Küresel sömürü kurumları - II

Kapitalist Modernite’nin ideolojik, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel tahakkümü için oluşturduğu uluslararası örgütlenmeler, kimi zaman sureti haktan görüntülerde temel rotaları değişmiyor.

Sosyalist mücadelelerle tırmanan devrim korkusu ve liberalizmin açılımları olarak değerlendirebileceğimiz, sömürüye küresellik ve derinlik kazandıran kurumlara mercek tutmaya devam ediyoruz.

AVRUPA KONSEYİ (AK)

Avrupa Konseyi, 5 Mayıs 1949’da 10 devletin (Fransa, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, İsveç, Danimarka, İngiltere, İrlanda, İtalya ve Norveç) yaptığı antlaşma sonucu kuruldu. Merkezi Fransa’nın Strasbourg kentindedir. Avrupa Konseyi’ne Belarus, Kazakistan ve Vatikan hariç diğer bütün Avrupa devletleri üyedir. Türkiye, 1949’da antlaşmayı imzaladı ve Yunanistan ile Avrupa Konseyi’ne katılan ilk üyeler olarak kendilerine ‘kurucu üye’ statüsü verildi. Avrupa Konseyi’ne toplam 47 devlet üyedir.

Avrupa Birliği ile herhangi bir organik bağı yok, ancak birçok ortak projeyi birlikte yürütüyor. Avrupa Konseyi’nin koordinesini sağlayan ve 5 yıllığına seçilen Genel Sekreterliği mevcuttur. Avrupa Konseyi’nin bayrağını Avrupa Birliği de kullanıyor. Konsey’in kararları üye devletler için bağlayıcıdır. Ayrıca üyeleri hakkında yaptırım kararı alma ve uygulama yetkisine sahiptir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, Konsey’in bünyesindedir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM)

Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959’da kurulan uluslararası bir mahkemedir. Avrupa Konseyi üyeleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanıyor. Mahkeme, Fransa’nın Strasbourg kentindedir. Avrupa Konseyi’nin organıdır. Kararları Avrupa Birliği için de geçerli. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve daha sonra kabul edilmiş ek protokollerin güvencesinde ihlal edilen haklar konusunda faaliyet yürütüyor. Bireyler, birey grupları, tüzel kişilikler başvuruda bulunabilir, ancak bağlı oldukları devletlerin iç hukuk yolları tüketildikten sonra başvuru hakları vardır. Günümüzde 47 devlet, kararlarını esas alıyor.

Birçok örnekte de görüldüğü gibi AİHM’nin kararlarına yön veren, Avrupa Konseyi’nin ideolojik ve siyasi tavrıdır. Sadece insan haklarını esas alan, insan hakları evrensel beyannamesi doğrultusunda çalışma yürüten bir mahkeme konumunda değil. Söylenildiği gibi bağımsız ve tarafsız bir duruşu yok. Yine merkezine koyduğu Avrupa’nın özellikle de Kapitalist Modernite’nin bireysel haklar eksenindeki hukukudur. Toplumların maruz kaldıkları haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında başvuru hakları yok. Üç kuşak haklarını reddediyor. Bireysel başvuruları kabul ediyor. AİHM’nin esas aldığı hukukta; toplumdan, toplumsallıktan ve onun binlerce yıllık birikmiş maddi ve manevi kültür değerlerinden, tarihsel gerçekliğinden uzak, tamamen kopuk bir adalet ve haklar söz konusudur.

AİHM bir halkı, toplumu derinden etkileyen hukuka aykırı, hukuk dışı birçok politik davada taraflı kararlarıyla üye ulus-devletlerin çıkarlarına denk bir tutumun sahibi oluyor. AİHM’nin tarihin en büyük yasadışı uluslararası komplosu sonucu esaret altına alınan Öcalan’a karşı tutumuyla aslında soykırım ortaklığı deşifre oldu. Örnekleri artırmak mümkündür ama başlı başına tek örnek anlatılmak isteneni çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Nitekim Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü ismiyle AİHM’ne sunduğu son savunmasında “hukuk; ulus-devlet tanrısının, milliyetçilik dininin yeryüzündeki ayetleridir” diyerek, hukukun gerçek ve doğru tanımını çok net bir şekilde ortaya koymuştur.

AVRUPA BİRLİĞİ (AB)

Günümüzde 28 üye ülkeden oluşan Avrupa Birliği, siyasi ve ekonomik bir birliktir. 1992’de yapılan ve Avrupa Birliği Antlaşması olarak adlandırılan Maastricht Antlaşması, dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) yeni yükümlülüklerin yüklenmesiyle kurulmuştur. AET’nin oluşum hikayesine gelince; 25 Mart 1957’de İtalya’nın Roma kentinde Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya arasında imzalanan Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu. Antlaşmanın hazırlıkları tamamlandıktan sonra, 1 Ocak 1958’den itibaren yürürlüğe girdi. Ortak Pazar olarak da bilinir. Sermayenin Avrupa ekseninde serbest dolaşımı sağlandı. Ulusal çitler, gümrük duvarları ve pazar farklılıkları ortadan kaldırılmış oldu. Kuruluş, daha sonraki yıllarda Avrupa Birliği bünyesine alınır. Birliğe dahil edilme işlemi ve entegrasyonu tamamlandıktan sonra, 2009’da feshedildi.

AET, kuruluş antlaşmasıyla iki temel kuruma sahip oldu:

* Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET): 25 Mart 1957 Roma Antlaşması’nın yapıldığı gün, AAET oluşumuna da karar verilerek, kuruluşu gerçekleştiridi. Bağımsız bir kuruluş olmasına rağmen günümüz itibarıyla üyelik ve düzenleme gibi konuları, Avrupa Birliği tarafından yürütülüyor.

* Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT): Daha önce kurulmuş olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na dahil oldu. Böylece AET güçlenmiş olarak antlaşmalarını tamamladı, ancak Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun geçmişi eski yıllara uzanır. Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan ilk adım olarak görülen Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Fransa ve Batı Almanya arasında kurulan birlikle oluştu. 5 Mayıs 1950’de yayınlanan ve Schumann Bildirgesi olarak bilinen (Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schumann’ın adıyla anılır) bildiriyle topluluğun ilkeleri açıklandı. Amaç; ülkelerin demir ve çelik kaynaklarından sistemli bir şekilde yararlanabilmek ve demir-çelik sanayi işçileriyle maden işçilerinin emek sömürüsü ve çalışma şartlarına ilişkin haklarını dizginlemek, gelişen işçi eylemselliklerini kontrol altına almaktı.

BENELÜKS GÜMRÜK BİRLİĞİ

Daha önce Benelüks ülkeleri olan Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında 1944’te Londra Antlaşması’yla Benelüks Gümrük Birliği kuruldu. Amacı; üye ülkeler arasında ekonomik ve siyasi farklılıkları gidermek, ortak pazarda buluşmaktı. Benelüks ülkelerinde bulunan işçi ücretleri, çalışma şartları ve yaşam koşulları ile sendikal örgütlenme ve etkinlikleri arasında farklılıklar mevcuttu. Üstelik bu üç ülke işçilerinin birbirlerinden etkilenmeleri sonucu talep ve eylemsellikler de artış gösteriyordu. Ülkeler arasında işçilerin dayanışma, yardımlaşma ve ortaklaşmaları gelişerek sürüyordu. Bu durum karşısında Benelüks devletleri zorlanıyor, sermaye odakları sıkıntılar yaşıyordu. Emeğin sömürüsünün devamı ve kontrolünün sağlanması ile denetim altına alınması amaçlarıyla bu siyasi ve ekonomik birlik oluşturuldu.

Bu her iki oluşum bileşenine İtalya da katılarak 18 Nisan 1951’de yapılan Paris Antlaşması’yla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Böylece Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda birliğe katılmış oldu. Antlaşmanın hazırlıkları tamamlandıktan sonra 23 Temmuz 1952’de yürürlüğe girdi.

BRÜKSEL ANTLAŞMASI

Bugün Avrupa ve sermaye odaklarının, devletlerarası temel yapılanmaları olan resmi statüdeki Avrupa Topluluğu ve NATO kurumları bir dizi işbirliği çalışmaları ve antlaşmaların sonucunda oluştu. Tüm antlaşmaları, sözleşmelerin ve ortaklaşmalara dayalı bildirilerin, birliklerin ve gelişmelerin temelinde ise Fransa ve İngiltere arasında yapılan Brüksel Antlaşması yatıyor. Brüksel Antlaşması; 1947’de yapılan ve Dunkurque adı verilen antlaşmayla Brüksel Antlaşması’na giden yol açıldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de İngiltere ve Fransa arasında 17 Mart 1948’de meşhur Brüksel Antlaşması yapıldı. Her ne kadar amaçları resmiyette ekonomik ve sosyal işbirliği ile kolektif savunma olarak belirtilse de içte gelişecek sol devrimlere, dışta SSCB’nin ‘tehditlerine’ karşı Avrupa devletlerini ve sermaye odaklarını korumaya almaktı. Bu eksende oluşturulan kurumların adeta birer süper işlevi görerek hem ekonomik, hem sosyal hem de siyasal bütünlük içinde içe ve dışa karşı stratejik kalkan algısı ve kültür bilinci yaratmak hedeflendi. Devletlerin uluslararası ekonomik, sosyal, siyasal ve savunma tedbirleriyle birliktelik içinde hareket kabiliyeti göstermelerini sağlamaları amaçlandı.

Bu antlaşma çerçevesinde daha sonraları Batı Avrupa Birliği güvenlik ve savunma örgütü ile NATO’nun kuruluşuna giden yolun parke taşları döşenmeye başlandı. 30 Haziran 2011’de Batı Avrupa Birliği, bilinen Avrupa Birliği ile birleştirildi. Daha önceleri yapılan bütün sözleşme ve antlaşmalar, iktidar ve sermaye odaklarının zayıflamalarını engellemek, gelişmelerinin önündeki olası direniş barikatlarını bertaraf etmekti. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yıkıntıları büyük olsa da demokratik, sol, devrimci hareketler ile sosyalist ve komünist partilerin örgütlü gücü ve eylem yetenekleriyle ütopyalara olan bağlılık ve susamışlıkları görülmüştü. Özellikle Fransa, Yunanistan, Yugoslavya başta olmak üzere devrimci direniş dalgasının faşizm karşısındaki duruşları ürküntü yarattı. İtalya ve İspanya’daki iç savaşların yansıma korkusu ve yayılma dehşeti, Avrupa egemenlerini derinden ürküttü. Bütün bu gelişmeler Avrupa’nın yönünü belirledi ve istemeyerek de olsa demokrasiye doğru düşe-kalka yol almaya koyuldu.

SÖMÜRÜ VE TOPLUM KIRIMIN KÜRESELLEŞMESİ

Avrupa kıtasında yoğunlukla yaşanan faşizm uygulamalarıyla iç gelişme dinamiklerinin bir kısmı faşizme kurban sunularak tüketilirken, kalanları ise içeriği zayıf olsa da demokratik uygarlık kulvarında reformlarla eritilerek, sistem içileştirmeye hız verdi. Faşizm ise tüm dünya ölçeğinde yayılmaya ve kurumsallaşmaya başladı, küreselleşmesi sağlanmaya çalışıldı. Faşizmin küreselleşmesi, sömürünün ve toplum kırımının küreselleşmesidir.

Tüm gelişmeler, Avrupa egemenlerinin istemleri doğrultusunda akış göstermedi. Ancak ezilen ve sömürülen emekçilere, geçmişin çabaları, direnişleri ve emekleri üzerinden reformlarla geliştirilen bireysel haklar temelli hukuk, ekonomik ve sosyal refah konularındaki açılımlar, adeta sus payı oldu. Tikel gelişmeler evrensel gidişatla bütünleştirildiğinde Avrupa, Demokratik-Uygarlık kulvarında zorluklar ve zorlanmalar eşliğinde yürüdü.

Devam edecek…