve karar altına alınan sözlerden biri de Haşdi Şabi’nin Irak ordu güçlerine dahil edilerek İran ile olan bağlantıları kesmekti.

Abdulmehdi'nin, Sadr’ın karşı çıkmasına rağmen Falih Feyyaz’ı ulusal güvenlik danışmanı yapması, Sadr’ı hükümet karşıtı açıklamalar yapmaya itti. O yüzde Sadr neredeyse haftada bir açıklama yaparak, Abdulmehdi’den verdiği sözleri yerine getirmesini istedi. Ancak bu konuda herhangi bir gelişme sağlanmadı.

SİSTANİ, HAŞDİ ŞABİ'YE İLİŞKİN UYARI YAPTI!

Abdulmehdi hükümetinin İran ve ABD’ye mesafeli bir siyaset izlemesi isteniyordu, Şii liderler tarafından. Ancak Abdulmehdi'nin, giderek İran’a daha yakınlaşan bir siyaset izlemeye başladığı görülmeye başlandı. Falih Feyyaz’ın ulusal güvenlik danışmanlığına geri getirilmesi, Haşdi Şabi güçlerinin Irak ordusuna dahil edilmemesi, son olarak da Irak Anti Terör güçleri komutanı, ABD’ye kısmen yakınlığı ile bilinen Abdulvahit Al Saad’ın ABD Konsolosluğu'nu ziyaret ettiği gerekçesi ile görevden alınması, bardağı taşıran son damla oldu. Al Saad, DAİŞ’e karşı savaşta Musul Cephesi komutanlığını yapan biriydi. Oradaki başarılarından ötürü Musul’da heykeli dikilmişti. Davet üzerine ABD Konsolosluğu'nu ziyaret ettiği için görevden alınması, Abdulmehdi’nin İran’ın istediklerini yapma yönünde -Şiiler tarafından- okunmaya başlandı. Zaten gösteriler bu görevden almadan hemen sonra başladı ve kısa süre içinde her tarafa yayıldı.

Sadr, hükümet verdiği sözleri yerine getirmedi diye yüklenirken, en son Irak Şii Ruhani Lider Seyid Ali Sistani de ortaya çıktı. Sistani, 15 gün önce Abdulmehdi’nin Haşdi Şabi’ye ilişkin aldığı kararı yerine getirmesi gerektiği, yerine getirmemesi durumunda hükümeti yıkacakları şeklinde sert bir açıklama yapmıştı. Oysa Haşdi Şabi 2014 yılında Sistani’nin fetvası üzerine kurulmuştu. Şimdi o güçlerin Irak ordusuna dahil edilmesi gerektiğini en çok isteyen kişi olması, Arap Şiiler ile İran arasındaki çelişkilerin arttığını gösteriyordu.

İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ

Irak’a olup bitenler kısaca bu şekilde özetlenirken, Abdulmehi hükümetinin aldığı tüm tedbirler, olağanüstü hal ilanı, sokağa çıkma yasağına rağmen gösteriler durdurulamadığı gibi, giderek diğer kentlere de yayılmaya başladı. Hatta birçok kesim tarafından daha şimdiden Abdulmehdi hükümetinin yıkıldığı değerlendiriliyor. Göstericiler, son zamanlarda kendilerine yönelik silahlı müdahalenin devam etmesi durumunda kendilerinin de silahlanacağı yönünde açıklamalar yapmaya başladı. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde, Abdulmehdi hükümetinin istifa etmemesi ve göstericilerin üzerine güvenlik güçlerini sürmesinin devam etmesi durumunda, halk ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışmalar yaşanabilir. Bu da Irak’ta bu sefer çok şiddetli bir iç savaş anlamına gelir. Bu iç savaş aynı zamanda halklar, inançlar arası bir savaş olur ve çok kan akar.

Irak’taki bu tehlikeli gidişatı gören uluslararası ve bölgesel güçler, bir yandan ülkedeki mevzilenmelerini gözden geçirirken, öte yandan bu durumdan etkilenmemek için tedbirlerini almaya başladı. Bazıları konsolosluk çalışmalarını askıya aldı, bazıları Irak’a iş ve turistik seyahatlerin yapılmaması yönünde uyarılarda bulundu.

Bütün bunlar, Irak’ta Salı günü başlayan ve giderek tırmanan bir sürecin çok tehlikeli bir boyuta ulaştığını gösteriyor.