Kazanımlar ancak faşizm yıkılarak korunur

Yürütülen tüm antifaşist mücadelelerin ortak amaçlar etrafında birleştirilerek tek bir demokrasi hareketi haline getirilmesi gerekir. Yani antifaşist eylemlerin amaçta, ilkede, yöntemde ve yönetimde birleştirilerek ortak hedefe yöneltilmesi esastır.

Efrîn’den Heftanîn’e, Xakurkê’den Serhat’a kadar tüm Kürdistan’da TC işgaline ve AKP-MHP faşist saldırılarına karşı Özgürlük Güçlerinin silahlı direniş eylemleri her geçen gün gelişiyor. Gerilla güçleri faşist saldırganlara her gün darbe üstüne darbe vuruyor. Antifaşist silahlı direniş dağdan şehre, Kürdistan’dan Türkiye’ye yayılıyor. Dağda, ovada ve şehirde bir bütünlük halinde gelişen devrimci silahlı direniş karşısında faşist güçler tam bir hezimet durumunu yaşıyor. Bu gerçeği en somut bir biçimde Cenga Heftanîn Direniş pratiği gösteriyor.


Başta Başûr, Bakur ve yurtdışı olmak üzere dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında Kürt gençliği faşist-soykırımcı saldırılara karşı yeni bir direniş kampanyası başlatıyor. Söz konusu gençlik kampanyası, başta işgale karşı gelişen gerilla direnişini desteklemek ve büyütmek olmak üzere her alanda antifaşist serihildanı geliştirmeyi ve yaymayı hedefliyor. Türkiye gençliği başta olmak üzere diğer halkların gençlik hareketleriyle de birleşerek söz konusu gençlik hamlesinin antifaşist direnişte yeni bir süreci başlatacağı görülüyor.


Kuşkusuz günümüz Türkiye’sinin en dinamik toplumsal kesimi kadınlar oluyor. Faşist zihniyet ve siyasetin zirve yaptırdığı taciz, tecavüz ve katliamlara karşı kadınlar sokakları bir an olsun terk etmiyor. “Kazanımları koruma” temelinde erkek egemen faşist saldırganlığa karşı kadın direnişinin gittikçe daha çok büyüyeceği ve sonuç alana kadar süreklilik kazanacağı anlaşılıyor. Kadının özgürlük ve farklılıklara dayalı eşitlik için örgütlenip eyleme geçmesi bir yandan toplumsal yapıda ciddi değişikliklere yol açtığı gibi, diğer yandan da hem özgürlük ve demokrasi mücadelesini derinleştirip daha da köklü hale getiriyor ve hem de faşist iktidar güçlerinin ödünü patlatıyor.


Bunlara işçilerin, memurların, diğer emekçi kesimlerin hak arama ve elde olan demokratik kazanımları koruma temelinde yürüttükleri mücadeleleri de eklemek gerekir. Dikkat edilirse, günümüz Kürdistan ve Türkiye’sinde neredeyse tüm toplumsal kesimler faşizme karşı bir biçimde mücadele içine girmiş bulunmaktadır. Geçen haftalarda AKP-MHP faşizminin “Çoklu Baro” kanununa karşı avukatların sokağa çıkışı ve direnişi gerçekten etkili oldu ve tüm toplumsal kesimleri sarstı. 21 Temmuz’da da kendilerini ‘101 Aksaçlı’ olarak isimlendiren aydınlar, etkili bir bildiri yayınlayarak Demokrasi İttifakı’nın oluşturulması için çağrı yaptı. Nihayet cüppelilerden sonra aydınlar da faşizme karşı mücadele temelinde sokağa çıktı.
Kuşkusuz bir ülkede cüppelilerin ve aydınların sokağa çıkışı ve mücadeleye atılışı önemlidir. Genel kural olarak, bu tür adımlar faşist iktidarın yıkılması açısından son adımlar olarak ele alınır. Yani bir iktidara karşı cüppeliler ve aydınlar sokağa çıkmışsa, artık o iktidarın sonu gelmiş demektir. Türkiye’de AKP-MHP faşizmine karşı toplumsal duruş da işte bu noktaya gelmiştir. Artık AKP-MHP faşizmi için sonun başladığı rahatlıkla söylenebilir. Türkiye’de faşizmin sonunun gelmekte olduğu kesin bir hükümle belirtilebilir.


Fakat işte böyle bir noktada faşizmi yıkıp sonunu getirebilmek için de yeni bazı şeylerin yapılması gerekir. Çeşitli toplumsal kesimler, demokratik kurum ve kuruluşlar kendi çaplarında faşizme karşı mücadele ederler ve faşizme etkili darbeler de vururlar. Ancak bu mücadelelerin faşizmi yıkabilmesi için yeni bazı şeylere ihtiyaç duyulur. Örneğin yaşanan parçalılığın giderilmesi ve yürütülen tüm mücadelelerin sonuçlarının birleştirilerek faşizmi yıkmaya yöneltilmesi gerekir. Yine yürütülen tüm antifaşist mücadelelerin ortak amaçlar etrafında birleştirilerek tek bir demokrasi hareketi haline getirilmesi gerekir. Yani antifaşist eylemlerin amaçta, ilkede, yöntemde ve yönetimde birleştirilerek ortak hedefe yöneltilmesi esastır.
Kuşkusuz bunu da çeşitli toplumsal kesimler, bunlara ait örgütlenmeler, dernek ve sendikalar, kadın ve gençlik örgütleri yapamazlar. Elbette bunların hepsi de katılırlar ve etkin roller de oynarlar, ama birleştirici ana omurga olamazlar. Peki birleştirici ana omurga olma görevini kim yürütür? Çok açık ki politika alanı, yani siyasi partiler yürütür. Faşizme karşı olan tüm güçleri ortak bir antifaşist demokrasi bloğunda ancak demokratik siyaset partileri bir araya getirip eyleme yöneltebilir. Herkes mücadele eder, ancak tüm bu mücadelelerin sonuçlarını demokratik siyaset kalıcı kılar. Bu açıdan da başta HDP olmak üzere tüm demokratik siyaset partilerine, sol demokratik güçlere tarihi öneme sahip görevler düşmektedir.


İşte başta HDP olmak üzere tüm demokratik siyaset partilerinin bu gerçeği görmeleri ve tarihi görev ve sorumluluklarına etkili bir biçimde sahip çıkmaları gerekir. Peki bu doğrultuda yapılacak temel şeyler nelerdir? Kuşkusuz birincisi, kendilerini toplumun demokratik yönetimine aday görmeleridir. Faşist iktidarın alternatifi olarak açık bir biçimde demokratik yönetimi tanımlamaları ve böyle bir yönetim olmaya kuvvetle sahip çıkmaları gerekir. Özellikle HDP’nin kazandığı 7 Haziran 2015 seçimi ardından yönetime talip olamaması durumundan ve bunun yol açtığı sonuçlardan çok ciddi dersler çıkartması önemlidir. Toplumun demokratik yönetimine aday olamayan bir partiye geniş kitlelerin umut bağlayamayacağı ve destek veremeyeceği açıktır. Bu noktada eski durum biraz aşılmış olsa da hala zayıflıklar vardır. Yani toplumun karşısında AKP-MHP iktidarına alternatif demokratik yönetim olma iradesi çok güçlü bir biçimde ortaya konamamakta ve etkileyip ikna edici, güven verici bir tarzda savunulamamaktadır. İşte bunun mutlaka aşılması gerekir.


İkincisi birlik ve ittifaklar konusudur. Bu noktada CHP’ye takılmamak, Türkiye’nin demokratik birliğini CHP’ye bağlı kılmamak çok önemlidir. Şimdiye kadar bir temel hata da burada yapılmıştır ve sonuçta CHP her zaman demokratik birliği engelleyerek faşizmin güçlenmesine hizmet etmiştir. O halde artık bu tutumdan kesinlikle kurtulmak gerekir. Türkiye’yi demokratik yönetime kavuşturacak demokratik birliği HDP’nin ve diğer sol demokratik partilerin yaratması tarihsel olarak gerekli ve zorunludur. Başta HDP olmak üzere diğer tüm demokratik siyaset partileri artık bu gerçeği iyi görmeli ve aynı iktidar alternatifi olma konusundakine benzer bir biçimde burada da CHP’siz bir Demokrasi Bloğu oluşturma gücünü ve cesaretini göstermelidir.


Çok açık ki, Türkiye’nin Demokrasi Bloğunu ancak gerçek demokratik siyaset partileri oluşturabilir. Ancak böyle bir Demokrasi Bloğu tüm demokratik örgüt ve kurumları, tüm toplumsal kesimleri kendi etrafında birleştirebilir. Mevcut “Cumhur” ve “Millet” ittifakları karşısında ilkeli ve çok sağlam bir “Demokrasi İttifakını” oluşturmak gerekir. Üçüncü çizgi işte bu demektir. Bunu da ancak sol demokratik partiler yapabilirler ve tüm partilerin kendilerini bu açıdan görevli görmeleri gerekir. Yeni iktidar veya demokratik yönetim gücü olarak ortaya çıkan böyle bir Blok, bir yandan CHP tabanını etkileyerek yanına çekmeye çalışmak ve bir yandan da AKP-MHP iktidarına karşı olan diğer partilerle taktik ilişki ve ittifak arayışı içinde olmak durumundadır. Bu siyaseti doğru ve etkili bir biçimde yürütürse kesinlikle sonuç alır.


Üçüncü olarak da, mücadelede doğru tutum ve etkili tarz önemlidir. Örneğin kazanımları korumu temelindeki mücadele sahiplerini parçalı ve savunmacı kılmaktadır. Kaldı ki bu biçimde kazanımları korumak da mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, tüm mücadelelerde AKP-MHP faşizmini yıkma hedefi kesinlikle esas alınmalıdır. Çünkü, ancak faşizm yıkılarak kazanımlar korunabilir ve de yeni kazanımlar yaratılır. Yeni kazanımlar yaratmadan, faşizmi yıkmadan eski kazanımları korumak mümkün değildir. Bu noktada da bir düzeltme yapmak önemli olmaktadır. Kısaca demokratik yönetim, eşitlik ve adalet, Kürt, kadın ve basın özgürlüğüne dayalı özgürlükler temelinde AKP-MHP faşizmini yıkmaya ve demokratik yönetim kurmaya odaklanan bir mücadele kesinlikle zafer kazanacaktır. Buna inanmak ve kendine güvenmek gerekiyor.

Kaynak: Yeni Özgür Politika